sözlükte birisi yazmıştı, insan kıyametin nasıl bir şey olduğunu bilemediği için onu görselleştiren şeyleri sever gibisinden. alakalı olabilir gibi.

rahat koltugunda, patlamis misir yiyerek felaket ve aci seyretmenin rahatlatici psikolojisi olsa gerek. korku filmi gibi... filmdeki insanlar dehset icinde ama sen emniyettesin...

insanlar alternatif hayatları seviyorlar. monotonluktan bıkmışlar.

şöyle bir blog yazısı buldum mesela konuyla ilgili:
restoringmayberry.blogspot.ca

soyle bir ey olabilir belki ben bir kere bir upload sitesinde bir aylik paket almistim adamlar obur ay otomatik cekmisti sonra ugras dur onun gibi bir seydir belki ?

şimdi format mı atmam gerekiyor? yoksa antivirüs yüklesem yeterli mi? bir de antivirüs öneriniz var mı?

firefox'da "video download helper" eklentisi ile indirebilirsin, 800 küsür mb yalnız. bağlantı hızımda kalan süre olarak 1 gün gösterdi.

(bkz: internet download manager)

vod.cnnturk.com

Sag tık, farklı kaydet
-aynstayn mode off-

sayfaya sığmayan fotoğrafları da alabilir miyim o yöntemle?

sayfayı farklı kaydedip klasördeki dosyaların uzantısı jpeg yapın.

cfile1.uf.tistory.com
cfile10.uf.tistory.com
cfile10.uf.tistory.com
cfile10.uf.tistory.com
cfile2.uf.tistory.com
cfile205.uf.daum.net
cfile22.uf.tistory.com
cfile23.uf.tistory.com
cfile23.uf.tistory.com
cfile230.uf.daum.net
cfile233.uf.daum.net
cfile25.uf.tistory.com
cfile25.uf.tistory.com
cfile254.uf.daum.net
cfile26.uf.tistory.com
cfile273.uf.daum.net
cfile4.uf.tistory.com
cfile5.uf.tistory.com
cfile7.uf.tistory.com


Firefox+AdBlock Plus, her işi görür.

chrome'da ki adblock plus'da yapıyor mu aynışeyi?

yapmaz. firefox'takinde "open blockable items" var, ordan bakacaksın adrese.

3d'yi kim över ya?

avatar veya yenilerden hugo falan için mutlaka yazılmıştır diye düşünüyorum.

www.411mania.com gibi.

nihat özkan.

www.tavsiyeediyorum.com

www.drnihatozkan.com

arkadaşlarım Ufuk Üniversitesi Doktor Rıdvan Ege Hastanesi'nin cildiye kısmının iyi olduğunu söylemişlerdi.

Ankara'da iyi diye bilinen birkaç cildiyeciye gittim. Bari siz benim gibi boşuna uğraşmayın, ilk iş olarak Uğur Hindioğlu'na gidin.

fatih ünibersitsi hastanesindeki dermatoloğa gittim. ankayadakine. bir bağyan. adını bilmiyorum. yararını gördüm. hem de ssk filan da bakıyor hastane. evet.

tüm cildiyeciler sivilce gibi dermatolojinin en temel sorunlarından biriyle başedebilir =)

içses traditional

icsesin dili olmaz zaten sinapslar butunudur.
yani dusunme dedigimiz eylem beyin firtinasi diyebilecegimiz elektriksel kimyasal bir olaydir, normalde insanlar dusunur ama aslinda kendiyle bir dilde konustugunu sanir bu bir yanilsamadir, psikolojik aciklamasi vardir ve cok uzundur, sizin kastettiginiz kendinle konusma olayi ise ses tellerini titretmeden/en dusuk vibrasyonda titreterek yapilan konusmadir onun dili vardir, o zaten bilincli olarak yapilir, yani kendimle konusuyorum derken kendinizle konusursunuz , bu zorlamadir, yani nefes almayi kisa sureligine kendi kontrolunde gerceklestirmek gibidir, dilsiz adam onu yapamaz yani icinden konusamaz, ama icsesiyle dusunur tabi ki onun da bir dili yoktur zaten.

Benim daha da merak ettiğim şey, bir de bunların üstüne kör olan birinin aklından neler geçebileceğiydi? Çünkü beyin veri kaydedip onu işleme üzerine çalışan bir yapı, veri olmazsa ne olur? Düşünsenize ses yok, görüntü yok... Sadece benlik var fakat o da verisiz kalmış.

