çağrı merkezini arayıp desteklediği formatları öğrenebilirsin.

kullanma kılavuzunda yazar. değişmediyse philipsler oynatamıyordu.

televizyonun modelini yazsaydın

maalesef desteklemiyor evet, ama cogu smart tv'nin linux tabanli OS oldugunu dusununce birseyler yapilabilecegini dusundum, var midir acaba bir yolu?
modeli : philips 32pfk5300/12

cdn.cnetcontent.com
Multimedia Applications
• Video Playback Formats: Containers: AVI, MKV,
H264/MPEG-4 AVC, MPEG-1, MPEG-2, MPEG-4,
WMV9/VC1
• Subtitles Formats Support: .SMI, .SRT, .SSA, .SUB,
.TXT, .ASS
• Music Playback Formats: AAC, MP3, WAV, WMA
(v2 up to v9.2)
• Picture Playback Formats: JPEG, BMP, GIF, PNG

destekliyor diyo ama, en garantisi mp4 çevir

philips, vestel, arçelik gibi düşük kalite tvler "genellikle" mp4 dışında birşey desteklemiyor. sen en iyisi filmlerini nero recode kullanarak mp4'e çevir.

nero recode bu alanda çok başarılıdır. full sürümü için yeşillendirebilirsin..

merhaba tekrar,
saatlerdir video encoding yapip sorunu anlamaya calisiyorum, yaklasik 700 filmlik arsivimi siralayarak, teker teker kontrol ederek su sonuca vardim. benden sonra yararlanacak olanlarin bilgisine.

- avi formatta xvid ile sikistirilmis filmeri sorunsuz oynatiyor
- avi olup divx olanlari kesinlikle oynatmiyor.
- mkv, dat, mp4 formatlarinda sorun yok.

temel anlamda voip yani voice over ip sistemi kullanıldığından bant genişliğin ve internet hızın etkiler, ve tabii bu data kullanımını seninle paylaşan her türlü malware,adware, dataminer..vs.

menüsküs? ortopediyi bi ziyaret edin. diz kapagı sakaya gelmez

diz kapağının kemik kısmının altında, bağ kısmında ise menisküs olma ihtimali yüksek. ama bir bilene, bir doktora danışmak daha mantıklı.

Menisküs olabilitesi var , buz koyunca rahatlıyor mu bir bak. Tabi acilen doktara git birde (acilen derken şimdi değil pzt falan).

offf kesin menisküs, çok canım sıkıldı şimdi

(git: ) www.omuzbeldiz.com

www.omuzbeldiz.com

inadına sosyal ortamlarda bulunmak.
yurt dışı seyahatleri çok işe yarıyor.
bol bol okumak birde.

tecrübe yaşadıkça özgüven artar,

korktuğunuz bir şeyi yaşayıp aslında kormamanız gerektiğini anladığınızda özgüvende yükselme olur öreneğin köpekten korkan birisinin onu bir kere eline alıp sevdikten sonra boşuna korktuğunu anlaması gibi,

mümkün olduğunca farklı ortamlarda olun bulunmadığınız ortamlarda bulunun sırf bulunmuş olmak için bile gidin seyahat edin ufak tefek porblemleri kendi kendinize çözdükçe özgüveniniz artacaktır.

Spor yapmak da bunların arasındadır.

seneler önce tiyatro derslerinde kösele ayakkabı giydirmişlerdi. duruşu daha fazla dikleştiren ve kendine güveni artıran birşeydi. zira sanırım kadınlarda da benzer durum topuklu ayakkabı ile yaşanıyor.
ha tabii özgüvenini artırıyorsan öncelikle korkmamayı öğrenmeli insan, yaşamadan ölmeyi istememeli :)

şişmansan kilo ver. zayıfsan spor yap kas kütleni artır.

kendini bir süre demirlere ada, arkadaş ol, onları sev

www.youtube.com

erkeksen eğer bir kızla ilişkiye başlayıp sekse kadar gidebilmektir. önce güzel çirkin ayrımı yapma, level 1'den başla.. özgüvenin geliştikçe daha güzel kızlarla düşüp kalkmaya başlarsın. böylece de exponansiyel olarak özgüvenin artar durur.

sevgili yapmak, inan bana sevgili yapmak. o senin götünü öyle bir kaldırır ki, öyle bir över över özgüven yaratır ki, ohoo....

tek yolu başarıdır. kişisel başarı, sosyal başarı, bilmemne başarı. başarı da başarı ama..

ne olduğunu, ne olmak istediğini anlamak. bu bağlamda harekete geçmek. kendi iyi yönlerini gerekirse başkalarına sorarak belirlemek. kendini affedip, sevmeye başlamak.

açık ve net iyi sex.

