Örneklerle Bugünkü Almanca (Muammer Özsoy )
Klipp und Klar
mitgebracht
mitbringen
mitzubringen
brn mitbringen demiştim fakat cevap "mitzubringen". Aslında sorudan bağımsız olarak ayrılabilen fiilin ortasına "zu" yu hangi duruma göre getirdiğimizi merak ediyorum.
"und denkt bitte auch daran, dass ihr mir die neue CD von Tic Tac Toe mitbringt."
dass Satz ve zu + Infinitiv birbirinin yerine kullanılabiliyor ama her zaman geçerli değil.
Birçok halde, eğer Hauptsatz ile virgülden sonra gelen Nebensatz fiili arasında anlam bakımından hedef bildiren bir ilişki varsa ayrılabilen fiilde "zu" kullanılır.
Örneğin, sorudaki Hauptsatz'da bir şeyin yerine getirilmesi (düşünülmesi) isteniyor. Virgülden sonra gelen Nebensatz'a ait fiilde ise yerine getirilmesi (düşünülmesi) istenen şey (CD'nin de birlikte getirilmesi) bir hedef olarak
konumlandırılıyor. Böylece virgülden sonra gelen Nebensatz fiili hedefin ne olduğunu bildirme işlevini yerine getirerek Hauptsatz'a bağlanıyor. Dolayısıyla ayrılabilen fiil olan "mitbringen" bu durumda "zu" kullanılmak suretiyle "mitzubringen " oluyor.
Yukarıdaki açıklama, özellikle de Nebensatz "um" ile başlıyorsa
... geçerlidir.
"they want to work on one and only one project" cümlesinde,
belirli olan spesifik bir proje üzerinde çalışmak istedikleri mi belirtiliyor, yoksa sadece ve sadece tek 1 tane proje üzerinde çalışmak istedikleri ama spesifik bir proje olmadığı mı söyleniliyor acaba?
Tek bir proje, hangisi olduğu belli değil. Spesifik bir projeden bahsetseydi cümlenin bir yerinde "the project" derdi. Örneğin "... only the one project" dese "haaa şu proje" derdik.
Ben de the olmadığı için spesifik bir proje anlamıyorum.
Buradaki vurgu "Tek proje" üzerinde, berlli bir projeden çok birden fazla projede aynı anda çalışmak istemiyorlar. Bir nevi tavır var; sanki daha önce bu konuda sorun yaşamışlar gibi.
"Foster, ülkesinin yeniden tarafsızlık politikasını takip etmeye başladığını ise 14 Ekim 1917 tarihli konuşmasında duyurdu"
Buradaki ise zaten gereksiz.
@floydian +1
ise olmadan çevirin. Sıralı cümlelerse "and he..." diye başlayabilirsiniz cümleye.
Olumsuzlayan ise için however var.
de da bağlacı olan için and var. Duruma göre also, too gibi pekiştirici bişeyler de kullanılabilir.
Eğer verdiğiniz örnek başka bir cümlenin devamıysa; Foster bişeyler duyurdu, buna ilaveten “ ülkesinin yeniden tarafsızlık politikasını takip etmeye başladığını ise 14 Ekim 1917 tarihli konuşmasında duyurdu” denecekse and yeterli. İlk cümle zıt bir anlama sahipse but, beside kullanılır.
But/however/beside Foster ülkesinin yeniden tarafsızlık politikasını takip etmeye başladığını ise 14 Ekim 1917 tarihli konuşmasında duyurdu“
öncesinde başka bilgiler de yer alacaksa dediğini bir nebze "on the other hand" karşılıyor ama tam bir karşılık yok.
"xxxxxxxx xxxxx xxx. On the other hand, Foster declared during his speech dated October 14, 1917 that his government would follow a neutral policy once again."
şimdi 10 çalışmayı inceleyen bir meta-analiz yapmışlar, 5-35 tekrar güzelmiş iyiymiş orası tamam ama "provided those reps were performed to or close to failure (3 or fewer repetitions from the point of being unable to perform any more repetitions)." kısmında tam olarak ne anlatmak istediği bir türlü oturmadı kafamda.
ayrıca niye böyle başı sonu belli olmayan bir paragraflık cümleyle derdini anlatmaya çalışmış bu arkadaş?
ağırlığı hiç kaldıramayacağı kadardan 3 eksik repetisyon "yaptığı sürece" 5-35 arası kaldırmak kas oluşumu için yeterli oluyormuş. provided that'den sonra dediği şeyler önce dediklerinin önkoşulu yani.
yani iki kişi düşünelim. biri 100 kiloyu 10 kere kaldırabilen biri. 7-10 arası kaldırınca da kas gelişimine olumlu etki ediyormuş. 30 kere kaldırabilen biri de 27-30 kere kaldırsa da ona olumlu etki ediyormuş.
burada anahtar nokta sporcunun kaldırabileceği tekrar sayısının maksimumunun en az 3 eksiğini yapmış olması.
edit: yazım hatası.
ne diyorsunuz? normal midir?
Yuzde 90 normal degil. Eger dile hakimseniz kritik bi kac cumle secip kontrol edin/ettirin. Anlamda kayma olmus mu diye.
ben de yaptığım çevirilerde google translate kullanıyorum. Sanıyorum çoğu çevirmen de kullanıyordur. Fakat çevirdiğim her cümlenin önce orijinalini sonra da çevrilen dili okuyorum. yüzde 90 oranında google translate'in çevirisine ufak müdahaleler yapmam gerekiyor.
Yani önce ona bakın, kalan %10'luk kısım çevirmenin yaptığı ufak değişiklikler mi yoksa doğrudan translate ne diyorsa onu mu almış. Keza, translate'den doğrudan almak büyük oranda hatalı çeviri yapılmasına neden oluyor.
İyi çevirmenin kabiliyeti zaten google translate'in verdiği, muhtemelen ufak tefek kusuru olan metindeki eksiklikleri mahir şekilde giderebilmek. Bunu da ancak dile hakim olan biri yapabilir.
Sonuç olarak bahsettiğiniz %90 lık oran hiç iyi değil. Yine de bir uzman görüşü öneririm.
Normal değil, yukarıdaki cevapları cidden hayretle okudum. Google Translate'e çevirtip düzeltmeyi siz de yapardınız, çevirmene niye para veresiniz. Çevirmen ve editörüm, Google Translate kullandığını fark ettiğim çevirmenle bir daha çalışmıyorum.
normal değil. böyle bir kabahatin çeviri piyasasında tarifi yok.
normal diyenler de çevirmenlikle pek ilgili değiller sanırım.
madem google translate'ye izin verecektiniz, siz de yapabilirdiniz. neden para ödediniz?
