[]

reklam sektöründe çalışan bir tanıdığınız var mı?

prodüksiyon, çekim aşaması olur, yaratıcı kısım, reklam yazımı/fikir ajansları olur farketmeksizin tanıdığınız reklam sektöründe çalışan biri var mı acaba? kendi yöntemlerile ulaşmaya çalışıyorum insanlara ama çok yetersiz kalıyor.




 
yess, buyrun.


  • prinkipodelisi  (01.07.15 14:35:06) 
ha?


  • eurhka  (01.07.15 14:44:30) 
buyrun


  • gkhT  (01.07.15 14:50:57) 
var nasıl yardımcı olabiliriz?


  • gergedan  (01.07.15 14:52:44) 
var


  • selci  (01.07.15 16:26:47) 
+1


  • amelie poulain  (01.07.15 17:02:31) 
[]

dogus yayin grubuna nasil giderim?

4.leventten otobus ya da minibüse bineceğim.
adres: Ahi Evran Cad. No:4 Maslak

kroki: imgur.com

 
metroya bin, itüden sonraki durakta in. 3 dakika yürüme mesafesinde


  • hasansabbah  (11.06.15 09:24:08) 
metroya binip oto sanayi de indikten sonra 5 dk yürürsün
ya da 29c ye bin fakülte durağında in yine 5 dk yürürsün

  • nuevo  (11.06.15 09:27:30 ~ 09:27:50) 
[]

akşam akşam kafayı bu filme taktım - film bulmaca

eksisozluk.com

bu filmi hiçbir yerde bulamıyorum arkadaşlar. bilen var mı, ya da ne yapmalı da bulmalı? muhtemelen yazar adını yanlış hatırlıyor ama i-na-nıl-maz merak ettim.

mesaj atmak istedim ama en son 6 yıl önce girmiş, cevap beklemek içten değil :/

 
en azından yılını doğru hatırlıyorsa bu listedeki filmlerden biri olabilir: www.imdb.com


  • cthulhu  (10.06.15 04:41:58) 
hacı bu adam kasedin üstündeki yazıyı filmin adı sanmış olmasın


  • check minus  (10.06.15 09:21:02) 
ben de @check minus ile aynı düşüncedeyim, muhtemelen filmin adı o değil.


  • zebragibi  (10.06.15 13:32:30) 
[]

şunu bir çevirsek allah için nolur yav?

The face constructs the wall that the signifier needs in order
to bounce off of; it constitutes the wall of the signifier, the frame or screen.
The face digs the hole that subjectification needs in order to break through;
it constitutes the black hole of subjectivity as consciousness or passion, the
camera, the third eye.

 
son dakikalarım :/


  • raavann  (27.05.15 23:38:11) 
şöyle eyyorladım ama kendime hiç güvenmiyorum. alanım değil zira

----

yüz, göstericinin yankılanmak (yansımak) için ihtiyaç duyduğu duvarı oluşturur. Göstericinin duvarıdır, bir çerçeve ya da ekran gibi...

Yüz, özneleştirmenin ilerlemesi için gereken kanalı açar. Öznelliğin kara deliğidir, tıpkı bilinç ve şehvet gibi. bir kameradır, üçüncü gözdür.
  • makineci  (27.05.15 23:39:30 ~ 23:39:57) 
allah razı olsun senden suser
son bir çevirim daha var ama o kadar da önemli değil belki bir çeviren olur köşeye koyayım:

The face, at least the concrete face, vaguely begins to take shape on the white wall. It vaguely begins to appear in the black hole. In film, the close-up of the face can be said to have two poles: make the face reflect light or, on the contrary, emphasize its shadows to the point of engulfing it in pitiless darkness.
  • raavann  (27.05.15 23:44:48) 
ikinci çeviri..
The face, at least the concrete face, vaguely begins to take shape on the white wall.
It vaguely begins to appear in the black hole. In film, the close-up of the face can be said to have two poles: make the face reflect light or, on the contrary, emphasize its shadows to the point of engulfing it in pitiless darkness.

Yüz, en azından fiziksel olan yüz, beyaz duvarda belli-belirsiz şekillenmeye başlar.
Belli-belirsiz bir şekilde karadelikte görünmeye başlar.
filmde, yüzün yakın çekimlerinin 2 kutbu olduğu söylenebilir: yüzün ışığı yansıtmasını sağlayan, veya tam tersine, onun gölgelerini, acımasız karanlıkta kaybolma noktasına varana dek arttıran...
  • xycf7  (28.05.15 14:17:09) 
[]

film çekmeye çalışıp başına hep bir aksilik gelen ekibi anlatan film

la nuit americane değil, 90larda siyah beyaz çekilmiş bir amerikan filmi.
bir ekip film çekmeye çalışıyor fakat sürekli bir aksilik geliyor başlarına. ışık patlıyor, focus puller focusu ayarlayamıyor, oyuncu oynayamıyor vesaire. neydi filmin adı bulamıyorum hiçbir yerde.



 
o filmi bilmiyorum ama aklıma Yavuz Turgul'un Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni filmi geldi. Çok iyi filmdir izlemediysen tavsiye ederim.


  • rodriguez2  (26.05.15 19:17:01) 
rodriguez2

o allahın emri canım bilmez miyik :)
bu arada hocam sen robert rodrigez'den esiplenip nickini alan arkadaş mıydın.
  • raavann  (26.05.15 19:19:12) 
Bizim dünkü halimizi anlatıyormuş resmen ben de bir izleyeyim, teşekkürler. Muhtemelen cevap değil diye silinecek bu ama olsun yazmak istedim.


  • new day new life  (26.05.15 23:26:54) 
valla ed wood diyeceğim ama desem mi demesem mi emin de değilim izlemiş olma ihtimalinden ötürü :)


  • nerdeyim ben  (26.05.15 23:39:00) 
[]

reji'de iş arayacağım hangi sektör?

selamlar, dizi, reklam ya da film sektöründe reji'de iş aramaya çalışacağım. bu alanda çalışan/çalışmış olan insanların fikirlerini alabilir miyim?

önceliğim -lanet olsun ki, maalesef ki- para ve paranın sürekliliği. çok üzülüyorum bu öncelikle sıkışmama, yapabileceğim nice gönüllü iş varken yapamama. ama şartlar bunu gerektiriyor..
bir yere girdiğimde -başka alanlarda deneyimim var ama rejide yok- deneyim yokken en alt kademede yönetmen asistanı olarak girme şansım var mıdır sizce? yoksa beni direkt runner'ımsı bir işlevde sette çalışan rasgele kimse olarak mı alırlar?
yılmadan, bulana kadar arayacağım işi çok gaza geldim. sektörde çalışanlardan yorum bekliyorum. sevgiler, saygılar.

 
buyurun, sorularınızı alayım.

not: özelden sorma bence, buradakiler de faydalansın. :)
  • klassno  (14.05.15 20:17:05) 
@klassno kalsın tabi, bir öncekini de silmedim zaten. herkese kaynak olsun :)
sorum yukardaki gibi hocam, hangi sektörde reji'den iş arayayım. parasız stajyer olarak çalıştırmayacak potansiyeller/sektörler var mıdır önerebileceğiniz?

  • raavann  (14.05.15 20:27:56) 
öncelikle şöyle diyeyim, dizi/reklam/film diye ayırmak biraz ortalıkta kalmış, çünkü bunlar genelde ekip işleridir. yani reklam ajansının kendi ekibi olmaz, bir şirkete verir çektirir filan. ya da bir dizinin reji ekibini iki ay sonra film çekerken bulabilirsiniz. bu yüzden önceliğiniz siz rejide ne yapmak istiyorsunuz, ve hakkaten 10 yıl sonra ne iş yapmak istiyorsunuz ona karar vermek.

iki hafta kadar önce yirmibeş yıldır sektörde olan biriyle tanıştım, adam profesyonel yardımcı yönetmen. hiç kendisi bir şey çekmemiş mesela. yine aynı şekilde 40 yıllık focus puller'lar var, ancak bunlar bilinçli olanlar. herkes yarın bir gün kendi filmimi çekerim kafasında ilerliyor.

