caddebostan/suadiye taraflarinda olmasi gerekir herhalde, insanlar yazin o civardaki plaja gidiyorlardi.

Kadıköy'de, Haydarpaşa'dan minibüslere doğru gelirken kayıkların oluğu yerde öyle bir yer var gibi geldi bana vapurdan bakınca. Epey ufaktı gerçi mekan ama kum vardır :)

caddebostan da vardir az biraz sahil ama siz arkadasiniza istanbul un deniz kenari olsa da, onun dusundugu gibi plajlar olmadigini anlatsaniz daha iyi :). yaninda bir de bogazici fotografi goturursunuz.

caddebostan migrosun oradan sahil yürüyüş yoluna inin ve fenerbahçe(kadıköy) istikametine doğru yürümeye başlayın.
yaklaşık 5 dakika sonra sol tarafınızda göreceğiniz caddebostan plajından da kumunuzu alıp, kesmeşeker'in bir avuç kum şarkısını mırıldanarak yolunuza devam edin.

inşaatların önünde de süper kum vardır. kısa sürede çözüm:))

eh o da kaşınmış.

Pazarlararası ilişki olacağını sanmıyorum zira daha çok kişiye özel paralama gibi bir anlamı var.

müşteri odaklı pazarlama olabilir.

böyle yazınca "ilişki pazarlama" olarak çevriliyor. pezevenk yani :)

context e bakmak lazım. konusuna bakmak lazım.

ilişkisel pazarlama

pazarlama alanında çalışan bi akademisyen olarak söyleyeyim: İlişki pazarlaması. Yani en azından böyle yazarsan herkes relationship marketing'i çevirdiğini anlar, çünkü öyle yerleşti terminolojiye.

customer relationship marketing yani "mü$teri odaklı pazarlama" en uygunu ve kullanılanıdır.

crm olayı dersem olayı özetlemi$ sayılırım.

Customer relationship marketing diye bir şey yok, customer relationship management var. CRM'in açılımı bu. Dolayısıyla bu CRM'i Relationship Marketing'le aynı şey kabul edemeyiz -Evet birbirlerine benzeyen tarafları var, fakat aynı şey değil ikisi.

Zaten CRM'nin çevirisi Müşteri Odaklı pazarlama değil, Müşteri İlişkileri Yönetimi. Eğer çevrilecek olan Relationship Marketingse, dediğim gibi kullanlan terminoloji "İlişki Pazarlaması".

izliyorum :)

entourage bitsin başlamayı planlıyorum nasıl var mı iddialarınız seinfeld'e 10 basar friends bunun yanında halt etmiş vs?

abi ofis'in ricky gervais versiyonu makbul diyolar. amerikalıların yapabildiğini tahayyül edemedim hala.

bence en guzeli kahkaha efektlerinin olmamasi. esprileri yakalamak icin dikkatli izlemek gerekiyor. belki bu yuzden kime izlettiysem sıkıldı. alismisiz gevrek esprilere.

us versiyonu ile basladigim icin de korkuyorum simdi uk yi izlemeye. belki bu bittikten sonra...

bunun us versiyonu mu uk versiyonu mu daha makbul ?
indireyim istedim..

never mind çok mu soft olur. illa küfür lazımsa bilemedim.

"Fuck it" kullanilir bazen.

Ingilizler, "ugrasamayacagim" manasinda "I can't be arsed" diyorlar sanirim. Ama "ugrasma" diye baskasina soylenmiyormus gibime geliyor bu.

Kufursuz olarak dogrudan "don't bother", diyebilirsin.

don't give a fuck, olabilir.

fuck that

' Fuck it off '

(bkz: screw it)

"don't give a shit"

give it up olur. gayet şık gayet kullanışlı. üstünüze tam oturdu.

doğrusu screw it/that dir.

bildigim kadariyla 1 gunde sip diye gecircek bir sey yok.
bol dinlenme, sıvı alımı, disari sumkurmek, belki bitkisel seyler, gecmiyorsa da ilac tedavisi.

o tylul hot'tan da gozum korkuyor, herkes bisi diyor.

(bkz: ekinazya)
bugüne kadar daha etkilisini görmüş değilim. tabi grip denen hadisenin başlangıcında olmanız gerek, öyle ağır gribi hiç bir şey 1 günde geçirmez.

bal karabiber limon karisimi

başlangıç safhasındaysa tylol hot işe yarar. sonrasında ise bol c vitamini, benical cold,...

o tylol hot denen naneye hic guvenemiyorum, kesinlikle deflu tavsiye ediyorum. Boyle zamanlar icin birebir.

ilaçla 1 hafta ilaçsız 7 gün sürer bu hastalık.