Sorunuzun cevabı olmayacak tam ama, bence bu çevirmenin kötülüğü ozensizligi dışında "vaay Google translate bayağı gelişmiş" ya da "verdiğimiz metin karmaşık bağlaç üstüne edat üstüne zarf cümleler içermiyor, olabilir herhalde"yi düşünebilir.
Ben çevirmen değilim belirtme ihtiyacı hissediyorum, ama bilhassa teknik/akademik metinler okurken yabancı dilde, yazım formati belli bir çerçevede olduğu için çok kolay formulize edilebiliyor olduğu. Ki denediğimde böyle metinlerde daha isabetli çeviriler veriyor olduğu Google'in, tabii isabetli dediğim şey bana göre "hmm oturup çevirecek olsam ben de aşağı yukarı böyle cevirirdim" dedirtebilmesi.
Sözün özü, bu soruya daha net bir cevap alabilmeniz için metnin konusu alanı, hatta ufak bir parçası... gerekir gibi geliyor bana.
Fransız kültür online eğitime geçmiş; yani o olmaz.
Yüz yüze eğitim olması lazım.
Mekan istanbul anadolu yakası.
Şimdiden merci.
fransız kültür, gsü veya boğaziçi üniv. kursları dışında fransızca için gideceğiniz her "kurs" çöp veya iyi ihtimalle verimsiz olacağından özel ders bakmanızı öneririm.
o çeviri anlamsız değil. Vocational mesleki demek. Siz vacation ile karıştırdınız galiba.
Vocational high school doğru. Ticaret meslek lisesi ise business high-school.
en.wikipedia.org
Vocational school lise ya da yüksekokul olabilir, o yüzden vocational high school doğru gözüküyor. Ya da uzun uzun vocational school (equivalent of high school) yazacaksınız.
Deadline for Final XXX Manuscripts: 2022
Submission ve manuscripts'i nasıl çeviricez.
Submission: ibraz, bildirme
manuscript: bunun anlamı şu: orijinal metin, elle yazılmış, yani matbaada çoğaltılmamış olan, eserin ilk ve orijinal hali.
ilk başvuru için son teslim tarihi
nihai nüsha için son teslim tarihi
bu soruya çok zor demişler ya o yüzden merak ettim yds standartlarında zor soru bu mu?
Bence bildiğin c bunun cevabı, çokta kolay bir soru olmuş.
Daha önce 4 ya da 5 kere girdim sınava hepsinden 90+ almıştım. 3-4 yıldır girmiyorum galiba.
100 değil de bu sınavdan yanlış hatırladığım soru yoksa 95 alacağım, bu soru aşırı vaktimi aldı diyebilirim. Doğru yaptım ama sınavın en saçma/zor 5 sorusundan biri net olarak. Yani böyle bazı sorular var İngilizce ile pek bir ilgisi yok, tamamen anlayıp çeviriyorsunuz ama yanıt yine çıkmıyor. Bu soru Türkçe de olsa zor olurdu yani zorluğu İngilizce'den değil de diyaloğun saçmalığından kaynaklanıyor.
Asıl bi 32. soru var ona bakın siz. www.instagram.com
Bu sorunun zorluğu ingilizcesinden değil, diyalog gerçekten anlamsız. Bana da 32 çok basit geldi mesela tak diye işaretledim geçtim.
Sınav anında o diyalogu tamamen Türkçeye çevirince de birçok farklı şey yazılabilir boşluk yerine. O yüzden bu soru ingilizceyi ölçen bir soru değil.
soru zor degil, bariz c.
ama diyaloglarda kullanilan ingilizceye takildim ben. bildigin anadolu lisesi ingilizcesi bu. native olmadigi cok belli.
Soru kolay, ama bence de diyolog tuhaf. Secenekler zor olsaydi zor soru derdim.
Temel kitapçıkta sıralamalar aynı.
Bu soruya ben de çok kafa patlattım d yaptım cevabı. Çok aptalca bi soru olduğunu düşünüyorum, hiçbir şekilde bu diyalogu mantıklı bir bağlama oturtamadım. Diyalog baştan saçma sapan ben de sorunun iyi bir soru olmadığını düşünüyorum.
soru ne acaba? ben de girdim de şimdi baktım %10'unu gösteririm diyor benim açtığım pdf'te 63 boş :D
ikili diyalogların birinde ben de öyle hissetmiştim ama, sanırım o sorudur. En yakın olanı işaretleyip geçmiştim.
edit: ais'ten görülüyormuş, ben C yapmıştım doğruymuş. Saçma ama aralarında en mantıklı o gelmişti, "hiçbir şey yemesen de yaşarsın"dan sonra "well then, what do you suggest" gibi bir cümle iyi geldi bana. Ama çok normal bir akış değil katılıyorum, ben de şıklar arasından kötünün en iyisini seçtim.
D şıkkı bence şu sebepten olmaz, "less risky" diyor, cümlede riskli bişey falan yok. Susuz bile bir hafta yaşarsın diyor eğer oradan ölürüz gibi bir çıkarım yapıyorsanız o sizin ek çıkarımınız bence öyle şeyler katmamak lazım.
Soruyu cok merak ettim buraya da atar misiniz
Bu soru çok saçmaydı ya sonunda doğru yapmışım ama çok uzun süre kafa patlattım iki şık arasında. C'ye yaklaştıran suggest oldu, D'den uzaklaştıran da risky kelimesi oldu. Riskle ilgili bir şey yok. Bence hata yok.
Ben de 32 ve 77'nin hatalı olduğunu düşünüyorum.
D değil de B yapmanızı beklerdim. 77'yi de kontrol edelim
B şu yüzden olamaz, yukarıda yemek hazırlamak güzel diyen Sebastian birden fikir değiştirip no cooking less carry ne güzel demez.
77'de beyin dalgalarından algılamadan bahsederken III'te bir anda kamera açısı da değiştirebiliyor diyor. Direkt gözünüze batıyor olması lazım. Sonunda "feel the atmosphere" diyince yanıltıcı olmuştur belki ama cümle bambaşka bişey anlatıyor aslında.
Sebastian ilk cümle 3. satırda ne dediğini hala anlayamadım? Ormanda yemek yapmak iyidir ama sandviç yapmak da baya kolaydır sen "BUNU?" yemek için paketlemelisin ve düzgünce hazırlamak için diğer tüm malzemelere ihtiyacın var. Evde hazırlamıyo muyuz zaten yanımıza bir de başka ne getirmeliyiz ki zaten evde hazırlayıp orada yiyeceğiz.
Boşlukta da açlıktan ölmemek için ne getireyim diyor sonra graham zaten dışardasın her şey tatlı gelir rahat ol diyor da ben ormanda mantar mı toplayıp yiyeyim bu adamın derdi ne?
ya gerçekten garip bi cümle bence de, ama olay şu bence(özetle):
Sebastian: "Ormanda lezzetli yemekler hazırlamak müthiş fikir. Ama aşırıya kaçmak da kolay. Yemek için bunu* alman gerektiğini düşünüyorsun (sonra da/ve) hazırlamak için bu diğer eşyalara ihtiyacın oluyor."