bunların dışında bir de televizyon rejileri var, orası apayrı bir dünya. sesçisi, ışıkçısı, asistanı, kameramanı, teknik yönetmeni vs vs vs. ben öncelikle sektörde nasıl işler var, hangi işler ilginizi çekiyor, neyi yapabilirsiniz vs şeklinde biraz literatür taraması yapın. biraz daha önünüzü görmüş olursunuz bu şekilde. :)
  • klassno  (14.05.15 20:37:50) 
yönetmen asistanlığı yapmaya karar verdim. evet bunun hakkında yakın zamanda araştırma yaptım ben de. :) türkiyede çoğu kafa asistan yönetmenliği yönetmenlik için bir adım olarak görüyor, burada usta çırak ilişkisi olduğundan ötürü. yurtdışında, daha oturmuş sektörlerde yönetmen asistanlığına bir iş olarak yaklaşılıyor, adım olarak değil anladığım kadarıyla. iki türlü yaklaşımın da kendince faydaları olduğunu düşünüyorum.

sektörü ayırmamın nedeni maddiyat. yani hangi alanda ben para kazanabilirim maalesef bununla ilgileniyorum. bir sektör belirleyip o sektörde çalışan kişileri araştırıp iletişim kurmayı düşünüyorum.

ben aslında yazarlığa ve yaratıcı süreçle daha ilintiliyim. ama kişisel olarak kendimi zorlamak, kendimi organizasyonda geliştirmek istiyorum. başaramazsam yeteneklerime yönelirim ama şu an bunu hedefledim :)
  • raavann  (14.05.15 20:57:09 ~ 20:59:21) 
bende bi soru sıkıştırayım araya. bu işlere biraz ilgiliyim de haftasonları geleyim setinizde falan takılayım desem siktir mi çekerler acaba? özellikle bilgisayar üzerinden edit olayı çok ilgi çekici geliyor bana. kes yapıştır editle olayı yani. (post prodüksiyon mu diyorlar öyle bir şeydi)


soruma kaynak yapma çekil ulan dersen cevabı silebilirim bu arada. benimkisi sadece hobi ile alakalı :)
  • syozkn  (14.05.15 21:12:12) 
@syozkn selam, tabiki de yazın canım. ben sektörle ilgili hiç soru göremiyorum, kaynak olsun buralar. :)

ben nacizane cevap vereyim: kurgu için premiere, after effects, edius gibi kurgu programlarını bilmen yeterli, sete dahil olmana gerek yok yani :) bunların kullanımını öğrenmek için staj da yapabiliyorsun. beğendiğin yapımların kreditlerini dikkate alıp sosyal ağlardan araştırabilirsin bu kişileri diye düşünüyorum.
  • raavann  (14.05.15 21:19:49) 
@syozkn değişir aslında gittiğin yere göre. bize sürekli böyle insanlar geliyor ve iki hafta sonra "çok yorucu" deyip kaçıyorlar. halbuki yorucu değiliz. ama diziye filan giderseniz büyük ihtimalle "çek git lan" derler. ha siz birisinin referansıyla gidip derseniz ki ben burada işi öğrenmek istiyorum, o zaman kimse ses etmez, ortama uyum sağlayabilirsen de işi de öğretirler ufak ufak. post prodüksiyonla ilgileniyorsanız da internette çok fazla ücretsiz tutorial var programları öğreten vs. bunlarla biraz ilerledikten sonra bir post ofise gidip bana burada kurgu öğretin der ve para istemezseniz öğretirler. çünkü programı kullanmak ve kurgu yapmak aslında bambaşka şeyler var. bu yüzden kurgucu ve kurgu operatörü diye iki farklı iş var mesela. :)

@raavann yönetmen asistanlığı ve yardımcı yönetmenlik (assistant of director ve assistant director) farklı şeyler. yönetmen asistanlığı biraz daha ben bu adamdan torpil koparır iyi çevre yaparım, yeri gelince ayak işlerini yapmaktan çekinmem ve işi de öğrenirim olayı. yardımcı yönetmenlik dediğimizde ise siz aslında bir yönetmensiniz demek. bir yönetmenin sahip olması gereken yüm yetilere sahip olmanız ve yönetmen sete gelmeden önce her şeyin hazır olmasını sağlamanız gerekir. diziler için en az bir gün önceden planlanır setler, filmlerde daha geniş bir zaman aralığı vardır. bu plan dahilinde diğer ekiplerle (ışık, kamera, ses, prodüksiyon, sanat vs) birlikte çalışıp yönetmene sadece "motor!" diyeceği ortamı hazırlamak görevi vardır. bu çok daha zahmetli bir iştir. ancak türkiye'de bu iş biraz daha asistanlıkla karıştırılır ve şu ara sektörde çok fazla yeni yetme - iş bilmeyen - birden ortaya çıkmış insan var. bunlardan biri de benim gerçi. :)

tüm olay aslına ekipçe çok esnek çalışma saatlerinde dahi kafa yakmadan çalışabilmek. zaten bir, iki farklı yerde çalıştıktan sonra önceki çalıştığınız insanlar size iş paslamaya, sizi davet etmeye vs başlar başarılıysanız ve bu şekilde zaten sürekli iş gelir geçer televizyonda çalışmıyorsanız.
  • klassno  (18.05.15 00:12:27) 
önceliğin paranın devamlılığı ise televizyon kanallarına başvurmanda fayda var. zira dizi/sinema/reklam setleri iş oldukça varlar. dizi bitince ekip yeni bir işe başlayana kadar sende beklersin. ama televizyonda devamlılık var. en büyük riskin işten çıkarılman olur.
tecrüben yokken sanmıyorum ki yönetmen asistanlığı yapasın. ilk süreçte sete veya reji odasına gidip selam ben geldim demen ve oranın sistemini, akışını öğrenmen bile bir süreç. ve ne yazık ki öğrenme sürecinde de para kazanabileceğini sanmıyorum eğer güzel bir tanıdık sayesinde o işe girmediysen. tavsiyem ilk süreçte işi öğrenmek adına para almamayı göze alman. tabi bunu söylerken sağlam bi enişten veya amcanın filan olmadığını varsayıyorum.

son olarak yeri gelmişken söyleyeyim. dışardan çok ışıltılı ve çok güzel gözüken sinema sektörü, insanların açgözlülüğü, vicdansızlığı gibi etmenlerle aslında olabildiğine boktan arkadaşlar. reji ve televizyon kısmını bilemem ama post prodüksiyon ve set kısmı gerçekten zor ve ağır. uykusuz geceler, haftada tek gün repolar ve özellikle son zamanlarda ortaya çıkan maaşların geç veya eksik verilmesi gibi sebeplerden dolayı ben fazlasıyla soğudum. sizin gibi yeni gelecek arkadaşların umarım şansı yaver gider.
  • bruceandwayne  (18.05.15 00:21:17) 
[]

müzik aleti gibimsi bir şey nedir bu?

şu videoda görebileceğiniz kare kare tuşların bir arada olduğu bir platform var. nedir onun adı?

www.youtube.com


 
launchpad


  • rapon  (11.05.15 08:55:42) 
her bir tuşa farklı tempo, ses, efekt atayabildiğin, bilgisayardaki dj yazılımlarıyla daha farklı kullanımları da olan bir cihaz.
nasıl kullanıldığını şu adresteki videodan görebilirsin: store.djtechtools.com/products/ableton-push-controller

  • kehanet  (11.05.15 11:52:59) 
[]

sessiz wifisi olan yer

önerisi alabilir miyim? cumartesi erken bi saatte gidilecek besiktas sisli levent kadikoy gibi yoreler olursa mihtesem olur.
sevgiler saygilar



 
kadıköy şehremaneti sanat ve edebiyat kütüphanesi
bwşiktaş IRCICA kütüphanesi - library.ircica.org
beşiktaş barbaros kütüp. mithat esmer salonu(en alt katı oluyor vize dönemleri değilse çok mevcut olmaz diye düşünerek yazıyorum yoksa gürültülü mekandır)
  • gis  (08.05.15 10:41:51) 
selamlar tesekkur ederim. Kütüphane olmasa? ben de eskiden barbarosu kullaniyordum ama tuhaf uygulamalara gecti artik bi kapalı oluyor bir ziyaretci almiyor falan. biz dr arkadaşımla konuşacağız bi sunum hazirliyoruz sadece starbucks kalabaligi olmasin diye dedik. az kalabalik starbuck da olur.