Bir adet helyum gazı al, içine doğru bas.
Nitekim ortalık balon gibi şişmiş özgüven patlaması yaşayan bireyciklerle dolu.

Bir veya birkaç konuda çok iyi olmak.Mesela vücut geliştirme ile standartların üstünde bir vücut ya da 2. dünya savaşı hakkında derinlemesine bilgi, çello çalmada ortalama bir başarı.Kısacası ortalamadan farklı olmalısın, fark yaratırsan fark edilirsin, özgüvenin temeli de budur.

D70s al bi tane ikinci el, ya da bi D80, yanına da bir AF 35mm f/2 D bir de AF 50mm f/1.8 D al. oh mis gibi.
Hem pahalı olmaz, hem SLR-like dandiriklerle uğraşmamış, gerçek bir fotoğraf makinesi kullanmış olursun.

yarı profesyonel den kastınız d-slr like mı? öyle ise hiç almayın.

dslr olunca hemen profesyonel olmuyo bi de bildiğim kadarı ile bunun full frame i var osu var busu var.

burada dslr alırken dikkat edilmesi gerekli hususlar hakkında bir makalem var, sormak istersen ulaşabilirsin.

chiquillo.deviantart.com

79'la başlayan bi ülke yok. kodu 7 olan ülke kazakistan. kazakistan olsa gerek.

wirofon'dan aranmış olabilirsiniz. öyle gubik numaralar çıkarttırıyor.

voip kullanarak aranmış olabilirsin, herhangi bir voip-client olabilir. did no'ysa geri arayabilirsin.

Neden Ccleaner hariç ? işini ondan daha iyi yapan program mı var ?

Advanced system care kullanmıştım onun dışında bir aralar, fena değildi. Ama her türlü Ccleaner tavsiye ederim, üzerine bir de Defraggler. Mis gibi.

Ccleaner: www.ccleaner.com
Defraggler: www.piriform.com
Advanced system care: www.gezginler.net

(bkz: RegistryBooster)

kesinlikle asc kullanmayın, üzerinde yaptığı değişiklikleri göremiyorsunuz.
mümkünse system mechanic kullanın, yedek alma ve artık registry girdilerini temizleyebilme imkanın var.

uniblue'nin registry booster ve SpeedUpMyPc programlarını kurdum ve çalıştırdım. gözle görülür bi iyileştirme sağlıyor. herkese teşekkürler sorun çözüldü gibi.

bol nakit bulundurursan bi sorun olmaz.

üç ay uzatıldı o rahat olun.

ama zaten uzatılmamış mıydı? hazirandan sonra da mı üç ay uzatıldı?

bi daha uzatıldı eylüle. hiç bir sorun olmaz tahrik edip dururlar. parana bloke koyarız diyemezler

ben de onaylayayım evet eylül, ve ne derlerse desinler bir şey yapamazlar. sınavlar daha önemli gibi geldi bana.

hem varşova'ya hem wroclaw'a gittim.

Ben hayatta yaşamam, ama eminim yaşamak isteyen vardır.
Şu şu özellilkler var mı? varsa yaşarım dersen o özellikleri sor, ben de kendimce cevaplayayim.

hospitalityclub.org forumlarında gayet yanıt bulabilir, kalacak yer veya arkadaş dahi bulabilirsin.

srt lerde dikkat etmen gereken divx ile aynı isimde olmalı iki dosyada. onun dışında ps player k lite media player otomatik olarak görür ve çeker srt dosyasını.

İsimleri kontrol ettim, aynı. Windows bu dosyayı açamıyor uyarısı veriyor tıkladığımda, videonun içine de taşıyamıyorum.

(bkz: gom player)

videoyla birlikte açman için oynatıcı destekliyorsa içerisinden altyazı sekmesinden seçebilirsin, ör: bsplayer, gomplayer,.vb.

sadece .srt dosyasını açmayı düşünüyorsan birlikte aç deyip notepad ile birlikte de açabilirsin.

[film.avi]=>film adı
[film.srt]=>altyazı adı

olmalı

eger k-lite mega codec pack i default ayarlarıyla yuklerseniz ve windows media player ile açmayı denerseniz gostermesi gerekir altyazıyı.
BS player ile açarsanız tutup videonun içine atacaksınız.
Media Player Classic ile açıyorsanız yine tutup videonun içine atacaksınız. Cannot render ... diyorsa O tuşuyla seçeneklere girip Playback -> Output
tan VMR9 (renderless) veya VMR7(renderless) seçin. Kapatıp açın. tekrar içine atın. olması lazım.