*This derken falan çantadaki şeyi gösteriyor gibi sinematik bi sahne hayal ettim. Yoksa cümle olarak bakınca neye this dediği bile belli değil :D
hatta gerisi:
Graham: Ya bsg vücudun ihtiyacı basit. Herşeyden çok suya ihtiyacı var. Hatta yiyeceksiz en az bir hafta yaşarsın.
Sebastian: iyi peki, açlıktan ölmemek için ne koyayım çantaya?
Graham: valla hacı ne yersen ye lezzetli gelecek ...
Bence ikinci cümle önemli burada.
Graham Sebastian'ın söylediğine saçma diyerek karşı çıkıyor.
Graham "Vücudun ihtiyacı olan şey basittir. Her şeyden çok suya ihtiyacı var. Aslında yemek yemeden en az bir hafta hayatta kalabilirsin." diyerek caz yapıyor.
Sebastian da doğal olarak taş mı yiyeceğiz diye düşünerek "açlıktan ölmemek için sırt çantama ne koymamı önerirsin" diyor.
Kendinden bir önceki cümleyle düşününce mantıksız değil.
77 ve 63 belli ki aşırı zor sorular ama diğerleri de aşırı kolay olmuş. 95 yapılırdı ama 100 alan birkaç kişi vardır...
27 senedir ingilizce konusan biri olarak yorumum: C gayet makul bir cevap, nesi tuhaf geldi anlamadim?
ben de uzun sure bu soruda kaldım ve c şıkkını işaretledim. garipti cidden.
Teşekkürler.
Ben Cervantes’ten daha iyisini bulamayacağımı düşündüğüm için 2 kurdur Cervantes’ten ders alıyorum. Yurt dışına gitme durumum olduğu için online kurslara kaydoldum ve memnunum. Biraz da hocaya bağlı gerçi çünkü ilk kurdaki hocam daha iyi idare ediyordu bence online’ı. Online düşünürseniz kesinlikle tavsiye ederim yani.
Kaynak olarak kurdaki hocanın önerdiği Profedeele’yi öneririm kesinlikle. İleri seviyedeyseniz nasıldır bilmiyorum ama A1 ve A2 için çok güzel bir site bence.
Neden onlarda bu kadar popüler? Türkçe çevirip kullansak ne bileyim pek olmaz gibi geliyor bana.
Ayrıca bunun karşılığı nasıl bir kullanım olabilir bizde?
burada kullanıldığı anlamıyla "daddy", Türkçe'de olsa olsa "kocan" olabilir.
who is your daddy : (tam oturmuyor ama) senin kocan kim?
hey daddy : kocacığım naber?
ama tabii evlilik sonucu oluşan sıfattan bahsetmiyoruz. daha çok seks bunlar hep.
"who is your daddy?" nin bir kaç birbirine yakın anlamı var;
seks sırasında;şimdi kim seni sik..or?(cevap için sorulmaz)
bir tartışma yada konuşmada söylenirse en iyiniz benim(gördüğünüz gibi),hepinizi yendim fln gibidir.
erkek ağzı bir deyimdir.dominant erkek tavrıdır.
kinky de ddlg de kullanılır.(daddy dom little girl)
öyle bir rol yok türk kültüründe. olmayan bir şeyin dilde karşılığı da olamaz ki. ancak açıklayabilirsin.
Who is your daddy anlam olarak babayı aldın mı gibi bir şey olur olsa olsa. Birine bir konuda ezici bir şekilde üstünlük kurup can acıtmak için kullanılır.
How I Met Your Mother'de Barney kızlara sırnaşırken çok kullanır bu kalıbı.
www.dictionary.com
Kızın biri aynı şekilde karşılık verince de "I don't know" diye ağlardı.
Sağında diyecek olsam aklıma bu değil direkt right geliyor benim. Ama dizilerde, maç anlatımlarında falan duyuyorum hep.
Neden right değil de bu?
sağ tarafında için muadil gibi düşünülebilir.
mesela yol tarif ederken daha doğru/uygun gibi.
Right side desen dogru taraf gibi bi anlam da cikabilir. Right hand side o ikiligi kaldiriyor.
hayâl gibi ama sanki tam değil. gündüşü desem kimse anlamayacak gibi. hayal etmek/kurmak desem olmuyor gibi.
düş kurmak? benim aklıma önce hülyaya dalmak geldi niyeyse.
gerçi baya hülyaya dalmışım ki tek kelime kısmını kaçırdım :) düş o zaman.
ayakta uyumak?
(o soru işaretini kendim kabul ediyorum.)
İlla tek kelime olacaksa cümlesine göre "düşlemek" diyerek de kurtarabilirsiniz.
Hülyalara dalmak?
rüyalar aleminde yaşamak
düşlemek
tutku tanım istemez
tutku tanım istemez, gördün mü anlarsın
tutku tasvir istemez
tutkunun tasvire ihtiyacı yoktur
tutkunun eşkali başlı başınadır
tutku yerine ihtiras da kullanılabilir anlatımı pekiştirmek için
Ben sanırım şöyle çevirirdim;
"Adı üstünde; tutku!"
tutku kendini tanımlar.
Toefl Ibt'den 60 almam lazım. 2 HAFTA İÇİNDE!! Lanet olsun!!
Uçmucam, kaçmıcam. Sadece 60 almam gerekiyor.
4 sene önce YDS'den 70 almıştım. Sonra hiç İngilizce çalışmadım.
Tavsiyelerinize muhtacım, hatta yalvarıyorum..
m.youtube.com
Bu sayfadaki taktikler iyi bakın . İki haftada ancak taktik yaparak seviyenizi yukarı çıkartabilirsiniz.
60 düşük bir puan sanırım, dört bölümün her birinden 15 alsanız yetiyor.
Biraz da sık çıkan kelimelere falan bakın bilmediğiniz.
Speaking ve writing için hazır kalıplar var ezberlenecek ama dikkat edin çok abartılı kalıplar kullanıp sonra çok basic konuşur/yazarsanız da ona göre değerlendiriyorlarmış.
Kolaylıklar
60 almanız için ingilizce bilmenize bile gerek yok bence. intermediate falan alır 60.
Biraz Almanca gömeyim.
Şöyle kelimeleri görünce acayip soğuyorum.
Wohnungsbaugesellschaften, Entschädigungszahlungen...
Kelimeleri rastgele seçtim. Mesleğim nedeniyle (makine müh.) biraz sempatim var ama şu bahsettiğim eşikte sorun yaşıyorum. Öğrenme isteğim kayboluyor.
Buna karşın İspanyolca daha basit gözüküyor.
İngilizceye benzeyen bir sürü kelime var. Bayağı sempatim var.