  • raavann  (08.05.15 10:52:11) 
anlıyorum. barbaros sınav döneminde ziyaretçi kotası koyuyor bana da rast geldi geçenlerde sıkıcı bir durum evet.
cumartesi günü kalabalık olmayan starbucks zor. haftaiçi olsa ortaköy starbucks 2. kat derdim.
bunun dışında salt galata nın içinde cafe ile kütüphane arasındaki açık mini bahçesinin masasında çalışabilirsiniz hava güzel olursa.
yada istiklal caddesindeki salt beyoğlunun en üst katı diyebilirim. akbank sanatın da yukarısında bir cafesi var yine istiklalde...
biraz daha düşüneyim...
  • gis  (08.05.15 11:01:13) 
Sunum hazırlayacağınız için aklıma burası geldi: www.facebook.com
Kadıköy-Yeldeğirmeni'nde kafe.
Şöyle de bi sistemleri var: tr.foursquare.com
  • kaffle  (08.05.15 12:07:41) 
Kadıköy Şifa Hastanesi'nin karşı köşesinde hoş bir kafe var, orası işinize yarayabilir. Kadıköy'deki kafeler daha sakin olur. Bir de Dreamers Kafe'nin ara sokağında İkinci Yeni kafe var, orası da baya uygun. www.facebook.com


  • kaset  (08.05.15 12:58:50) 
[]

hindistan'da yaşayan tanıdıklarınız var mı?

1 varsa ne için orda yaşıyorlar? ( orda doğdular, iş için, sevdikleri için vs.)
2 neresinde yaşıyorlar?
3 yaşadıkları yer hakkında aldığınız genel yorumlar nedir?

not: gezmiş/görmüş/bulunmuş olmak değil yalnız kastettiğim. zaten binlerce blog var ''ay çok gürültülü ay çok pis'' diye üç gün bombay/delhi gezip gözlemini aktaran.
kalan, yaşayan insanlardan bahsediyorum :)

 
hindistanda kuzenim yasiyor 3 senedir orada dondurulmus gida ve pirinc satiyor. Dondurulmus gida dan maksadim hamburger eti, hazir patates, tavuk...vs hangi sehirde yasadigini bilmiyorum. iscilik ucuz diyordu kendisi orada halk ikiye ayriliyormus zengin ve fakir. Bir mahalle cok zengin luks yasantisi varmis evler falan baya guzelmis baska bir mahalle yoksulluktan dokuluyormus.


  • hasanli  (02.05.15 23:58:30) 
pis, gürültülüymus. adet ve gelenekleri bile sagliksiz özünde. ancak cok lüks yasayanlar da varmis. bize cok garip gelecek seyleri var.

ev arkadasim hintli, haricinde babam is icin gitti ve birkac fabrika gezmis, cok detaya inmiyorum ama söylenen yorumlarin büyük kismi dogru. bir kesim kiriliyor acliktan hastaliktan diger bir kesim özel söförlerle villalarda.

bir de cidden trafik inanilmaz kaosmus.
  • wiillii  (03.05.15 00:09:28) 
wiillii

selam. babanızın deneyimi değil de hintli arkadaşınızın görüşlerini öğrenmek isterim. kendisinin de bizim oralar pis ve gürültülüdür dediğini sanmıyorum :)

yaşam tarzının abes kaçması, kültür şoku üzerine yorumlara ve kısa süreli deneyim yorumlarına her yerde ulaşabiliyorum. orada uzun süre kalmış, yaşamış insanların yorumlarına erişmek istiyorum ben biraz. :)
  • raavann  (03.05.15 00:14:19 ~ 00:15:01) 
hintli arkadaşım var, ülkesini öve öve bitiremiyordu. hiç öyle "çok pis, yaşanmaz" dediğini duymadım; yanında benzerlerini diyenin de canına okuyordu. neresinde yaşadığını hatırlayamadım şimdi ama arkadaş çok güzel bir ülke olduğunu söylerdi. çok mutlularmış, çok rahat ve özgürlermiş. çok memnundu yani. şunu da ekleyeyim; kendisi postdoc yapmak için buraya gelmişti, gayet eğitimli biriydi yani, öyle havadan övüp durmamıştır.


  • devilred  (03.05.15 00:24:04) 
@devilred

ahahaha bohem turistlerin gözlemlerinden kaçmaya çalışırken hintli milliyetçilere mi tutuldum :)
aslında hindistan'ı temize çıkarmak gibi bir psikolojide olduğum sanılıyor. fakat gerçekten kültür şoku yaşayan insanların mübalağalarını dinlemek istemiyorum. neticede yüz tane blog okumuş, belgesel izlemişimdir. yani hiç bilmediğim bir şeyle karşılaşacağımı zannetmiyorum. fakat hindistanı bombay/delhi den ibaret görmek iki gün gezip genellemek, x e y e indirgemek hiç bana göre değil. biliyorum ki yorumların çoğu bu anlayışta.

aynı kişiler himanchal pradesh'e de gitmiş mi, kashmir'in köylerine uğramış mı, güney hindistan'ın kendi içinde müthiş gelişmiş tarım topluluklarına bir göz atmış mı yani. yüzeysel bir deneyim ve birikimi genellemeye vurduklarında kaçınıyorum dinlemekten açıkçası. oraları hazmetmiş, genellemeden uzak duracak olgunlukta deneyim sahibi insanlardan dinlemek istiyorum.

delhi, bombay gibi büyük şehirler sınıf çatışmasının en yoğun yaşandığı, hayat şartlarının en çetin sürdüğü, kalabalık, yaşaması güç şehirler. elbette kaos, kirlilik vs. olacak. (hoş 1,5 milyar adamın yaşadığı ülkede daha iyi bir ihtimal söz konusu değil yani.) bunların olmadığını da iddia etmiyorum ama muhakkak ki bundan ibaret değil koskoca memleket.
  • raavann  (03.05.15 00:30:18 ~ 00:34:51) 
konuşma ben konuşuyorum

evet, rumpelteazer keşke sözlüğe girse :)
  • raavann  (03.05.15 01:37:08) 
amcam orada. bir ingiliz firmasinda insaat muhendisi olarak calisiyor. cennay sehrinde.

sosyal yasantisi hakkinda pek konusmadik. zaten zamaninin cogunu santiye ve ofiste gecirdigi icin cevresiyle ilgili pek gozlem yapabildigini de sanmiyorum.
  • battal gemalmaz  (03.05.15 03:03:50) 
@battal gemalmaz inşaattaysa muhtemelen iç kesimlerde yaşamıyordur değil mi chennai'nin? :/ şehrin göbeğinde mi? sorma şansınız olursa beklerim yorumları :)


  • raavann  (03.05.15 03:31:59) 
1. orada doğdu.
2. patna, mumbai pune...
3. benim tanıdığım oranın üst sınıfından. buradan bir kızla birbirlerini sevdiler. kız buranın orta halli ailelerinden. oğlan kızın ailesiyle tanışmak için gelip 1 ay kadar burada kaldı.
öncesinde beraber hindistan'da yaşamayı düşünüyorlardı, oğlan burayı gördükten sonra kıza "sen orada yapamazsın" dedi. (bura dediğim; izmir karşıyaka)

oğlan hindu. aile yapıları bazı yönlerden bizden çok farklı değil. bizim doğumuz onların gelişmişi diyebilirim. mesela sigara ve içki kesinlikle hoş karşılanmıyor. köyde nineler torunlara bakıyor. sınıflar arası aşk evliliği olabiliyor.

yemeklerini elleriyle yiyorlar ama sol elleri masaya hiç çıkmıyor, sadece sağ elleriyle roti denilen mayasız ve her öğün için evlerde hazırlanan dürüm ekmeği benzeri ekmeği koparıp kaşık yerine kullanıyorlar. evlerde fırın yok. fırın kültürleri yok.
başlık parasını kız tarafı veriyor. miras evlada değil toruna kalıyor. çok fazla ortak kelimemiz var.

ekleme:
bir de benim çok sevdiğim bir yönleri var çok yerde yazdım buraya da yazayım. eğitime çok önem veriyorlar. bizim ekmek yere düşünce yaptığımızı onlar eğitim araçları için yapıyorlar. yere düşen eğitim aracını alıp öpüp başlarına götürüyorlar.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (03.05.15 07:52:10 ~ 09:52:24) 
[]

Sizce söyle bir film için bütçe nedir?

youtu.be

sektorun baba/pahali oyunculari, yat gezisi, 4farkli ülkede line pproductiona harcanan para vesaire.


 
en.m.wikipedia.org bütçe yazmıyor :/ ama muhtemelen daha az para harcadığı önceki film 8.6 milyon dolar en.m.wikipedia.org