Yoktur oyle bisey. Ve hatta tedavisi de yoktur! Virus denen naletler bakteri dedigimiz semi-naletlere benzemezzz. kendilerini senin dna'na yapiştiriverip öyle cogaliverir mendeburlar. O grip ilacları yalnızca belirtileri gecirir. Baş ağrın azalır, burun akıntın yavaşlar, ateşin düşer... Bol C vitamini alırsın, bol uyursun, 3-4 güne iyileşirsin.

bir kere sabah, bir kere yatmadan önce (fazlası bozar) iliadin burun spreyi. bir sabah bir akşam sandoz ya da redoxon c vitamini tableti(acil çözüm için toplam 2000 mg olmalı)bir adet supradyn multivitamin (bildiğin o kahverengilerden, gün ortası iyi bir zaman.) içebildiğin kadar yeşil çay, ıhlamur, su(ne kadar işersek o kadar iyi. tylol hot vb nin aksine bunların yan etkisi filan da olmaz hem de genzindeki yanmayı rahatlatır). gün içinde birkaç kez gargara (tuzlu su vs. de olabilir mühim olan mümkün olduğunca ağız, burun, geniz içi sıvıları dışarı atıp yenilenmesini sağlamak.dişleri sık sık fırçalamak da bu sıvı değişimine yardımcı olur.)derhal herhangi bir soğuk algınlığı ilacına (antibiyotik değil!theraflu iyidir mesela)başlamak ve iyileşsen de en az dört gün daha düzenli kullanmak.iştahın olmasa da yemeği ihmal etmemek, vakit olduğunca uyku. stérimar deniz suyu spreyi de yan etkisiz olduğundan iliadin'in tersine günde sekiz defaya kadar rahatlatma amaçlı kullanılabilir.(arka arkaya değil tabii, sümkürtür de bu ayrıca, süperdir...)
vitaminler aşırı yükleme gibi görünebilir ama günlük c vitamini toleransımızın sanıldığından çok daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştı yakın zamanda. ayrıca bir günlük acil durum planıdır bu. fazlası idrarla atılır.
24 saatin sonunda, ertesi sabah mis gibi kalkacaksındır. (yani en azından bende işe yarıyor)ama bu iyileştiğin anlamına gelmez, kendini salarsan sonraki gün yine hapşırmaya başlarsın. bunun olmaması için soğuk algınlığı ilacına devam etmek şartıyla vitamini günde 1000 mg c vitamini + bir supradyn'e indirerek birkaç gün daha devam edebilirsin.

evet, ailenin tek çocuğuyum ve sorunlarım var...

vermidon hot
sıcak içicen ama
iyileştirme deil de en azından rahatlatıp nefes almayı sağlaması açısından

fiyat kısmında sorununuz yoksa monster marka urunleri inceleyin. ekranlar daha buyuk sanırım bunlarda. bir de asus un lamborghini serisi var ucuk baya. sony viao da pahalı-kaliteli urunleri var.

core2duo, 256mb ekran kartı, 2gb ram olan herhangi bi alet de isinizi gorur. marka olarak hp ler bu aralar fiyat/performans olarak iyilerdi.

hp pavilion serisi uygun fakat pil ömrü iyi diyemem. bir seneyi geçti alalı, başta 2.5 saat giden pil şimdi 5-10dk anca dayanıyor. ben olsam şimdi ya asus ya toshiba 1.86 ya da 2.0 işlemciği centrino bi cihaz alırdım. fiyatları çok düşmüştü son zamanlarda.

Konuyla alakasız ama hp pavilion'un yeni bi kampanyası başlamış. Su mu dökülmesine karşı garantilemişler. Bir şey döküldüğünde garanti kapsamına giriyormuş ve sanırım nisana kadar kampanya. İşe yarar belki.

hp pavilion'u kesinlikle onermem. bir kampanyalari var, dogrudur ama zaten aletin bozulmasi icin uzerine su falan dokulmesine gerek yok. kendi haline birakinca da bozuluyor oyle. benimki 2 haftadir serviste ordan biliyorum. paray kiyip toshiba almak en akillicasi. veya fantazi yapip ibm almak.

pavilion la sorun yaşayanlar çok hakikaten.

batarya 2-3 sene içinde elbet ölecektir...Birkaç sene önce Asus'um vardı, kendi kendine kapanmaya başladı evvela, sonra yapıldı gibi oldu ama şarjı 10 dk anca gitmeye başladı pek memnun kalmadım...Dell'im var birkaç senedir, kendisinden epey memnunum, pek bir problem çıkarmadı, dayanaklı çıktıysa da onun da bataryası 10 dk. gidiyor, ev içinde kullandığım için pek problem olmuyor. Toshiba konusunda hakikaten çok övgü duydum bu arada...Şık ve batarya/teknik problemi çok yok..

Bu arada, biraz pahalı olabilir ama, estetik ve kullanım özellikleri olarak en üst düzey birşey istiyorsanız, Mac,Mac,Macintosh alınız...

dostum para cok gibi ise, gidip sony vaio'nun minicik aletleri var, ufacık, cok guzel ve seksi onlardan bir tane alın.

ekran super, goruntu kalitesi muhtesem, tek sorunu aletin klavyesi adi gibi, yakısmıyor o sisteme ama ben denedim yazım hızını cok fazla etkilemiyor.

tavsiyem pahalı kucuk vaiolar. zaten gittiginde sony bayisinde en cok hosuna giden onlardır.

koyaanisqatsi olabilir sanırsam,ya da diğer qatsi filmlerinden biri.(naqoyqatsi veya powaqqatsi.)

evet oydu :)

bir de baraka

memurlar.net e bakabilirsiniz.mit istihbarat uzman yardımcısı sınavı açmış.

yakin tarihte tum gazetelerde ve sitelerde de goruldugu uzre soyle bir ilan vardi,

****Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT), "istihbarat uzman yardımcısı" alımı için gazetelere sınav ilânı verdi. İlânda, sınavla istihbarat uzman yardımcısı alınacağı duyuruldu.