Bu arada konuda uzman olmamama karşın ben iç sesle düşünmenin bir yere kadar olabileceğini düşünüyorum, "artistnot" arkadaşımızın aksine. Ayrıca ben kendi içimle de gayet Türkçe konuşuyorum, bunun farkında olmamakla alakası yok en basit örneği duygularla açığa çıkması bakımından da ele alırsak, küfürler. Eğer birileri bize hakaret, küfür öğretmesiydi kızdığımız kişi için içimizde sadece öfke birikebilirdi, kendimizi rahatlatacak lafları içimizden edemezdik.

Hatta bu konuyla alakalı olarak George Orwell'ın 1984 distopyasında, sisteme eleştirel bir düşüncede yaklaşıp, üzerine de konuşamamaları için kişilere çok kısıtlı bir dil öğretildiğini görürüz. "Berbat ötesi" kavramını öğrenmemiş biri için bence sadece olgular "iyi" ve "kötü" den ibaret olabilir. Ama dediğim gibi uzman değilim, sadece düşüncelerimi paylaştım :)

Dipnot: Hatta bir dili ne zaman öğrendiğinizi anlarsınız sorusuna, o dille düşünmeye başladığınız ve rüya gördüğünüz vakit derler :)

@testis agrisi
diger 3 duyusunu kullanarak noksan olan duyularini telafi eder, yasadigi cevreyi tanimlar, sicak soguk tatli tuzlu aci vs vs (braille alfabesini dahi kullanabilir) tadarak koklayarak ve hissederek
ama derseniz ki hic tat almasin hayatinda hic ozel bir koku duymasin hic dokunmasin dokunulmasin eh o da iyice fantazi olur ama cevap evet o zaman hayatla ilgili cok az sey bilir ve belki de aci cekmeye baslar.

yabanci dilde dusunme mevzusu o dili anlamlandirirken kafada once turkceye ceviriyor musun cevirmiyor musun bununla ilgilidir, mesela sana house desem once gozunun onune e ve v harfleri geliyorsa ve bundan sonra ev goruyorsan iste turkce dusunuyorsun demektir, ama sana house desem direkt olarak ev resmi geliyorsa gozune o zaman ingilizce dusunuyorsun diyebiliriz, ama buradaki bir dilde dusunmek tamamen mecazi, birebir olarak insani fiziksel ve ruhsal olarak ele alirsak aslinda insan bir dilde dusunmez.
basit bir ornek vereyim geceyarisi yerinden ziplamak icin :) gozunu kapat ve yuzunun onunda sana bakan cok korkunc bir hayvan yuzu oldugunu hayal et, gozunu acarsan hayvanin gozlerini goreceksin, bir kac saniye bunu hayal et ve gozunu ac sonra devamini oku.




kacma istegi hissettin ve belki de kacmamak icin zor tuttun dogru mu, iste sen kendine kacma istegini turkce vermedin, elektriksel bir akimla verdin. demek istedigim bu.

e- hiçbiri.
benim aklıma şu geldi mesela ama o da değil aslında.
www.youtube.com

www.youtube.com
biraz green is the colour'a benziyor olabilir.

o harfli bir şehir mi; oslo gibi?

yok burdaki heykeller gibi."o" harfi.millet içine filan girip fotoğraf çektiriyor.tahminimce avrupa'da.

www.worldofstock.com
burasi mi?
bahsettiginiz milletin bir resmini gösterin, bulmasi daha kolay olur.

robert indiana'dan gittim çıkmadı birşey

@shi aila yok o değil.fotoğraf koyamam.

peki sadece o harfi mi yoksa bir kelime mi. çok pis gugıllıcam.

yahu iki dakika paintte kişinin suratına hatta vücuduna sansür yap, da bulalım şu o yu, başka türlü olmayacak gibi:)

dağdaki holivud yazısı ?

@cdiyez değil o ya

ver adresini ben sorayım arkadaşım neresiymiş

Google görselleri aç, "Search by image"den fotoğrafın orjinalini arat. Fikir verebilir.

Ben bu halini aratınca bir şey çıkmadı, fotoğraf bozuk olduğu için. Popüler bir fotoğrafsa zaten direk çıkacaktır.

Muhtemelen bir kız orada fotoğraf çekildi, sen de "Haa şu şehir, hep gitmek istemişimdir" diyecen. Öyleyse meşhur bir yerdir, benzer fotoğrafları vardır insanların nette. Belki bahsettiğim teknik işe yarar.

2. linke bakarsan orda amsterdam yazıyor.