(bkz: gom player)
(bkz: vlc player)

gom player

media player classic

kökdizinine bir bakıber. bookmarklarını silsen de saklayacaktır. tamamen siler de tekrar denersen bir ihtimal düzelir. işlemez hal de ne ola ki hem?
bu arada foxmarks'ı öneririm, firefox eklentisi ;)

"C:\Documents and Settings\cubuk kraker\Application Data\Mozilla\Firefox\Profiles\herhangi bir.default\bookmarkbackups" klasörü yedek yerimlerini saklar
daha sonra xxxxx.dfault klasöründe "bookmarks.html" dosyasını silerseniz tüm yer imleri gider.

Firefox'u güvenli modda açıp yapabileceğin bir şey var mı diye bakmanı öneririm. Olmazsa okumaya devam et.


Eğer firefox'a tertemiz bir başlangıç yapmak senin için sorun değilse, firefox'u uninstall ettikten sonra firefox profillerini de silmelisin. Firefox profillerinin bulunduğu mozilla klasörünü tamamen silmelisin. O klasörü şurdan bulabilirsin:
support.mozilla.com

Bunu yapmadan önce firefox'ta "yer imleri" menüsünde "yer imlerini düzenle"ye girerek, ordan yer imlerini yedekleyebilirsin. Olmazsa edip'in dediği yerden yedeğini alabilirsin.

masaüstünüzde bişeyler varsa ondandır daha çok. benimki de 12gb'mış şimdi öğrendim.

eğer kullanıyorsan outlooka düşen mailler, begelerim de orada toplanıyor. buralar kalabalık olabilir.

"masaustu" de "belgelerim" de bu klasorun altinda.. ona gore hesaplayin..

kullandığın programların bazı dosyaları da orada tutuluyor, daha çok kişiselleştirilen programlar diye biliyorum. artı elbette masaüstü ve netten(msn) aldığın dosyalar ve belgelerim de dahil. ve varsa diğer kullanıcı dosyaları.

xp'de müzik ve videolar klasörleri de d&s'nin altında oluyordu.

üst üste windows kurarsan eski desktopu,belgeleri vb. seyleri oraya atar. hatta belgeleri d: document settings diye atıyor bende.
4-5 tane 3 gb civarında dosyaya sahibim farklı kullanıcı adlarıyla kurulmuş olan.

çeşitli kullanıcılara ait application data ve temp klasörlerine bakın.

temp'in tamamını silebilirsiniz. appdata'dan da hoşunuza gitmeyenleri, artık kullanmadığınızı düşündüğünüz programlara ait olanları silebilirsiniz.

local settings altında bi app data klasörü daha oluyor. oraya da bakın.

kagıt tercıhı sana kalmıs ama king size rizla ıyı olabılır.tutunu kagıda koyduktan sonra ıyıce kastırarak sarın.tutun bıraz sertlessin.aslında tam olarak bi püf noktası yok.el alıstıkca daha ıyı sarılır..bır paket çarşafı heba etme pahasına sürekli deneme yapın..
daha sonra eskisinden ıyı sardıgınızı farkedeceksınız..

sabır önemlidir. kağıdın üzerindeki tütünü bir ileri bir geri iyice sıkıştırıp kapatırsan çok boşluk kalmaz. kalan boşluğu da filtre ya da zıvana taktıktan sonra diğer taraftan bir şeyle ittirerek halledersin.

tütünü kağıda sarıp tütünün her noktasını havayla temas ettirdikten sonra, sigara sarımının başarısız olması sonunda sigarayı doğru bile sarsanız sigaradan tam randıman(nasıl oluyorsa) tad bakımın şey ettim- alamzsın. bunun için bir semi-pro(bu sen oluyorsın) derim ki git 250-500gr çay al onu iyice eline al homur homur yoğur 5-10 dakka incelsin) sonra al eline rızlayı yapıştır sigaaarayı.. olmadı bi daha olmadı bi daha sonra bi bakmışın ki tek elinle sarıyosun(bu ben oluyorum)

cevap yazan herkese teşekkürler. peki tütün ve kağıdı temin etmek için nerelere gitmem gerekir?

kagit icin: en yakin tekel shop
tutun icin: en yakin tobacco shop

tütün için golden virginia öneririm, enfes. kağıtta da fransız kağıtlarından,, hiç olmadı ocb siyah. bazı büfelerde bulunur. ama yapışkansız kağıtları kullanman daha iyidir.

sarma onerisi: tutunu kagidin ortasina koyuyoruz.sonra her iki elimizle de kagidi bas parmak yukari, bas parmak asagi hareketleriyle hareket ettiriyoruz. tutun kagidin icinde ortasinda oldugu icin kagidi (tutunun oldugu yere gelince kagit, hoop ters istikamet) bu sekilde oynatarak tutunu sIkIstirabiliriz. sonra da iste yaprak sarmasi seklinde rulolariz. ( hareket kolay ama yazinca karmasik durdu)
tutun alincak yer: ucra koselerde tezgah acmis sigaracilarda olur ya da bazi tekel bayilerinde de bulabilirsin.
taksim: meselik sokagin hemen ordaki tekel bayi/ cicek pasajindaki bufeler diyelim.