Sınava başvuru koşulları arasında, "Hukuk, Siyasal Bilgiler Fakültelerinden ve İktisat, İşletme, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültelerinin Uluslararası İlişkiler, Kamu Yönetimi, Siyaset Bilimi, İşletme, İktisat, Maliye, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri, Ekonometri bölümleri ile ilgili fakültelerin Psikoloji, Sosyoloji, Felsefe, Antropoloji, Tarih, Halkla İlişkiler, Gazetecilik bölümlerinden mezun olmak", "2005 veya 2006 yılı Kamu Personel Seçme Sınavı'nın KPSSP1 puan türünden 85 ve üstü puan almış olmak" yer alıyor. İlânda, istenen yabancı diller arasında "Almanca, Arapça, Bulgarca, Farsça, Fransızca, İngilizce, Romence, Rusça, Sırpça, Yunanca, Arnavutça ve Gürcüce" dikkat çekti. Arnavutça veya Gürcüce dilleri ile ilgili müsteşarlıkça sınav açılacağı, diğer diller için ise, Kamu Personeli Dil Sınavı'ndan (KPDS) 70 ve üstü puan almış olmak gerektiği belirtildi. İlana başvurular, 28 Şubat 2007 tarihine kadar "P.K. 955 Ulus Ankara" adresine gönderilecek.****

nasil aliniyor konusu boyle. gerisi uzmanlarina kalmis. soz sende fato

türkiye'de ajan olarak mit alıyor istediği adamı işine. istediği kurum, zümre, cemaat, topluluk içinde mevkisine, sadakatine güvenebileceği kişilere headhunting yapıyor.
polislik geçmişi gibi bi şart yok. kademesine pozisyonuna göre polisler tercih sebebi olabilir tabii ama nisbeten eğitimli insanlar seçiliyor. 8 dil bilen ve ayaküstü uluslararası bankanın sitesini hackleyen polat alemdar gibi :)

gectigimiz gunlerde gazetelerin hepsinde ilani vardi mit'in. orada az bucuk sartlar yer aliyordu. genel olarak polislik gecmisi vb seyler istenmez. ajanlik var ajanlik var. genelde icerden birilerinin bu cocuk cok saglamdir demesiyle gozlemlenmeye baslaniyorsunuz, sayet uygun gorulurseniz ufak tefek seylerle iceri buyur ediliyorsunuz (kaynagimi soylemem) en basitinden universitede muhbirlik...

normal çalışacaksan (ajan değil) herhangi bir siyasal/iktisadi fakulte mezunu olman ve ingilizce bilmen yeterli. mit başvuruları açtığı zaman gidip başvuruyosun o kadar.

bir tanıdığın kocası mit teydi. öyle pek ajan modunda falan değildi tabi herif ama mesela birkaç araba gittiğimiz bir yerde bütün arabaların plakalarını bilirdi, bir de atis poligonuna gitmistik sayesinde.
ama asla bir jack bauer değildi kendisi :)

Ajanlik cok ama cok buyuk ihtimalle filmlerde gordugumuz seylere benzemiyor. Bir cesit kolluk kuvveti meslegi sonucta.

Istihbarat ve kolluk islerine ilgin varsa girmeyi deneyebilirsin ama eglenceli ya da heyecanli olacagini dusundugun icin girme bence.

muhtemelen iki kısımdır saha ve masabası, birisi degerlendirip emir cıkarıp raporlar sunarken digeri isi yapıyordur. hangi kısma gidecegin onemli burda. saha isi için atik cevik saglıklı olman gerekirken ofis isleri için akademik bilgin birikimin on plandadır. ilanla alınanlar da bu sekildedir muhtemelen.

evet bence de gazetelere verilen bu ilanlar genellikle masa başı görevler içindir bence de. saha görevleri içinse bence farklı eğitimlerden geçmek gerekebilir. ne bileyim hep bize filmlerde anlatılan bu ajanların birsürü acayip eğitimlerden geçtiği. o yüzden polislik geçmişi gerekir diye düşünmüştüm.

insan yaşar bazen böyle patlamaları. Bence iyi bir şey çünkü normal yaşam döngüsüne tıkılıp kaldığımız zaman geçim derdini düşünmekten kendi fikirlerimize ayıracak zamanı bulamıyoruz. Bir de evli ve çocukluysan zaten kendine çok az vaktin kalıyor o yüzden de işinden memnun olmayan ama aynı işi yapan mutsuz yüzbinlerce insan görüyoruz. bunların çoğu da işini değiştirmek yerine eşinin mutsuzluk verdiğini düşünüp eşini değiştirmeyi seçiyor. sonuç ortada kalan on binlerce kafası karışık çocuk.

o değil de, bazen aynı anda birkaç problemle birden uğraşırken bir anda hepsi çözülüyor. güzel oluyor :)
evet...

bence bu parlak fikirler uzun birikimlerin sonucunda oluşuyor ancak bunu farketmemiz de işte bir anlık bir olay.

