en iyi diyemesem de worms 2, worms armageddon ve en son da worms world party'i yıllarca oynamışlığım vardır.

rainbow six serisi her zaman kalbimdedir :)

edit : Bir de plants vs. zombies o da hep kalbimde bir yerlerde olacak...

sanitarium

fps de half life cod modern warfare
ve tabiki GTA

ps den devşirme olan silent hill leri sayamıyorum ama

red alert 2

tabii senin gibi tutkuyla, kendi kurallarınızla, oynayacak dostlarla multiplayer halinde ;)

sims :)

sims var tm paketlerini de yüklüyorum ama yetişemiyorum adamlara tuvaletidir yemeğidir. varmıdır bir çözümü :) bu arada önerilere devam.

Need For Speed Most Wanted. Günlerim haftalarım geçti başında.
Hitman serisi (git:en.wikipedia.org )
bir de bunlara ek olarak Colin Mcrae

worms armageddon
quake 2
urban terror

ya ben de yazıcam :)
timelapse
shivers 2
pandora's box
x-files
diablo 2
grim fandango
magic the gathering
hehe

GTA 3-VC-SA-4
Modern warfare 1-2
splinter cell 3-4(çok bug var)-5(harika:))
half life 1-2 (cs-cs:source (hala oynarım))
rainbow six vegas 2
age of empires 2(+ek paketler)
hawx (da guzeldi)
Colin Mcrae dirt - Grip (bunlarda araba kullanmak için)

sanitarium

Pes 6 -bugün dahi oynamaktayım-

half-life

Half Life 2

UNREAL TOURNAMENT!!!

monkey island - the curse of monkey island

Adventure:
Monkey Island serisi
Grim Fandango
Sherlock Holmes serisi
The Longest Journey serisi

Fitbol:
Kick Off
PES

Araba:
Buggy Boy

metal gear solid
genelde sevilmez ama neverwinter nights
ve tabiki de kotor/kotor2

Konsolda en sevdiğim GTA San Andreas ve God of War serisi oldu. Onimusha da iyiydi.

Ancak ben hala eskinin Igor, Simon the Sorcerer, Monkey Island, Full Throttle vs. onları özlüyorum.

worms armageddon
heroes of might and magick (tüm expansion pack'ler dahil)
need for speed 2 se

yeni sayılabileceklerden call of duty modern warfare iyiydi. ikincisini oynamadım henüz...

açık ara wow...

pc;
starcraft
diablo 2
sanitarium

ps2
god of war

cod serisi abicim. ayrım yok.

Trials 2 Second Edition

thief candır.

this survey/research will be done on children who are between 8-16 and playing/play "metin 2"

şeklinde .olabilir

this research is going to cover a group which contains 8 to 16 years old children who plays metin 2

This research is to be done on Metin2 playing children whose ages are in between 8-16.

de olabilir.

ilk cümleyi kullanırsanız hatalı bi giriş cümlesi olur, diğer iki çeviri daha doğru hocam.

done çok yanlış bir fiil bu iş için.
include bile desen daha iyi.
cover demişler, onu kullan.
mesela
Children between the ages 8-16 who play "metin 2" will participate in this research/survey.
bile olur.

research "convey"le birlikte kullanılıyor genelde. this research will be conveyed on a group on childen who are between 8-16 and who plays Metin 2.

research kelimesi do fiili ile kullanılır

forum.wordreference.com
ayrıca children den sonra plays değil play denir.

children çoğuldur efendim plays denmez :)
ayrıca research fiil olarak da kullanılır bu yüzden illa ki do ile kullanılması gerekmez.

"roll" den bahsediyorsun sanırım. premier/edius vb tüm programlarda mevcut. after effects kullanıp kendini hırpalamana gerek yok. google'a yazarsan ayrıntılı bi şekilde anlatan bir ders çıkacaktır karşına eminim (en azından adobe premier için)

www.turktelekom.com.tr

yurtta filan kalmiyosan ve kaldigin evde sabit telefon varsa, uyandirma servisinden faydalanabilirsin.

Calar saat diger bir yontem tabii.

Kalkinca dogru dusa gir ve sonra kahve ic filan.

Genel bilinen seyler yani.

Bunlar seni kesmezse bilelim.

uykuyu bölerek bunu başarabilirsiniz.

süre olarak daha az uyumanın en başarılı yolu uykuyu parçalara ayırmaktır. ne bileyim 8 saat yerine günde 2 tane 3,5 saatlik uyku çekebilirsiniz.

çok önemli bilim adamlarının dediklerine göre ne kadar çok parçaya bölerseniz o kadar kısalırmış uyku süreniz. tabi bu bölümlemerli rem uykusunu dahil edicek şekilde yapılmalı (ne bileyim 90" katları şeklinde vs.)

ne kadar az uyumaktan bahsediyorsun?

ayı gibi bağıran bir çalar saat ve soğuğa yakın bir duş derim @compadrito'ya katılarak.

çok sağlıksız bir şey istiyorsunuz diyim. ben yaklaşık 4 yıldır günde 4 saat ya uyuyorum ya uyumuyorum. zindeyim ve uykuya çok ihtiyaç duymuyor bünyem, ama enerji ihtiyacınız buna göre artacak. bol bol meyve tüketmek, soğuk duşlar ve çikolata çok işime yaradı bu dönemlerde. yalnız spor yapmıyorsanız hiç bulaşmayın aşırı sağlıksız bir durum.

sınav zamanı modiodal kullanmıştım, işe yaramıştı. bir doktora danıştıktan sonra sen de kullanabilirsin

ben aşırı yorgunluk dolayısıyla supradyn energy kullanıyim dedim, dün ilk seferdi. şöyle söyliyim, normalde yatakta bir iki bölüm dizi izlerim gözlerim uykudan kapanana kadar. dün akşam tam 5 bölüm sons of anarchy ve 50 küsur dakikalık nollywood film devamı izledim sabah 5te hala uykum yoktu. düzenimi bozmamak için ve kendime bir bilgisayar kuşu olmadığımı kanıtlamak için kendimi uyumaya zorladım. uyumam epey vakit aldı ve şu an sorunsuz olarak dinç bir şekilde uyanığım..

gözünü açar açmaz yataktan kalk. yoksa 5 dakikalar bitmezzz.

bence etek çok rahat bişi boşuna iskoçlar da giymiyo yani
pantolonsa arazide, yere otururken vs konularda iyi.
ikisinin arası olan şalvar, fistan türü giyecekler de rahat herhalde ama bacak bacak üstüne atmaya izin vermiyo.
bacağı kalın, poposu büyük olanlar eteğin altında gizlenebilir. ama bu kısımlarına güvenenler daracık pantolon giyer.
böyle bişi.
kıyafetleri sorgulamak tuhafmış çünkü genelde bir mantığı olmuyor modanın. şimdilerde mesela lady gaga gibi donla çıkmak bile moda.

he bi de feministler "eksik etek" lafından tiksindiği için pantolon giyer.

pantolon her durumda pratik
çünkü;
-etek giyince ayakkabı ve çorap seçimi çok daha önemli oluyor
-epilasyon işlemi de çok daha önemli oluyor
-bacakların güzelliği-çirkinliği de bir diğer etmen
-benim için bulunacağım ortam da önemli

1- akıllı oldukları için
2- bacakları kıllı oldukları için
3- yoruldum, ilk iki sorudan sonrası sıkıcı zaten

erkek olarak basketbol şortlarının konforunu 3-4 yıl önce fark edene kadar eteği çok kıskanırdım. yaş ilerledikçe sorumluluk ve işler artıyor tabii o sebeple keşke resmi basketbol şortları yapsalar toplantı filan giysek.

1. yakıştığı için
2. ya ağda yapmamıştır yada soğuktur
3. kışın korur, yazın terletir
4. yazın püfür püfür olur, hoştur, yeri gelince seksidir
5. iyi hissedince etek, kotu hissedince pantolon giyerler
6. ruh haline bağlı.

kalın bacaklılara etek yakışmadığı için pantolon giyerler genelde..

yazin nasil terletmez? bacaklar birbirine degmiyor heralde sizde. bence en rahat giysi dize kadar inen bol kapri pantolondur.

1. feminendir
2. pratiktir
3. kusurlari ortmesi. buna bacaklardaki tuyler, bacaklarin beyaz olmasi, cirkin olmasi..
üst tarafı sıkıştırıyor açıkçası
4. şık durur
ince çorap gerektirir ve çorabın kaçması problemi var
5. feminen görünmek için etek, tersi için pantolon
6. eğer iş yerinizin bir kıyafet yönetmeliği varsa pek tercihiniz kalmıyor. onun dışında jean ve t-shirt'un üstüne tanımam. hiçbir ideolojiyi barındırmaz.

psikolojik ya da fiziksel etmenler babinda olusan tarz yansimasinda soyle bolunurler;
1. genelde pantolon giyenler,
2. genelde etek giyenler,
3. duruma, keyfine gore ikisine de yelken acanlar.

misal ben 1. guruptayim. etekle rahat edemiyorum, oturup kalkmana dikkat et vs kil ediyor beni. oglan cocugu modunda oldugum icin pantolonla rahatim.
cogu arkadasim 3. grupta. etegi genelde yazin tercih ediyorlar. o gun ne giymek istediklerine gore sekillendiriyorlar iste. ruzgar varsa pantolon giyerler gibi gibi... suruyle degisken var yani.

derdinizi tam anlatamadınız bence, ben anladığım kadarıyla söyleyebilirim ki film bazlı arka plan düşünüyorsunuz ki konser deniyor powerpoint olmayacaktır :P hangi programı kullanıyorsunuz ona göre ben yardımcı olmaya çalışıyım. kurgu programı kullanıyorsunuzdur yani herhalde bunu yapmak için umarım

tayyip erdoğan taşıyor. Peygamber efendimizin de taşıdığı söyleniyor. sende taşı. soran olursa da bıçak taşımak sünnettir dersin.

kanyon, istinye park, nautilus tarzı yerlere giremeyebilirsin, ordaki görevlinin insiyatifine kalmış. bi arkadaşımda da benzeri bi bıçak vardı, nautilusa almamışlardı. ama başka bi günkü girişimizde sorun olmamıştı

serçe parmağı geçen büyüklükte bıçak taşımak yasak.

outdoor'da ben göğüs kınında taşıyorum kamp yaparken filan. yatarken biri çadırı basarsa çantaya ulaşana kadar filan bi hayli zaman kaybı. ki bıçağım baya boylu bi piçaktır. rescue değil bi de throwing knife'lar var çok minikler yine göğüse cırt cırtlı kınları var 3lü veya 4lü olarak kınsız rescue knife'ın her işini görür. şehir içinde zaten üstünüzde bıçak taşımak biraz abartı olacaktır. madde verilmiş zaten üstümde çantada filan taşıyabiliyorsunuz, güvenlik elemanlarına avm girişinde teslim edip çıkışında geri almak gibi bi şansınız var. zaten savunma için bıçak taşıma kısmen saçma bi mantık, teaser gun gibi güzellik varken :p

verilen açıklayıcı cevaplara teşekkür ederim. ileride belki başkasına da referans olur düşüncesiyle, konuyla ilgili kaynakları belirtiyorum.

6136 sayılı, ATEŞLİ SİLAHLAR VE BIÇAKLAR İLE DİĞER ALETLER HAKKINDA KANUN ve bu kanuna bağlı, 17678 sayılı 28/04/1982 tarihli resmi gazetede yayınlanan "6136 Sayılı Kanunun Kapsamına giren bıçak ve diğer aletler ile benzerlerinden bir sanat veya mesleğin icrası için kullanılması zorunlu bulunanların yapım, kullanım ve bakline dair yönetmelik" bakılması gereken kaynaklardır. yukarıda verilen cevaptaki 11. Madde bu yönetmelikte bulunmaktadır.

hocam aldığın bıçakta bıçak hani. gerber'in en güzel modellerinden biri, o kadar keskin ki traş olursun rahatça. doğa aktiviteleri için uygun bir bıçak ama şehir içinde belki bir victorinox veya bir tool işini görürdü. hemde sağa sola girerken sorun çıkarmazdı.
bende bir adet gerber mp600 ile bir adet vic.rescue tool var.
gerber'e eskiden ses etmiyorlardı ama yanına sarı renkli koca bıçaklı rescue tool gelince ık mık yapıyorlar, onda da resmi kimlik ibraz ederek ancak geçiş yapabiliyorum. çok sorun olacaksa da emanet kasasına bırakıyorum.

@kahvegibi; önemli olan boyu değil işlevi. taş devrinde mi yaşıyoruz yahu ne serçesi ne parmağı?
kanun var nizam var. arkadaşların bahsettikleri kanunda gayet açıkça anlatılmış...

sahneye çıkan silah patlar.
sen kullanmayı düşünmüyor olabilirsin ancak biri çantanı çalar, bıçağı kapar önüne geleni bıçaklar. kamu güvenliği buna denir.

valla sen kuralına göre oynuyorsan ne âlâ. bıçak taşımazsın da çok amaçlı çakı taşırsın mesela. gerektiğinde onun bıçağını kullanırsın. ama tek başına bir bıçak? alışveriş merkezine giderken ne tür bir işe yarayabilir ki?

çocuk-ergen muhabbetine bağlamadı mı biraz? çanta çalınmış olsun giden ekipmanın bedeline ve yerine konmasının zorluğuna yanarım. "ay çantamı çalan kötü adam bunla birini bıçaklarsa hiii çok fenaa" biraz saçma gibi.

kanunda ve yönetmelikte taşınma şartları açıkça belirtilmiş, ben de tam bunu merak ediyordum. Yani kanuni olarak bıçakla ilgili bilmem gerekenleri. Buraya bakarsak
a) Bavul, valiz, takım veya el çantalarında,
d) Ani olaylarda kullanılmayı engelleyecek tarzda kağıt veya bezle sarılıp paketlenmiş şekilde üstte

maddelerinde göreceğimiz üzere ben yönetmeliğe uygun biçimde üstümde taşıdığım sürece kamu güvenliğiymiş, zartmış pek de umurumda değil. Zaten amerikalının trigger happy diyeceği türden bir adam değilim, maksadım bıçakla hava atmak değil.

(bkz: der untergang)
(bkz: şindler'in listesi)

(bkz: kardeşler takımı) tabii.

10 bölümlük dizi tarzında. trt 1 yayınlamıştı

schindler's list
la vita e bella

Top Ten (Bu liste kisiye gore degisir tabii)

10. -- Stalag 17 (1953)
Tempers flare and sparks fly when prisoners in Stalag 17 realize they have a spy in their midst. How else would the Germans know about every rules infraction, or the illicit radio? How else would they have snipers ready at the exact place and time of an escape attempt? Suspicion falls on Sergeant Sefton, masterfully played by William Holden. Jokes and gags sprinkled through the movie were probably thought risque at the time, but I find them a bit droll and often unlikely. Still, an excellent flick that I could easily watch a dozen times more.


*****************************
9. -- The Caine Mutiny (1954)
I'm a huge Bogey fan, and I loved reading Herman Wouk's classic psychological profile of a naval commander's collapse under the pressures of war. Bogart's performance on the witness stand during the court martial scenes is eclipsed only by the haunting visual image of his nervously clacking metal balls...