(git: 29228)

onlarada hazır geliyor galiba. demem o ki, zaten özü ne kadar yoğun olsa da, kendisi pek kalıcı değil bunların. özü yoğun olursa daha ağır bir kokusu olur galiba. ama senin -sanırım- istediğin şey olan kalıcılık olayı olmaz.

türkiye de öyle bir parfümcü var mıdır bilmem, ama hazırlanış sırasında belirtmen gerekir diye biliyorum. olmadı kendin hazırla, bir kaç cam malzeme alırsan damıtmak için. yoksa hacıyağlarından kullan, oldukça kıvamlılar : )

niye yapmasın ki? iki katı para versen de "iki ayrı şişe yapma. iki özütü aynı şişeye koy, üstüne tamamladığından da azkoy" desen seve seve yapar. şişeden de tasarruf eder üstelik. köfteciden bi yarım bi çeyrek almak yerine bi yarımın arasına bibuçuk almak gibi bir şey bu.

var ben yaptırıyorum verdiğin paraya göre esansını fazla koyuyor.izmitteysen yerini tarif edebilirim gayette güzel oluyor orjinalinden daha fazla koku veriyor.ayrıca tester parfüm bulursanızda alabilirsiniz tester parfümlerinde esansı fazla oluyor.

@buffy: istanbuldayım ne yazık ki. ankara'da ben de yaptırıyodum. az bir farkla yapıyorlardı. testerları da satmıyolar ne yazık ki :)
@kibritsuyu: bugun iki yere sordum "bize hazır geliyo" dediler. ol sebepten yaptıramadım.
@arnatuile: ciddi anlamda gerçeklerinden daha kalıcı oluyorlar. ağır bir koku oluşmuyor.

istanbuldaysanız mısır çarşısından yukarı devam edince marpuççular han var. onun alt katında bayer parfümeride uygun fiyatlı tester bulabilirsiniz. o doldurma parfümler uzun vadede dermatit filan yapabiliyor.

sanırım bu konuya (bkz: gorunen koyun gorunmez kılavuzu) en iyi şekilde yardımcı olur sözlükten mesaj ile haberleşebilirsiniz böyle konular'da yardımcı olmayı pek sever kendisi benden de selam söylersiniz.

kesinlikle bir kamerayla kalkışma. artı çekim senaryosunu da mutlaka iyi hazırla. başlangıç için iç mekan bir senaryo öneririm, dışarıda zorlanırsın. yine de soracağın birşey olursa ulaşabilirsin.

(bkz: adobe premiere)

bi kamera yeter bi ses almak için mikrofon.ama önemli olan senaryonun çekilebilirliği yani zor bi hikayeyse mesela uzayda geçiyosa kasar.eğer kolay çekilebilir bişeyse tek kamera adobe premier eğer efekt lazımsa adobe after effects adlı programlar işine yarar.bi de şunlara bakarsan iyi olur ;
www.kkymn.com
www.kkymn.com/forum
www.benimsinemalarim.com (burda ilker canıklıgilin ev yapımı sinema die bi yazı dizisi var onu oku bence)

amatör de profesyonel de olsa film çekmek temelde aynı yolu izlenerek yapılan bir şeydir. ön çalışması, çekim aşaması ve çekim sonrası hakkında kısa bir bilgi, naçizane;

- öncelikle hikayeni kafanda oturtmalısın. ardından bunu bir metin halinde yazmalısın.

- hikayeni tamamladığında, elindeki metni sahnelere bölmelisin. diyelim bir adam bakkala giriyor ve bir bisküvi alıyor. bu sırada bakkalla bir süre konuşuyorlar ve adam parayı da ödedikten sonra çıkıp gidiyor. bu bir sahnedir. yazarken, hikayede geçen karakterleri, mekanları, zaman dilimini ve istersen başka ayrıntıları da belirtmelisin. bu senin senaryon olacak.

- hikayeni baştan sona gözünde canlandırabiliyor duruma geldiğinde bunu fotoğraf ya da çizimle (çöp adam bile olabilir) kağıda dökmelisin. böylece ilk storyboard'unu hazırlamış olacaksın. bu sayede sahneleri de kafanda daha iyi oturtmuş olursun. profesyonel olarak storyboard çizen hemi de çok güzel çizen arkadaşlar var fakat başlangıçta bunu kendi başına halletmen en güzeli. böyle birinden yardım alacaksan bile en başta kendi hazırladığın bir storyboard çok öğretici olacaktır.