Bunları düşünerek şu sonuca ulaştım. B2 düzeyinde Almanca öğreneceğime C1 düzeyinde İspanyolca öğreneyim, belki daha faydalı olur.
Bu konuyu 500 kere sormuşumdur. Mantıklı olanı bulmaya çalışıyorum. Teşekkür ederim cevap veren olursa.
Ben olsam Almanca öğrenirdim. Çünkü öncelikle makine mühendisi olmanız dolayısıyla size daha çok avantaj sağlar hem de etki alanı İspanyolca'dan daha geniş bana kalırsa. Üstelik İngilizce'den yardım alırsanız işler çok daha kolay bir hale geliyor. Benim Almanca öğrenmemde İngilizce'nin çok büyük bir katkısı olmuştu. Almanca'nın yapısı sebebiyle böyle upuzun kelimeler ortaya çıkabiliyor ancak bu sizi yıldırmasın. Dil öğrenmek kolay bir süreç değil, o zorluğa giriyorsanız işinize daha çok yarayacak bir dili seçmelisiniz, size daha güzel gelen bir dili değil, bence yani.
Almanca. Fransızca da ikinci olurdu. Ikisi de Avrupa birliğinde hem en güçlü ülkeler hem de çoğu ülkede var.
Ispanyolca açıkçası aklıma pek gelmezdi mühendis olsam.
Ha tabiki sevdiğiniz dili öğrenmek en mantıklısı. Almanca alıp sonra en basit şeyi bile soyleyecek motivasyon bulamayacaksaniz ispanyolca her türlü daha iyi olur. Ama kağıt üstünde almanca her türlü daha iyi.
ya arkadas bu diller deki extrem kelimelere neden takiliyorsunuz anlamak gercekten guc. yani zor kelime ariyorsan her dilde var. B1 bilsen zaten derdini anlatirsin almancada.
illa ki almanca ogren demiyorum ama ispanyolca ile kiyaslayacaksan benim iki dili de C2 duzeyinde bilen bir arkadasim var. ispanyolcanin daha zor oldugunu soyler hep. ana dili turkce, ustelik 1 seneye yakin da ispanya da yasadi.
almancadaki extrem kelimelerin çoğu birden çok normal kelimenin uç uca eklenmiş hali, basitini öğrenince anlaması oldukça kolay bence almanca öğrenen birisinin takılması gereken en son şey uzun kelimeler.
Wohnungsbaugesellschaften
wohnung + s + baugesellschaft
türkçeye çevirirsek
isim tamlamalarının arasına s harfi eklemekle aynı hesap.
Entschädigungszahlungen
Entschädigung + s + zahlung
ispanyolca yerine arapça desen daha mantıklı olurdu
Sorgusuz sualsiz almanca. Hele bir de makina mühendisiysen. İngilizce bilen için almanca çok kolay bu arada.
kardo İspanyolca daha kolay geliyor demissin ya ispanyollarin bi tense ve cekim tablolarina baksana :)
ikisi de ust duzey konusmak, cok iyi seviyeye gelmek acisindan zor diller. kulturel olarak, merak olarak hangisi daha cok ilgini cekiyorsa ona yonel bence cunku diger turlu sirf "mm bu dil guzelmis" diyerek belli bir seviyenin otesine gecmek cok zor. dili aktif kullanman, surekli gelistirmen gerekecek. bunu hangisinde yaparsin sence?
mesleki acidan bakarsan almanca tabii tartismasiz onde ama simdi mesela almancayi sevmiyorsundur, ispanyolcayi ogrenebileceksindir... oyle bir durumda sadece İngilizce bilecegine yaninda İspanyolca da ogrenmis olursun, guzel olur.
Bu versusu almanca alir.
Bizdeki ispanyolca ogrenme arzusunu biraz duygusal buluyorum ben, bizim icin konusmasi kolay, fiil cekimi falan fransizcaya benziyor zaten. Fransizcanin telaffuzu kolay olani diyelim. Ama konusup napacaksin, Ispanyolca konusulan ulkelere bak, cogu bizden beter surunuyor.
Dil cok zaman alan birsey, getirisine iyi bakmak lazim.
ben kendi kendime almanca öğreniyorum, kız arkadaşım ispanyolcayı üniversitede ders olarak alıyor. ben 2 ayda A1 seviyesini bitirdim sayıyorum, kız arkadaşım 2 senedir hala A1 seviyesinde. zorluk açısından değerlendirirsek ikisi de zor ama sanıyorum ki almanca biraz daha esnek bir dil. bazı önemli noktaları (artikeller ve serbest çekimler vs) anladığınızda ondan sonrası oldukça kolay görünüyor. ingilizce ve türkçe ile benzerlikleri daha fazla bana göre.
bu arada ben de biraz merak edip ispanyolcaya şöyle bir baktım ama ispanyolların konuşmasını anlamak daha zor geldi çünkü inanılmaz hızlı konuşuyorlar. o açıdan baya zorlanmıştım.
Faydasini gormeyeceginizi dusunuyorsaniz Almanca ogrenmeyin. Almanya´da, Avusturya´da ya da Isvicre´de cok iyi derecede konusmanizi ve dile hakim olmanizi beklerler, cat pat konusana da pek sempati duymazlar. Ogrenmesi de dilin yapisi sebebiyle, biz ana dili Türkce olanlar icin zor oldugundan bosuna emek harcamayin.
Kullanacak alaniniz varsa ya da Almanca kullanilan ulkelerde yasama amaciniz varsa, tabii ki Almanca. Yoksa, diger secenekler.
İltifat olarak düşündüğümüzde; "Güneşim benim" demek için tam karşılığı "Mi sol" mu, yoksa "Mi sol es mío" mu?
Çok teşekkürler.
Mi sol es mio
güneşim benim'i vokativ durumda kullanacaksınız doğru cevap 'mi sol' olur.
seni çok seviyorum, güneşim (benim) = te amo tanto, mi sol
'mi sol es mio' cümlesini ise hiçbir ispanyol kurmamıştır bence. türkçe karşılığı şöyle bir şey oluyor 'benim güneşim benimdir' ki çok bir anlam ifade etmiyor.
kullanamazsın,
kullansan bile "... in us being here" demen gerekir.
Ne diyebilirim bu kalıp dışında aynı anlamı vermek için?
in our being here doğru, cümle de iş yapar
Yazdığınız cümleden ne demek istediğiniz tabii ki anlaşılıyor ama burada şöyle bir durum var, bu kullanım çok da native işi değil. İngilizceyi yeni öğrendiğim dönemde benzer yapıları ben de sık kullanıyordum, hem İngiliz hem de Amerikalı hocalarım bu yapının fazla yapay olduğunu söyleyip @michael_knight'ın yazdığı halini (in us being here) kullanmam gerektiğini anlatmıştı. Kelime seçimi hakkında değil de yapı hakkında durum böyleyken böyle.