asosyalite. geceleri vites 5 e çıkar, uçarsın uçarsın ama sona motor yanar, gündüzleri öylece kalırsın, canın hiçbir şey yapmak istemez. işte bu asosyalite ve tembelliğin mükemmel kombinasyonuna dalalettir. düşman başına..

onemli olan kagıt kalem bulundurup not almak. yoksa unutuluyor pek cogu.

bilgisayara eri$imin varsa caktirmadan "remote administrator" gibi bir program var, client'in icon'u da gizleyebiliyorsun system tray'de. sonra cali$iyor zaten start-up'ta.
daha sonra girer, cikarsin. bir cok kontrol modu var.
trojan at desem, cok buyuk ihtimalle zaten av vardir, gerek yok.

en lamer yolu söylüyorum

netbus tarzı programlardan edin(hala var mı bilmiyorum)
kisinin ip numarasını ögren (beraber oyun oynayarak yapabilirsin)
yazılımın server dosyasını ona atıp calıstırmasını sagla (resim dosyası gibi gösterebilirsin)
programdan ip sini yaz, gir c sine d sine vs.

hısmımızı kızdırıp "yiyorsa nete koy lan görüntüleri" tadında tartışırız, eğer 2 gün sonra insanlar bakıp bakıp gülmeye başlamışsa anlarız ki o görüntüler gerçekten var.

görüntülerin yokolmasını istiyorsanız hdd i sabote etme yoluna da gidebilirsiniz.

1. büyük ihtimal o yeşil şey ıspanak
2. linkte yapılmışı var
3. 1 e 200 veren kuponum yine tek maçtan yattı.

yemekgunlugum.blogs.com

vay anasını!

valla $imdi linke bakip okumaya u$endim ama annem de yapardi bundan. ve bildigim kadariyla suyunu sikip kullanirdi felan.
zevkli olurdu yemesi ye$il ye$il, lezzetinde de oyle bi bozulma felan ben hic hatirlamiyorum.

ben bu linktekini denemistim baya güzel oluyor. ayrıca yemek blogları almış başlarını gidiyorlar, saatlerce kaybolabiliyorum sayfaları arasında. "yemek yapmak benim isyanımdı!" diye bir blog açmayı bile düşünüyorum hatta, geliştim baya.

evet ben de yedim ondan. gayet güzel ve normal. yoğurtlu ıspanağı çağrıştırmıyor hiçbi şekilde.

oeh! yemedim yemeyi de dusunmem ben boyle seyi. hayir ispanak zaten sevilecek bi'sey mi ki bir de boyle kekin icine katasin? hani renkli olsun da ilgi ceksin, istah acsin diye de dusunemezsin zira yesil istah acmaz. hani havuclu kek yapilsa hadi neyse..
bu ve buna benzer seyler dedigimde "ispanak tadi yok ki aaaabi" diyenler olduydu. onlara istinaden benim de bir cevabim olacak: "e ne halt yemeye koyuyorsun o zaman ispanagi aaaabi?!"

eheh renk versin diye. eh antep fıstığı fiyatları malumunuz. bildiğim kadarıyla rondodan geçmiş taze ıspanak yaprakları harika bir sonuç veriyor, ıspanak denen muhteşem sebzeyi beğenmeyip ağzına sürmeyen kardeşim bile onun fıstık olduğu konusunda iddiaya girecek kadar sevdi bu ıspanaklı keki. ayrıca böyle bir keki yine rondodan geçirip kremalı pastaların üzerinde süsleme amaçlı kullanmak basit bir numara mutfak işlerinde. valla çok lezzetli oluyor, hatta birkaç gündür sayıklıyorum evet, sözlük bana ıspanaklı kek bul lan allahsız...

yemeyen cok sey kacirir derim.

dogrudur.. ablam da yapar.. afiyetle de yerim... hayir beyin onu sam fistigi olarak algilamaz...

oeh! yemedim yemeyi de dusunmem ben boyle seyi. hayir ispanak zaten sevilecek bi'sey mi ki bir de boyle kekin icine katasin? hani renkli olsun da ilgi ceksin, istah acsin diye de dusunemezsin zira yesil istah acmaz. hani havuclu kek yapilsa hadi neyse..
moralite
________________________________
10 yaşında bi yeğenim var candan tatlı. ıspanak hakkında aynı yukardaki gibi düşünür. tadını doğru dürüst bilmediği şeyi, ama yeşil olduğu ama başka çocuklar da benzer tepkiler verdiği için yemez, sevmez vs. işte ablam yapmış bu ıspanaklı kekten ve söylememiş ıspanaklı olduğunu. fıstık sanmış kekteki yeşillikleri de. beğenip beğenmediği sorulmuş keki çok sevdiğini söylemiş. ıspanak olduğu söylendiğinde mavi ekran vermiş haliyle. şimdi yemiyordu en son galiba.

vesselam denememesine rağmen beğenmeyen önyargılı arkadaşlar: "ıspanak tadı yok" tan kasıt, yoğurtlu pirinçli ıspanak yemeğinin tadı yok. tadı var ve çok hafif, havuçlu herhangi bir tatlının, elmalı hamurişinin daha güzeli hem.

moralite: cevizli kek ilk denendiğinde de "öğğk o ne kuvvet macunu mu olcak o ne cevizi" demiş idefix birileri. :)

bazı pastanelerin fıstıklı baklava yaparken fıstığa büyük oranda bezelye kattıklarına dair haberler çıkmıştı bir ara. aşçı bir tanıdığımıza sormuştum hatta yediğimiz zaman baklavada bezelye olup olmadığını farkedemez miyiz diye, hemen hemen imkansız demişti.