*****************************
8. -- Patton (1970)
This is a great movie because it’s so much more than just blood and guts and bombs and bullets. This is a movie that gets into the mindset of one of the war’s most colorful generals --- a guy with unshakable conviction and drive, but difficulty dealing with the political nuances of an often inefficient allied chain of command. Some war movie afficianados find the bio emphasis detracting from the war focus, but I’ve always thought it brought a level of depth to the subject that was too often missing. IMHO, this is the role George C. Scott was born to play, and the movie is his magnum opus.


*****************************
7. -- Stalingrad (1993)
Intense. I feel like I'm practically slogging my way through the frozen winter as I deal with a billion adversities in one of the most unbelievably fierce battles of World War II. If you ever thought Hell was a blazing inferno, you've never seen Stalingrad...then you'd know that hell just might be a frozen tundra with you staring down the barrels of an unending sea of Red Army rifles.


*****************************
6. -- The Bridge On the River Kwai (1957)
Obi-Wan Kenobi gives into the dark side of the force in this classic WWII flick. Okay, so Alec Guinness is actually in his second most famous role here --- that of Col. Nicholson, a British commander in a Japanese POW camp. Nicholson endures torture at the hands of the Japanese, but eventually gives in to their demands that he order his men to help build a bridge for the occupying Japanese troops in Burma. He does it to build his men’s spirits, and to give them a project to occupy their time, but the project also saps Nicholson’s focus, his loyalty, and his common sense. And of course, the movie features the most haunting whistling of any flick in cinematic history...


*****************************
5. -- Schindler's List (1993)
There’s going to be people who don’t think this movie belongs on a war movie list, but I don’t know how you can separate the Nazi death camps and the brutality of the SS from the war itself. You can’t, and you shouldn’t. This is a stunning movie that unflinchingly portrays the horrors of the Nazi Holocaust and focuses on how one Nazi insider used his position, contacts, and war profits to save the lives of 1,100 Jews. The movie is exhausting, powerful, and an emotional roller coaster, but it’s also unforgettable.


*****************************
4. -- The Great Escape (1963)
A brilliantly captivating flick! (Excuse the lame pun.) The movie is wonderful though, telling the story of a group of allied POWs who escape from a supposedly "escape proof" German prison camp. One of the reasons I like this flick so much is that it has all the high-intensity of a fictitious drama, yet it is actually based on true events. Its hard to imagine a grand escape plan that would involve 70 prisoners busting out of a high-security German POW camp, but that's exactly what the story is all about. Perhaps not as "accurate" as some of the other flicks on this list, it's certainly got some of the most powerful entertainment value of the bunch. (And everybody loves Steve McQueen's motorcycle run...)


*****************************
3. -- Tora! Tora! Tora! (1970)
If you ever want to know why the 2001 release of Pearl Harbor sucks so bad, all you have to do is catch Tora! Tora! Tora!, the movie that really captures the story, the history, the people, the events, and even America's shock at the unexpected attack. The movie also succeeds so dramatically because the American and Japanese sides are both depicted with dignity and honesty (and the Japanese actually speak Japanese....always a sign of a good war flick.)


*****************************
2. -- The Longest Day (1962)
D-Day. The Longest Day is an epic depiction of the turning point of World War II in Europe --- the enormous pre-planning that went into it, the enormous sacrifices that made it happen, the costly blunders that might well have cost Germany the war, if not at least France. It's a great movie for a dozen different reasons: it's grand scope, it's accuracy, the fact that Germans speak German, French speak French, and Americans and Brits speak English is not to be underestimated in bringing home a sense of authority that you'd normally get only from a documentary. Big name stars are sprinkled through the cast as well, and I love that no single one of them dominates in a story as big and grand in this: John Wayne, Henry Fonda, Robert Mitchum, Richard Burton...heck, even Sean Connery can be seen in here! Great flick, from start to finish!


*****************************
1. -- Das Boot (1982)
This is, quite simply, the best movie about naval warfare to ever grace the silver screen. Yeah, it takes an investment of more than 3 hours to watch the thing, but you come away so mesmerized that it feels like the time passed in a blink of an eye. It's a stunning portrayal of how the wartime tables turned on a confident German U-boat fleet of wolfpack hunters, as Allied fortunes turned and the wolves became the hunted, forced to flee, and hide, and endure the terror of incessant depth charge barrages. It's an emotional roller coaster that takes you from the elation of triumph to the humility of survival and the ultimate despair of defeat. It's also a movie that's powerful in its depiction of enemy combatants not as monsters, but as human beings who feel the same things we might feel. A masterpiece!

ahan da bu da baska bi liste:

10. To Hell And Back (1955)

Directed by Jesse Hibbs
Audie Murphy Plays himself

What better person to act the part of a war hero than a real war hero! Audie Murphy was the most decorated American soldier in world War II. This is the True Story of Audies Murphy's life, a filmography. The movie starts out with Murphy as a child in Texas where he grew up. Murphy joined the U.S. Army at the age of nineteen. He severed with the 19th Infantry in a multitude of theaters, Africa, Italy, France and Germany.

Murphy was awarded 29 decorations along with Congressional Medal of Honor. During the In the battle of the Colmar pocket Murphy literally stopped a German armored advance supported by German infantry, single handedly! It was estimated that he took out over 240 German soldiers. Everyone should have a look at this classic movie! As a soldier myself I feel obligated to list some of his many awards and decorations as Audie and men like him gave us our FREEDOM:

~AUDIE MURPHY - A REAL MAN - A REAL WAR -
A REAL HERO~

• Congressional Medal of Honor
• Distinguished Service Cross
• Silver Star
• Legion of Merit
• Bronze Star
• Purple Heart
• U.S. Army Outstanding Civilian Service Medal
• Good Conduct Medal
• American Campaign Medal
• European-African-Middle Eastern Campaign Medal
• World War II Victory Medal
• Army of Occupation {German Clasp}
• Combat Infantryman Badge
• French Fourragere
• French Legion of Honor, Grade of Chevalier
• French Croix de Guerre {with Silver Star}
• French Croix de Guerre {with Palm}
• Medal of Liberated France
• Belgian Croix de Guerre 1940 Palm

[foot notes]
• Audie Murphy originally declined the opportunity to portray himself in the movie, not wanting people to think that he was attempting to cash in on his role as a war hero.

RUNTIME 1 hour 46 minutes
Rated [not rated]


9. Midway (1976)

Directed by Jack Smight
Charlton Heston as Captain Matthew Garth
Henry Fonda as Admiral Nimitz
Robert Wagner as Lieutenant Commander Blake
Robert Mitchum as Admiral Halsey

I liked Midway for it's historical accuracy. It takes a look at the strategy and pure luck that Admiral Nimitz used to win the South Pacific battle at sea. This battle destroys the back bone of the Japanese navy. The Japanese fleet was larger than the United States fleet because of the brutal attack on Pearl Harbor. The US intelligences was able to break some vital Japanese radio traffic codes! With this information some well thought out strategy and shear luck, the US aircraft carriers find their targets.

{Quotes from Midway}
Captain Garth: How much can you decipher?
Commander Rochefort: Fifteen percent.
Captain Garth: Really decipher?
Commander Rochefort: Ten percent.
Captain Garth: That's one word in ten, Joe! You're guessing!
Commander Rochefort: We like to call it "analysis."

[Foot note]
• Actual battle footage of midway was used in more than one scene.

RUNTIME 2 hours 12 minutes
Rated [PG]


8. Pearl Harbor (2001)

Directed by Michael Bay
Ben Affleck as Rafe
Josh Hartnett as Danny Walker
Alec Baldwin as Jim Doolittle

I enjoyed Pearl Harbor! It was about 1/2 World War II and the other half a gut wrenching love triangle between a beautiful young nurse and two best friends. The scenes of the attack on pearl Harbor are simply fantastic! The chaos and utter destruction that occurred December 7, 1941 is unimaginable until you see this movie! Michael Bay was able to re-create the surprise attack on the Pearl Harbor in such a extraordinary fashion, it will blow your mind!

{Quotes from Pearl Harbor}
President Franklin D. Roosevelt: I like sub commanders. They have no time for bullsh!t, and neither do I.

Danny: You're a rotten drunk... always have been.
Rafe: Well, you're a lousy friend... that's a new development.

RUNTIME 3 hours
Rated [PG-13]
Money Earned
Box Office: $198,000,000
VHS Rentals: $32,000,000


7. Sands of Iwo Jima

Directed by Allan Dwan.
John Wayne as Sergeant Stryker.
John Agar as Private First Class Conway.

John Wayne plays the tuff old sergeant in true Marine Corps style. The movie takes you through Boot camp. Then right in to the Pacific island hoping campaign. The Marines had to fight like hell against the very formidable Japanese Marines for every single island they took. Iwo Jima was one of the last islands and close to Japan. This movie is a tribute to all the Marines to fought and died in the Pacific.

[Foot-notes]
• John Wayne received his first Oscar nomination for his role in Sands of Iwo Jima.
• Allan Dwan uses actual combat footage in this movie.

RUNTIME 2 hours 10 minutes
Rated [PG-13]


6. A Bridge Too Far (1977)

Directed by Richard Attenborough
Sean Connery as Major General Roy Urquhart
Robert Redford as Major Julian Cook
Anthony Hopkins as Lieutenant Colonel John Frost

A Bridge Too Far is a movie about a mission that British Field Marshall Montgomery came up with to expedite the end of the long and brutal land offensive. It was called Operation Market Garden. Along with that the allied supply lines coming from the Normandy beach head were just to long. The plan was to drop British, Polish and American paratroopers to four key bridges and four smaller bridges. Once the drops were made then start the British 1st Army with the British Armour (XXX corps) up the road and across the intact bridges to the farthest one which was Arnhem. aerial reconnaissance reports were ignored...

Almost everything that could go wrong does go wrong! Aerial reconnaissance reports were ignored. There were two SS Panzer divisions near Arnhem. The aerial photos were looked at and never discussed by the brass. The radios didn't work...Someone neglected to match up the radio crystals. The first nine vehicles of the British XXX corps were took out and stopped on the small two lane road which stopped the entire advance. Some of the bridges were blown up before they were captured although the movie don't show this. Three days after the drops the XXX corps made it to the Nijmegen Bridge where the US paratroopers were holding one side and fighting a tough battle!

The British commander General Horrocks ordered the American paratroops to storm the bridge and take it. The cost was sickening but the bridge was taken. In the mean time the British paratroops in Arnhem were up against a German armored division and getting cut to pieces! Before they escaped capture there were 1,500 men killed and over 6,500 men captured and this was just at Arnhem. So was Market Garden a success? Field Marshall Montgomery said it was a 90% success. While everyone involved knew they had went A Bridge Too Far.

{Quotes from a Bridge too Far}

Corporal Hancock: Sir. {Offers mug of tea}
Major General Urquhart: Hancock. I've got lunatics laughing at me from the woods. My original plan has been scrapped now that the jeeps haven't arrived. My communications are completely broken down. Do you really believe any of that can be helped by a cup of tea?
Corporal Hancock: Couldn't hurt, sir.


RUNTIME 3 hours
Rated [PG]


5. Memphis Belle

Directed by Michael Caton-Jones
Matthew Modine as Capt. Dennis Dearborn
Eric Stoltz as Sgt. Danny Daly

The Memphis Belle is a story about a B-17 bomber (The Memphis Belle) and her crew of ten men. They were to be the first B-17 crew to complete their 25 missions and go home! The only thing in their way was their final 25th mission. Their mission was to bomb a Nazi supply factory in the heart of Germany. The Objective was heavily defended with surface to air guns! There is no way out of it, just one more mission and they can go home...

RUNTIME 1 hour 50 minutes
Rated [PG-13]


4. Tora Tora Tora

Tora Tora Tora was based on the attack of Pearl Harbor.
Directed by Richard Fleischer & Toshio Masuda.
Martin Balsam as Admiral Husband E. Kimmel.
Sô Yamamura as Admiral Isoroku Yamamoto.

This movie shows both sides of the pacific war (From the Japanese and American point of view). The battles scenes are really neat for a 1970 film. It is the best film to date on the pacific war as a whole.

The famous quote From The Japanese Admiral Yamamoto
{after bombing pearl Harbor}
I fear all we have done is to awaken a sleeping giant and fill him with a terrible resolve.

RUNTIME 2 hours 24 minutes
Rated [G]


3. Das Boot (1982)

Directed by Wolfgang Petersen
Jürgen Prochnow as Captain Hans-Jürgen Hellriegel
Herbert Grönemeyer as Lieutenant Werner

Das Boot is a movie about a German U-boat and her crew during World War II. Das Boot goes into the misery and life style which the German silent service U-boat crews had to endure while in service. The movie is very intelligent and is not sugar coated at all! Go on a 2 hour ride in a German u-boat and you will never forget it!

{quote from Das Boot)
Captain Hellriegel Our patrol planes! Where are they? Answer that one, Herr Goring! The British have plenty of them! Talking big is all he's good for, That fat slob.

[foot note]
• To help his actors convey the claustrophobic conditions found on a real U-boat, director Wolfgang Petersen insisted on filming within the actual confines of the ship
• 2/3 of the German u-boats deployed for service never returned. Some 40,000 men died serving in German U-Boats.

RUNTIME 2 hours 20 minutes
Rated [R]


2. Enemy At The Gates (2001)

Directed by Jean-Jacques Annaud
Jude Law as Vassili (Russian Sniper)
Ed Harris as Konig (German Sniper)

Enemy At The Gates is about the German invasion of Russia. The city of Stalingrad Russia is where the German advance came to a screeching halt! The German war machine was halted by the shear numbers of Russian soldiers. 500 Russian soldiers would line up to be issued a weapon. The supply depot would give just 250 rifles out and tell other 250 men to pick a man and follow him until he gets shot then pick up the rifle! The Volga River was the last great natural barrier that kept the Germans at bay. I had no idea the brutality or the scale of the war in Russia until I took a look at this movie.

Vassili makes it through his first battle, which was rare for a Russian soldier in Stalingrad. He is noted very quickly as an expert shot with a rifle. Soon he starts targeting German officers very effectively. With German morale down and casualties at an all time high The Germans send in their best sniper to hunt down and kill this legendary Stalingrad sniper the Russian have. Harris and Law's acting in their two parts were just plain fantastic!
The action scenes in this movie are comparable to Saving Private Ryan.

{quotes from Enemy At The Gates}
Khrushchev You won't give up the bridge! I don't care if you lost half your men. Lose the other half! Lose yourself!

[foot notes]
• German casualties in Russia: 1.44 million casualties
• Russian Casualties: exceeded 17 million

RUNTIME 2 hours 10 minutes
Rated [R]


1. Saving Private Ryan (1998)

Saving Private Ryan was the most honored film of 1998 and winner of five Academy Awards® Produced and directed by Stephen Spielberg (Vietnam Veteran).

Tom Hanks as Capt. John Miller
Matt Damon as Pvt. Ryan
Tom Sizemore as Sergeant Horvath

This is by far the best war film to date. The movie is so real and graphic, people were leaving the theater. If you've ever wanted to have some vague idea of what a war is like for a soldier, don't miss this movie! Capt. John Miller (Tom Hanks) has a mission. The mission is simple, find and bring back Pvt. Ryan (Matt Damon) who was dropped behind enemy lines with the 82nd Airborne. The task of finding Pvt. Ryan gets a little complicated though. Capt. Miller discovers that the paratroopers were scattered to the four winds during the night drop. When his men start dying in this search for one man, it turns into a moral dilemma for everyone involved. All this sacrifice for just one man. The special effects in this will have you ducking in your seat! It is a great movie!