Burada albatroses çogul oldugundan, spend denmesi gerekmez miydi ?
evet
evet. albatrosses kelimesinde çok fazla s olunca gaza gelip bir tane daha yapıştırıvermiş herhalde yazan kişi.
kindleturkiye.web.tv
Bu linkte bulunan ingilizce-turkce sözlüğü yükledim. Fakat senin iine yarar mı bilmiyorum.
Çocuk 4 yaşından beri YouTube sayesinde anadil seviyesinde ing iletişim kuruyor hatta bu yüzden tr geride kaldı.
Yabancı çocuklarla ikici dil için ne yapmam lazım. Expat çocuklarına nasıl ulaşırım? Online başkasından ders alsa ucuz yollu nasıl olur? Korece japonca vb gelecek eline ekmek tutabilecek bisey olsun istiyorum.
Daha sonra unutmayacagi bir dil gerek. Japonca hocasi gider gitmez unutur. Almanca falan olursa belki Alman okullarina gider ileride.
Acilin veledi 3 dil konusan anne geldi.
Oncelikle online ders ile kalicilik olmaz. 1 kisi gunde 1 saat, hatta haftada sadece 1 gun bile konusacak olsa da sosyal olarak dahil olmali hayata. O yuzden belki hedef dilde falan ders veren birine bakarken ayni zamanda ne kadar hayatiniza dahil edebilirsiniz ona bakin. Mesela universite ogrencisidir, abilik/ablalik tarzi birlikte zaman gecirme olayina girebilirsiniz. Yani oturup gramer anlatmak yerine Turkce ve Ingilizceyi kesinlikle karistirmadan oyun oynarken parka giderken falan sadece hedef dilde konusacak. Ezberden gramer ogreniminde oldugundan daha yavas gelebilir bu yontem ama anadil seviyesine yakin bir dil gelisimi istiyorsaniz tek yolu bu.
kisitli zamanda olmaz diyene de aldirmayin. haftada 1 saat bile olsa surekli oldugu durumda bu sekilde olur.
twitter.com
aklıma şu twit geldi ahhahhahaha.
Önce Türkçe geride kalmış ya, onu düzeltin. İngilizcesi iyiyse daha rahat öğreneceği bir Avrupa dili olabilir Almanca vs. Belki İspanyolca olabilir.
Ama çocuğu bir zorlamayın salın. Kendi ilgisinin olduğu bir kültürün dilini öğrense daha iyi olur bence. Şu yaşta ingilizcenin çok iyi olması yeterli.
Diğer ülkelerde de yapılıyor mu bu iş?
Alev göndermenin İngilizcesi derken neyi kastettiğinizi anlamadım ama alev hot, sexy olarak kullanılıyor. She is on fire gibi bir şey. Yabancılar da kullanıyor. Yorumlara bile yazıyorlar.
Instagram story'lerinde reaksiyonlardan biri "alev" ya.
"Story'e alev atmak" diye bir kalıp var Türkçe'de.
Mesela şu arkadaşın önerdiği
galeri13.uludagsozluk.com
pbs.twimg.com
özel bir adı varsa bilmiyorum ama "sending fire emoji" olarak aratınca bayağı bir şey çıkıyor, böyle kullanabilirsiniz sanırım. yani mesela "kıza alev attım" diyecekseniz "i sent her fire emoji" olarak kullanabilirsiniz, anlaşılır. jargon olarak farklı kullanım varsa bilmiyorum, bakınca bir şey göremedim.
odtü x bölümününden 1.likle mezun oldum. veya odtü x bölümünü 1.likle tamamladım.
top of the class
As the Top student (of the department)
highest ranked student yazmistim ben
Tshirtlerinizin hastasıyım.
Bunu İngilizceye anlam kayması olmadan nasıl cevirebiliriz?
I am sick of your tshirts değildir herhalde
Şimdiden teşekkür
I am mad about/nuts about x.
"Sick of your" bıktım demek.
I'm mad about your T-shirts.
I’m obsessed with your tshirts
İngilizce gurusu değilim ama türkçedeki hastasıyım diye bir kelime-cümle olmaz ingilizcede.
I'm mad about you diye bir kalıp var sana deliriyorum, sana çıldırıyorum şeklinde kullanılıyor. i'm mad about movie filan duydum da i'm mad about your t-shirt hiç duymadım belki kullanıyorlardır.
I'm in love with your tshirts
- love your t-shirts
- your t-shirts are adorable
- your t-shirts are wicked (ben olsam boyle derim)
bir şeyin hastası olmak tabirini "adore" fiiliyle gayet de eksiksiz karşılayabilirsiniz.
wicked +1 ama ben olsam mental derdim ki cok sik kullanilir
Fan of?
"I adore your t-shirts" iş görür.
chicken translate yapmaya gerek yok. tam olarak bu havayı vermek için en ideal ifade "i love your tshirts" olur. bu tarz kullanımlarda like beğeni olarak, love hastasıyım bayılıyorum olarak kullanılır.
"Toutes ces magouilles, ce n'est que du bruit, du vent. Il vous faut apprendre à jouver avec tout ça."
Bütün bu saçmalıklar, sadece söylenti, boş hava.
Bunların hepsiyle x.
Çeviriyi hanımla yapmaya çalıştık (Fransız). Du vent kısmından emin değiliz, rüzgar demek. Heralde boş konuşma demek istiyor.
Yalnız jouver diye bir fiil yok, jouer olmasın?
Edebi bir cumle oldugu icin o havayi vermek zor. Devrik cumle anlami da kaymis gibi.
Butun bu maskaraliklar, gurultuden degil, ruzgardan.
Butun bunlarla oynamayi ogrenmelisin.
Les gibi oldu ama baskasi duzeltir belki :)
Edit: ben yazana kadar logistic yazmis.
Ruzgar diyerek bos laf kastediyor sanirim orada.
@divit o ikinci kismi benim hanima göre "it is only rumours, wind" olacak. Tabi wind kısmı heralde "boş hava/hava civa" gibi kullanılıyor, Fransızca İngilizceyi oradan da Türkçe'ye çeviri zor :)
Jouver değil jouer olursa ikinci cümle oyle. Ama jouver typo var herhalde orada.
Bence de yenge hakli, ben edebi olup olmadigina emin olamadim ama siir misrasi sanirim.
Jouver saka demekmis ama hic duymadim, cumlenin akisindan typo gibi duruyor.
c'est du vent: paroles sans valeur; değersiz sözcükler
jouver: sözlüklerde yok. bölgesel bir kullanım da değil sanırım, googleda bunu içeren sayfa yok. arama sayfasında çıkan google translate sonucu üstüne tıklarsanız "jouver"'i değil aslında "jouvet"i çeviriyor ve o kelime de yok! muhtemelen "jouet" (oyuncak) olacak o :D
typo diyorum: "jouer"
ne...que= only... +1
Konusu 1800'lerin Paris'inde geçen filmden bir cümle bu. Balzac'ın romanından uyarlama, yani dediğiniz gibi edebi, ağır bir cümle de olabilir. :) "jouver" değil, "jouer" olacak orası özür diliyorum.