Finansbank'ın cardfinans (şu sıralar çoğu ünide standları var diye duydum) ya da HSBC tavsiye edebilirim. İkisinin de 10 ytl yıllık aidatı var cardfinansta mezuniyetten normal karta geçerseniz 30 ytl parapuan veriyolar falan.

bence garanti'de hesap ac kendine.
hesaba bagli sanal kart var, ne ekstreyle ne ba$ka bi$eyle ugra$irsin. hesabindaki parayi karta aktarip ali$ veri$ini yaparsin internette.
ben oyle yapiyorum, gayet de memnunum.

evet garanti çok daha mantıklı bende onu kullanıyorum gayet memnunum sanal kredi olayıda cok kullanıslı

denizbanktan alma da hangisinden alırsan al bence. ama cardfinans bazı yerlerde 10 milyar aya kadar peşşin fiyatına kadar taksit yapıor(göçertiyor)

isbankasına da bak istersen...

alması en kolay olan hsbc.

yurtdışına çıkan biriysen yada çok yolculuk yapan biriysen hsbc advantage süper avantajlı

hem havalimanında lounge 'ı hem puanlarını 4 ile çarpıp uçak otel otobüs vs bileti vermesi süper.

iş bankası'nın "iş'te üniversiteli" kartı bu konuda gayet kullanışlı.200ytl limiti var. o yüzden internette gönül rahatlığıyla kullanılabiliyor. 3 sene önce almıştım ben o sıralar kolay veriliyordu ama şimdi nasıl bilmiyorum.

geçenlerde gazetede okumuştum. traştan önce sıcak suyla yıkamak gerekiyormuş yüzü, kıllar yumuşasın diye sanırım. bittikten sonra da soğuk suyla yıkamak ardından da traş kremi iyi geliyormuş.

bi kaç defa nivea balsam kullanmıştım. fena değldi.

ben traş öncesinden bahsediyorum, bir de sıcak suyun olmadığı durum için...

ciltle ilgili sıkıntı bir yana, soğuk suyla traş bıçağını temizlemek de çok zor olacaktır.

tazyikli su olunca sıkıntı olmuyor jılet in temızlıgı de, soguk suyla sıkıntı gercekten tras olması. jel ya da krem gibi daha yogun urunler daha iyi oluyor. bir de jılet i daha sık degistirin, keskin olsun her zaman.

krem ya da jel markası verir misiniz? bu arada mach3 kullanacağım?

jel de balsam da nivea olmalı. hassas ciltler için olanından, beyaz rengiyle ayırt edilebilir.

ben nivea jel kullanıyorum gillette den daha rahat geldi benim için. frische-acık mavi renkli olanlardan kullanıyorum ben, cildiniz hassas ise arkadasın dedigi gibi beyaz kutulu olanları hassas ciltler için olanı daha iyi olacaktır.

balsam da iyi oluyor tras sonrasında, hatta batıkları, kızarıklıkları da azaltıyor bi miktar. balsam ın hassas ciltler için olanı beyaz kapaklı[balsam da aıyrt etmek için kapak renkleri farklı sadece] yalnız papatya kokulu; koku kısmında sorununuz yoksa o da olabilir.

traj öncesi krem diye birşey yoktur :) sonrası vardır.

traş sırasında sakallarla birlikte cildin en üst tabakasıda sıyrılarak tahriş olur. nivea balsam gibi traş sonrası kremde bu ciltte yaşanan tahribatı gidermek cilde bakım yapmak için kullanılır. umarım nivea balsamı traş öncesinde kullanmıyorsunuz? ehehhe lakin o sonrası kremdir.
traş öncesinde bir losyon yoktur..

mesela iyi bir traş şöyle olur. sıcak suyla yüz bolca yıkanır. ardından traş jeli yada köpük ile cilt sabunlu hale getirilir. iyice bol keseden sabun yapın köpürtün yüz üzerinde. ve bu sabunlu hal yüzde 2dk kadar durmalıdır! sebebi ise o jel / köpük sakalları yumuşadır, sakalın ciltle birleştiği yeri gevşetir filan yani rahat traş olmanızı sağlar ardından jileti elinize alıp traşınızı olursunuz.
yüz daha sonra yine sıcak suyla temizlenir, kurutulur! ardından traş sonrası bakım ürünleri yüze masaj edasıyla sürülür. nivea balsamı öneririm. traş kolonyası asla sürmeyin! değil yararı, zararı vardır.

arkadaşlar sağolun traş hakkında güzel şeyler yazmışsınız, yeni başlayacak olanlara faydalı olacaktır kanaatindeyim, benim sorduğum soruya ise henüz faydalı bir cevap gelmedi, ben zaten en az 15 yıldır sıcak suyla güzel güzel traş oluyor sonrasında da, eskiden nivea balsam, şimdilerde ise yüz kremi kullanıyorum, yalnız bir kısa dönem askerlik olayı hasıl oldu ve maalesef sıcak su yokmuş orada, ayrıca haftada 1 en fazla 2 ya da 3 kez traş olan ben orada hergün soğuk suyla kısa süre içinde traş olmak zorundaymışım, o yüzden soğuk suyla traş tecrübesi olanlardan bir fikir edineyim istemiştim...