  • raavann  (17.04.15 12:15:36) 
[]

okuduğum alanla ilgili nasıl iş bulabilirim? (sinema ve iletişim)

sinema tv öğrencisiyim. şimdiye kadar bir prodüksiyon şirketinin casting departmanında çalıştım. şu sıralar iş aramaktayım. aslında bayadır iş aramaktayım, neredeyse 1 yıl oldu. genelde meslek dışı gelir getirecek şeylere yönlendim ama ne deneyim var ne tanıdık e bir de öğrenciyim.. haliyle orada da bulamadım. en son dedim edit yapayım freelance. ama o da olmadı, hem kendimi baya bir geliştirmem alana adamam lazım, hem de piyasayı hintliler yemiş. ben de en son elimdeki şu kartlara bakayım dedim: prodüksiyonda çalışabilirim, iş gücü neticede. girip öğreniyorsun, koşturuyorsun. pratiklik, çözüm üretme potansiyeli dışında bir şey aradıklarını sanmıyorum. bir de yazma hususunda yeteneğim mevcut. en iyi olduğum alan senaryo yazımıdır. acaba reklam şirketlerinde metin yazarlığına mı yönlensem, yazmakla ilgili neler yapabillirim daha başka... böyle iki alan arasında yönlenme, iş arama kanalımı belirleme hususunda tıkandım kaldım.

açıkça söylemek gerkirse, çok da demagoji yapar gibi anlatmak istemiyorum ama maddi anlamda çok sıkıntı çekiyorum. babam çalışmıyor, abim rahatsız o da çalışmıyor ve rahatsızlığı da hem tedavi hem de moral olarak artı bir yük olarak bizi aşağıya çekiyor. ben aşırı masrafsız bir insanım. yol param/aylık akbilim olsa yeter. her yere beş kuruşsuz giderim, bu yüzden sosyal anlamda hiçbir şeye adam akıllı dahil olamıyorum. (kişisel olarak hiç de bunun sıkıntısını çekmiyorum ama bu alanlarda insanlar network'le yürüdüğü için geride kaldığımı da hissediyorum. hatta şöyle bir örnek vereyim, tek adam akıllı güzel bağlantımı bir kültür merkezi'nin gerçekleştirdiği ücretsiz tiyatro kursuna katılırken buldum. bölümümün sektörle içli dışlı, bohem ve kalburüstü tayfasıyla takılacak lükse sahip değilim. bu elbette network oluşturamayacağım anlamına gelmiyor ama açıkça gerideyim biraz.)
ilerde eğitimime dair ek bir şeyler yapmak istediğimde ne olursa olsun içeriğine vs bakmadan çalışacağım zaten. ama şimdi de durumlarımı düzeltmek, şu an için babamgillere destek olmak ve uzun vade hedeflerim için de kenara atmak için çalışmam lazım. o yüzden yönleneceğim alanın bana maddi acıdan bir şey vadetmesi çok önemli. zannediyorum ki buralarda bu alanla ilgili iş yapan, ya da bu yolun yolcusu kimseler vardır. bana verecekleri aklı istekle, merakla bekliyorum. sevdim saydım. :)

 
merhaba dostum, sen sektördeki iş bulma sıkıntılarından bahsetmişsin zaten. network olmadan biraz zor oluyor açıkçası adam akıllı iş bulmak söylediğin gibi. ben de bir tv kanalında çalışıyorum ve işe girerken kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey bilmeyerek girdim, ve her şeyi yaparak öğrendim. zaten okuduğum bölüm ingilizce öğretmenliği ve tümden alakasız.

eğer söylediğin özelliklere sahipsen sektördeki orta ve büyük ölçekli şirketlere iş başvurusu yapabilirsin, maddi anlamda büyük beklentilerin olmadığını ve asıl amacının iş öğrenmek olduğunu hissettirebilirsen adamlara muhakkak bir şey çıkar. küçük ölçekli yerlerde zaten iş bulmak tanıdık olmaksızın imkansız.

eğer kurgu yapabilecek kadar kurgu mantığını biliyorsan freelance işlere yüklenmeni tavsiye ederim ilk olarak. freelancer, elance gibi sitelerde örneğin inanılmaz bir potansiyel var. ilk işi almak daima çok zor, ben iki üç ay kadar uğraştım iş alabilmek için, en son bir arkadaşımın işini site üzerinden aldım ki, iş yapmış görüneyim filan. ancak sonrasında referans puanın oldukça daha fazla iş alabilmeye başlıyorsun ve bir yerden sonra hakkaten elinde güzel bir portfolyo oluyor. bu şekilde güzel paralar da kazanabilirsin deneyimin yanı sıra. bir de tabii bu işleri yaparken animasyon vs yapabiliyorsan, iş alma ihtimalin daha da artıyor.

dersen ki ben kurgu vs yapmak istemiyorum, o zaman da prodüksiyon şirketlerinde uzunca bir süre para almadan stajyer olmayı göze alman gerekiyor, bence çok vahşi bir iş ancak maalesef sektör böyle ve elinde güç olmadıktan sonra yapabilecek bir şeyin kalmıyor ve mecburen evet diyorsun.

yazarlar benim en sevmediğim kısım, onlar yüzünden sabahlıyoruz hep. :) bi şey diyemeyeceğim zaten bilmiyorum ne tür olanaklar vardır vs.
  • klassno  (15.04.15 01:35:51) 
offfff. neresinden baslasam ki ozet gecmeye calisayim. kendi cizdigim yolu anlatmaya calisayim. onden sunu yazayim sabah 10da ise geldim hala calisiyorum 5 gibi cikabilcem sanirim. boyle is mi olur dicen simdi var iste aq. bu sektor boyle...

okuldan mezun olduktan sonra ne yapacagimi pek bilmiyordum. her sinema tv ogrencisi gibi yonetmen olmayi isterdim tabi ama o kadar kolay olmadiginin da farkindaydim. cok uzun sureler is aradim okulda basarilarim odullu kisa filmlerim olmasina ragmen hic kimse sikine takmadi. sonunda siktiriboktan kadin ve saglik temali programlar yapan bi yapim sirketinde nasil olduysaise basladim. mulakattaki gevsekligimi cok begenen koordinator arkadas beni ise alsinlar diye baski yapmis ve ise aldirmis. kendisi ile hala sikca gorusuruz cok sevdigim bi insandir ama mesela birkac yildir issiz kendisi nokta. orada basladiktan 6 ay sonra ayrildim alacagimi aldim ve bi ince sektor deneyimi kazandim.

oradan sonra yine bi sure is aradim bulamadim. barda garsonluk yapmaya basladim takildim eglendim ictim ne olacagini dusunmedim. o ara yogun olan bi arkadasimin elindeki freelance(duzenli haftalik is ama evden) bana verdi. bi sure onunla takildim ama ondan da sikildim dandik dandik tv programlari kurgulamak cok sikiciydi ve biraktim yine issiz kaldim. sonra satis yapan bi sirken is teklif etti parasizliktan kapi kapi gezip 6 ay aptal urunler sattim. onu da biraktim 6 ay takilip sonra askere gitmeye karar verdim . gittim geldim. gelince yalandan 1 aylik bi turne isi cikti. bastim gittim fotograf cekiyordum . makineyi verdiler elime turnede standda fotograf cekip photoshopta template icine gomup basip dagitiyordum millete . bu isten sonra bikac fotograf isi geldi.bilindik muzik festivallerde bu isi yaptim bi sure. ama festival dedigin hergun degil karin doyurmuyordu.

bi arkadas reklam setlerinde fotograf cekme isi onerdi olur dedim 6 ay falan da ona takildim . ibne parami cok gec veriyordu ve beni cok ucuza calistiriyordu. bir de arkadas olacak ibne. neyse onunla da kavga edip biraktim . yine uzun sure issiz kaldim. bu arada istanbulda ailemden uzak bekar evinde yasiyorum bunlari en basindan beri. para akitmiyorlar bana ama gonderiyorlar da cok bitik hale gelince.

sonra organizasyonlar icin ses ve isik sistemi kuran minik bir sirkete girdim artik adam akilli bi is ogrenip sifirdan baslayip yururum dedim kendi kendime adam seni tonmaister yapcam dedi burda, gaza geldim. ama bi hafta icinde adamin dalyaragin teki oldugunu anlayinca gazim gitti.

simdi olay tam burada kopuyor universiteden bi arkadasim moruk bi is var asistan ariyorlar dedi dusunurmusun dedi. tabi dusunurum dedim. tamam dedi konusturalim seni. is gorsel efekt asistanligi idi bu arada. eleman beni sevdi ise aldi ilk girdigimde x tl vereceklerini soyledi ama artar dedi . hic takmadim . basladim ise. isi de sevdim ortami da sevdim sirketi de sevdim. senior artistim cok iyi bi elemandi baya yardimci oldu bana. normalde benim kadar compositing hakkinda birsey bilmeyen bir elemanin burada isi yoktu ama nasil olduysa ortama kaynadim kisa surede. cok memnun kaldilar ve devam et dediler.