(bkz: escape from sobibor)

(bkz: die falscher)

en baba belgeseller;

(bkz: a warning from history)

The Boy in the Striped Pyjamas

Beğenmezsen mesaj at, güzelce konuşayım seninle. :p

2. dünya savaşını biri nazi genaralinin ve de toplama kampındaki yahudi bir adamın çocuğunun gözünden anlatıyor, ziyadesiyle güzeldir, gayet hüzünlüdür, ağlatır.

madem arsivlik liste istiyorsunuz, bu konuda bakilacak ilk yer imdb..

ikinci dunya savasi konulu cekilen filmler www.imdb.com

bu da nazi konulu olanlar www.imdb.com

bunlari a'dan z'ye ya da yila vs.ye gore siralayabilirsiniz.

forum.divxplanet.com

hatta bursa'daysan gel yanıma, hepsini kopyaliyim. verdiğim linkteki filmlerin hepsi var bende.

ahh, ne yazık ki Ankara'dayım. Olsun, ben ufaktan indirmeye başladım bile. Hiç görmedigim, gayet güzel filmler geliyor. Diger arkadaslara da teşekkürler.

Hatta ben de bir tane daha ekleyeyim;

train de vie
www.imdb.com

bu arada bence en iyi ii. dünya savaşı filmi the great dictator'dır. her ne kadar savaştan önce çekilse de, o dönemleri anlatır.
belki izlemişsindir bile... yine de ekleyeyim ;)

inglorious bastards, tarantino seviyorsanız. :)

neleri izlediniz daha önce?
joyeux noel
saving private ryan
full metal jacket
little thin red line
imdb'de savaş filmleri başlığı altına bakarsanız bi sürü film var aslında tek tek yazmaktan daha iyi olacaktır. ha bi de şöyle bi durum var savaş filmi gibi gözüken ama aslında aslen savaş filmi olmayan filmler mevcut yukarıda olduğu gibi full metal jacket.

(bkz: paths of glory)

enemy of the gate

kingdom of heaven

platoon

(bkz: dr. strangelove)
(bkz: the thin red line) aslında iyi mi değil mi tam emin değilim,

türkiye'de kal tf2 oynarız :(

herkes mba yapıyor. eğer finans üzerine çalışacaksan kesinlikle financial engineering. ha amerika'da mba yaptım demek bile işine yarayabilir ama ben financial engineering derim...

1. İngiltere ABD'ye göre çoğu bakımdan daha pahalıdır.
2. Essex iyi bir okuldur.
3. ABD'den gelen adama Türkiye'de daha çok değer verirler.

george mason çok matah bi okul değildir. ama dc'ye çok yakındır ve bunun ne demek olduğunu ne gibi avantajlar sunduğunu ancak ameirka'da okumuş anlar. george mason'da çok türk vardır. çok da yabancı vardır. durumları da iyidir. iyi çevre yaparsın yani. zaten mba çevre yapmaktır başka bişi değil.

amerika apayrı bir dünyadır. fırsatı olan herkesin gidip görmesi mümkünse yaşamasını öneririm.

oyum amerika'ya.

Ben! Gerçi daha 7 ay oldu başlayalı ama ben çok zevk alıyorum. O yüzden zaten akşam 7'lere kadar kalıyorum her gün.. Ama bence bunda esas etken, benim çalışırken patronumun veya bir şirketin yararına değil, kendi yararıma çalışıyor olmam. Bence anahtar nokta bu. Yaptığın işten kendin de yarar görmen, yani para kazanmak dışında. Bu da ancak kendi işini kendin kurduysan veya akademik hayatta ilerleme gayesindeysen olabilir sanıyorum.. Başka birşey aklıma gelmiyor..

işimi seviyorum, kariyerimde bir basamak daha yukarı zıplayabilirsem hele iş konusunda benden mutlusu yok..

kendini yaptığın her iş için onaylanmak zorunda hissediyorsan, yaptığın bütün çalışmanın bir "şimdi şuna odaklanalım, onunla ilgilenecem ben" diyen supervisor, yönetici,vb. kişi tarafından çöpe atıldığını, ihmal edildiğini görüyorsan çalışmak istemeyebilirsin. dolayısıyla kendi işine yarayacak notları almaya, iş ortamından gerekli bilgi ve iletişim alt yapısını ilerlemeye bakmalısın.
şirketin sektörü ile ilgili paralel firma tanışmaları, sergisi, fuarı varsa oralara bakma, bir şekilde kendini kendi yaptıklarınla göstermek ve ileride böyle çalışmak istiyorsan bulunduğun noktadan en iyi verimi almalısın.projeni yöneten beğenmeyebilir, çöpe atabilir ama sen atma. 1 yıl sonra kurcalarken belki zamana göre bir update / upgrade yaparsın işine yarayacak bir hal alır?

işimi seviyorum. kazancım bazen neredeyse çok çalışmadığım halde çok olurken bazen kendimi yırtsam bile az oluyor. ve işimde hala ilerleme noktasındayım ve bu ilerlemenin sınırı yok zaten. 4 yıldır bu işlerle meşgulüm 20 yaşındayım henüz bi an ama off yeter artık ya demedim( ki aşırı zorluklar çektiğim oluyor ve katlanılmaz şeyler oluyor ama önemli olan sizin iradeniz ve katlanabilme gücünüz bi yerde)
en önemli şey ise okulun sandığınız kadar büyük bir etken olmaması. evet boğaziçi bitirmek önemli ve prestijli fakat tecrübe ve kişisel gelişim ve öngörü gibi pek çok nitelik aranıyor bitirdiğiniz okuldan ziyade. bilhassa iyi okul bitirince iyi bi iş sahibi olacağını sanan insanlar beni bir hayli güldürüyorlar zira iş hayatını gerçek anlamda görmediklerini bağıra bağıra belli ediyorlar :).

son olarak bu tarz depresif başlıkları açmaya devam ederek ( bi başlığınızı daha hatırlıyorum) kendinizi bi yerlere getiremezsiniz. mutlu ve başarılı olmaya siz bu kadar derecede umutsuzken biz ne desek boş olacak, fakat gördüğünüz gibi işini seven ve kazancı yüksek olan bi sürü insan daha şimdiden yazmış bile.

işimi sevmiyorum.

satış danışmanıyım. size şimdiki işimde aldığım rakamı söylesem götünüzle gülersiniz. daha öncekinde de pek kayda değer bir durum yoktu. işimde ilerlemem kendimden, ruhumdan, yaşamımdan fazlasıyla ödün vermeme bağlı. vermeyeceğim.

kullanılıyorsam benimde yeri geldiğinde, daha iyisini bulduğumda veya bulana kadar onları kullanmaya hakkım var.

ha şu da var. vicdanım rahat. bana verdiklerinin karşılığını fazlasıyla veriyorum. asıl mesele de burada zaten. sorulduğu zaman evet çalışkan dürüst adamdır derler. ama iş karşılık istemee geldiğinde veya en ufak bir hata yaptığınızda başınıza kakılacak bir mesele çıkabiliyor.

sokayım işlere diyorum çoğu zaman.

Tabiki de işimi sevmiyordum !!!

4 yıl üniversite 2 yıl master sonrasında okuduğum, dirsek çürüttüğüm eğitimimin dışında bambaşka bir alanda işe başlamıştım. Dünyanın 44 ülkesinde faaliyet gösteren çok uluslu ve kurumsal bir firmada...
Bir sabah uyandım işe gidiyorken, sürekli aklımdan, gözlerimin önünden şu cümle geçti. ''Kendi kaderini yaz'' akabinde şirkete girdiğim gibi masama oturdum istifa mektubumu yazdım...Altına da afilli bir imza attım... İnsan kaynaklarına teslim ettim... Bir sigara içtim, sigaramdan her nefes çekişte o cümle geliyordu gözlerimin önüne...
Başarmıştım belki de kaybetmiştim...Ama beni mutlu eden, kendim için bir şey yapmıştım...İstifa etmiştim...

aslında hazır böyle bir konu bulmuşken içimi döküp rahatlamak istiyorum müsadenizle.

bendeniz liseden sonra 4 sene migrosta çalıştım. üniversiteyi açıktan okumaya gayret ettim. pek başarılı olduğum söylenemez. 4 senenin sonunda hala işimde bir rütbem olmadığı için askere gittim.

sonrasında gömlek firmasında çalıştım. bir şubesine müdür yaptılar beni. ama ne müdürlük! tam 1 ay boyunca izinsiz sabah 10 akşam 10 olmak üzere alışveriş merkezinde çalıştım. ulen parası iyi olsa çalışılır kabul. ama kardeşim 700 tl ye yaptım bu işi. herşey yolunda götümüzdeki kazıkla mutluyken beni işe referans gösteren arkadaşımı patron özel ofisine çağırıp bir güzel tartakladı. sebep mağaza açığı. açığın tutarı 500 tl. zorla istifa imzalattılar. mahkemeleri sürüyor (merak edene firma ismini özelden atarım). hal böyleyken benim orada durmam kendime yediremediğim bir durum oldu ve istifa ettim.

günler geçti ve ben bir ayakkabı firmasında işe başladım. oraya 2 senemi verdim ve işimde bir yerlere gelemedim. bakın takıldığım mesele şu. çalışmamı, satışlarımı efendi oluşumu tepedekiler beğeniyor. ben göz yumuyorum herşeye. fazla çalışma saatlerine ses çıkarmıyorum. gerektiğinde sabahlıyoruz hep beraber ama benim bir işim düşünce karşılığını alamıyorum. ne fazla mesai ücreti ne de başka birşey. satışlardan iyi para kazandım eyvallah. lakin sadece tek mağazası bayramda aylık 1 trilyon ciro yapan bir firma cozuttu ve çalışanların primlerinde kesinti yapma yoluna gitti. kriz dönemi tasarrufuymuş. hade len!

ilk fırsatta sigorta firmasından teklif alıp işe başladım. kabul edersiniz ki sigorta satmak ve insanları ikna etmek zor bir mesele. ben bu işte başarılı olamadım. 1 ay boyunca hiç satış yapamadım. anladım ki elle hissedilebilir birşeyi satmak (ayakkabı gibi) insanları geleceği için para ayırmaya (bireysel emeklilik ve sigorta) ikna etmekten kolay birşeymiş. ilk zamanlar motivasyon dolduran müdürümüz satmadan gelme laflarıyla iğnelemeye başlayınca bir gün ofisten çıkıp satış yapamayarak eve gittim.çayımı demleyip istifa mektubu hazırladım.

3 ay boşta kaldım. koca bir üç ay. şimdi başka bir ayakkabı firmasında işe başladım. maaşımı yazıyorum sıkı durun!

450 tl!

450 tl olan maaşımla artı prim alıcam bu ay. primde mağaza cirosunun kdv sini düşüp 1000/4 oranında para getirisi. yani;

mağaza ortalama 80 - 100 milyar ciro yapıyorsa biz 80 diyelim buna;

73,6 kdv siz. bunun binde dördü ;

300 lira para demek. maaşla etti 750 toplamda. ben haftanın 3 veya 4 günü sabah 10 akşam 10 çalışıyorum. bayram yok resmi tatil yok. bu tip işyerleri mesai ücreti vermiyor (esnek çalışma saatleri).

vay babam vay. durup bir düşüneyim. hmm. boşta kalmaktan iyidir.

işimi seviyor muyum?

nefret ediyorum.

hazır başladım bir de erkek kardeşimden örnek vereyim size. kızkardeşimde var. kardeşlik güzel. üç çocuğuz :)

erkek kardeşim okulu sevmedi. okuldan kaçıp birsürü sokak köpeğine beni kovalattığını bilirim. ortaokulda sigaraya başladı. okulu orta 2 de bıraktı.o zamanlar piçti. hala da öyle.

neyse.

bizimki rahmetli pedere okumucam ben dedi. babamda aklı başına gelir diye rot balans ustasının yanına topkapı sanayi sitesine verdi. kardeşim pederin restini gördü. bir hafta sızlandı ama haftanın sonunda eline para geçince yüzünde güller açtı. şimdi mi?

askerden sonra biriyle tanıştı. adamın brigstone lastik ve jant dükkanı var. gel demiş kardeşime hunter marka rot balans cihazı alıcam. dükkanın yanı boş. alet edevat dükkanın durumu hazır ben anlamam. sen başında dur kazancımız yarı yarıya.

rot balans ücreti 40 lira. günde en kötü ihtimalle 2 araba geliyor istanbul un yolları malum. kaldı ki bunun far ayarı var, jant düzeltmesi var.

maaşallah bizimki parasız gezmiyor. 3 ay boyunca kardeşim hergün cebime sigaramı aldı. harçlık verdi. sabah 8 de gidiyor. akşam 6 paydos. cumartesi öğlene kadar çalışıyor. pazar tatil.

işini seviyor mu?

az önce sordum. sevmesem yapar mıyım lan dedi.

öncelikle şunu söyleyeyim neden hep aynı mantık düşünüyoruz ki bir işe girmek ve para kazanmak sevdiğin işi yapmak ama yine bir başkasının şirketinde veya işinde her neyse. ya kendi işimi kurayım kendi işimi yapayım mantığı yok mu? çok baba bir şirkette finans da çalıştım biraz sabır gösterseydim hani şu rapor hazırlayan üst düzey yöneticilere sunan onlarla toplantılara giren adamlardan olacaktım belki de üst düzey yönetici ama tartmadı bünye fare gibi hissettim kendimi sabah gir plazaya akşam çık. bazen daralıyorum 10 dakika dışarda gezsem açılacam yani kafa dağılacak ama birinin git "10 dakika sonra gel" demesi ile aynı olmuyor benim on dakika. çok düşük sermaye ile kurulabilecek çok iş var illa üni mezunu olmaya gerek yok bende üni mezunuyum ama bu devirde para etmiyor etmeyecekte. her şey para değil ben önce ki işimde aldığım paranın 3 de birinden daha az paraya çalışıyorum şuan. belki aranızdan salak diyenler çıkacak ama o zaman ki mutsuzluğumu hatırladıkça şimdi gülümsüyorum. herkes bana imrenirken ( çevremdeki ve üni den arkadaşlar) ben nefretler içindeydim. arkadaşlarım şirketin herhangi bir şubesinde çalışmaya bile razıyken ben genel müdürlükteydim düşünün artık. mesleğimi pek sevdiğim söylenemez ama belkide başka çarem olmadığından ve biraz aklıma yattığından seviyorum sonuçta kendi işimi yapacağım. smmm stajyeri

sivrisinek dostum ben hiç bir arkadaşımın arandığını duymadım örnekleyeyim : itü uçak mühendisliğinden , ankara sbf den( yüksek lisansı da vardır) , odtü kimya - makina, bi de avukat olanlar var vs. taşra üniversitelerinden olanları yazmadım bunlar seçkin üni ve seçkin bölümlerde. hadi ben arızalıyım yaa bu adamlarda mı arızalı? uçak mühendisi adam iş bulamıyor makina mühendisliği alanında çalışıyor şimdi baktı olmuyor askere gitti. senin mantığın tam türkçesi şu "kendini pazarlamayı iyi bileceksin" (sakın yanlış anlaşılmasın) onuda her adam yapamaz. durumlar böyleyken böyle.
saygılar

seydunya size katılmıyorum. zira aranan bir insan olmak için okul bitirip master yapmaktan fazlası gerekli :). herkesin düştüğü en büyük düşünce hatası bu: iyi okul bitirip bi de iyi bi yerde master yapmak... demişsinizki arkadaşım itü bitirdi uçak mühendisliği: güzel peki bu okul her yıl ve her yıl mezun vermiyor MU? diğer mezun olan arkadaşlardan ne artısı var ki bu arkadaşın (artık kaç yıldır mezun veriyorsa okul siz hesap edin) tercih edilsin ve aranan olsun. zamanla işinizde iyiyseniz zaten adınız çoğu yere sizden önce gitmeye başlıyor.