* sahnelerin çekim açılarını belirlemelisin. adamın ve bakkalın konuşurken hangi açılardan gösterileceğine, karakterleri mekan içinde nasıl kullanacağına, kullanacağın detay çekimlerin hangileri olacağına (adam stresli olduğu için konuşurken ayağını hızlıca yere vuruyor diyelim, adamın ayağının bu hareketini ayrıca göstermek isteyebilirsin, bu bir detaydır) karar vermeli ve storyboard'u buna göre çizmelisin.

* kullanmak istediğin mekanın ana özelliklerini storyboard'da belirtmelisin. oyuncuların giysilerinin rengi, özellikle kullanmak istediğin bir obje vs. de storyboard'da vurgulayabileceğin ayrıntılardır.

- çekimlere başlamadan önce oyunculara ve hangi karakteri hangi oyuncunun oynayacağına karar vermelisin. kafanda canlandırdığın, aklına koyduğun kişi senin verdiğin rolde değil de başka bir rolde daha iyi gidiyor olabilir. fırsatın olursa oyuncularla mutlaka deneme çekimleri yapmalısın. böylece karakterlerin havada kalmaz, elindeki oyuncularla elinden gelenin en iyisini yapabilirsin.

- çekimlere başladığında storyboard'dan oldukça yararlanacaksın. ama yine de bir çekim planın olmalı. çok mekanda, bir günden uzun sürecek çekimlerde zaman - mekan kısıtlamalarını göz önüne alarak plan yapmalısın. çekim sırasında kamera açılarına karar vermekle zaman kaybetmemek için hem storyboard'dan hem de kamera açılarını daha önceden not alarak bu notlardan yararlanabilirsin. böylece çekim sırasında ufak değişiklikler yapsan da büyük ölçüde zaman kazanmış olur, daha başka şeylere odaklanabilirsin.

- tek kamera amatör çekim için en uygunudur. iki kamera çok daha iyidir ama iki kamera = iki kaset, iki kaset = iki ayrı timecode demek. yani kurgu sırasında hangi kasetle hangi sahnenin hangi planını çektiğini karıştırabilir, zaman kaybedebilir daha da önemlisi cinnet geçirebilirsin. çekim sırasında hangi kasetle ne çektiğini dikkatlice not alman ya da birinin bunu senin için yapması gerekir ama amatör çekimlerde ya da başlarda bu çok sağlıklı sonuç vermeyebilir. tek kamera = tek kaset başlangıç için gayet uygun. ayrıca tek kamerayla çalışırken her plan için ayrı ayrı zaman harcaman, uğraşman gerekir ki bu son derece öğretici olacaktır.

- mikrofon bulmak ve ses kaydı yapmak her zaman için en güzelidir. bu işlerden anlamıyorsan mutlaka müzisyendi, ses teknisyeniydi birilerinden yardım istemeni tavsiye ederim. ses de en az görüntü kadar önemlidir veişin ehline bırakmak en güzelidir.

- kurgu için Ulead VideoStudio, Pinnacle Studio Plus, Adobe Premiere, Windows Movie Maker
gibi temel kurgu programlarıyla başlayabilirsin. tutorialler bulup biraz kafa patlattın mı hem kolay hem de zevkli bir şekilde kurgu olayına adım atabilirsin.

- işin teknik kısımları kabaca bunlar. iyi şanslar, iyi çalışmalar.

secmenseniz; www.ysk.gov.tr surada bir sorgulama yapabilirsiniz.

trimpot: bildiğim kadarıyla seçimde oy kullanacağın yer ikametinden farklı olabliyor. zamanında annemlerin başka bi yerde oy kullandığını hatırlıyorum mesela ben. yine de sağolun.

want2die: telefonda söylerler mi ki? bir de ikametgah belgesini oradan alabilir miyim ki? teşekkürler

secmenbigimdeki muhtarlığı aradım orada değilmiş ikametim. eskiden yaşadığım yerde de değilmiş. kaybettim ikametimi anasını satayım. neyse muhtar dedi ki sen nüfus müdürlüğüne git. onlar seni bi ikamet ettirirler. teşekkür ederim yardımınız için.

bir de telefonda söyleseler gayet şaşırmazdım inanın. neler gördük bu ülkede.

benzer sorunu ben de yaşıyorum aylardır. nüfus müdürlüklerinden öğreniliyor, ama çok kalabalık. üstelik oradaki memurlar internet sitelerinden bile habersizler. sokak kodlarını biliyorsan siteden öürenebilirsin.