2 bucuk yil oldu maasim 7x civari seyrediyor. bu surede bi suru sinir harbi ve delirme yasadim bu iste ama hala devam ediyorum. isi seviyorum cunku isi zorlastiran yavsaklardan birgun kurtuluruz diyerek devam ediyorum.

hikaye boyle ozetle . nereden baslayacagima ve ne uzerinde ilerleyecegime karar verene kadar bi suru zaman kaybettim. sen de kaybedeceksin ama benim kadar kaybetme basla boktan da olsa bir yerlerden. boktan isleri yaptikca iyi is nasil olur kendin ogrenmeye basliyorsun ve bir sekilde kendin icin en iyisini buluyorsun.
onemli nokta okul arkadaslarinla irtibati koparma. bu isi baglantisini bana saglayan okul arkadasimdi.
  • jack n brooks  (15.04.15 03:59:29) 
[]

Işık hızı nasıl hesaplanacaktır ki?

Doğru anladım 1 saniyeye tekabül eden ışık hızının 300,000 km olduğu söyleniyor peki bu ölçüm nasıl yapılıyor?




 
Hesaplanir*
Mobile den düzeltemiyorum Afedersiniz

  • raavann  (07.04.15 17:27:44) 
bir saniye denildiğinde anlamamız gereken şey sezyum 133 izotopunun 9,192,631,770 adet osilasyonu süresince geçen süredir.

bir metre ile kastedilen ise vakum içindeki ışığın yukarıda tanımlanmış saniyenin 1 / 299,792,458 i sürede kat ettiği mesafeye verilen addır
ışığın vakum içindeki hızı sabittir bu ölçüm de laboratuvarda gerçekleşterilmektedir. Normalde de ışığa hassas iki sensörl vasıtasıyla kendiniz de ölçebilirsiniz.
  • spankenstein  (07.04.15 17:34:11) 
İlk kez olcum donen bir pervane, bir ayna ve pervaneyi donduren motorun anlik rpm'sini gosteren bir cihaz kullanilarak basit bir mantik ile yapildi. Nasilini soruyorsan onu da anlatabilirim, suan mobildeyim. Yani merak ediyirsan.


  • delifaruk  (07.04.15 21:26:46) 
spankenstein

Ilk okudugumda zamanım yoktu donemediydim ama hocam ben hicbir sey anlamadim. Bir suru bilmedigim detay var 133 izotopu nedir osilasyon nedir degerlerin yanina koydugunuz i nedir? Duz adamim ben bu ifadeleri bilmem ki.
  • raavann  (08.04.15 10:11:28) 
ışık hızı vakumda saniyede 299,792,458 metre hızla haraket eder saniye ile bağlantısı yok yani.


  • spankenstein  (08.04.15 14:50:47) 
1670'lerde danimarkalı bir gökbilimci olan Ole Roemer, Jupiter ve uydusu io'yu incelerken io'nun jüpiter etrafında dönüş süresi sabit olmasına rağmen bazen yörüngesi üzerinde daha önde bazen de arkada kaldığını farkediyor ve bunun dünya ile jüpiter arasındaki mesafenin değişmesinden kaynaklandığını farkediyor. sonra io'nun yörüngesindeki sapma ve dünya ile jüpiter arasındaki mesafeye göre ışığın hızını hesaplıyor. doğru olarak.

200 yıl sonra heinrich hertz laboratuar ortamında oluşturduğu elektromanyetik dalgaların hızını da aynı ölçüyor ve bunların aynı olduğu kabul görüyor.

ama evde ölçmek istersen mikrodalga ve marşmellov kullanarak yaklaşık bir ölçüm yapabilirsin.
  • screamshot  (08.04.15 14:57:35) 
[]

bataryasız telefon var mı?

şarj kullanmaya gerek duymadan, kaynağını başka bir şeyden alan ve enerjisi hiç tükenmeyen telefon var mı?




 
yok ama guzel fantezi


  • bryan fury  (06.04.15 08:34:28 ~ 08:34:36) 
  • teritori  (06.04.15 08:37:31) 
tesla bobini ile 15 metre çaptaki herşeyi kablosuz çalıştırabilirsiniz.


  • hosein  (06.04.15 11:29:15) 
Hidrojen piller cikinca (bilmem kac yil sonra) telefonlarin sarji 5-10 yil gidecek.


  • dieselsingle2  (06.04.15 12:13:58) 
[]

çeviri yardımı

aşağıdaki yazıyı azar azar çevirmeye çalışacağım, bana yardım etmek isteyen kimseler anlayabildikleri kısmı çevirebilirse çok mesud olurum.

uzun olduğunu biliyorum, o yüzden başka şansım kalmadı. herkes bir ucundan tutsa diyorum ben çevirdiklerimi ekleyeceğim.