Baska isle ugrasirken bile yanda aciksa net sekilde anliyorum.
Milyon tane dizi bitirmisimdir hic boyle gelmedi.
Bilerek mi boyle acaba yoksa diger diziler aksan falan yuzunden daha mi gercekci.
Konuşulan konular ve karakterler o kadar sığ ki 500 kelime bilen bile anlıyor.
sığlıkla alakası yok, zaten dizinin konusu arkdaşların günlük yaşadığı olaylar. siz günlük yaşamınızda sürekli bilim, din, sanat, felsefe falan mı konuşuyorsunuz? hayır sabah kalkıp kahvaltı yapıp iie gidip çalışıyorsunuz akşam da yemek yiyip uyuyorsunuz, dizinin anlattığı şey de bu zaten.
bence de konusulan konular vs. ile alakali. mesela dil ogrenme cevrelerinde friends'i hedef dilinde seslendirme / altyazi ile izleme gibi bir olay var. ozellikle daha once anadilinde izleyip bitirmis olanlar icin. friends'i hedef dilinde rahat anliyorsan o dilin konusuldugu yerde gunluk hayatini gecirebilirsin vs. seklinde.
@rose parks
iyi ama tarif ettiğin şey sığlık zaten. bilim, din, sanat, felsefe gibi konular konuşulsa 'derin konular konuşuluyor' deriz. derin olmayan şey de sığdır zaten. 'konuşulan konular ve karakterler sığ' demek hakaret değil. Dizide derin konuları konuşabilecek tek potansiyel Ross'ta ve belki biraz Monica'da var. Diğer karakterler de sığ gerçekten.
@bruce Sığ mı ? Hayatın içinden her şey konuşuluyor. ( bkz. şu günlerde 7. turdayım sezon 9 8. bölüm )
Eksi sozlukte bir filmi diziyi oyuncuyu veya sarkiciyi gommeye kalkmayiniz, ciddi savaş cikar.
Neyse, bana friends İngilizcesi diğer dizilerden cok da farkli gelmiyor. Bir mad men ingilizcesinden daha basit glemiyor mesela. Hatta mad men biraz daha basit geliyor diyebilirim.
Ama friends sadece 5-6 bölüm izledim.
Simdi dikkat ederek seyrettim de hakikaten sig diyaloglar :)
youtu.be
Yemekte ingilizce egitim seti gibi konusuyorlar.
Cumleyi yavas yavas vurgulayarak soyluyor. Sonra 3-5 saniye duruyolar ya da kahkaha efekti giriyor.
O ara beynin yeni cumleye hazirlaniyor.
herkes digerinin konusmasini bekliyor asiri yapay diyaloglar.
Mesela bu da breaking bad yemek sahnesi.
Adam agzinda geveliyor lafi.
Konusmalar gundelik ama daha dogal. Dikkatini vermezsen zor anliyorsun.
youtu.be
Sığ demek niye gömmek oluyor ben hala oradayım.
"Derinliği olmayan konular konuşuluyor." dense gömmemiş mi olacağız :) Anlam olarak aynı şey çünkü.
Bence sığlıkla, pardon, derinliği ya da uzmanlığı olmayan bir konuyla ilgisi var.
Örneğin Suits'te de gayet temiz ve aksansız İngilizce konuşuluyor ama söylenenlerin bir kısmını anlamak gerçekten zor. Çok fazla hukuki terim var tabii o yüzden. Friends'de ya da benzer şekilde How I Met Your Mother'da konuşulan konular anlaşılması daha basit konular.
@himmet dayi tamam da dizinin maksadı o zaten, sıradan insanların sıradan hayatlarını anlatıyor? :D
mesela oz'da hapis yaşamı anlatılıyor, prison break'te hapisten kaçış, bb'de uyuşturucu üretimi ve ticareti var. bunların dili tabii ki de kolay olamaz. ancak himym ve friends gibi dizilerde dediğim gibi düz insanların düz hayatı anlatılıyor. şu yemeği yedim, şuraya gittim, şununla konuştum vs. günlük yaşamımızda da zaten az kelime kullanıyoruz o yüzden az ingilizce ile diyalogların çoğunu anlamak normal.
Ya sey demek istemis, friends guldur guldur formatinda oldugu icin normal hayattan bile sig diyor.
himym izlerken bu kadar rahat anlamazdım diyalogları, dediğiniz gibi friends daha basit ve anlaşılır.
bir de karakterler konuşurken tiyatrocu gibi tane tane net düzgün diksiyonla konuşuyorlar bunun da etkisi olabilir.
simdiden tesekkürler!
cihê hevdîtinê
Nokta diye bir karşılığı yok benim bildiğim. Buluşma yeri olarak baktım translate ile. Kulağa doğru geliyor.
ewa.
busuu
bbc learning
Youglish
benzemiyor. ses yapısından dolayıdır. ilk dinlemede öyle gelmesi normal.
Benziyor derken sesten dolayı dedim evet. Kulağa Rusça konuşuyormuş gibi geliyordu.
ş sesi baskin ikisinde de, onun etkisi olabilir.
benziyor. langfocus kanalından paul, aşağıdaki videoda bunun sebeplerine değinmiş.
m.youtube.com
ben de ilk duyduğumda çok benzetmiştim, kesin bi slav dili konuşuluyor diye düşünmüştüm.
+1
ıj gibi sesler cok var
Aklıma yolda yürürken bile böyle sayısız örnek geliyor ama sonra unutuyorum, sizin aklınıza gelen var mı ?
Olur evet
yani bu ve benzeri benzetmeler sadece türkçede anlamlı değil o halde, sonradan rezil olmayalım :)
Üstte cevabı verilmiş ancak her şey için geçerli olmayabiliyor. İngilizcede veya farklı dillerde türkçe düşünmeler diğeriyle uymayabiliyor.
Mesela i took weight deyip kilo aldım derken, kilo verdim ya da kilo kaybettim ifadesi için i lost weight kullanıyorsunuz. İ gave weight derseniz kilonuzu bir şeye birine vermiş gibi düşünülür.
Yani her şey türkçe düşünceyle birebir çevrilemiyor.
@phiphi bu oluyor ama malesef hepsi olmuyor. cok farkli olanlar da var maalesef. tek tek ogrenmek lazim ama zamanla ogreniliyor.
@ubermensch "I took weight" de olmaz, "I gained weight" diyebilirsin anca. "I took weight" dersen kimsenin anlayacagini sanmiyorum.