madyb örnek verdiğin uçak müh. arkadaştan yola çıkalım bu adam ilk 1000 e girdiği için okuldan bile burs alan istese tıp a girecek puanı almış yani zekası ortada bir adam. mng teknik te tübitakta staj yapmış. projelerde bulunmuş, güneş ennerjisi ile çalışan araba olayı vardı üniversiteler arası yarışma işte o projede yer almış aynı zamanda gerçekten sosyal insani yönü iyi( moda oldu bu laf) yani demek istediğim zeki ama andaval duran tiplerden değil kendini gösterebilen bir insan. ayrıca bu bölüm sadece itü de vardı şimdi izmir de bir üniversitede de var yanılmıyorsam ama orası daha mezun vermedi galiba. olsun olsun 70 mezun versin her yıl. askeriye kapıyor ama gitmiyor asker olmak istemiyyor. thy cuma günü görüşmeye çağırıyor ve görüşmeye gittiği adam cuma namazına gidiyor ( arkadaş namaza gitmeyince olmuyor tabi) sonra geliyor sen gel pilot ol diyor. özel uçak fabrikası olmadığı için iş alanı kısıtlı. bunlarıda bi göz önündde bulunduralım. yani donanımlı birisidir ama iş bulamıyor.

selamlar

efenim ben seviyorum işimi, sıkıntım olursa çalıştığım yerler ile oluyor.

ben teknik lise okudum. akabinde 2 yıllık bir meslek yüksek okulunu çok büyük başarıyla 5. senenin sonunda kovularak tamamladım ve aöf kamu yönetimi okumuya başladım sırf askerden muaf olabilmek için. hala da okuyorum aöf'de. bu arada bi af çıktı ondan yararlanıp kovulduğum okuluma geri dönüp derslerimi falan verdim fakat halen bir çıkış belgesi yahut diploma neyim alabilmiş değilim. anlayacağınız 27 yaşında ve lise mezunuyum şu an.

lise bitti, cuma günü karneyi aldım sonraki pazartesi çalışmaya başladım. o gün bugündür de aralıksız çalışıyorum. şu an 2500'e yakın bir meblağ kazanıyorum. şimdi benle beraber aynı okulları okuyan arkadaşlarıma bakıyorum bir çoğu işsiz, kalanların bir kısmı okuyup ettikleri ile alakasız işler yapıyorlar ve bir kısmı da benle aynı işi yapıyorlar. benle aynı okulları okuyan ve hatta bitiren hatta ve hatta askerliğini yapıp gelen ve benle aynı işi yapan arkadaşlarım benden daha az kazanıyorlar. bu benim, yaptığımi işte üstad olduğumun göstergesi değil bunu biliyorum, zaten yemiş bitirmiş de değilim. fakat sanıyorum ki az evvel 3 gruba ayırdığım arkadaşlarımın içerisinde yaptığı işi seven bir tek ben varım. ve daha geçtiğimiz hafta 2 farklı teklif aldım. her hafta böyle 2-3 teklif almıyorum tabi ki ama "piyasa"daki diğer çalışan tanıdıklarıma göre bana olan talep daha fazla diyebilirim.

"insan yaptığı işi severse iyi kazanır" ya da "iyi kazanırsan yaptığın işi seversin" gibi sonuçlara varmaya çalışmıyorum yanlış anlaşılmasın. ben kendi adıma şunu söyleyebilirim, liseye başladığım zaman yapmak istediğim işi biliyordum, bu yüzden meslek lisesine yazıldım bu yüzden 1. senenin sonunda teknik liseye geçiş yaptım. ve şimdi o zaman yapmak istediğim işi yapıyorum. belki de benim işimi seviyor oluşumun nedeni budur. bilemiyorum :P

bu arada programlamacıyım.

öncelikle @soul cancer allah kolaylik versin.

bende hobisini işe dönüştüren yani sevdiği işi yapan şanslı vatandaşlardanım. işimde 5. yılım bitiyor ve aldığım maaş ile keyfe keder yaşıyorum. diğer arkadaşların dediği gibi işini severek yapmak bir çok şeye katlanmayı ve inatçı olmanı sağlıyor. haliyle istikrar başarı getiriyor. tabi ileriyi hiç bir zaman tahmin edememeye alışmak ve günlük yaşamaktan mutlu olmak gerekiyor. her an herkez işsiz kalabilir.

okul olayına bu kadar takılmaya gerek yok türkiyede yaşıyoruz. emeklerin paraların üstüne bir bardak su içip yolunuza devam edin.

yazılımcıyım, sektörde 10ncı yılım doldu bu süreç içerisinde halihazırda çalıstığım kurum 2nci işyerim.

Yazan arkadaşların iletilerini okudukça memleketin aslında nasıl yaşanmaz bir yer haline geldiğini sırf bu sebepten kaynaklı "mutsuzum" diye bir işi bırakmanın doğru olup olmayacağını sorguluyorum.

Yaptığım işi seviyorum, tercih şansım olsa yine aynı işi yapmak isterdim. 7sene boyunca bünyesinde çalıştığım kurumdan sırf mutsuz olduğum için ayrıldım, maddi olarak bir sıkıntım yoktu ancak nedenini bilmediğim bir mutsuzluk dolayısıyla artık o kuruma gitmek istemiyordum (kaşınmak değil bu).

3 yılımı doldurduğum bu yeni kurumda da esasında mutlu olmadığımın farkındayım, yönetici pozisyonundayım, çoğu kişi için güzel şartları olan bir işim var ancak "mutlu değilim" (orta yaş bunalımı dedikleri nane bu olsa gerek) saat 10:15 ve ben odamda alkol almaya başladım :) sanırım içerisinde bulunduğum mutsuzluktan kısa süreli kaçışın yolu bu.

özetle işimi seviyor / kurumu sevmiyorum, dolayısıyla bu şartlarda birbirine küs olan karı kocanın aynı yatakta soğuk bir şekilde uyumasına benzettiğim ilişkiyide sonlandırmak gerekiyor.

bu kararımla birlikte maddi sıkıntı yaşayacağımda aşikar, lakin daha huzurlu olacağım gibi.

@lucy in the sky with diamonds , pek sorunun cevabı olmasa dabir kaç bişey yazmak istedim.

hem okuyup hem calisiyorum icmimarim, belki herkezin imrendigi bi alan, calisma sartlari rahat ,okula gitmeme izin veriyorlar ama isimden nefret ediyorum 650 lira aliyorum fuuuuuuuuuuuuuuck

işini sevmek biraz çetrefilli bir konu, yani eğer sanatla bilimle ilgili bir iş değilse benim görüşüme göre hiçbir işi sevmek mümkün değil. Sonunda dönüp dolaşıp politikaya dayanıyor ucu. Biraz kafası uyanık, sistem düşmanı biriyseniz her türlü meslek/iş bir süre sonra manasızlaşmaya başlar.

4 yıllık lisans eğitimine severek girip nefret ederek çıktım. Bilim yapmak gibi yüce birşey gözümde küçüldü, belki bir çıkış yolu bulmalıydım ama ben sırt dönmeyi tercih ettim. Okuldan hemen sonra alakasız pek çok yerde çalıştım. Bir üsre iyi gitti sonrasında hepsinden nefret ederek ayrıldım. Öyle böyle değil hem de çağıl çağıl bir NEFRET akmasından bahsediyorum. Son işim çok rahat bir ortam, süper çalışma saatleri falan derken ayakta adam düdüklüyordu. Ufacık havasız bir alana tıktıkları insanların üzerine basarak büyüyen pastayı kendine ayıran ve bize ambalajı reva gören bir işleyiş. Bunları görerek ben işime bakarım diyemiyorsunuz, en azından ben diyemiyorum, sokarım çarkına diyip ayrıldım işten. Beş parasız.

Sistem çökmüş zaten, şimdiye kadar "ssk! emeklilik! yapma demiyorum emekli olunca hobi olarak yap!" diyerek iyi bir uyutmuşlardı ama ben köle olsam nolur 58 yaşıma kadar asgari ücretten halliceye talim edip sürekli bir gelecek kaygısıyla yaşayacaksam? 58 yaş az değil yahu!

şimdiye kadar bir çok farklı yerde çalıştım. ama oturup da bir cv'ye yazabileceğim şeyler değildir bunlar.günü kurtarma çabası içerisinde idim hep.
bilgisayar teknik servisinde de çalıştım ki 10 senedir bilgisayar kullanıyorum.hani gözüm kapalı söker takarım pc'yi. he, ne işine yarıyo dersen, kendi işime yarıyo derim. emlakçılık yaptım. garsonluk yaptım barmenlik yaptım. liseden mezun olalı 5 sene oluyo ve ben hala üniversite birinci sınıftayım. bu okul bitecek..
türkiye şartlarına göre iyi bir okul denebilir aslında okuluma da.iş arıyorum halen de.ikinci öğretimde okuyorum ve bütün gün boş durmak yerine çalışmayı yeğliyorum.ama iş veren var mı ? yok. gidip muhasebecilerle konuştum. adamlar sırf ssk ödememek için iş vermiyorlar. ssk ödemeyin dediğimdeyse kararsız kalıyolar.
fakat şöyle söyleyebilirim, patron olgusu sorun yaratmadıkça çalışmayı da iş yerinde bulunmayı da seviyorum. çalıştığım bütün işlerde de mutluydum. verimli olduğumu hissettiğim sürece..
şimdilik tecrübe yetersiz görünebilir ama şöyle söyleyeyim: bu memlekette üniversite okunmadan bi b*k olunamayacağı görüşünde birleşen bir toplum var olduğundan, ve hatta üst düzey yöneticiler bile nereden mezun olduğun önemli değil, kafan çalışıyosa, detayları görüyorsan, bir bütünü kafanda parçalara ayırabilip sorunları çözebiliyorsan elinde de diploman varsa piyasada mükemmel olmasa da iş bulup yükselirsin diyorlar. bunu bir çok kişiden duydum. işinde yükselmek de yukarıda sayılı yetilerinin geliştirilmesi ile alakalı.ki söyleyenlerin hepsi de lokal veya ülke bazında ismi bilinen markalaşmış ve kurumsallaşmış firmaların genel müdürleri veya genel müdür yardımcıları.
mevzu şu ki, işini sevmek veya sevmemek işinde yakalayabildiğin başarı ile alakalı genelde. maslow'un piramidine falan girmicem hiç. ama haklılık payı da var kendisinin.ayrıca genelde diyorum çünkü mutsuzlukların çoğu işte profesyonelleşme sürecinden sonra artık daha fazla gelişememekle alakalı olgulardan kaynaklanıyor.ya da iş arkadaşlarının sevilmemesi, patronun sevilmemesi türden sebeplerle..(zaten patron dediğin sevilir mi lan ?! =) )

durduk yerde sırf mutlu olmak için sektör değiştiren, iş değiştiren, hatta ülke değiştiren insanlar da tanıyorum. ve evet sonuç başarılı. onlar mutlular. ki kendimde de bu potansiyeli görüyorum. netekim her şeyi bi anda silip yeni bi şehirde başladım ben de hayatıma ve şu anda meyvelerini topluyorum bu kararımın. iyi veya kötü. mutluyum ama..

iş hayatı da özel hayat gibi aslında..hem sevdiğin hem de seviştiğin bir sevgilin/eşin olabilir mi sorusuyla paralel bu soru. insanın hem zevk aldığı hem de üstüne para aldığı bir işinin olması mümkün..hem sevdiği hem seviştiği kişiyle yaşayabilmesi kadar mümkün..

Bende meslek lise ve ardından 2 yıllık biyomedikal bitirdim. Mezun olduktan sonra Uzun süre işsiz kaldım. Burger Kingte çalıştım, Bİlgisayar teknik servisinde çalıştım bir arkadaşımın firmasında, maaş sigorta yok arada bir aldıklarımı saymazsam hayrına çalışmış oldum. Orada çalışırken iş aramaya devam ettim fakat bulamadım. Sonunda 5 ay önce mesleğimle pek alakalı olmayan bir sektörde Teknik servis sorumlusu olarak göreve başladım.Ünvanıma aldanmayın sadece göstermelik.
Çalıştığım firmada iki adet mühendis,iki tekniker, 4 tanede işçi var fakat bunların arasında bana işi bilen, bildiklerini bana öğretecek yardım edecek işi bilen usta kıvamına gelmiş kimse yok. Kendi çabamla bir şeyleri başarmaya çalışıyorum elimden geldiğince ve bugüne kadar idare ettim. Fakat üstesinden gelemediğim bir arıza ile karşılaştığımda benden kötüsü yok. Müdüre ben eğitim istiyorum dediğimde ben eğitim aldım da sana eğitim vereyim diyor. Hal böyle olunca benim üzerime çok büyük bir sorumluluk biniyor. Bazen diyorum istifa edeyim, sonra işsiz olduğum günler aklıma geliyor, vazgeçiyorum... Ne yapacağımı şaşırmış haldeyim bana bir fikir verin dostlar

Bu duyuruyu görmemiştim ama gören bi arkadaşım sen bunu cevaplamalısın diye habr verdi, arayıp bulup linki gönderdi sagolsun.

uluslararası ilişkiler mezunuyum ve mezun olmaya yakın, bilen bilir, bnaka uzman ve müfettişlik sınavları başlar, iktisadi idari bilimler mezunu herkes gruplar hatta sürüler halinde bu sınavara girer. Neyse ben de girdim, bu arada ODTÜ'de bi master prıogramından kabul almıştım ona gidicem diye planlıyordum ama bi yandan iş de bulmam gerekiyordu ekmek parası vesilesiyle. Neyse işte akbanktır garantidir vs derken işbankasının uzman yardımcılığı sınavını kazandım ve uzuun bir sınavar mülakatlar silsilesinden geçtiğim için, görece iyi bir ücret vaadettikleri için, istikrarlı bi gelecek vaadetikleri için(keza işbankası çok extreme kişisel bi durum olmadıkça işten atmıyor ve kariyer çizgin en başından beri belli) masterı falan bırakıp o şatafatlı genel müdürlük kulelerinde işe başladım. Ama daha ilk haftadan (eğitimin ilk haftası) bunun hiç bana göre bi iş olmadığını anladım. Bi kere etek ceket giyiyordum, çok hiyerarşik bi yapılanması vardı, güneşışığı görmeden florasan ışığında çalışıyrudm, gerçek oksijen almıyorduk, sürekli bir turnikeler, plazalar, asansörler vs gına gelmişti. Pazar akşamları oturup ağlıyordum, sabhjalrı mutsuz uyanıyrodum vs. Onun ötesinde yaptığım işe çok yabancıydım, dış ticartelerle ilgilib i finans işi yapıyorduk, herkes sürekli şikayetleniyordu, şubelerle telefonda konuşmaktan sesim gidiyordu, bir paragraf mail atmak için bile insiyatifim yoktu, yazıdığım herşey birilerinin oanyından geçip 3 kişiye imzlalatılıyordu, herşeyin hardcopysi dosyalanıyordu vs hep tiksindiğimiz devlet bürokrasisinn kağpıt kürek işlerinin tam ortasına düşmüştüm. Çook mutsuzdum hatta net şekilde depresyondaydım. Sonra iş aramaya başladım, reklam-medya sektöründe pijamayla-kotla işe gidebileceğim, hiyerarşik olmayan yaptığım iş beyaz yakalılarca hakir görülse bile kendi insiyatifi vev yaratıcılığımı ortaya koyabileceğim bir sektörde iş arıyordum. 2 ay kadar iş aradım, sonra bi riş arkadaşımın vasıtasıyla daha düşük maaşlı bir iş buldum ve uluslararası bir şirkette, bir medya ajansında eskisinden çok daha düşük bir maaş ve sıfır iş güvencesiyle çalışmaya başladım.