However, the cyborg is different in that it is a hybrid of the "only
machine" and human since it is modeled on human abilities and intelligences.
It is the machine that replicates us, causing what Katherine Hayles
(1999) describes as, "terror and exciting pleasures" (p. 285).
This reverberation between pleasure and terror can be easily established
if we consider, once again, the seemingly benign medical devices mentioned
above. Within a medicalized discourse these prosthetics are seen as
necessary, and even kind, in the face of illness. Using them seeks to
restore human potential. We have a much different reaction if we consider
implanting or attaching such devices to a "healthy" physical body.
In the healthy body such prosthetics become the marker of abjection, the
non-human. This difference in the value that we assign to such devices is
of critical importance for it renders the cyborg body as harmless when its
purpose is to restore the semblance of lost humanity, but as monstrous
when the body is healthy. This construction of the normal/natural body
locates the cyborg as terror and establishes for us the fear we have of the
non-human, when the non-human is not delimited by the restrictions
that the rest of us operate under. Performance artists such as those that we
discuss here use technology to create a cyber body/identity that challenges
the stereotypes associated with abjection.
This oscillation between terror and pleasure can also be seen in
Haraway's work. She writes that the, "cyborg world is about the final
imposition of a grid of control on the planet, about the final abstraction
embodied in a Star Wars apocalypse waged in the name of defense...
From another perspective, a cyborg world might be about lived social and
bodily realities in which people are not afraid of the joint kinship with
animals and machines, not afraid of permanently partial identities and
contradictory standpoints"(1991, p. 154). As Haraway indicates, the
myth of the cyborg blurs several of the intermediary boundaries between
the human and the non-human. The first of these leakages occurs as we
make indistinct the boundaries between human and animal. The second
shift takes place when the differentiations between human/animal and
machine are considered. The third, which Haraway positions as an outgrowth
of the second, consists of the imprecise nature of the boundary
between the physical and the non-physical. The blurring of these boundaries
allows for Haraway's declaration, "so my cyborg myth is about transgressed
boundaries, potent fusions, and dangerous possibilities which
progressive people might explore as one part of needed political work"
(Haraway, 1991, p. 154).
Hayles has noted that Haraway's identification of the figure of the
cyborg locates a space in which traditional boundaries between human
and machine are blurred and leakages occur in both directions. Haraway's
336 Studies in Art Education
Cyborg Pedagogy
argument is even more compelling in that she recognizes that, "cyborgs
are simultaneously entities and metaphors, living being and narrative constructions"
(Hayles, 114). In other words, there is both a materiality, an
embodied presence to the myth of the cyborg, and a metaphorical space
that is created by the narratives that produce the myth. In this sense, the
metaphor of the cyborg creates a conceptual space for performing embodied
subjectivity (Haraway, 1991; Hayles, 1999). Performance art enables
us to use the cyborg metaphor to create personal narratives of identity as
both a strategy of resistance and as a means through which to construct
new ideas, images, and myths about ourselves living in a technological
world. In doing so, the performance of the self as cyborg represents an
overt political act of resistance in the digital age.
Unlike Haraway and Hayles, who struggle to define a posthuman
politics of resistance, other apocalyptic prophets of the digital age are
foretelling the future possibility of downloading human consciousness
into a computer. The idea that the mind and therefore identity represent
disembodied forms of information discounts the corporeal presence of the
body and renders it obsolete. The cyborg myth represents a new paradigm
in the history of embodiment. Whereas prevailing Western European
ontology defines the body's presence as the awareness of its own corporeal
existence, its absence is conceived as the receding of the body, a process of
abandonment while being absorbed in the world outside of itself.
Merleau-Ponty argues against this mind/body split when he claims that
presence and absence are intertwined through enfleshment, a process
where the world is perceived in the body as flesh.
Allucquere Rosanne Stone (1996) writes that, "the physical/virtual distinction
is not a mind/body distinction. The concept of the mind is not
part of virtual systems theory, and the virtual component of the socially
apprehensible citizen is not a disembodied thinking thing, but rather a
different way of conceptualizing a relationship to the human body"(p. 40).
For Stone, the body is mediated through discourse from a variety of texts,
producing a legible body that is separate from the physical body to which
it is attached. However, as she goes on to explain, the legible body is
connected to a specific physical body, and this fusion forms the socially
apprehensible citizen. This separates the mind and body in very different
ways than that typically presented through the Cartesian dualism. Instead
of presenting the mind at the expense of the body, we are confronted with
the differing legibilities of the mind and the body, but we do not attempt
to escape their coexistence in order to produce a comprehensible being.
This inversion of the Cartesian dichotomy presents the possibility that
inscription and embodiment are also interconnected. If we consider
inscription as the world's imposition on the body, then embodiment
represents the assimilation of inscription. In defending the functionality
of the body under the circumstances of information technology, Hayles
Studies in Art Education 337
Charles R. Garoian and Yvonne M. Gaudelius
(1999) distinguishes between inscription and embodiment: "Incorporating
practices [embodiment] perform the bodily content; inscribing practices
correct and modulate the performance" (p. 200). She clearly differentiates
between, yet interconnects the body's performance of cultural incorporation
and the culture's performance of inscription. She states, "culture not
only flows from the [cultural] environment into the body but also
emanates from the body into the [cultural] environment. The body produces
culture at the same time that culture produces the body" (p. 200).
With the body and the culture interconnected in this reflexive loop, the
cyborg no longer signifies a disembodied ontology, but embodiment that
is in a continual state of liminality, contingency, and ephemerality, what
critical theorist Peter Lunenfeld (1999) refers to as an "unfinished"
aesthetic (p. 7). Hayles distinction between the performativity of the body
and that of the culture enables us to theorize a pedagogy of resistance. As
she exposes and examines these differences, she opens a space of possibility
where embodiment, although tied to inscription, can determine its own
fate, to produce its own cultural identity.
Hayles's concept of cybernetic signification serves as a compelling
metaphor for a critical pedagogy. Compared with Lacan's concept of a
"floating signifier," where identity is contingent upon the presence and
absence of the actual body, Hayles characterizes the body's absorption in
virtual culture as a "flickering signifier." She argues that, "information
technologies... fundamentally alter the relation of signified to signifier.
Carrying the instabilities implicit in Lacanian floating signifiers one step
further, information technologies create... flickering signifiers, characterized
by their tendency toward unexpected metamorphosis, attenuations,
and dispersions" (p. 30). The actual body's presence and absence transformed
as "pattern and randomness" signify Hayles's concept of the "virtual
body." Flickering between the randomness of digital information and its
patterning, the body's identity is continually negotiated and re-negotiated,
a play of resistance between the disjunctive attributes of cyberspace
and the conjunctions that occur as the subject coalesces meaning and
interpretation.
Hayles's flickering signifier corresponds to Deleuze and Guattari's
(1987) random ontological system of the rhizome and its patterning as
nomadology. A rhizome consists of a reticulated system in which an infinite
number of connections are possible. Unlike binary systems that are
limited to dualistic configurations, those of the rhizome are multicentric.
Like an assemblage, it provides multiple lines of flight from one conceptual
plateau to another to the point that, "a rhizome or multiplicity never
allows itself to be overcoded" (p. 9). Another characteristic of the rhizome
is "asignifying rupture," its ability to disconnect in one location within
the system, yet reconvene through the other of its multiple routes of connectivity.
Thus, the rhizome functions as a mapping system that provides
multiple trajectories that are continually drawn and redrawn as its terrain
338 Studies in Art Education
Cyborg Pedagogy
is being negotiated. Movement through these trajectories constitutes
nomadology, a process whereby the multicentric system of the rhizome
yields an ephemeral pattern, one that must be continually renegotiated.
"With the nomad... it is deterritorialization that constitutes the relation
to the earth, to such a degree that the nomad reterritorializes on deterritorialization
itself' (Deleuze & Guattari, p. 381). Like the nomad, the
cyborg travels through multiple metaphorical spaces as it negotiates
meaning between embodied and inscribed subjectivities. As noted earlier,
these metaphorical spaces encourage movements of transgression across
fluid boundaries within which performance artists can find the potential
to enact the cyborg as an art of political resistance.

 
bunun yerine bölüm bölüm yazarsan buraya illa ki yardım eden çıkacaktır. ben tamamını çevrecek bir kara murat tanımıyorum.


  • himmet dayi  (31.03.15 09:37:00) 
himmet dayi

merhabalar, ya kağıda çevirdiğim için çevirdiklerimi buraya yazmadım.
ben aslında okuyucular bir göz geçirse anladıkları yeri alıntılayıp çevirse kardır diye düşündüm. hepsini çevirmelerini istemiyorum tabi mümkün mü öyle bir şey :)
  • raavann  (31.03.15 09:52:48) 
However, the cyborg is different in that it is a hybrid of the "only
machine" and human since it is modeled on human abilities and intelligences.
It is the machine that replicates us, causing what Katherine Hayles
(1999) describes as, "terror and exciting pleasures" (p. 285).
This reverberation between pleasure and terror can be easily established
if we consider, once again, the seemingly benign medical devices mentioned
above. Within a medicalized discourse these prosthetics are seen as
necessary, and even kind, in the face of illness. Using them seeks to
restore human potential. We have a much different reaction if we consider
implanting or attaching such devices to a "healthy" physical body.


Bununla birlikte cyborg, insan yetenekleri ve zekasını örnek alan bir makine - insan karışımı olması yönüyle farklılık gösterir. Bizi replika eden (kopyalayan, tekrar eden) bu makine Katherine Hayles'in tanımıyla "dehşet ve heyecan verici zevklere" sebep olur. Zevk ve dehşet arasındaki bu yansıma, aşağıda bahsedilen, görünürde tehlikesiz tıbbi cihazları tekrar göz önünde bulundurursak, rahatlıkla kurulabilir. tıbbi bir söylem ile bu protezler, hastalık karşısında gerekli, hatta faydalı görülmektedir. Onları kullankak insan potansiyelini kurtarmayı amaçlar. Bu gibi cihazları sağlıklı bir vücuda nakletmeyi ya da bağlamayı düşündüğümüzde bilerin çok daha farklı tepkileri var.
  • himmet dayi  (31.03.15 10:18:54) 
[]

bir ufak çeviri

David Cronenberg's film eXistenZ bears the title of the film's central
focus: a virtual-reality game played through "prototype meta-flesh game
pods." These pods-an amalgam of amphibian neural webbing and
synthetic DNA-are connected directly to the players' bodies through
what are called "bioports," which arejacks installed at the base of players'
spines.

şu cümleyi bir çevirsek be kardeşlikler tam karşılığını bulamadığınız kelimeyi aynen yazıp bırakın ben cümleyi toparlayamıyorum sadece.

 
kimsecikler yardım eyleyemez mi?


  • raavann  (30.03.15 23:11:32) 
Bir DC filmi olan Existenz adını ana odağından alır: Prototip "meta-flesh" oyun pedalıyla(?) oynanan bir sanal gerçeklik oyunu. Amfibi sinir sistemi şeridi ve sentetik DNA birleşimi olan bu pedallar oyuncunun omurgasına yerleştirilen bir priz olan biyoport vasıtasıyla doğrudan oyuncunun bedenine bağlanır.


  • auroraaurora  (30.03.15 23:28:52) 
[]

şu tanıtım nasıl çekilmiş sizce?

vimeo.com

out of focustan gözüm kör oldu amk. 90'ların zoom in zoom out unu efekt gibi kullanan klip yönetmenleri bir, odaksız görüntünün iş olduğuna inanan yeni nesil indie garibeler iki.
sektörde çok iyi iş yapan nice insan varken insan neden böylelerine iş verir ya.

 
sektörün az biraz içinde olan biri olarak bu söylediğine tamamen katılıyorum. bi 5-6 yıl sonra geriye dönüp baktıklarında işin vehametini görecekler. bunun sebebi de bariz vimeo videoculuğudur. büyük olasılık çok ufak bir paraya yapmıştır ya da tanıdıktır. bazı işler var, odak ayarı ile oynayarak görece ilginç bir atmosfer elde edebiliyor ancak bu video gerçekten garabet.