üst sınır yazmamışsınız.
ben şimdi nikon d3 de derim canon 50d de. ama alacaksanız bence canon 40d ya da 50d alın.

nolur nolmaz sorayım da slr mı d slr mı ? Bütçe ne ?

fotoğrafa yeni başladığım için slr almak istiyorum;aslında tam da bilmiyorum dijital makine almak mı daha ii olur ama tavsiye üzerine slr die sordum ben! valla 500 ytl ye kadar bir şey olursa süper olur.. dslr ler daha pahalı biliorum ama siz hangisini al diosanız onu yazın şartları zorlarız icabında.:)

500 liraya d-slr olarak alabileceğin iyi modeller artık ikinci ele düşmüş olacak olanlardır. sirkeci- hayyam pasajı'nda bakınabilirsin.
(canon 300d,350d,,,nikon d40,d50,belki d40x)

ama fotoğrafa yeni başladıysan ve paran-bütçen de kıymetliyse önce biraz teknik fotoğraf öğren sonra al derim.

Slr için Canon A-1 al derim. İnternette 50mm lensle 300 küsüre temizinden bulman mümkün. Ancak banyosuna yaptığım masraf koymaz diyorsan analog almalısın. Banyo ettirmek için eline para geçsin diye bekleyip sonuçları görmen gecikeceğinden kendini geliştirmen yavaş olur. O yüzden yeni başladığın için dslr daha mantıklı.

Ama analog'un da tadı çok başka hea =)

yeni başlıyorsan d-slr almanı önermiyorum. analog al bir süre analogla devam et.
canon a-1 veya ae-1 şahane olur. (sıfırları yok zaten, ikinci el klasik ve ucuz makinalar bunlar)
bu modellerin minolta marka muadilleri de olur.

sorunuza tam olarak cevap olmamakla birlikte, kivinin ortadan ikiye ayırılarak kaşıkla yenmesinin uygun ve tercih edilmesi gereken yöntem olduğunu söyleyen biri görmüştüm televizyonda. (doktordur muhtemelen söyleyen.)

kivi soyulmaz, kabuğuyla yenir.

(bkz: kivi/@leave)

kabuğu illa yenecek,faydalı deniyorsa o üstündeki gıcık dilyoran dikenimsilerden arıtmanın,temizlemenin kolay bir yolu var mıdır?

soymayı bulamasam da,nasıl yenmesi gerektiğini buldum. evet, kaşıkla imiş :
www.answers.com

mundar etme abi güzelim kiviyi, kaşıkla kivi mi yenirmiş :)

O dalına bağlandığı sert bi yeri var, orayı çıkarıp, gerisini ısıra ısıra kabuğuyla yiyorum ben.

"kivi soyulmaz kabuguyla yenir."

+1

arkadaşlar ciddi olamazsınız. kabuğuyla yenir derken espiri yapıyorsunuz değil mi?

Yoo gayet de güzel oluyor

he yav kabuğuyla kivi yemek de neyin nesi, silkelenin ve kendinize gelin olm elma mı bu.

peki kabuğuyla yiyince tadını alabiliyor musunuz bari? tüyler boğazınıza takılmıyor mu? ay şimdi bayıldım ben burda düşünürken.

niye takılsın ki çiğniyorsun sonuçta. tüy müy kalmıyor ortalıkta. kivi dediğin şey, bayağı elma gibi alıp ele yencek bi şey zaten.

kivi dedigin ortadan kesilir ve kasiklanir.

kivi "soyulmadan yenir" cevabini; taze patates ve $eftaliyi (ve domates ve salataligi) bile soymaya kalki$anlar duysun:) hadi onlar neyse de, kiviyi du$unemedim; hatta bi ya$ima daha girdim.

sonuc olarak; cok keskin bicakla, cok ince soyarak yeme taraftariyim ben... : )

@ mea maxima culpa
yoook cidden, saka yapmiyorum. kiviyi kabuguyla yenen meyvelerden sayiyorum\goruyorum. vitamini kabugunda filan diye degil yani. oyle yenmelidir bana gore. tadini alabiliyor musunuz demissin ? gayet guzel oluyor eksimtrak bir tat veriyor ayrica. tuyler bogazina filan takilmiyor, rahat rahat cigniyorsun.

@ coffee and cigarettes
evet, elma gibi geliyor bana. :)

@ dolphingirl
:) selamlar efenim.

patates falan soymak icin bir cesit bicak var, ismi nedir bilmiyorum, mantik olarak kabak oyacaklarinin arka tarafindaki keskin yere benziyor. iste onla cok kolay soyuluyor.

ahanda su wiki sayfasinda ustteki ilk resimde, beyaz olan zimbirti:
en.wikipedia.org

nasıl yeneceğini değil de nasıl soyulacağını anlatmalıyız bence.

yumuşak kiviyse soyma aleti olmaz. ezer büzer. iki yolu var:

1. keskin bıçakla tepesindeki sert yerinden başlayıp çevire çevire dibine kadar soymak
2. yine oradan başlamak ama bıçakla keserek değil, haşlanmış patates soyar gibi elle veya bıçağın keskin tarafıyla kopara kopara soymak. bu ikincisinde kabukta kalan kivi olmayacağı için kayıp az. ötekinde bir miktar kabukta kalıyor. eliniz de soymaya yatkın değilse "ne yapıyorsunuz ayla hanım, patates o kadar kalın soyulur mu daha ince soyun. yazık, yarısı çöpe gidiyor" oluyor.*

hic denemediyseniz ortadan ikiye bolup, sonra da cay kasigiyla yemeyi mutlaka deneyiniz. suyu akmaz, kokmaz, ele bulasmaz. kabuk siyrilir, gram israf olmaz. yeterince olgunlasmadiysa bu sekilde yiyemezsiniz ve dilinizdeki uyusma, garip hissiyatin onune de gecersiniz.
Kivi! kasikla, akmadan, kokmadan! cay kasigiyla, kasikla!

behzad aghabeigi, franoise atlan öneririm. evrensellmüziğe bakınabilirsin.

İstediğinin tam karşılığı olur mu bilemiyorum ama vicente amigo ve el pele'yi önerebilirim bende.

münir nurettin selçuk'tan endülüste raksı da dinle, tad katsın. ole!

omar metioui, salim fergani, amina alaoi, eduardo paniagua, orquesta brihi...

Birinci sorun için, evet pilden yersin. bunu 2 adet laptopta birebir denedim. Babama bilgisayarını pil takılı halde şarj kablosuyla kullandı. Ben ise pili çıkarıp attım ve direk elektrikle çalıştım. Yaklaşık 2 ay sonra denediğimde babamın pilde gözle görülür oranda güç kaybı vardı. Aynı işlemleri, aynı sürede yapmama rağmen babamın pili benimkine göre çok çabuk bitiyordu. Umarım yeterli olmuştur. 2. sorun için bir fikrim yok.

1) bence uğraşmana değecek bi dert değil bu. ayrıca pili kesintisiz güç kaynağı gibi düşün. pilsiz çalışırsan elektrik gittiğinde bilg kapanacaktır. ayrıca marauder'in bahsettiği deneyin kabul görmesi için tüm şartların ve ürünlerin aynı olması gerekir. 2 ayda bu kadar fark olmasının sebebi kesinlikle pil değil bence.
2)bence gidip kendi wireless sinyalini oluşturacak girişimleri yap. modem al falan. artık en basit kullanıcı bile wireless güvenliği için wpa,web etc şifreleme yapıyor, mac filtring kullanıyor. ayrıca buldun şifresiz bişi desek de ne gerek var yaw? :)

wlan için 2.4ghz anten yapıp kullanabilirsin. tasarımı gayet basittir. menzili de normal wireless adaptörlerden daha uzaktır, ama wep veya wpa şifresi kırman için yönlendiremem ;)

pili tak çıkarla uğraşmak insanı çok geriyor bir yerden sonra. gereği yok.

birinci soruna tam da cevap olmayan bir cevap vereyim. senin o 500 sarj hadisesi tükenene kadar laptop'ın cılkı çıkmış olacak. gerek teknolojinin hızlı gidişatı, gerekse elektronik aletlerin hassasiyeti çoğu laptop'ın pil problemlerinden önce hurdaya çıkmasına sebep oluyor. bence hiç kasma.

2003 yılı başında almış olduğum laptop'u neredeyse tamamen hep fişe takılı pilleri üzerindeyken kullandım. Geçen hafta bir iş için çıkartmam gerekti (fotoğraf çekip usb'den bilgisayara aktarıp full screen kontrol etmek) yaklaşık 2,5 saat kullanabildim, sanırım pil içerisindeki devre şarj azaldığı zaman pili şarj etmeye başlıyor dolunca da şarjı kesim akımı bilgisayara gönderiyor.

1- öncelikle pil takılı ile sizin kullandığınız güç pilden gelmiyor. direk adaptörden alır gücü. zaten pil tamamiyle dolu olduğu an bilgisayar otomatik olarak onu devreden çıkarır, güç kesintileri olduğu anda devreye sokar. ayrıca zaten bir pili çıkarıp kenara koymakta mantıklı bir durum değil çünkü pil dediğimiz icat belirli bir süre sonra kuruyor ve tamamiyle çalışmaz duruma geliyor. kişisel tavsiyem pili laptopun içinde bırakarak kullanın. o 500 sefer mevzusu ile ortalama bir rakamdır, birebir olduğunu düşünmeyin. zaten üreticiler bile en iyi kullanımda ortalama 1 yıl ömür verir pillere.