İş değiştirme aşamam çok sancılı oldu, bankadaki kimse anlayamadı, tutunamadı gözüyle baktı çünkü herkes olabilcek en iyi işin o olduğunu düşünüyordu, iyi maaş, iş güvencesi, sağlık güvencesi, havalı şık kıyafteler, plaza vs vs. Ailem de çok karşı çıktı, beni büyümemekle maymun iştahlı olmakla suçladılar ama ben verdiğim kararda çok emindim çünkü mutsuzluğum artık elle tutulabilir gözle görülebilir bir hal almıştı. Velhasıl kelam, çok sevdiğim çok mutlu olduğum, işimi sevdiğim, insanları sevdiğim, maaşımın giderek arttığı hatta daha iyi maaşla başka bir ajansa transfer olduğum, işimle ilgili konularda okuyuz araştırmayı sevdiğim bir mesleğim oldu. Master içimde kaldığı için Galatsaray iletişimde reklamcılıkla ilgili ikinci öğretim master yaptım. Hayatımda verdiğim en doğru kararlardan birinin bu olduğunu düşünüyorum.

Bazen kimse onaylamasa ve hatta siz bile doğruluğundan emin olmasanız bile sizi mutsuz eden şeyleri bi cesaretle bırakmak gerekiyor bence :)

1- yetenek sınavıyla alıyo ygs puanı yeterli lys e girmesine gerek yok başka bir şey istemiyorsa.

2- geçtik

3- herkes torpil diyo bilene zor değildir herhalde. bahçeşehir de fotoğraf video var :) mimar sinan da var herhalde, daha çok özellerde var sanki.

diğerlerini bilmyrm.

3/4- yıldız teknik'te de var ve sınavda çizim yaptırıyorlar kısa bir süre için olsa bile çizimini geliştirmek için bir yere gitmesinde fayda var

5- görsel iletişim tasarımı var ama ytü'deki sınav fotoğrafçılıktan da zor

- mimar sinan güzel sanatlar fotoğrafçılık bölümü
- marmara üniversitesi güzel sanatlar fotoğrafçılık bölümü
yetenek sınavlarıyla alıyorlar. yetenek sınavlarında çizim yeteneği isteniyor fotoğrafçılık için. bu üniversitelerin yine grafik animasyon bölümleri var yetenek sınavlarıyla alım yapan.
ben geçen yıl marmara üni grafik animasyon bölümünü kazandım içerden dışardan bi tane tanıdığım olmamasına rağmen fakat hali hazırda zaten okuduğum için gitmedim o yüzden torpil varsa bile bahsedildiği kadar abartılı değildir diye düşünüyorum neticede kimse kendinden başka bu sınava girenlerin yeteneklerini ve işlerini tam olarak bilmiyor ve bunları değerlendirecek kadar iyi olsalar bu eğitime muhtaç olmazlardı. bununla birlikte sanat bence okuldan öğrenilecek bir şey değildir tabii :)

ps: evet yuto'nun dediği gibi ytü'de grafik tasarım gibi bi bölüm var bi de.

peki hem yetenek sınavlarına girip hem de lys ye girip başka bölümler için şansını denemesi mümkün mü? misal başka bir bölüm tutturdu ama özel yetenek sınavını da geçti? ya da en kötü ihtimalle açıköğretim fakültesi yazıp, işini garantiye aldıktan sonra yetenek sınavını kazanırsa fotoğrafçılık bölümüne girmesi mümkün mü?

yani, yetenek sınavını kazanırsa açıköğretime ya da başka bölüme girmeyecek ama kazanamazsa o bölümlere girmesi mümkün mü?

Bu işin zirvesi mimar sinan'dır. mimar sinan geçen yıl sınavlarda çizim sormadı. bu sene de sormamasını bekliyorum. yerine ilk bölümü genel kültür yaptılar ki dünyadan haberi olan adamları alsınlar. ikinci bölüm de görsel algı sınavıydı. on adet te kontenjanları var. bu sınava girmek paralı. yüz lira filan sanırım. marmara üniversitesinde sınav ücretsiz. orada çizim vardı şu ana kadar. vesaire.

Yetenek sınavıyla kazandığı bölüm ile lys den kazandığı bölüm arasında keyfince seçim yapabilir.

fotoğraf için okula gidilir mi yaa yazıktır. vaktine yazık çocuğun. yani yapsın bu işi tabi ama gidip 4 sene üniversite okuması antika adamlara katlanması çok yazık olur bence. görüyoruz fotoğraf öğrencilerinin bütün yıl yaptıklarını sergilerini. gel vazgeçir derim.

hepinize çok çok teşşekür ederim. sevgi ve saygılarımı sunarım.

chavezding dostuma;

heveslendi işte kız. evin en küçüğü bir de. kırmayım hevesini abi olarak. zorluğunu kendi görsün hayat onu pişirsin, içinde ukte kalmasın sonra. ben de istediğim bölümü okuyamayan bir adamım. senelerdir açıköğretim fakültesinde sürünüyorum :)

saygılar yine de. ilettim yazdıklarını ;)

bir de ekleyeyim. fotoğraf adına başarılı özel eğitimler veriliyor. bir tanesi sanırım galata fotoğrafhanesinin kursu. 2 yıllık bir okul. senelik ücreti 8 bin tl idi sanırım. belgesel ve basın yayın fotoğrafçılığı olmak üzere iki böülümü vardı. 4 yıl harcamadan güzel bir seçenek. 4 yıl harcamaya gelince, istiyorsa gitsin, sonra vazgeçerse de vazgeçsin. sene kaybı diye bir şey yok insan yaşadığı her seneden bir şey öğrenir, sınırlamamak gerek.

yanlış anlaşılmasın fotoğraf harikadır inşallah bu iş hayatı olur ama bu alanda lisans okumaya gerek yok. kendi kendine öğrenemeyeceği hiç bişi vermiyceği gibi özgüvenini de alır götürür okul. hele mimar sinan

Sözlükten "kobuzchu kiz" fotoğrafçılık bölümünde okuyor, ona bi danışın isterseniz.

bununla birlikte marmara üniversitesi aldığı bir cezadan dolayı yetenek sınavlarını bedava yapıyordu ama sanırım bu yıl son yılı. onu belirtmekte fayda var. nitekim türkiye'de hiç bir görsel sanat alanı iyi bi eğitim sunmuyor.

Metrobüsün son durağı zaten istanbul üniversitesi avcılar kampusu. Veterinerlik fakültesi de kampusun içinde. Maksimum 5 dakika yürüyüş mesafesinde.

metrobüsten inince baya bi yürüyeceksiniz kampus içinde ya da ana kapıdan girerseniz hemen sol tarafınızda kalır. güvenlikler var üniversitenin size yardımcı olurlar. koskoca bina zaten metrobüsten indikten sonra kampus içinden değil de dışından giderseniz daha yakın olur.
edit: maximum 10, 5 anca yüksek tempoda yürürsen koşarsan filan :p

teknik konulardan anlamam ama görünüş olarak kesinlikle birinci.

evet albenisi yuksek bi$i. benim de ho$uma gitti acikcasi.

disk frenden vazgeç.
salcano alma. (daha iyileri var o fiyata)
www.bisikletforum.com bu adareste biraz zaman geçir.
araştırmak kafanı karıştırmaz. acele etme. havalar yeni düzeliyor. 3-5 gün oku et ona göre karar ver.

dipnot: kadrodan amortisörlülere bakmadın mı yoksa düşünmüyor musun bilemiyorum ama bakmadıysan bakma, düşünmediysen de öyle kalsın.

salcano'dansa sedona, kron gibi markaları tercih ederim. bir iki model önereyim:
tinyurl.com
tinyurl.com

evet sanirim salcano hakkinda cok fazla iyi sey duymadim. alternatifler iyi oldu lemmiwinks.

@sos fistik- hidrolik frenin bakimi ve bozulmasi gibi kaygilarim vardi. disk frenin yagmurlu havalarda iyi oldugunu biliyorum ama sanirim yagmurda (e azindan simdilik) kullanmaya pek de niyetim yok. uzun yol yapmayi dusunuyorum aslinda bu yuzden v fren de olabilir.

yahu ben dururken ekşi duyuru'da ne işin var be adam? ahajha!

öncelikle, ikisini de alma, güzel değil. 500-600 tl bir bütçe ayırmışsan eğer, ki ortalama bir bisiklet için ideal bütçe budur zaten, alabileceğin 3 marka var: sedona, bianchi ve bianchi'nin ürettiği diğer bir model olan whistle. ben sana sedona borla'yı öneririm. ya da şöyle yapalım; bi gün karşıyaka'daki seda bisiklet'e gidelim; orada bir çok model var. hem görmüş, hem biraz sürmek suretiyle denemiş olursun. çünkü o seleye oturmadan insan tam olarak karar veremiyor. ben whistle için gittim misal, ama baktım pek rahat hissedemedim kendimi üzerinde; borla'yı aldım çıktım.

n'aparsanız yapın poponuz seleye alışana kadar işkence olur. o yüzden bi sürüp anlayabileceğiniz en son şey bi bisiklet için seledir.
bunu mavikediye muhalefet olsun diye yazmadım yanlış anlamayın aklınızda bulunsun diye dedim. yoksa bisikleti sürmek demek istediğini anladım mavikedi'nin :)
kadrodan amortisörlü asla almayın yol yapacaksanız.
3 bisikletim var hepsi bianchi ama en zevk alarak sürdüğüm bisikletler hep kron oldu. bütçenizi az daha yukarı çekip kron'un yeni başlayanlar için ürettiği bisikletlere bakabilirsiniz.

ben 2 senedir salcano alu kullanıyorum, yaz-kış. küçümsemeyin derim. bereber sürdüğümüz grupta herhalde 15-20 marka bisiklet var, salcano birçoğundan iyi. bu seneki modelleri daha bir özenli yapmışlar. 1. link güzel...

Bende de Salcano Alu var. Gerçi fazla kullanmıyorum. Almadan önce araştırdığımda herkes Sedona Borla'yı tavsiye etmişti.
Çok fazla bisiklet tecrübem yok. Nedense Alu'nun elcikleri çok kısa gibime geliyor. Belki de motosiklet kullandığım için öyle geliyordur.

o paraya sağlam bi kron alabilirsin.

o fiyata en iyi bisiklet geotech' tir

ayrıca disk fren yol için fazla lüks geliyor bana.

you have 0 friends tavsiye edeceğimiz en bi güzel bölümdür belki de..

s04e12 www.amazing-planet.net

cartoon wars episode'ları da muhteşemdi..

you have 0 friends, üstelik altyazılı.
www.facebook.com

ardakaşlar, npovemerın dediği böölüm o değil.dediği bölüm, youtubeun en çok seyredilen video karakterlerinin olduğu bölüm.sizin gösterdiğiniz facebook bölümü..

herkes facebooklu bölümü övüyor ama bence kötü bölüm olmuş.daha yaratıcı birşeylerle uğraşabilirlerdi.zaen south parkın tüm kötü bölümleri böyle popüler kişi ve olayları konu olan şeylerden oluşuyor.

facebook bölümü hiç de öyle yardıra yardıra güldüren bi bölüm değildir aslında pek çok bölüme göre. mesela make love not world of warcraft gibi :)

canada on strike

cruex ve madyb'ye katılmakla beraber herkes kendinden bir şeyler bulduğu için sevmiştir south park'ın o bölümünü. berbattır. izlenilecek bölüm ise scott tenorman must die

biletini gidiş dönüş bileti alırsa mna bile k.r :D

Bahanen var işte okuldan uzaklaştım dönene kadar vaktimi değerlendiricam..dil okulu vs. sonra DÖNCEM burası önemli, okulumu bitircem..okuldan attılar bende basıp usa ya gidiyom olmaz..I -20 varsa verirler muhtemelen

(bkz: english time)

yurt disi onermem, giden arkadaslarimin durumu cok kotu ve kantinci bile turkce ogrenmis o derece. yurt ici tavsiyeler de gelir birazdan.

berlitz'i onerebilirim.

@erich
yanlış mı anladım acaba? yurtdışı kursuna gitmesin kantinci bile türkçe öğrenmiş ne demek yahu. kaldı ki zilyon tane kurs var ve afedersiniz ama yurtdışına çıktıktan sonra konuşacak insan veyahut o insanla iletişime geçmek zorunda kalacak olma ihtimalinin yüksekliği ile burdaki dil kursunda yabancı dili konuşma şansı/ihtimali arasında 3-5 dağ kadar fark vardır. her şeyi kurstan beklemeyeceksiniz tabii ki... burkina fasoya gidip orda da türkçe konuşan güruh insan bulursunuz sonra burkina fasoca konuşamadım konuşcak adam yoktu dersiniz.

english time, english first bi dönem hizmet veriyordu ve kaliteli bi öğretim kadrosu vardı. bi de gençtur ile iletişim kurun gençtur yaşını almış insanlar için hizmet vermiyor fakat onlar özellikle bu işin içinde olan bi kurum bu sebeple tüm sorularınıza en doyurucu cevapları ve diğer kurumları önerebilirler.

english time mı! uzak dur.

ayni egitimi veren yabanci egitmen buradaki dil kurslarinda da mevcutken ve orada babani dukkanlarda saticilar disinda kimse tinlamayacakken 10 milyar ustu para bayilman cok da umrumda degil dogrusu, ne halin varsa gor ne diyeyim.

maçı yayınlayan kanalların arşivlerinde.

komik gelecek ama ben de olması lazım. o sıralar tv kartı yeni almıştım ve ne bok varsa capsleyip duruyordum. ama cd bozulmuş mudur sağlam mıdır bilemiyorum. eve gidince bi bakayım, bana mesaj yoluyla ulaş. eğer sağlamsa upload eder link veririm.

şimdi bilader şöyle diyim, bir tişört tr çapında 15 tl ediyor. düşünüyorum kappa marka tişört için makul bir fiyat, olabilir yani.

bir adet lotto antreman/koşu ayakkabısı tr çapında 50 tl ediyor. bakıyorum uyduruk ayakkabılar zaten 30-40 lira o zaman 50 tl lotto için makuldür,bu da olabilir yani.

italya şartlarında da makul sayılır hepsi bana göre hepsi makul fiyatta.

superga? eğer ortopedik ise al yoksa alma.

eyyom benım yoouummlamam bu kadar..hadi eyvallah..