  • buak  (26.03.15 00:48:38) 
bu aralar sektörle ilgili nasıl iş kovalayabilirime bakıyorum ben de sinema öğrencisi olarak. parasına bakmıyorum iş alabilip yapsam, cebime harçlık girse yeter kafasındayım ama son derece basic edit bilgimden ötürü kendimi 'yav nerden bulacam, benim gibi zibilyon vardır şimdi' diye demoralize ediyordum. yemin ediyorum biraz araştırdıkça rahatladım. kendime güvenim geldi.


  • raavann  (26.03.15 01:00:59) 
Deneysel film değil miydi ya o? :)
Ürün tanıtımı yazmasa farketmezdim bile [sessiz izledim bir de :)].

Çok kötü iş olmuş. Ama kendine haksızlık etme, neler var piyasada..
İyi bir ekip ve biraz da ekipmanla baya bir şey yapılabilir. Tabi zamana ihtiyaç var onun için de.
  • hayal bilgisi  (26.03.15 01:15:48 ~ 01:16:09) 
gidip 0.95 irisi sonuna kadar açıp mide bulandırmak çok acayip ya. uyduruyorum tabi de elde çekim, fıt yapsan focustan çıkacak bi sığlık.

neler var ya, hiç durma üret, en kötü kapı kapı gez, yapabileceklerini anlat, göster. çok ciddiyim.
  • stereoseyfi  (26.03.15 01:27:34) 
yarısı blur ya böyle tanıtım mı olur?
neden böylelerine iş verir, iyi kötü çevresi vardır, ağzı laf yapıyodur, fiyat kırıp piyasayı düşürüyodur vs. kimseyi suçlamıyorum bu arada yanlış olmasın, ihtimalleri saydım. videoya gelince söylemeliyim ki korneam yandı. real time instagram efekti vermiş ortası net dairesel blur. izlerken yoruluyosun.

  • bruceandwayne  (26.03.15 04:56:32) 
[]

şekilci kelimesi kullanımı sorunu?

ben şekilci derken biçime bağlı, görsele, görünüme bağlı insanları kastediyorum. yani yaşar kemal okumamak ama eski basımlı vintage kitabını sahaf sahaf aramak gibi. içeriğe değil, onun nasıl bir izlenim vereceğinden endişe duyan insanları tarif etmek için kullanıyorum.
ama sanırım yanılıyorum. şekilci kelimesinin ingilizcesine bakınca formalist çıkıyor mesela. formalizm eksisozluk.com sanatta edebi bir akım benim ifademle ortak noktaları da var. ama tam olarak bahsettiğim şey değil yine.

bu yukarda örneğini verdiğim durum için türkçe ve ingilizce hangi kelimeler uygun olur tarif etmeye?

 
formalist için biçimci denebilir türkçede. şekilci dediğiniz gibi bilimsel değil biraz negatif bir anlam taşıyor.


  • carnal malefactor  (23.03.15 19:55:12) 
yüzeysel

superficial, shallow
  • whimsical  (23.03.15 19:58:12) 
ya tam olarak yüzeysel de değil, öyle olsa dahi öyle gözükmemeye gayret ediyor. daha başka bir durum benim kastettiğim sanki :)


  • raavann  (23.03.15 20:00:06) 
objektif olunacaksa "appearance-oriented" denebilir. "şekil odaklı" diye çevirebiliriz bunu da.


  • whimsical  (23.03.15 20:14:41) 
pompous ve ostentatious da olabilir.


  • carnal malefactor  (23.03.15 20:31:06) 
ben anlattiginiz tipler icin "amk hipsteri" diyorum bence tarifinizi guzel karsiliyor


  • littlejack  (23.03.15 23:21:52) 
[]

estetize etmek fiili doğru kullanımı ingilizce?

to aestheticize doğru mudur?




 
make it aesthetic daha iyi sanki ama tam bilmiyorum.


  • baldur  (07.04.14 13:46:49) 
[]

bir karakterin en sevdiği..?

merhabalar bir karakter oluştururken en sevdikleri gibi bir anketle bir şeyler belirginleştirmek istiyorum bu takdirde ortaya çıkan sorular şunlar oldu;
adı
mesleği
doğum tarihi
burcu
yaşadığı yer
en sevdiği müzik
en sevdiği film
en sevdiği renk
en sevdiği mevsim
en sevdiği sözcük
en sevdiği yemek


bu kadar çıktı benden sizin şu olabilir diyeceğiniz, ekleme yapabileceğiniz bir mevzu var mı? örnek olabilecek anket karıştırdım ama böyle kişisel anket bulamadım.

 
kişi?

şehir/yer?
  • elorelia  (16.02.14 14:11:04 ~ 14:18:14) 
Bir de bunların en sevmedikleri olabilir.
Sevdiklerinden devam ediyorsak en sevdiği içecek/içki, gün, günün zamanı, uğraş, hobi, şarkı, dizi, şehir, ülke, tatil şekli, gün geçirme şekli olabilir.

  • aychovsky  (16.02.14 14:26:18) 
Adı:
Adresi ve telefon numarası:
Doğum yeri ve tarihi:
Kilosu, boyu, fiziksel özellikleri:
Vatandaşlığı ve etnik kökeni:
Anne/babasının işi ve mesleği:
Diğer aile üyeleri:
Eşi ya da sevgilisi olup olmadığı:
Arkadaşlarının isimleri ve meslekleri:
Sosyal sınıfı:
Eğitim durumu:
Mesleği:
Maaşı:
Toplumsal statüsü:
Politik görüşü:
Hobileri
Kişisel özellikleri:
Korkuları, kaygıları:
Zekası:
Duyguları:
Geçmişteki hayal kırıklıkları:
En anlamlı deneyimleri:
Sağlık durumu, fiziksel kapasitesi:
Hangi yiyeceklerden hoşlanıyor, neler okuyor, neler seyrediyor, neler dinliyor, nasıl giyiniyor:
Hayata bakışı:
Ölüme bakışı:
Hayat felsefesi:
  • dostumturkdemissinamabukizzenci  (16.02.14 14:31:03) 
Çok yararli oldu cok teşekkürler:)

başka fikri olan var mi duyuru sakinleri?
  • raavann  (16.02.14 16:43:20) 
[]

pozitif ayrimcilik yapmak ingilizce?

Pozitif ayrimcilik yapmak fiil halinde nasıl söylerim




 
"operate a positive discrimination scheme" diyebilirsiniz. Kim kime yapıyor, ona göre fiili değiştirebiliriz de. Devlet kurumu ya da başka bir kurumdan geliyorsa operate uygun olur.


  • aychovsky  (16.02.14 12:47:05 ~ 12:47:22) 
affirmative action

en.wikipedia.org
  • beriberi  (16.02.14 13:30:13) 
implement affirmative action
take affirmative action

  • little miss rejectee  (16.02.14 13:34:42) 
[]

hangi felsefe Tarihi kitabi ?

Macit Gökberk in felsefe Tarihi kitabi mi otfried höffe nin felsefenin kısa tarihi adli kitabi mi ? İkisini de inceledim ikisi de akıcı anlaşılır macit Gökberk inde biraz daha yorum kişisel görüş var gibi bilemedim ya arada kaldım dostlar siz diyin hangisini okuyayım?




 
hangisini okursanız okuyun, Hançerlioğlu'nun Düşünce Tarihi'ni de okuyun...


  • compadrito  (13.02.14 17:12:04) 
Erdem üzerine düşünce Tarihi kitabı değil mi ? :) Onu çoktan listeme aldım en etkilendiğim eser de o oldu zaten. bir de tarihi hupletmek istiyorum ama hangi kitaba baş koyayim bilemedim.


  • raavann  (13.02.14 18:34:22) 
[]

fütürizm ve postmodernizm? ilişkili mi?

merhabalar sizce bu iki görüş benzer mi, biri birine kaynaklık ediyor olabilir mi? siz ikisini nasıl tanımlarsınız?




 
12'de bir sınavım var, bu olaylar sınavda çok ufak bir parça olarak yer alıyor uzun uzuna araştırdım ama iişin içinden çıkamadım. benim fütürist mimari olarak tanımlayabileceğim şeyler postmodernist olarak geçiyor o yüzden acil yorumlarınızı bekliyorum şu meseleyi çözmezsem saçmalayacağım sınavda


  • raavann  (12.01.14 09:33:30) 
Bağlantı kurulabilir. Lakin zorlama olacaktır. İkisi de aynı döneme ve birikimle gelse de temelde birisi geleceği tasarlarken, diğeri geçmişi sorgular. postmodernizm geçmişten kopmak için yola çıkmamıştır. Artık böyle olsun diye tali bir yol çeker. postmodernizm korkuların üzerine gitmekle başlıyor. Futurizm, postmodernizme göre daha rahat ortamlarda yeşillerniyor.