@robokot
Haklısın:)
Benim en şaşırdığım şey open fire olmuştu. Bildiğin ateş açmak ifadesi open ve fire ile söyleniyor. Aklıma bu geldi.
beni hala en cok sasirtan koltuk - armchair baglantisi oluyor.
mesela tabii ki öyle yaptım "yok bir de şöyle yapacaktım" deriz ya türkçe'de, "bir de öyle mi yapacaktım?" kısmı nasıl söyleniyordu?
i was also considering doing like x y z.
ya da , as an option b vs.
(konusma dilinde, alayci bir tonlamayla): "yeah, like I'd do it any other way" veya "yeah, like I'd ever do x"
@gabe h coud
ilk olarak off course değil; of course.
Bir de cümlelerinde nesne eksik. Anlam havada kalıyor. "Of course I did like this" yerine "Of course I did it that way" olsa daha iyi olur.
Ancak tam bir çeviri mümkün değil.
robokot'un çevirisi bence en yakın çeviri. Ben olsam ben de "...like I would do it that way." gibi derdim.
edit: adam cevabı silmiş :d
Biz ailece iş gereği sürekli İngilizce kullanıyoruz (ben çeviri ve editörlük yapıyorum, eşim derslerini İngilizce anlatıyor ve yabancı NGO'lardan insanlarla düzenli görüşüyor.) İkimiz de epey rahat konuşuyoruz, okuyup yazıyoruz. İngilizce üzerinden örnek vererek yazıyorum ama bunu ikinci üçüncü yabancı dillere de uyarlayabiliriz.
Bu seviyeye gelene kadar benim konuşamama sıkıntımı aşmamı sağlayan şey Türkçe konuşamayacağım ortamlara girmek oldu, bir AB projesine katıldım, 8 ülkeden insanın tek ortak dili İngilizceydi, mecburen konuştum. MSN zamanlarında Deviantart'tan falan yabancı arkadaşlar edindim, sürekli onlarla yazıştım-konuştum. (Burada bir trick şu, bilmediğiniz sözcüklerin anlamına bakmak için İngilizce-Türkçe sözlük kullanmayın. Ya İngilizce-İngilizce sözlük kullanın ya da karşınızdaki insana dolaylı olarak anlatmayı deneyin. Kalemin İngilizcesini unuttuysanız "kağıda yazı yazdığımız uzun ince şey" diye becerebildiğiniz kadar İngilizce betimleyin, karşınızdaki "haa, pencil" desin.)
Ek olarak telefonumun, bilgisayarımın dili İngilizce, dil seçebildiğim sitelerin hepsi (Google servisleri, Facebook, Linkedin, Instagram...) İngilizce. Yıllardır her şeyi İngilizce altyazıyla izliyorum, dil tercihini değiştirebildiğim tv kanallarını İngilizceye çeviriyorum. Zaten okuyup sevdiğim kitapların İngilizce sesli kitaplarını dinliyorum. Türkiye ile ilgili olmayan haberleri İngilizce haber sitelerinden okuyorum. Olimpiyatları İngiliz spikerle izliyorum.
Hedef diliniz İspanyolcaysa da bunu yapın, telefon dilini değiştirin, dünya haberlerini İspanyolca okuyun, İspanyolca podcast dinleyin. Bütün medya erişiminizi o dil üzerinden yapmaya çalışın. İspanyolca yemek tarifleri arayıp deneyin. Aşinalık kazanmanın en pratik yolu bunlar.
"çocuğun öğrendiği gibi öğrenmek" bambaşka bir konsept, bununla yola çıkarsanız üzülürsünüz. gerçek şu ki çocuk gibi öğrenmek mümkün değil. başka bir ülkeye taşınır, sadece o dilde iletişim kurarsanız belki 15-20 sene sonra ona yaklaşırsınız ki o bile şüpheli.
hedef dile sürekli maruz kalmak için de eğer orada yaşamak gibi çok bariz bir seçenek mümkün değilse en iyisi oralardan arkadaşlar edinmeye çalışmak, forum veya o tarz internet ortamlarında bulunmak, haberleri o dilde okumak vs...
ben gece gündüz reddit'te takılıyorum. eski kız arkadaşım da yabancıydı. hal böyle olunca zaman zaman annemle bile ingilizce konuşacak gibi oluyordum. ingilizcem çok mu iyi? değil. ama o kadar sık kullanınca beyin içselleştiriyor, konuşurken daha az yanıyor.
bu açıdan benim hep söylediğim bir şey var: sebebiniz yoksa dil öğrenmekle (ingilizce haricinde) uğraşmayın. bazen buna çok karşı çıkılıyor ama işte sebebini kendinizde görüyorsunuz. aktif olarak kullanamadığınız, kullanmak için bir sebebinizin olmadığı bir dili uzun vadede hem iyi öğrenmeniz hem de öğrendikten sonra canlı tutabilmeniz çok zor.
Soru başlıktadır. İngilizce olarak 12 am mi pm mi olur?
Teşekkürler
Noon olur ama pm de denir
Öğlen 12, 12 pm olur.
Telefondan giriyorum da kurcaladım bulamadım pek.
Bana bir himmet etseniz dayı:)
m.vodafone.es
bu linkle giriş yapınca görünüyor olmalı. bende ispanya hattı olmadığı için buradan sonrasına bakamıyorum.
türkçe'den çeviriyorsan arş. gör. ve öğr. gör. hariç her titr academic staff oluyor.
öğretme tarafına vurgu yapacaksan instructor olabilir ders için.
Amerika içinse instructor karşılar.
“Versuch es doch mal” nasıl oluyor da “give it a try” oluyor? Ya da başka bir şey mi? Sözcük sözcük anlatır mısınız :)
versuch: du icin imperativ formu
es: ingilizcedeki "it"
doch mal: mal, bitte kelimeleri imperativ formda kullaniliyor. Burda doch mal kalip olmus artik.
bunu en düzgün, en native biçimde nasıl çeviririz? teşekkürler
i am aware of your company's work and effort for the usa market.
Üsttekine belki şöyle bir şey katabilirim: "i am aware of your company's operations in the usa market."
İngilizce sözlü anlama/konuşma becerimi geliştirmek için bir yere turist vizesiyle gidip birkaç ay kalmak istiyorum. Türkiye’de TL maaşla uzaktan çalışıyorum. Hem pratik yapmak hem de maliyet düşürmek için bir ev arkadaşım olacak şekilde ev kiralama düşüncem var. Sizce mantıklı olur mu, hangi şehirde bunu yapmamı önerirsiniz (şu an aklımda yaşam giderlerini de düşünerek Budapeşte var.) Önerilerinizi beklerim.
Teşekkürler
Şahsen İngiltere ve ABD dışında gideceğiniz yerler gelişiminizi kötü yönde etkileyecektir. Native speakerlar içerisinde bulunmanız daha yararlı olacaktır. Speaking sadece konuşarak değil dinleyerek de geliştiği için dialekt, aksan ve deyim/atasözü kullanımı gibi çok değerli noktalardan mahrum kalmamanız gerekiyor.