@kreider kanko 9 yuroya nike tişörtte war, o daa iyi heral lan

1-2 yuro fark varsa o zaman hangısını beğeniyosan onu al.

20-30 euro arası lotto için normal fiyatlar zaten

1.sözel puanıyla gidilen tüm bölümler
2.hukuk, sosyoloji, felsefe, psikoloji....

Mimarlık, ancak bazı üniversitelerde olabiliyor. Bahçeşehir'de yok ama.

güzel sanatlar kategorisinde de olmuyor genelde.

dil bolumleri

düzgün bir psikoloji bölümünde matematik var, mesela bilkent'te iki dönem calculus + iki dönem istatistik.

grafik tasarımda varmı?

mimarlık ve grafik tasarımda var.

radyo tv ve sinema
sinema tv

gerçi bu ikisinde de sayısal bilgilerin verildiği dersler olması gerekli ama matematik sayılmazlar.

biyometriyi saymazsak, tıp ve veterinerlik.

bence sorunuz cok yanlis, lisedeyken ben de boyle dusunuyordum ama degil matematikten nefret eden birisi olarak hep matematik olmayan bir bolum aradim ama sayisi cok az. sonra isletmeye girdim liseye gore cok daha kolaydi ve anlasilirdi. ustelik hocasina gorede cok degisir bu durum. bunun istatistigi, ekonomisi veya finansi var bunlarda da matematik vardir. simdi siz ekonomi matematik degildir diye bir bolum secerseniz yine yanilirsiniz yani sadece sevmedginiz dersin adini filtreleyrek bolumleri elemeyin sevdginiz meslek icin universiteye gidin.

boyle tek tek yazmak da cozum degil cunku felsefe de bile mantik oldugu icin matematik cikabilir karsiniza dikkat edin. bunun yerine istediginiz universitenin sitesini girin ordan istediginiz bolumu bulun ve ders programina bakin.en iyi cozum budur.

bolume girdikten sonra aa hani burda matematik yoktu diyerek basic math almaya baslarsaniz aglamayin.

Mulayim yazarimiza katiliyorum. Matematigi dusunerek hareket etmeyin. Karar verirken daha uzun vadeli ve genis dusunun. Matematik sizin icin sorunsa bile onu amaciniza ulasmaniz yolunda kisa bir mucadele gibi gorun. Ben lisede nefret ettigim matematik konularinin icinden uni de alnimin akiyla ciktim :) Kendinize olan guveninizi de yerine getirecektir bu. Ayica iyi ya da kotu matematik -uni bolumleri olarak baktiginizda- bir cok bolumde karsiniza cikacak. Bir cok fakultede matematik olmayan bolumler kantin, masa tenisi ve cimlerden ibaret olacak :) Ayrica inanin bana matematik yuzunden bu bolumu okumadim demek istemezsiniz gunun birinde.

youtube'a erisimin varsa, bol bol film seyret. erisimin yoksa, ingilizce alt yazili dvd seyret. surekli duyman yani kulaginin dolmasi lazim. sevdigin filmleri tekrar tekrar seyret. hangi lafi nasil soyluyorlar diye dikkat et ve sesli olarak tekrarla. yani cumle cumle onlari taklit etmeye calis. dvd'yi' youtube'daki filmi durdura oynata pratik yap. ingilizce alt yazili olmasi, soylenenin ne oldugunu anlaman icin gerekli. cnn haberlerini, bbc haberlerini seyret. aradaki farklar uzerinde dusun.

edit:

www.youtube.com

www.youtube.com

bu ve benzeri seyleri cok seyret sonra da film seyret bol bol

İngilizce sözlere sahip müzik dinleyerek, dizi izleyerek, film izleyerek...

evde bilgisayar basında vs takılırken, arka planda cnn, bbc tarzı kanallar acık kalsın, izleme kulak dolgunlugu olur, telaffuzuna da cok etkisi olur genelde bunları oneriyoruz öğrencilere ve çok işe yarıyor oyle arka planda acık kalması..

dinlemek, izlemek bi yere kadar iyi ama asıl ihtiyacın pratik. kendi kendine ya da içinden konuş. ingilizce kitap oku sesli bi şekilde ve en önemlisi mikrofonla bile olsa konuşacak insanlar bul. zira dinleyerek izleyerek biraz geliştirirsin belirli kelimeleri ve cümleleri güzel söylersin ama arka arkaya genelde beklemediğin kelimeler gelince zorlanırsın. pratik yaparsan başkalarıyla zaman içinde gelişirsin.

dinlemek yetmez, konuşmanız lazım. duyduklarınızı papağan gibi kendi kendinize bile tekrarlasanız ilerleme gösterirsiniz.

tuşlara çok hakim olursan işe yarar tabi, ama arada sırada artistlik olsun diye yapacaksan o ayrı tabi, www.youtube.com

"eğer felaket top çeviririm başın döner" diyosan liverpool'u öneririm. pas yüzdesi ve fizik üstünlüğü çok yüksek bi takım. ayrıca kanatları da çok süratli ve fizikli (kuyt ve riera)...
torres'i dememe gerek yok zaten.
tek sorun reina. felaket kötü bi kaleci. cavelieri 2 gömlek daha üstün. harika kurtarışlar yapıyo. ya da ben reina'nın mamalaklığına alıştım.

real madrid.
raul u değiştir robben i al. takım defansif anlamda baya iyi zaten ve iki tane yardırmacı adamla iyi bitiriciliği olan eh işte hızında iki forvet var takımda.

Arkadaşlarla oynarken değilde master league, champions league vs.. bilgisayara karşı oynarken Napoli gayet iyi.

atletico madrid veya manchester city ile oynarım ben genelde.

ikisi de dünya devi değil, onun için rakip sizi bi ciddiye almıyor, sonra siz yardırdıkça rakip panik yapıyor (buraları sallıyorum hep). yani karşındaki adam real madrid falan alırken senin city'yi alman "bu güç adaletsizliğine rağmen seni yendim" deme imkanı veriyor :) ikisinin de kadroları iyi hem, deneyin bence :)

(özel hareket olayından fazla anlamam, bu diyeceğim şey belki çok basit bişeydir emin değilim, onun için parantez içinde yazıyım dedim. art arda 3-4 kere R1 L1 yapınca (aynı anda değil, sırayla basılacak), şu an anlatamayacağım bi hareket yapıyor :) Böyle topun üstünden geçiyor falan hani Ronaldo Monaldo sürekli çalım atarken yapar ya...)

sosu geç durmak yok yola devam.
diyetisyenlik o kadar yüksek diil, rahat alırsın; tabi ağlayıp zırlamazsan.

bu ygs ile sadece öğretmenlikler seçilebiliyor yamulmuyorsam onlar dışında bi bölüm seçicekseniz ikinci sınava-lys- girip seçiceksiniz. bu sınavın pek bi amacı yok eğer meslek lisesine gitmiyorsanız..

yok ben zaten lysye giricem lys1 ve 2 ye.

ama ne kadar değişebilir puanım, yani çok iyi bişey yapsam bu 415 i kapatır mı . çok şey mi farkeder azcık şey mi farkeder =)

Öncelikle netleriniz fena değil. Puan para gibi bir şeydir. Değerini piyasa belirler. Bu netlerle lys de iyi bir performansla istediğiniz diş hekimliğine gidebilirsiniz. Ama tek ricam kalan şu zamanı çok iyi değerlendirmeniz. Siz sene başındaki lys hedefinizi yapın a diş heklimliği olmazsa b diş hekimliği kesin olur. Selamlar sevgiler...

%60 sandığınızdan çok çok fazla bir etken öyle diiyim. moralinizi bozmayın o yüzden.

160 ile 170 arası bir puan gelicek . çok bozma moralini. bence haziran da olacağın sınavlarda farkı kapatabilrsin.

lysleri çok iyi yaparsan tıpa bile gidersin. moralini bozmana gerek yok. 2.bölümde en azından ne çıkacağı bellidir. soru tipleri de aşağı yukarı bellidir. 1.bölümdeki sağ gösterip sol vurma olayı 2.bölümde pek olmaz. şu 2 ay deli gibi çalışman gerek bahar rehavetine kapılmadan.

ikinci sınavda iyice salma ama diyetisyenlik rahat kazanırsın. kafan rahat olsun. bu sınavın sosyalinde 25-30 neti geçen sayısalcı oldukça az. keşke feni daha iyi yapsaymışsın, istediğin bölümler için etkisi büyük olacak onların. ama lys'den 470 çakarsan -ki çalışırsan yaparsın şu iki ay içerisinde-, diş hekimliği de olur tıbba da gideri var.

ayrıca şunu belirteyim birçok kişi hayal kırıklığına uğradı bu sınavda, canını sıkma o yüzden. senin şu anda biyoloji kimya matematik hatmediyor olman lazım. ikinci bölümde ekstradan gelen konu sayısı çok değil. o konuları bi çıkar. geç karşısına. "bu hafta şu konuları halledeceğim de" ve hallet. televizyonu ve bilgisayarı şu iki ay hayatından çıkar. iyi aycık. sonra ne yaparsan yap git alemlere ak ama şu iki ay otur çalış.

bunları biliyor olman lazım gerçi, rehberlik hizmeti gibi oldu ama idare et :)

bence bu sınavı unutmak için geç bile kalmışsın lys'de bu farkı çok rahat bir şekilde kapatabilirsin. geçen bir soru vardı yine burda ygs deki 10 puanlık fark lys de kaç puanla kapanır diye ben basit bir hesapla 6.6 diye hesaplamıştım düşün o da 2 sorudan az birşey.

tıp imkansız zaten lysleri full yapsam bile 465 gibi bi puan geliyo
tıp okuyamam zaten hedefim değil ama herkes ygs çok etkili filan dedi çevremde
tüm hevesim gitti
yaa çok sağolun cidden umutla doldum!!:)
evet ya fenim çok kötü zaten grafik sorusunu bile kaçırmışım biyolojide.

diziport genelde

dizi hd kesinlikle bi kaç reklamı kapat butonundan sonra süper

indirsen olmaz mı:D
olmazsa eger madyb +1

www.vidoox.com
bağlantın yerse.

diziizle-tr.com

kelbaykuşta iyi

age of empires'ın ilk oyunu o.. 1 yani..

saol.buzzy.tavsiyeleride bekliyorum.

ps2 al, mgs1-2-3 u oyna, gow1-2 yi oyna. sonra ps3 al mgs4 u oyna. ps3 almısken mgs4 den once gow 3 u oyna tabi.

age of empires 2 the conquerors oyna o zaman. seni tatmin edecektir.

the battle for middle earth 1-2 oynayabilirsin. onboard ekran kartının modelini yazarsan oynayıp oynayamayacağından emin olabilirm

ati radeon xpress 200 serisi

(bkz: heroes of might and magic iii)

rise of nations oynayın.

American conquest,strongold bu ikiside güzeldir.

belki olur diye düşünmüş buluşmadan önce. buluşmadan elektrik alamayınca kıvırmış. salla kızı.

girl in o coma +1
bi de çok hızlı gitmişsiniz ya. biraz ağırdan alıp deli etmek lazım. telefona baka baka bekletmek gerek. msndeki turuncu uyarıyı dört gözle beklemesi gerek. her istediğini anında verince işler değişiyo.

bana da ego tatmini kurbani olmussunuz gibi geldi.sizi arkadas olarak da gormuyor sevgili olarak da. muhtemelen ondan hoslandiginizi duymak istiyor ara sira.

girl in coma +1

bişeyler hissederim diye buluşmuş, sonra klasik bir yalan sallayıvermiş.

önündeki kızlara bak artık.

Buluşma güzel geçti, bunu hissetmesem zaten elektrik almadı diye düşünüp buraya sormazdım. Herşey güzel giderken bir anda yakın arkadaş demesi beni şaşırttı.

kendini ağırdan satıyor olma ihtimali yüksek, ama kızların ne düşündüğü belli olmaz, biraz zaman ver, olacakları gör derim...

yazdığınız gibiyse ortada ağırdan almak gibi bir durum yok, üzgünüm.
buluşma sizin için iyi geçmiş olabilir ama karşı taraf size iyi geçmiş gibi hissettirmiş olabilir nezaketen filan. ben de girl in a coma ile aynı fikirdeyim. kızların sıklıkla yaptığı bi şeydir bu zira emin olun o anlamıştı sizin niyetinizi buluşmadan önce :)

şöyle bi şey var bi de, sonra fikir değiştirebiliyolar değiştirmiyo değiller ama temeli sağlam olmayan bi ilişki tabii güvenilir değil hiç bi zaman.

Hiç umut yok mu arkadaşlar ?

bakııın, yine aynı konu gençler. neden hep bu noktada takılıyoruz?
bi mesajlaş, hemen ertesi günü buluş, 4 saat konuş.. Allah bilir bütün hikayelerini anlatmışsındır. e zaten olmuş bitmiş her şey?

bence, yani şimdi kızın yerine kendimi koyuyorum; nasıl etkilenirdim: onu çok aramayacaksın. bir hafta sonra bi şey sor, ondan bir hafta sonra zaten karşılaşırsınız. sonra şak diye biraz ilgi göster falan.. birden takılma öyle.

azıcık heyecan gençler. kendinizi merak ettirin kıza.
Bi de, yakın arkadaş diye görüyormuş.. yesinler. toplamda 30 dakika konuştuk dedin. İki gün sonunda yakın arkadaşı mı oldun? hiç bi kız bu şekilde erkek kanka yapmaz kendine. ha, buluimada ilgisini çekmemişsindir, o ayrı bak.

umudu bilmem ama şimdilik reddetmiş gibi görünüyor, üzülme diye de seni çok yakın arkadaşım olarak görüyorum demiş.

Teşekkürler lovemyself. Aslında buluşmada ben çok çok az konuştum. O konuştu daha çok, ben de dinledim. Benim hakkımda çok şey bilmiyor henüz. Geçen cumartesi de buluşmak için sözleştik; ama ehliyet sınavı vs. vardı buluşamadık.

ya muhtelemeden acaba olur muydu ki diye düşünüyordur ama aklında olma ihtimali %10dur. hoşlandığı erkeğe arkadaş olarak görünüyoruaaağğm demez kız. yanlış anlamayın beyler kızları.

bence bu kızın peşinden koşmaya gerek yok.

arkadaş nası bi beklentidir ilk buluşmada ben de senden hoşlanıyorum karsılıgını almak... alsanız da inanmayın... ben erkek halimle hoşlanıyorum demem ilk görüşmeden sonra, kız nası desin.. ya da değişir kişiden kişiye bilmem...

Tek seferde açılman çok gereksiz olmuş. Sen kızdan hoşlanıyordun ama o seni daha yeni gördü diyebiliriz. Biraz zaman verseydin de bi hazmetseydi.

Neyse olan olmuş, arayı soğutma eğer kız buluşma, konuşma taleplerini kıvırıp reddederse ümidi kes.

Reddetmezse de bırak o yakınlaşsın sana tekrar sıkıştırma kızı.