Temel farklardan yola çıkarsan daha hızlı hareket edersin.
  • silver apple  (12.01.14 09:43:02) 
fütürizm için teknoloji ile obsesyon halinde, hayalperest, kaygısız yaratıcılık
postmodernist için geçmişi sorgulayan denilebilir o vakit?
peki geçmişi sorgulamaya ek olarak ne yapıyor postmodernist?
  • raavann  (12.01.14 09:47:10) 
Fütürizm postmodernizmin öncülü sayılabilir zira sanat akımları bildiğiniz gibi birbiri üzerinden ilerler. Fütüristler dev adımlarla geleceğe yürürken savaşla yüz yüze geldiler, çoğu savaşta yer aldı mutlulukla zira geçmişi yıkacaktı bu savaş. Sonra heba oldular tabii cayır cayır.
Ondan sonra arada uzun yıllar var postmodernizme kadar ama 2. dünya savaşınden sonra ve soğuk savaş döneminde her şeyin anlamını yitirmesinden çıkmıştır postmodernizm. Yani direkt bir bağlantı yok ama postmodernizme giden yoldaki duraklardan biri fütürizm.

Edit: Direkt bir bağlantı yok dedim biraz abartı tabii. Yoksa 1. Dünya Savaşı'ndan sonra yok olmadı fütüristler, ağır darbe aldı diyelim. 2. Dünya Savaşı sonrasına kadar devam etti etkileri, postmodern mimariye bağlamak için de wikipedia'daki şu cümle var mesela "The futurist architecture created since 1960 may be termed post-modern futurism."
  • whoosie  (12.01.14 09:53:36 ~ 09:59:04) 
şimdi ben silver apple'a pek katılmıyorum.
öncelikle fütürizm postmodernist değil modernist dönem akımıdır. birinci dünya savaşından önce ortaya çıkmıştır. postmodernizm ise ikinci dünya savaşından sonra ortaya çıkmıştır.

genel anlamda modernist dönemde (savaşın ve yeni bilimsel buluşların etkisiyle) realizmden uzaklaşıldı. tek bir gerçekliğin var olduğu, insanın evrenin merkezinde ve ayrıcalıklı bir konumda olduğu gibi inanışların doğru olmadığı anlaşıldı. hızlanan şehirleşmenin bireyleri yalnızlaştırması da var ayrıca. dolayısıyla resim, mimari, edebiyat alanlarında yeni formlar denenmeye başlandı. bu formlar genelde insan zihninin her şeyi bilemeyeceği, gerçekliği yakalayamayacağı fikrinden yola çıkarak oluşturuldu. burada psikanaliz kuramının insan bilinçaltıyla ilgili ürettiği fikirler de etkili. sanatçı dünyayı kendi gözünden gördüğü şekilde yansıtmaya başladı. mesela cezanne, van gogh, picasso gibi adamların yamuk yumuk resimleri. edebiyatta da güvenilmez anlatıcılar, flashback/flashforwardlar, kesintili anlatımlar romanlara hakim olmaya başladı. sanatta biçim ön plana çıktı, galeriye gelen insanlar fotoğrafa bakar gibi bakmıyor resimlere (mesela bir rembrandt resmi değil artık), resme baktığının farkında artık. figürler yamuk, koca koca boya parçaları var tuvalde (van gogh mesela) vs vs.

şimdi fütürizmi burada konumlandırmak gerekirse, o da biçimin ön planda olduğu ve en önemlisi sıklıkla zaman kavramıyla oynanan bir akım. 1909 başlangıç tarihi. hareket halindeki nesneleri gösteriyorlar bize (özellikle resimde), teknoloji hayranlığı hakim. fütürizm geçmişi tamamen reddetmeye dayalı bir akım. modern zamanı yüceltiyorlar. hız, şiddet gibi kavramlar ön planda. makinalar, gemiler, arabalar, uçaklar vs. amaç hep geçmişten sıyrılıp yeni bir devrin kapısını açmak. ancak bu akım birinci dünya savaşından sonra pek tutulmuyor artık (savaşın korkunç yıkımının etkisiyle).

postmodernizme geçiçem ama önce şunu yollayayım kaybolmasın.
  • quasiromantic  (12.01.14 10:06:25 ~ 10:07:05) 
fütürizmle postmodernizmin benzerliği ikisinin de geçmişi reddetmesi. halbuki modernizm akımında bir epistemolojik kriz var, abi biz hiçbir şey bilmiyomuşuz ya şeklinde. realizmin çöküşünden sonra (dinin çürütülmesi, darwin, nietzsche, freud, einstein gibi adamların işleri bunlar) bir boşluğa düşüyorlar. dediğim gibi şehirleşme, bireyselleşme derken insanlar iyice yalnızlaşmaya başlıyor. sonra birinci dünya savaşı gelip çatınca kriz iyice derinleşiyor. fakat önemli olan şu ki, modernist akımda hala bir sanata olan inanç, geçmişe, her şeyin kesin olduğu düşünülen zamanlara bir özlem, sanata bir misyon yükleme gibi şeyler hala mevcut. sanat dinin yerini alıyor bir nevi.

işte postmodernizmde bunlar yok. postmodernizm diyor ki geçmişe özlem anlamsız. modernizmde hala biraz realizm izleri var ama postmodernist düşünce anti-realist. postmodernizm sanatın anlamı veya ahlaki rolü hakkında şüpheci. bir de postmodernizm yüksek/elit kültür ve popüler kültür arasındaki ayrımı da sorgulamaya başlıyor. bir de 50'lerde azınlık hakları hareketleri falan başlıyor özellikle amerika'da, dolayısıyla 60'lar ve 70'ler azınlık grubundaki sanatçıların da coştuğu bir dönem oluyor. yani postmodernist hareket 60'larda erkek sanatçıların öncülüğünde ve biçime odaklı olarak başlasa da sonradan kadınların, azınlıkların daha aktifleştiği ve giderek daha politikleşen bir akım haline geliyor.

aklıma gelen her şeyi yazmaya çalıştım umarım sorunuzu biraz cevaplayabilmişimdir. sınavda başarılar.
  • quasiromantic  (12.01.14 10:17:52 ~ 10:19:39) 
Blade Runner daki mimari ve mizansen aslında benim hakkında düşündüğüm filmi izlediyseniz bir fikriniz var mi


  • raavann  (12.01.14 10:33:38) 
hiçbir ilgisi yok


  • esenboga  (12.01.14 12:27:15) 
[]

bu tarz klasik/orkestra muziği?

www.youtube.com şurada çalan parça gibi bir müzik aramaktayım duyuru sakinleri kısa cutlar halinde komik bir durumu anlatacağım klasik müziğin daha etkileyeceğine karar verdim iki saattir bakınıyorum ama hala doğru müziği bulamadım bir de siz fikir verin?




 
help!


  • raavann  (27.12.13 08:02:33) 
www.youtube.com - www.youtube.com - www.youtube.com - www.youtube.com

hepsi çizgi filmlerde kullanıldı, aklıma bunlar geldi hemen. yetmez ise durumu anlatırsan daha da yardımcı olabilirim. olmadı çizgi film izleyin biraz, müzik çekelim.
  • kelime dogru  (27.12.13 08:37:04) 
[]

profosyonel ses kayit sistemi / mikrofon

Efenim evde kendi müziğimi yapmak istiyorum. iddialı degilim, bir şeyler denemek istiyorum. yine de bunun icin kaliteli ekipmanlar edinmem gerektiğine karar verdim. teknik acidan hic bir bilgim/fikrim yok. bu elemanlari nerede bulabilecegimi, ya da netten ne deyip aratabilecegimi, fonksiyonlarini nasıl ogrenebilecegimi bilmiyorum. bu konular hakkinda bir fikri olan duyuru insanlari kosun bir yardımima.




 
şöyle setlet var ama www.mydukkan.com aslında bu sete de gerek yok. bi ses kartı almakla başlayabilirsin mesela. ayrıca enstrüman çalıyor musun, çalacak mısın kayıt yaparken bunun gibi bilgilere ihtiyaç var. bu bilgiler doğrultusunda ses kartı önerebiliriz.


  • alm est  (17.10.13 15:37:58) 
compel.com'da da bulabilirsin bu ekipmanları. ama tavsiyem varsa bir tanıdığın onunla yap bu alışverişi.


  • ilkot  (17.10.13 15:40:05) 
1
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.