askerde her gün olunca alışırsın dert etme. ben de problemli bir sakal-cilt kombinasyonuna sahiptim. askerde 28 gün acemilikte her gün traş olunca bir açıldım bir açıldım sorma ilk günlerde tahriş oluyor ama sonra bir alışıyorsun sorunsuz hallediyorsun. yanına yedek jilet al tabi en fazla 1 ayda bir değiştir ki jilet körelip fazla acıtmasın. soğuk suyu dert etme ben hep soğuk suyla traş olurum (asker sonrası daha rahat oluyorum nedense) hem insanı kendine getiriyor dinçleştiriyor güzeldir soğuk su. balsam falan yapmayın etmeyin askere götürüp balsamla yüzünüzü ovalayıp ondan sonra 40 derece güneş altına ya da 0 derecede soğukta (mevsimine göre) bekleştiğinizi düşünüyorum da komik geliyor o sahne. dalga geçer uzun dönemler sonra aman diyeyim adınız çıkmasın balsamcıya ;)

philishave cool skin sarjlı traş makinelerinin kullandığı nivea kartuşları kullanabilirsiniz. sözkonusu makine traş anında bu jeli sıkarak sakalları yumuşattığı için bu jelin traş sonrası için değil de traş anı için olduğunu söyleyebiliriz. herhangi bir parfümeri mağazasından alacağınız nivea jel kartuşlarının ucunu iğneyle patlatıp traş öncesi yüzünüze sürerek sakalların yumuşamasını sağlayabilirsiniz.

bi de fırca ile tatbik etmek de elden daha iyi oluyor, jel, krem iyice etki ediyor boylece.

doğubank'ta 75 ytl'ye çakma markalar var. 1 gb hafıza, video oynatabilme, radyo, e-book okuyabilme gibi özellikleri mevcut. ancak şarjı 2 saat falan gidiyor.

100ytl gibi bir fiyata 128 mb almaktansa 130ytl civarında bir fiyata 1,5gb creative marka mp3playerlar var diye biliyorum

hem fiyat kapasite oranı gayet iyi hem marka dandik değil

illa 100 milyonu aşmayacak diyorsan sandisk veya philips oneririm teknosa ikisine de taksit yapiyor diye biliyorum

benim premier marka var 512 mb.. 2 seneden fazladır kullanıyorum, gayet ve gayet de güzel maşallah hiç sorun çıkarmadı.. bu gittigidiyorda filan satılıyor ikinci eli gayet ucuza.. hatta ben de satışa çıkarmıştım bi ara benimkini paraya sıkışık olduğum bi zaman da, sonra satmadım, iyi ki de gerek kalmamış..

samsung un kucuk mp3 player lari da kaliteli oluyor.

abi standart rgb renk profili olarak install et. acep cmyk rgb farkı olabilir mi? sen cmyk'yi rgb profili ile açıyosundur belki. Son olarak olayı tespit etmek için rgb kodlarını tespit et başka bi makinada, sonra hsb slider ile eski haline getir. Nasılsa değişiklikler rölatif olarak gerçekleşiyor (yani bir renk doğrulanırsa diğerleri de cuk oturur gibi bi teori üretmiş olayim).

acaba windows un color management araciyla ilgili bir sey olabilir mi? belki oradaki default lara gore falan degistiriyodur ps.

bir belge açtığınızda zaman zaman ekranda bir soru çıkar, "renk profilleriniz adobe bilmemne ile customize ister misin cart curt" diye..bu uyarıyı fotoşop vermez, windows verir. dolayısıyla çarenizi windowsda aramalısınız..denetim masalarında adobe gamma diye birşey vardır, mıncırınız:)

durun!

bu sorunun bir çözümü var. yanlış hatırlamıyorsam şöyle:

edit -> color settings yapıyorsunuz.
açılan pencerede "color management policies" sekmesinin altında (sekme neydi yav?) "profile mismatches"a tick atıyorsunuz. böyle olmalı.

eğer işe yaramazsa bir mesaj daha atınız, kendi photoshop'umda test eder, size söylerim.

bir dakika...

"color management mismatches"a tick attıktan sonra resmi açarken, "embedded profile mismatch" diyalog kutusu çıkacak.

en alttaki seçenek olan "discard the embedded profile"ı seçin.

bunu her resimde soracak, ama bir süre sonra alışıyor insan :) başka bir yolunu bulamamıştım ben.

okuduğunuz bölüm nedir? belki o konuda kendinizi geliştirmeye veya yari zamanli calismaya baslayabilirsiniz.

erken gelmişsin dünyaya be dostum, yıllardır bekliyoruz hala öyle bir buluş

harddiskin güç beslemesi de usbden yapılıyor.sen ne kadar datayı kablosuz aktarsan da o güç beslemesi için bir çözüm bulman lazım o da zor.