(bkz: mosbylemek) :)

cuma akşamına dışarı çağır birşeyler içmeye. gelmem derse arama sorma, faceden video falan eklerse beğen sadece. dirsek temasını kesme. kızın aklı karışık ya da ihtimalleri fazla. ama bir bardak soğuk biranın çözemeyeceği şey sadece akılda olan başka bir erkektir. onu da birkaç viski falanla hallet artık:D
şaka bir yana, belli ki girl in comanın da dediği gibi elektrik alamadı. ya da az aldı.
ama sana yakın arkadaş olarak gördüğünü söylemesi iyiye işaret derim. kimse bir günde yakın arkadaş olamaz. kıza az bi zaman ver. kafasında ki "öteki"yi çözsün. sonrası kolay.
sabırsız olursan kaybetme riskin çok yüksek.

bence arkadaşının biraz gereksiz bir naz anlayışı var. anlattığın duruma göre naza çekmiş gibi görünüyor fakat kullandığı cümle ise -cıx olmadı usuldan yol veriyim kenarda da dursun ama- gibi manalara geliyor. değişik ruh halli bir arkadaş. sen bence az ağırdan al bi tepkisini ölç derim ben

cok hizli gitmissin, urkmus kizcagiz. bir de degerli duyuru ailesinin onceden soyledigi gibi daha ilk bastan her seyi dokersen ortaya olmaz bu is, kiz sikilir senden. biraz gizemli ol, birak kiz anlamaya calissin ondan hoslanip hoslanmadigini.

bu filmler bizi cok yanlis yonlendiriyor aga. bunu bilir bunu soylerim.

paşam yaa, şuraya bak erkek adam sevdi mi neleri düşünüyor, mavi kapıda siyah kalem falan, helal olsun sana. samimi bi' geçmiş olsun dileğinden sonra notun altında sana ait bi' cümle kafidir, unutamasın o cümleyi.

gülleri boyatabilirsin aslında biliyorsun di mi :)
siyah gül biraz iç karartıcı olur gerçi ama üç renk gül kombinasyonu belki hoş olabilir. mavi kırmızı siyah :) fikir sadece =)

10 beyaz 5 sarı gül. süperin ötesinde olur. renk uyumu da muhteşem. kırmızı gülü çoğu kişi sever ama klasik artık sıkıcı olur. dediğimi yap sen :o

hastaneye falan yollayacaksan çiçekleri sokmazlar haberin olsun. Evine arkadaşı ile yollayacaksan da kırmızı gül duvarları bile kıllandırır.

Demet olarak yollama, güzel bir vazo vs içinde yolla, çiçekler kuruduktan sonra vazosu baki kalır. Ayrıca siyah kağıt üstüne böyle simli falan pilot kalemler oluyor, güzel mavi tonları var, onlarla siyah kağıt üstüne mavi fontla yazsan daha iyi olur.

@charlesbukowskiineksi: zaten bulmuş benim gibisini değil mi :D
@snowflake : çok parlak bi fikir gibi geldi bana.teşekkürler
@kimlanbu : vazoda çok mantıklı teşekkürler.

çok işime yaradı arkadaşlar hepinize çok teşekkür ederim.daha fikirleri olan varsa ben tutmim yazın şu garip kardeşinizede jestlerin en güzelini yapsın :)

rainbow six
prototype
o tarzlara yakin degil ama borderlands'e bir bak

Assasin's Creed oyunuyorum, hikaye güzel, sarar bence seni...

sistem kaldırırsa modern warfare deneyebilirsin oynayamadıysan..

yüzüklerin efendisi'ne ilgin varsa the battle for the middle earth 1-2 derim.. stratejiye giriş yapmış olmak için iyi bi tercih kanımca.

efendim?

bfbc2

oyunları öneren arkadaşlar neye göre öneriyorlar anlamadım ama ekran kartınızın adını tam yazın aksi takdirde oyun önermek zevklerden öteye geçemez.
oyun öneren arkadaşlar bi zahmet arkadaşın mesajını bi adam akıllı okuyun paylaşımlı yani onboard ekran kartı var kendisinin bu oyunların pek çoğunu muhtemelen ya oynayamayacak ya da en düşük detaylarda bile kasılarak oynatacak...

call of duty 2 ve call of duty modern warfare 1'i(muhtemelen mwf 2'yi kaldırmaz senin alet) halen oynamadıysan burayı boşuna okuma bence.

sadece kumu koklatın ön patilerini de birkaç kez sürtün işlem tamam.

en kotu ihtimal cisi gelince oldugu yerde eselenecektir. hemmmen yakalayip kumuna atin :))

ama @nofidel'in dedigi gibi, iki surtunce patileri anliyorlar ;)

kediyi kuma koyun.. kolların tutup eşeletin.. belki orda çakar mevzuyu.. yavrulara öyle yapardım ama seninki alışır mı o yaşta bilemem ama zaten o kumu görünce direkt oraya gitmesi gerekir normalde..

kumun yanına götürünce farklı hiçbir tepki vermiyor,üzerine koyuyorum hemen başka yere koşup gidiyor,kucağıma alıp şu koklatma olayını deniyeceğim.Umarım baaşarılı olurum...herkese teşekkürler.

arkadaşların bahsettiği alıştırma olayı zaten birebir. ama çözüm olmazsa ve başka yere kakasını yaparsa, kakayı çöpe değil kumuna atın. çiş de yaparsa onu da bi havlu kağıtla silip onu da kumuna koyun.

no avalon un dediği gibi eşelenmeye, aranmaya başlayınca (ki genelde yemek yedikten sonra yapıyolar) kumunu gösterirseniz daha çabuk alışır.

ben de kumu koklatarak, ardından zorla elimle, kumu eşeleme hareketi yaptırarak alıştırdım kedilerimi.
Ama bi tanesi aşırı zorladı beni, onun da çözümü eğer bir yere kakasını yaparsa yaptığı yerden alın kumuna gömün, yaptığı yeri de tertemiz edin parfüm falan sıkın. Sonra afedersiniz kendi bokunu koklatın. oluyor o zaman.

kediebesi ile aynı şeyi yazmışız, yeni gördüm. :)

kedinizi alıp kuma bırakmayacaksınız yahu, debelense bile eşeleteceksiniz o kumu bi de zorla koklatacaksınız tatmin olmazsanız bi iki kez yapın. kesin işe yarayacaktır.

yalnız aklıma bişi geldi
benim kedim asla alışmadı kuma
ta ki doğurdu
yavrular kuma alıştı
onlardan öğrenip o da yapmaya başladı :)
ondan öncesinde kesinlikle reddediyordu, gidip saksıya .çıyodu afedersin :)

önce bırakın bi bezin üstüne, -kağıt havlu falan da olabilir- bi yere işesin sonra onu alın kendi kumuna gömün koklaya koklaya bulcaktır.

Herkese alakasından dolayı teşekkürler...aşağı yukarı herkes aynı bilgiyi-fikri paylaşmış ve bu sayede epey bir bilgi sahibi oldum.Birde şu soru aklıma takıldı bunu ne sıklıkla değiştirmek gerekir? Ya pet dükkanından alsaydım kumu ona sorardım ama migrostan alınca sizin başınızı ağrıtıyorum:)

@kediebesi
Hatırlatma için sağol ama benim kedi erkek :) ve şuan evde 2. bir kediye annemin izin vereceğini hiç sanmam:D

üstünde yazar. slikonsa genelde 10 günde bir falan değiştirmek gerekiyor.

valla, kumun yanına 1-2 metre geldiğinizde kokmaya başlıyorsa değiştirin.
Ha hiç kokmayan über bir kum bulduysanız, görüntüden anlarsınız zaten.

valla topaklananlari ata ata uc hafta kullaniyorum ben :) silikonlar ayda bir degisiyormus. ama benim kedi hic hoslanmadi ondan, boyle i$iyince 'fo$$$$' sesinden killandi.

Meraba! Ben daha yeni 1 yaşında bir sokak kedisi sahiplendim ve benim de kedim kedi kumuna basamıyor. Anında kaçıyor. Verilen tavsiyeler sizde işe yaradı mı?

en saf ve basit haliyle adobe photoshop

Siyah beyaz için en fazla 3-4 ton kullanın.
Gerisi o kadar çok değişkenlik gösteriyor ki, internetten örneklere bakmanızı tavsiye ederim.
Minimal, karman çorman, bir çok çeşit var.

kullanacağınız fontların farklılığı 3ü geçmesin. yani en fazla 3 adet farklı font kullanın. vurgulamak istediğiniz başlığı impact yada arial black ile yazın ve buyuk puntolar kullanın. renksiz diye bir terim yoktur bu arada. siyah beyaz diyelim biz ona. siyah beyaz çalışmalardada zemini beyaz tutup düzgün font seçtiğiniz sürece yeterli seviyede dikkat çekicilik meydana gelecektir.
corel draw 12 işinizi fazla fazla görecektir. üstelik nette dersleride mevcut.

turkcealtyazi.org

malesef orda da 720p için alt yazı yok.

elinizdeki videonun formatını değil de fps sini verseniz direk uyumluya ulaşmya çalışabiliriz zannımca...

keske deneseydiniz de gorseydiniz.

belirtilmemis ama o altyazi zaten 720p ye uygun. zaten aksi durumlarda boyle populer islerde hemen birisi senkron yapar.

emin olmaniz acisindan;
5
00:01:09,794 --> 00:01:13,405
<i>[Woman]
So cigarettes and gas is...

692
00:46:38,974 --> 00:46:41,408
[honk]
Okay, okay.

---
sitedeki turkce;
1
00:01:09,794 --> 00:01:13,405
<i> Sigara ve benzin toplamda...</i>

650
00:46:38,974 --> 00:46:41,408
Tamam, tamam.

edit: ayrica yorumlarda belirtilmis.

720p altyazısıyla xvid altyazısı arasında fps farkı mı var?
kmplayer kullan, geçer. fps ayarı var

teşekkürler herkese.

@entrapmen

hem xvid hem de 720p olarak çıktığı için alt yazılar uymayacağını düşündüm. yanılmıyosam fps'si aynı olduğu halde alt yazıda uyumsuluk olmustu bi kaç kere. ( atıyo da olabilirim)

fps aynı olduğunda senkron sorunu yaşamazsınız. ancak alt yazı hazırlandığı halinde ileride veya geride kalmış olabilir yer yer belki.

cranberries

last.fm'de birini arat. benzer isimler çıkıyor zaten. nokta atış olarak ise the outlaws ve elf'e da bak derim.

VAST misal...

jefferson airplane ve pentangle'dan yola çıkarak the incredible string band diyorum.
(bkz: pentangle/@tepedeki psychedelic adam)
bu acid/psychedelic folk tarafından devam ederek pearls before swine, fairport convention, dr. strangely strange ve hatta oriental sunshine, sunforest filan deneybilirsin.
diğerleri daha bilindik şeyler zaten onlara da bişeyler yazan çıkar.

az biraz sakinleş, kings of convenience!

cake

kenarda köşede kalmış cevher çoktur...
farklı tarzlara biraz yelken açsanız efenim reggae olur, punk olur, caz, trance olur...
sublime-santaria mesela aklıma geldi niyeyse...
kanadalı kadın vokal severseniz mesela lisa loeb ilginçtir, bende nine tails ile olan albümü vardı vakti zamanında...
bir de beady belle'in ilk albümünü çok beğenmiştim.
jamiroquai da çok severim...
belki tool veya deftones da hoşunuza gider...
sonra mesela shulman diye bi adam var, acaip müzikler yapiyır..
benim liste de uzayıp gidiyor maaşalla... duyup beğendiğim, ismini hatırlayabildiğim, sağdan soldan öğrendiğim şeyler işte...zaten kim sorsa hep aynılarını yazıyorum hehe benim kıt müzik bilgim bu kadar.

tool bu ağır gelirse a perfect circle.

pearl jam azcık grunge iyidir.

juno reactor, saykedelik trance/goa trance candır. hiç dinlemeişsiniz ondan yazdım ama trance'a uzaksınız o yüzden bu ne lan tekno itelemiş ayiadam bana diyebilirsiniz.

emerson lake and palmer
godsmack in the other side albümünüde beğenirsiniz sanki gibi.
Jordan rudess in the road albümü de eski progresif rock coverlarından oluşuyor.

alice in chains dinle iyidir iyi.

Thin lizzy

- aerosmith
- great white
- elvis presley
- rolling stones

sanki james brown'dan living in america ya da bi jimi hendrix parçasıydı diye aklımda kalmış ama hatırlayamadım tabi. görüntü olsa olurdu aslında.

evet oydu. hep eski şarkılar vardı aklıma gelmedi.

these boots are made for walking - nancy sinatra

farkederlerse hesabı kapatırlar, ki böyle şeyler yapıyorlar..

o kadar kolay değil. biz 3-4 kişi kullandık aylarca hiçbişey olmadı. ama garantisi yok tabi.

teşekürler ben yine de free devam ediyim daha 6 ayı var hesabının sakata gelmeyelim :)

Farklı 5 ip den aynı gün içinde kullanınca uyarı gelir. Tekrarnında hesabını kapatırlar. İki aşamayı da yaşadım.

@yapma be
sadece ikimiz kullansak bir şey olmaz mı diyosun yani ?

Erkek arkadaşımla 1 yıl boyunca aynı hesabı kullandık farklı farklı bilgisayarlardan(ve ülkelerden hatta) hiç bir şey olmadı.Rahat olun,abartmazsanız bişey olmuyor.

valla benim geçenlerde kapandı hesabım daha 2 ay vardı bitmesine. ama uyarı almıştım dha önce.

biz bi arkadaşla 6 ay kullandık, ortalama 2 ayda bi hesabımızı kapatıyorlardır biz de ticket atıyorduk işte biri iş yerim biri evim diye hep geri açıyorlardı özür dileyerek :)

aynı anda farklı iplerden indirme varsa bigün denk gelir cortlatırlar..
yani uzun süreli bi hesabınız varsa riske girmeyin.. 1 aylık falansa girin..
öteki türlü bi evden bi de camiden giriyom dirsiniz yırtarsınız..

biz 3 kişi (3 farklı şehirden hatta) kullanıyoruz, şimdiye kadar birşey olmadı..

She's Out Of My Life
earth song
remember the time
dangerous
Annie Are You Okay
Don't stop till you get enough
The Way You Make Me Feel
billi jean

remember the time
geçen yine dinledim. çok şahane şarkı ya. evet bir de scream diyorum ben de.
black or white da güzeldi.
esas bi de bi güney amerika klibi vardı hani cenci ablayla. şarkıyı hatırlayamadım. bulayım da yazayım.
in the closet
thriller

mj fazla dinlemem ama bu sayılanların dışında scream, you rock my world, smooth criminal de güzel.

van halen'li ''beat it'', unutmamak gerekir.

billy jean
smooth criminal
beat it
do you remember the time
annie are you okay
don't stop till you get enough
the thriller
i'm bad
black or white
they dont really care about us
you rock my world
liberian girl
keep it in the closet

yukarıda yazılanlara ek olarak;
give in to me
man in the mirror

heal the world

kimse yazmamış ama ben who is it'i tek geçerim.

dirty diana

will you be there
human nature

beat it (2008 vers)
they dont care about us
who is it
given to me
black or white
smooth crımınal
will you be there

favorime gelince: you are not alone

hm.