2- wireless çekim alanı sizin kullandığınız adaptöre ve wireless modemin gücüne bağlı olarak değişkenlik gösterir, ama aşağı yukarı 200 metrekarelik bi alanda wireless ağları rahatlıkla kullanılabilir.

Pili çıkarıp da kullanmayı tercih edecekseniz en geç 2 ayda bir pili şarjı bitene kadar kullanıp tekrar tam kapasitede şarj etmeyi unutmayın. Uzun süre pilin şarj edilmemesi, kullanımda oluşan ömür kaybından çok daha fazla zarara sebep oluyor.

kutle cekim olmasın o.

öncelikle manyetik yükler değil kutuplardan dolayı oluşan bir olaydır.

ayrıca manyetik kelimesi manisadan gelmektedir.

Manyetik, miknatis ozelligi olan, miknatisla ilgili demektir. Miknatisin tamini icin:

www.tdk.gov.tr

Arti ve eksi yuk derken elektrik yukten bahsediyorsaniz bu manyetik cekimle ayni sey degil.

manyetik kelimesinin manisa'dan geldiği söylenir. çünkü çe vre dağlarda oldukça fazla manyetik özellikli maden bulunurmuş. lisede anlatmıştı hoca.

manyetizmanin elektrik yukuyle alakasi yoktur. manyetiklik manyetik maddelere (demir, nikel, krom'du sanirim yamuluyorsam duzeltin) ozgu bir yetenektir. bu saydiklarim miknatis degildir, yani kendiliginden diger demir, nikel ve krom maddeleri cekmezler, miknatislarca cekilirler. eger bu demir, nikel ve krom maddeleri elektrik alana koyarsaniz onlar da miknatis ozelligi gostermeye baslarlar ve elektro miknatis olurlar. elektro on eki bu maddeleri miknatis haline getirenin elektrik alan olmasi nedeniyle konur. bu elektrik alaniyla miknatis olmanin da elektrik yukleriyle alakasi yoktur, hemen ekleyelim. (yalniz burda elektrik alan manyetik alan karistirmasi yapmis olabilirim, emin olamadim simdi)

farkli yukler nedeniyle birbirini ceken maddelerde manyetiklikten bahsetmek tamamen yanlistir. manyetik gercekte yuklere bagli olmadan manyetik ozellik nedeniyle birbirini ceken maddeler icin kullanilir. digeri ise elektriksel cekimdir. hani su kagit parcalarini ceken dolma kalem ornegindeki gibi.

yalniz ingilizceden ceviri dumuna bakarsak ingilizcede miknatis magnet, manyetik ise magnetic olarak gecer. bu nedenle bir karisiklik dogmus olabilir, bizdeki gibi tamemen farkli iki kelime yok ingilizcede.

cep telefonunun sar oranı ne kadar fazlaysa bu daha da fazla olacaktır, özellikle eski tip ericssonlarda. arama yapılırken ve sonlandırılırken elektromanyetik dalgaların yüklendiği enerji daha fazladır, ayrıca konuşurken de bir süre sonra bu enerji vücut ısısının yükselmesine, baş ağrılarına neden olabilir.

Evet aynen chiquillo nun dediği gibi cep teliyle konuşurken beyinin o bölgesinin aşırı ısınması filan bilmsel olarak ispatlanmış şeyler. O yüzden en sağlamı hands free konuşmak, yok mümkün değilse kablolu bir kulaklık da işe yarar. Bluetoothlu kulaklıklar'da bir miktar emg yaydığı için tavsiye edilmiyor...

Evde stir fry usulunde bir yemek yaparsan onda cok guzel kullanilir mesela.

Keklerde ve kurabiyelerde kullanılıyor, google'da tarifleri var...

bira ve gazoza aroma yapar ecnebiler bunu. özellikle biraya gazoz muamelesi yapılacaksa denenebilir. tavuğa yakışır ama katmak her babayiğidin harcı değildir. miktarı tutturanla evlenilir.

bir yemek kasigi bala 1 cay kasigi zencefil karistirinca oksuruge, bogaza cok iyi gelir der aktarlar bir de.

sushi yanında yediğimi hatırlarım..sushi..nyse

ıhlamura falan katılır. tat verir, boğazı yumuşatır, güzel olur.

meyan kökü ve tarçınla birlikte iki taşım kaynatırsan soğuk algınlığına iyi gelir.

Afrodizyak etkisi de var yanılmıyorsam ehehe. Peder bey düşünceli adammış.

antiemetik yani kusmayi önleyici ve bulantiyi kesici özelligi de var...kemoterapi gören hastalara verildigi vardir.

farklı sushilerin tadları karışmasın diye arada yeniyor. ben beraber yiyorum yinede güzel oluyor. bir de öksürüğe balla karışırılıyor.