ABD için California ve BK için Cambridge ve güneyi ideal yerlerdir.
hocam açıkça söyleyeyim, ingilizce konuşulmayan bir ülkeye gidip ingilizceyi iyileştirmeyi beklemek bence biraz anlamsız. ana dili ingilizce olan ülkeleri tercih edin. onlar da uzaklık ve kur dolayısıyla biraz pahalı olacaktır. bir tür organizasyonla beraber giderseniz belki daha faydalı olur. öyle şeyler araştırmaya bakın. work and travel ya da dil kursu, bebek bakıcılığı vb şeyler.
Şimdiye kadarki cevaplar için teşekkürler. Sonraki cevaplar için açıklığa kavuşturmak istediğim bir şey var: İngilizce öğrenmek değil amaç, pratik yapmak sadece. Mevcut ingilizce seviyem IELTS 7,5 bandında.
Mesele pratikse en sağlıklısı Cambly, italki falan gibi siteler üzerinden native hocalarla konuşmak. Çünkü Amerika ya da İngiltere'ye turist olarak gitseniz bile bir turist olarak gerçek anlamda İngilizce pratiği yapmanız zor. Sonuçta havadan sudan konuşacak insan lazım; bu da belli bir çevre gerektirir, ilk günden olacak bir şey değil.
Şahsen ben italki kullanıp çok memnun kaldım, orada yaptığım pratik sonra çok çok işime yaradı. Cambly kullanan arkadaşlarım var, onlar da gayet memnunlar.
Native hoca, öğrenim metodu, ekstra imkanları, fiyat vs deneyimlerinizi paylaşır mısınız.
Seviye b1 gibi ama çok da temelli değil. Amaç konuşabilir olmak öncelikle.
ODTÜ mü, tömer mi, tba mı, toel, x English isimli herhangi bir yer mi ne dersiniz?
eğer odtü kurs olarak da hazırlıkla aynıysa ciddi bir eğitimi olduğunu söyleyebilirim. siz de çabalarsanız mutlaka güzel bir sonuç alırsınız diye düşünüyorum.
Bit by bit, they realised that all was not lost, and they managed to continue with what turned out to be a very enjoyable holiday.
ilk kısmı tamam, ve'den sonraki kısmı.
Sonradan çok eğlenceli bir hal alan tatillerine devam edebildiler/etmeyi başardılar.
Şimdi milyonluk soru geliyor: bu kitabın adı neydi? Penguin readers kitaplarından biriydi fakat internette bulamadım. Çok düşük bir ihtimal de olsa belki okuyan çıkar diye buraya sorayım dedim. Hadi gençler buldurun şunu :)
Bir uygulamanın filtresinde bu seçenek var , ne anlama geliyor
Seçtiğin kriterlerdeki seçenekler biterse diğer insanları da göster diyor.
Gunluk hayatta (neredeyse) her sey perfekt. Praeteritum genellikle yazi dilinde (gazeteler, kitaplar vs.) kullaniliyor.
Daha pratik evet ama @vudin'in dediği gibi perfekt kullanılıyor günlük hayatta.
Kullanılıyor.
Sözel kullanım alanı güneyde daha yaygın.
Kitap , gazete de günlük hayata giriyor.
english grammar in use
advanced grammar in use olarak üç tane versiyonu var. farkı nedir? ilk ikisinin konuları hep aynı. üçüncü kitap biraz daha ayrıntı sanırım. grammar konuları için sırayla hepsini bitirmek gerekir diye düşünüyordum ama değil sanırım. farkı nedir? temeli olmayanlar ilk kitapla, biraz temeli olanlar ikinci kitapla, daha ileri olanlar üçüncü kitapla çalışsın diye mi bu şekilde basılmış?
Essential A1 ve A2
English B1 ve B2
Advanced C1 ve C2 seviyeleri icin ogrencilerimde kullaniyorum.
Seviye arttikca detay da artiyor. Orneklerdeki kelimeler zorlasiyor. Cumleler uzuyor. Kendi seviyenize gore secin.
sadece birini bitirmek yeterli olur değil mi?
Ornegin Turkcede -dir var ve bircok anlami var. Turkceyi iyi konusmak icin hepsini bilmek gerek. O nedenle kendi seviyenizle baslayin ve ilerleyin.
Exete çoğulu ve kibarı diye kaldı aklımda,
İyi bilen birisi gelip şimdi yardım eder sanırım,
Ailenin, arkadaşlarının dili Türkçe kalacak. Artık anlaşamıyor olacaksınız. En azından derinlikli bir iletişim kuramayacaksınız. Ya onlar çok iyi İngilizce öğrenecek, ya da sen Türkçe.
Ben isterdim. (İtiraf edeyim, biraz düşündüm.)
Ek açıklama: "Başka hiçbir şey değişmeyecek" ile "başka hiçbir değişiklik senin için yapılmayacak" demek istedim. Yani istersen yaşadığın yeri değiştirebilirsin - kısacası sonrası sana kalmış.
Ne jimnastiği hocam ya hayatımda hiçbir soruya bu kadar düşünmeden evet dememişimdir.
İstemezdim.
Her şey şu anki gibi kalacaksa Türkiye'de yaşamaya devam ediyorum demektir, eh marketi, manavı bilmem nesi bir dünya iletişim sorunu olacak.
Bana ne faydası olabilir düşündüm ama bulamadım. İngilizcem iş/gezi anlamında bana yettiği için olabilir.
Evet isterdim. Çizerek anlaşırdım. Zaten Lazca yeterli ailemle anlaşmak için onu kullanırdım
Hayır istemem.
zaten ingilizce biliyorum. ne gerek var?
türkçe öğrenmesi ingilizceye göre on kat zordur muhtemelen. ingilizce öğrenmek bu kadar zor değil ya, bu sorunun çıkış noktası herhalde buna dayanıyordur. bence gözünüzde büyütmeyin o kadar.
ha bir de türkiye'de yaşarken ingilizceyi anadiliniz olarak bilseniz ne olacak ki? hiçbir artısı yok.
İstemem tabii ki. Sevdiğim Türkçe şarkılar sayesinde iyi ki ana dilim Türkçe dediğim zamanlar oluyor.
İsterdim hatta hiç düşünmeden evet derdim.
ingilizcem c1-c2 seviyesinde o yuzden turkce unutmanin bana bir getirisi olmaz su anda, ama ingilizcem olmasaydi veya kotu olsaydi (ve gelistirme imkanim olmasaydi), hic dusunmeden evet derdim.
edit: dusundum de ingilizcem iyi olmasaydi ne kacirdigimi bilmeyebilirdim, o yuzden dusunmeden evet diyemeyebilirdim.