1) in the closet
2) smooth criminal
3) billie jean
4) they don't care about us
5) liberian girl
6) thriller
7) beat it
8) rock with you
9) black or white
10) she's out of my life
11) earth song
12) say say say(paul mccartney ile düet)
13) wanna be startin somethin’
14) dirty diana
15) leave me alone
16) you rock my world
17) man in the mirror
18) don't stop till you get enough
19) remember the time
20) the way you make me feel

efendim burası taksimdeki bildiğin bronx. istiklal caddesinde paşabahçenin sokağından giriyosun terkos pasajının içinden geçiyosun. orda görürsün zaten. otel konusuna gelince, oralarda anca travesti otelleri oluyor hiç tavsiye etmem yerler adamı valla. ha bi de bronx ne küçük ne büyük orta karar bi yer. ama infected mushroom a küçük gelebilir. iğne atsan yere düşmeyebilir. konser saatine kadar da taksimde gez dolaş taksim candır.

chillout hostel varmış ama ne yeri ne fiyatları konusunda fikrim var

o konserde nefes almak zor olacak diye tahmin ediyorum. konser saatinden önce asmalı mescitte takılınız efendim. havaalanından (atatürk) havaşla istiklal meydanı ordan yürüye yürüye gidersiniz.

-nefes almak muhtemelen işkence olacaktır. süper geniş bi mekan değil zira.
-taksim denildiği gibi candır neler yapılmaz yani eheh.
-havaalanından buraya şu şekilde ulaşabilirsin. havaalanından metrobüse binersin(hangi durağa denk geldiğini hatırlamıyorum)ordan mecidiyeköy de inip metroya binersin(korkma metro metrobüs e bi hayli yakın) taksim'de metrodan inersin ve sonrası yukarda anlatıldığı gibi paşabahçe vb vs.
- ya da havalanından metroya binersin, ordan metrobüse ordan mecidiyeköy'de inip tekrar metroya :P can sıkıntısına vesait değiştirirsin hem fena mı olur? :D
- valla mekana çok yakın değil ama pera rose filan vardı trt binasına yakın bi yerde travestilerin takılmadığı çok pahalı olmayan bi yer. ama ne kadar fiyat biçtiğinize bağlı bi oda için :)

hayat böyle n'aparsın.

bana da öyle geliyordu. ama pek çok insan yaşıyorsa garip değildir. normaldir yani.

öyle bi durumda sevgiliyi vurmak lazım. yıllarımı boşuna mı verdim aq.

olması gereken bu sanırım. zaman her şeyi değiştiriyor.

gidip vurayım mı ki şimdi? ayrıldığıma üzüldüm mü bilmiyorum. pek üzülmedim ama çok seviyodum ya. hehe 2 ay önce sözlenmiştik .)

İnsanlar sizin bu planladıklarınızı yaşadıktan sonra da ayrılabiliyor ve gayet güzel hayatlarına devam edebiliyorlar.

insan dünya gibi dönüyor naparsın.

ne kadar çok şey planlandıysa beraber,o kadar garip geliyo insana ayrılıklar...

ya ama böyle ayrılıyosun falan. sonra başkasıyla olucak senden sonra artık hayatında olmıcak diyosun. dünyanın anasına avradına sövüyosun falan. sikerler ama böyle adaleti de? olmasın ak başkası da olmasın.

insanlar 25 sene beraber yaşayıp boşanıyor, ayrılıyor... hatta hiç olmadı ölüm ayırıyor bizi. ilkin çok acı olsa da ayrılık neredeyse kaçınılmaz bir durum. acısını en az zararla çekmek en güzeli. zamanında ayrılık acısını çekmenin bazı yanlışlarından pişman olmuş biri olarak söylüyorum. vurmak filan ne ayıp şeyler öyle, hiç olur mu:)

ne kadar doğru karar verdim ettim bilmiyorum bile. ama bi anda işte burnunun dikine gitmesi vs. ayrıldık işte. ama anıları var yaşadığın bazı şeyler var. o kadar şey paylaşmışsın etmişsin.

şimdi keşke dediğiniz şeylere bir gün iyi ki demeye başlıcaksınız.
başkaları olur, olmaz. bunları düşünmemeli. adı üstünde, ayrılık ya. artık iki ayrı insan.
benim ayrılık için bulabildiğim en güzel ilaç şöyle. en yakın hayvan barınağına gidip gönüllü çalışmak. illa ki yapacak bişeyler olur oralarda. hayvanlardaki karşılıksız sevgi direk hayat enerjisi verir.
zaten bir zaman sonunda sadece güzel anılar kalıyo insanın aklında.

o kadar anıyı falan bir an da silip atmak. hayvanları severim ama onlar bile soğuk geliyor şuan :)

2. ilişkim di bu benim hehe. diğerinden korktuğum(ciddi ilişkiden) için ayrıldım. hiç pişman olmadım da ayrıldığıma sevmiyodum herhalde vs. bu 2. ilişkimdi ve hayatım da hiç bi kadar ciddi olmamıştım. yani şu an başka kızlarla olmayı bile geçiremiyorum aklımdan.

anıları silip atabilmek acıyı hafifletmek adına güzel olurdu elbette. ama yaşanan ilişki ne kadar gerçekse o kadar uzun süre acı çekiyor insan. bir nevi saygı duruşu, birlikte yaşadığınız güzel günlere.
hayvanları çok seven biri olarak bende işe yarıyor. belki dedim bir fikir verebilir en azından. bir de şu an için en büyük ihtiyacınızın hayat enerjisi olduğunu düşünerekten..
bi taraftan da ne desek boş aslında. sui gayet özetlemiş olayı. hayat işte

kıçını bile yırtsan her şeyi düzeltecek tek şey zaman.

hiç de garip deyil yahu. neden garip olsun?

İNAN EVLENİP BOŞANMAKTAN DAHA İYİ.

Insan 17 yasinda yedigi her boka pisman olur yegen.

evet iyi dövmeciler buna oldukça dikkat etmekteler zaten, etmiyorlarsa dövme sağlığını etkilemesi büyük ihtimali olan bi şey güvenilmez birilerine yaptırmak istemezsin. kaldı ki insan 17 yasında yedigi her boka pisman olur yegen. dövmeyi yine yaptırırsın ama bugün yaptırdığın dövme hosuna gitmez ki dövme hastalık gibidir yaptırdıkca yapasın gelir...

unutamayacagin bir ders istiyorsan ya yuzune yaptir ya da en cok kullandigin diger yere ellerine. ilerde de sorun olmaz. gaza gel ve yaptir. cok dogru dusunmussun. samimiyim.

yaklasik 5 yildir isteyip te 20 yasinda ilk dovmesini yaptirmis birisi olarak soliyim:
-bastan beri istedigim seyi yaptirdim herkes zevklerin degisir dedi ama degismedi yinede kafamda ki dizayni 1000 kere degisti.
-17 yasinda olsan bile emin ol gelisim 20-21 yasina kadar devam ediyor o yuzden kemiklerin falan daha da gelisir bunun sonucunda dovmede acilma olur ki gidip ustunden gecirmek zorunda kalirsin. ayrica 110 kiloyum diyorsun ve vucut hala degisiyor eger kilo verirsen dovme yine bozulur. demek istedigim vucut belli bir forma girene kadar bekle.
-kesinlikle iyi arastir deviantart a bak en az 10000lerce dovmeye goz at.
-belli artik bir degisiklik olsun ben buna cesaret edebilirim diye gaza gelip hemen yaptirmak istiyorum tarzi bi havan var ben de bole yaptirdim ve pisman degilim:)
-yine de biraz beklemeni oneririm.

en azından üniversiteyi bekle, beğenilerin çok değişecek daha.
dövme mezara götüreceğin bir aksesuar, ilerde sildiririm diye de yapılmaz

daha büyüyeceğimi sanmıyorum ailem komple kısa zaten ve sınıf arkadaşlarıma göre baya baya daha uzunum ama zayıflama ihtimaline karşı biraz daha bekliyim diyorum. bide amacım zaten ilerde geri dönüşü olmayacak bişey yapmak nasıl olsa sildiririm diye düşünmüyorum kesinlikle.

üzülünce uluyolarmış... yalnız, mutsuz hissedince... korkunç bişi diil yani, gidip sevin mümkünse :)

korkma... benimki de yalnızca bir kere gün ağarırken çok acı uludu, öyle ki tüylerim tiken tiken oldu. araştırdım netten. böyle diyolar. sonra çok uğraştık, dolunaylı gecelerde ulusun diye ama ı ıh.

hocam insan azmanı bi köpek küçüklüğünden beri hiç sevmedim. metafizik olaylara inanan bi insan olarak tırstım.

evet bu hayvanat eskiden tam gün ağırırken uluyodu.

ehe mehe.. :)
dolunay da varmış...
köpekler acaip hayvanlar valla.. ben de bu aralar anubis'e taktım :)

anubis nedir? köpeklerle alakası nedir?

Baska kopeklerle (sokak kopekleri ya da vahsi kopekler) ya da sahibiyle uzun mesafeli iletisim kurmak icin de ulurlarmis. Ayrica uluma sesinin, ses frekansina yakin sesler duyduklarinda da ulurlar. Mesela siren, klarnet, flut seslerine tepki verebiliyorlarmis.

kebiebesi'nin dedigi gibi uzulduklerinde de uluyorlar, bu daha cok sevdigi birseyden, birinden ayrildiginda oluyor, genellikle sahibinden.

anubis bi mısır tanrısı sizinle çok alakalı değil, gerçi metafizik kasıntısı olan biriyseniz belki mısır tanrıları iş görebilir :P

benim köpeğim ambulans,polis,tren v.b siren seslerini duyduğu zaman ulumaya başlıyor.

ehe anubis'le ilgilenmek için metafizik kasmaya lüzum yok tabi.
köpek şeklinde resmedilen tanrıdır, ölüleri alır mumyalar. yani diğer tarafın kapı bekçisidir.

koşmadan önce ısın adam gibi hemen paldır küldür koşma. birde madem alışkın değilsin koşmaya yine adam akıllı ısındıktan sonda tempolu yürüyüş yap (bak sahilde gezer gibi değil ama)2-3 hafta bilemedin 1 ay, kasların hamlığını atsın alışsınlar biraz çalışmaya sonra ufak ufak koşmaya başlarsın.

aynı dertten muzdaribiz.2 gün önce spora başladım.hayvan gibi koşu bandı ve bisiklete yüklendim ayağımda aynı ağrıyı hissediyorum.biraz daha sakin yapınca geçer heralde.

koşma tempolu yürü önce..şşmansan ne koşması..ayakakbınıda değiştir.

pposeidon_1 ne güzel demiş. hiç başka yanıtlar aramayın derim.

koşu bandıysa koşmaya çalıştığınız yer sanırım normal. ben de koşu bandında koşarken bacaklarımın garip yerleri ağrıyor. spor okuyan bir arkadaşım koşu bandının normal sokakta koşmaktan biraz farklı olduğunu söylemişti. ağrıyı ona bağlamıştı.

hangi televizyon hiç reklam almıyor?

Tek gelirleri reklam, düşündüğünden çok daha fazla kazanıyolar reklamlardan.

bi ezel olsun bi kurtlar vadisi olsun bi milli mac olsun lig macı olsun dunya upası olsun f1 olsun vs vs dönen paraların hesabını tutamazsın o derece.

Televizyon değilde radyo diyelim mesela Max FM hiç reklam yok.. Tv de reklamsız yok gibi zaten evet ama reklam çok az olanlar var. Radyo bazında Max Fm 'i örnek alabilirsiniz. Sadece reklam mı yaa nasıl iş bu.

reklamsız televizyon kanalı yok bildiğim kadarıyla olması da mümkün değil. yerel kanalların bile reklam gelirlerine ihtiyaçları vardır. reyting ölçümlerine girmeyen kanallar var tematik kanallar onlarda prestij ve o içeriğe uygunluğundan reklam alıyorlar. çok ta para alıyorlar.
ek: sanırım açık radyonun da bu çeşit bir uygulaması vardı. dinleyiciler çalma listesi hazırlayıp bağış karşılığı yayınlıyordu. sizin dediğiniz radyo da o frekansı satın almıştır gönüllülük esasıyla çalışıyordur belki. öyle radyolar olabiliyor.
rakamlar hakkında fikir versin:
www.habervitrini.com

Aslî gelir kaynakları reklam olsa da rüşvetten (asılsız haberler olur, insanları istediği tarafa yönlendirici gösterimler olur vs.vs.) de parayı kaldırıyor OLABİLİRLER!
(Bir şey bildiğimden değil. Hiç bir kurumu da ima etmiyorum, tamamen tahmini...)

televizyonlar tamamen reklamdan para kazanırlar ve prime time iiçinde izlenen bi yayının arasına aldığı reklam ücretleri tahminlerinin en uç noktalarındaki kadar filan :) radyolar ise frekansı kaptıktan sonra daha gevşek olabiliyorlar genelde zira radyonun temelleri ve yayın sistemi o kadar karmaşık değil fakat kitlesi küçük olduğundan reklam+yan gelirler(mesela büyük bir kanalın radyosu zarar ederken bile yan kârı kullanabilir) ayriyetten her tv reklam alır en kötü konseptine uygun bi şekilde ya da bir holdingin yan kuruluşudur ki o durumda bile reklam alırlar.

lazor'un söylediğine ek olarak: çoğu medya şirketi reklam aldığı şirketin aleyhinde haber yapmaz ve haber yapmadığı için reklam aldığı şirketten ekstra para alır.
ha bir de devletin verdiği ihale/icra falan duyurularından da iyi para alıyorlar.

bir soru da benden, e2 çok az reklam alıyor. reytingi de az. ama pahalı dizileri yayınlıyor. eee?

ha bir de, national geographic ve discovery de çok az reklamla yayın yapıyor?

@black sabahat

e2 zaten doğuş grubunun diğer kanallardan yeterince kazandığı icin o farkı es geçiyorlar. Sen kursak öyle bi kanal 3 gün sonra kapıları kapatmak zorunda kalırız. belgesel kanalları da aynı şekilde ve ayrıca national geographic ve discovery platformlardan da para alıyorlar sadece oralarda yayınlandıklarından dolayı. Ordaki reklamlar direk hedef kitleye ulaşma garantisi olduğundan diğerlerine göre ücretleri de farklı olabilir.

mesela yaban tv de var orda da avcılık malzemeleri reklamı yapıyolar sürekli gibi. o reklamları başka kanala verseler hedef kitleye ulaşıp ulaşmayacağı muamma ama bu durumda nokta atışı gibi bir şey oluyor.

bir de bu alttan gecen sms şeylerinden de büyük paralar kazanıyolar sanılanın aksine.

o kadar büyük bir para ki tv reklam dünyasında dönen, hayalgücünüz alamaz o meblaları öle düşünün.. öle böle değil yani .. ağlarsınız utancınızdan, sikindirik bir markanın x kanaldaki 15 saniyelik reklamını 1 kez yayınlatmak için ödediği paralara..

radyolarda zaten fazla maliyet yok eğer bay j değilse djleri.. gönüllü djlik yapacak çok insan var 2. sınıf radyolarda.. e 1. sınıflar da zaten reklam alıyor..

cnbc e , e2 gibi kanalların reytingleri ölçülmüyor.
onlar zaten çok elit bir kesime hitap ettikleri için (türkiyede altyazı ile film-dizi izleyecek kaç kişi var? 1 milyon varsa iyidir) bu elit kesimin de alım gücü yüksek olduğu için lüks ürün reklamları için ideal platform oluyorlar. bir de doğuş grubu bu lüks ürünleri satan olunca mis gibi bir cebinden diğer cebine koymuş oluyor. win-win durumu.


aynı şekilde radyo frekansı denilen şey o kadar değerli ki, adamlar sırf o frekansı tutmak için masrafları karşılamaya razı olabilirler.

bbc reklam almıyor sanki ?