benim harddisklerin güç kaynakları var zaten,
şöyle bir fikir aklıma geldi;
eski bir masaüstü bilgisayarım var, wireless modem alsam, notebooku ve masaüstünü modem üzerinden ağ bağlantısı yapsam, - tabi notebooku kablosuz olarak, masaüstünü de kablo ile - diskleri eski bilgisayar taksam, ağ bağlantısı üstünden usb disklere ulaşamazmıyım?

olur hatta modemi kulanmayacaksan wireless modem yerine access router alsan ayni isi gorecektir o da.

bu tür kablosuz cihazlar bluetooth kullanıyor ama darknum un dedigi gibi kendi güç kaynağı olması lazım. cep telefonu mesela.

eksi sozluk arama bulma ekibi gururla sunar: Belkin wireless usb hub
www.belkin.com

Bu arada bir yolu daha var: Buffalo TeraStation, ethernet baglantili bir hard disk, ama uzerinde usb host controller var.

1) Buffaloya usb hard disklerini takiyorsun
2) Buffaloyu wireless router/access pointine bagliyorsun

yani: harddisk--buffalo--wireless_router--bilgisayar seklinde calisabilir.

nemesis, dediğin alet tam istediğim şey, ama biraz tuzlu, ayrıca ebaydan buldum o aleti ve sadece amerikaya gönderiyorlarmış,

cgi.ebay.com

yinede çok sağol,
ben en iyisi;
eski bilgisayar+wireless modem kombinasyonu yapayım.

wd kablosuz hdd uretmıstı, shiftdelete de okumustum, besleme için kablo yu yazmıyordu ama bilg ile eri$im için kablosuz kullanabiliyormu$.

günümüzde bios güncellemesi oldukça rahat. korkma. bu arada kaç partition o disk?

bios guncellemeleri yeni cikan guncelleme yazilimlari ile cok kolay bir hal aldi. bu nedenle korkulacak hic bir neden goremiyorum. bu güncelleme programini, ana kartinin markasina göre ilgili siteden temin edebilirsin. (asus ve gigabyte konusunda yardimci olabilirim)

#6087888 belki ilgilidir...

bunun bios güncellemesi ile ilgisi olduğunu sanmıyorum.
partitionmagic/fdisk ile diskinde ayrılmı$ bir partition var mı bak, varsa birle$tir. (muhtemelen yoktur)

os'unu update et.

sanırım biosla alakalı değil. zira 30 ve 100lük iki partitionun varmış. kalanı boşta kalmış.

şu aşamaları dene:
bilgisayarım->sağ tıkla->yönet'e bas.

daha sonra "disk yönetimi"ne gel. disk0 yazar ve sağında üstü taranmış partitionlarını göreceksin. windows kurulu olmayan partitionun da sağında kalan bir kısım var mı? aslında screenshot alsan oranın tam süper olacak.

service pack 2 yükledikten sonra partition magic veya acronis disk director gibi bir programla kalan alani degerlendirebilirsin.

önce sp2 yüklü bir xp'de mümkünse partitionları kontrol etmeniz gerekiyor. Bahsedildiği gibi partitioning yapılmamış da olabilir. En kolay ve zahmetsiz yolu 2 partition yapıp kullanmak gibi görünüyor. Eğer olmuyorsa son çare olarak bios update deneyin. Bios update genelde CPU yu tanımama durumu falan yoksa yapılmasa iyi olacak bir update sınıfına giriyor benim sözlüğümde ;)

img265.imageshack.us

evet güzel kardeşim. şimdi senin iki harddiskin var sanırım. biri 20 gb diğeri de 150gb. orda görünen halleri ile söylüyorum. senin 150gb olan diskinde 30gb ve 100gb'lık partition'un var. geriye kalan 20gb ise oluşturulmamış. o ekranda 150 gblik harddiskin yani disc1 olan kısma bak. c partitionunda işletim sistemin kurulu. yanındaki ise 100gb'lik partitionun. en sağdaki ise oluşturulmamış 20gb'lik kısım. onun üzerine gel ve seç(tıkla yani). sonra üzerinde sağ tıkla ve yeni birincil sürücü ekle diyeceksin. kaç gb istediğini ve hangi sürücü harfini vermek istediğini sorar. girersin değeri. o ekleyecek hazırlayacak. akabinde o 20gb'yi de yeni partition olarak kullanabilirsin.

belli ki biraz acemice yapılmış bölümlemeler.

duduklu tencerenin buharini sebzelere nasil yonelteceksin? anlamadigim bir sey var herhalde cunku gozumun onune getiremiyorum durumu.

tencerenin bir sepeti var icinde. sebzeleri oraya koyuyorsunuz. pişiyor.

duduklu tencere pilav yapmak için uygun değil diye düşünüyorum. yani bi sürü şey denedim onu denemedim. yağı tabi ki pilavları tencereye koymadan önce koyuyosun.

o sepetli tencerede pilav değil de başka şeyler pişsin diye konmuştur belki, pilav için teflon lazım. yoksa lapa lapa olur süresini ayarlayamazsın mundar olur. yine de sen bizle paylaş sonuçlarını deneysel olur :)

e sepet zaten pilav degil sebzeler icin.

benim sorduğum da zaten bu pişirme süresi falan. yani yapılabiliyor olması lazım. mantıken bir engel yok bence. tek mesele su miktarı ve zamanlama.

uzun aramalardan sonra şöyle bir tarif buldum. henüz denemedim ama deneyince yazarım sonucunu.

Düdüklü tencerede yağı eritin.Artık ne yağı kullanacağınız size kalmış.Margarin veya tereyağ eritilip hafif kızarken kaynar su veya et suyu eklenecek.(Sıvıyağ ise kızdırmaya gerek yok)İsteniyorsa bir avuç şehriye bu aşamada kavrulmuş olarak suya eklenir.Su kaynarken tuzu ilave edildikten sonra ıslanmış prinçler yıkanıp iyice süzülüp suya salınır.Düdüklünün kapağı kapatılıp altı açılıp düdüğün fıslaması beklenir.Düdükten kuvvetli buhar çıkışını takiben pilavın altı iyice kısılıp,düdük kapatılmadan(Burası çok önemli DÜDÜK KAPATILMADAN) 12 dk beklenir.12 dk sonra altı kapatılır ve aynı zamanda düdüğü de kapatılıp 10 dk demlendirilir.10 dk sonra kapak açılıp kaşıkla alt üst edilip kağıt mağıt konup beklemeden hemen servis yapılır
Bu pilavın prinç su oranı 1 e 1 dir.Yani 1 ölçü prince 1 ölçü su veya etsuyu.

pilav denen yiyecek zaten normal açık hava basıncı altında 10-12 dakika gibi bir sürede piştiği için düdüklüde pişirmeniz uygun olmaz. zira sebzelerin pişmesi için geçen sürede pilav, pirinç hamuruna dönüşür. pilavlık hali kalmaz. düdüğünü kapatmasanız da hatırı sayılır bir basınç artışı olacağından mundar olur pilav.tavsiyem, düdüklünün içine az biraz su koyup, sepete de sebzeleri koyup pişirmeniz, pilavı da ayrı bir tencerede pişirmenizdir.

müzik durdu kadın öldü

romejülyet ve çubuklu adamı biliyorum ehehe

bi tane daha vardı ama çok dandikti.

gemileri batan iki kişi ıssız adaya düşüyor. Sonra kurtuluyorlar. Adam kurtulur kurtulmaz bir restorana gidip martı eti ısmarlıyor. yedikten sonra da intahar ediyor.

neden?

www.turkyasam.com

adresinde var son sorunun cevabi.

bi de fikra anlatalim oldu olcak : p

soru: adam intihar etmek üzere iken, telefon çalar intihardan vazgeçer, (telefona bakmadan vazgeçer) hikaye nasıl gelişir?
cevabını bilmiyorsan mesaj at.

bir de şu vardr;
adamın biri çölde çırılçıplak yatıyor(ölü) ve elinde yanmamış bir kibrit var. ne olmuş olabilir?

hatırladığım kadarıyla böyleydi.

bi de yerde talas ve olu bi adam var versiyonu vardi bunun galiba.

kadının biri alışverişe çıkıyor, sonra işe gidiyor ölüyor. neden?

adam kendini asmış ama sandalye yok, yerde su birikintisi var.

1. kiz geldi, adam oldu. neden?
2. adamin biri bir restoranda marti eti yemis. sonra gidip intihar etmis. neden?

yapacak bir şey yok malesef.

tekmar hmm.. düzey bilgisayardan geçenlerde klavye almıştım. klavyede sorun yok ama çalışanlara kıl kapmıştım aşırı yavaştı hizmetleri ve ilgilenmiyorlardı.onların da bana kıl kapmasını sağlayacak şekilde bir konuşma yaptım.amaan dedim ne de olsa bidaha uğramıycam.şimdi gider miyim oraya bidaha bilmiyorum. başka alternatif/tanıdığı olan var mı? ya da gezeyim ben çankayayı sorayım tek tek en iyisi..

donanim forumlarindan satmaniz daha karli olacaktir. belki biraz daha fazla zaman harcamak gerekir ama olu fiyatina gitmez en azindan.
mesela darkharware mesela donanimhaber

kunduzlardaydı.

flashget için böyle bir özellik mevcut.

flashget parali oldu galiba. free download manager adıyla arayın. o program işinizi görür.

Free download manager işinizi görür. aynı isimde domaini var. sonunda .org olacaktı.
Excel de listeyi hazırlayıp txt olarak kaydedersiniz. Sonra FDM ye bunu import ederseniz sorununuz çözülür.

efendim illa ki flashgetin paralı olmayan (maksimum reklam bannerlı o kadar) bir versiyonunu bulursunuz.
ezelden beri "batch job" denen fonksiyonalitesi mevcut. tam da sizin istediğiniz şekil www.adres.com(*).mp3 şeklinde wildcardlar ile * için belli bir aralık sayı veya harf atayabileceğiniz şekilde.
listeyi falan hazırladıktan sonra ne anladım bu işten.
yok flashgetin "paralı" olmayanını bulamaz iseniz bahsettiğim versiyonunu size iletirim.

getright'ta "getright browser" vardi. onunla www.eksisozluk.com/mp3/ e girip iceride ne var ne yok indirilebiliyordu.

flashget istediğimi tam olarak yapıyor. herkese teşekkür eder, repleri unutmam.