"media-cdn.tripadvisor.com "

@hkndgn, ee birincisi de new york'tan. "o" harfinin nerde olduğunu nasıl anlayacağız o zaman..

yok o harfi bu iki linkte de değil yanlış anladınız başka bi yerde bunları benzer bi o harfi ama

@şaman, ben de zaten yanlış anlaşılma olmasın diye söylemiştim. "o" harfli versiyonu hangi ülkede ben de merak etmiştim..

valla eger sennheiser yada dr. dre tarzı bişey degilse degmez ve eskisi gibide olmaz :)

koss türkiye telefonları:
90-312-4360650
90-312-4361360
(Elma Sepeti A.Ş Bayraktar Mah. Ýkizdere Sk. 6/1 Gaziosmanpaþa)

koss senhayzerden falan daha iyi bir markadır. servis konusunda sorun çıkacağını sanmam.

sennheiser, koss, etymotic, grado, shure, bose, denon, audio tecnica vs. vs. gibi markalar yaptırmaya değer, servisleri var çoğunun aynısı gibi olurlar, hatta shure yanında hediye bile gönderir.

cgpa'ı değiştirmiyor demek. hacettepede türke dersi falan mı_?

yok yanlış sordum aslında final'in non cumulative olması ne demektir?

bütün konuları kapsamıyor demek.

non cumulative değil de noncomprehensivedir o.

sadece son vizeden / midterm'den itibaren olan konuları kapsıyor olabilir, ondan önceki konular çıkmayacaktır.

beyler tam olarak şu yazıyor

The course grades will be based on a midterm (50%, microeconomics), a final exam (50%, noncumulative, macroeconomics)

aradığım cevap da bütün konuları kapsamıyordu.evet.

ben her yıl 1 kez bütün dosyalarımı dvdye yazarım. sabahtan aksama kadar sürer ama yedeğimi almış olurum :)

Hard disk de ölür, dvd de. O yüzden özellikle önemli belgeleri ve fotoğrafları web'e yüklemekte fayda var, mesela kendinize mail atmak.

ne web'e yüklemek, ne de dvd'ye yazmak...

iki tane 1TB harddisk alıp raid'i çakacaksın. yaptım çok memnunum.

(bkz: cloud computing)

iki tane harici hard disk kullanıyorum biri film ve dizi arşivim için (1 tb) diğeri ise müzikler, projeler ve fotoğraflar için (250 gb).

ikisi de western digital. 250 gb olanını kaç yıldır kullandıgımı hatırlamıyorum bile. en az 3-4 sene var. diğerini ise 2 yıldır kullanıyorum ve hiç bir sorunla karşılaşmadım.

bu bağlamda western digital'in iyi bir ömrü oldugunu söyleyebilirim. ama kaç yıl götürür muallak tabi. hard disk fiyatları düşsün (2013) 2 tb alıp tüm verilerimi oraya yedekliycem zaten. umuyorum ki iki hard diskim de 2013'ü çıkarır.

bir de uzun ömürle alakası var mı bilmiyorum ama kullandıklarım adaptörlü modeller.

@rockandcrops 2 yıl mı? o zaman boşuna para veriyoruz harici disklere. yapma gözünü seveyim dvd'nin bile 100 yıl ömrü var. kırmadığın düşürmediğin manyetik alana bırakmadığın sürece sapasağlam kalması lazım hdd'nin.

newsweek türkiye
express
le monde diplomatique türkiye

(bkz: post express)

birikim

yav ben 3 sene önce mudadan almıştım, 40 lira mıydı 50 lira mıydı neydi, taş gibi çıktı, çok da şık. bir oraya baksanız.

marks & spencer

ben de iki kere zara'dan almıştım birini hala giyiyorum bırak eprimeyi diz yeri bile yapmadı.

spor kesim için wranglerı tavsiye ederim.. mudo da fena değil ama bazen renk atabiliyor.

wrangler

mavi outletlerden 3 tane alırsın o fiyata. mis gibi de pantalon hiç öyle renk atma filan yaptığını görmedim.

normalde 85x55 olmalı kartvizit/kredi kartı boyutu. ölçmedim.mm tabii.

Kredi kartıyla aynı boyda Eni 8.6cm Boyu5.4cm
Edit: Ben ölçerken yazmış wallcan +1

şu şekilde güzel cevaplar almıştım ben.
www.eksiduyuru.com

7 ay önce 500D ve 18-55 almış biri olarak sana önce 18-55 tavsiye ederim. Zoom yapmayı, diyafram kavramını iyi öğrenmek için daha düşük bir lens kullan ki ileride iyi lenslerin hakkını verirsin.

1.8 lens süper net fotoğraflar verir ama hep aynı açıdan olacak. Kadraj ayarlamak için sürekli ileri geri hareket etmen gerekecek.

kadraj olayını daha iyi öğrenmek için sabit odaklı lens bence daha mantıklı.

ama ben 50mm yerine 35mm falan alırdım.

18-55 en az kullandığım lens olmuştur benim. ama 18-55 gibi bir aralık olması bence gerekli. sonuç olarak hiç mi geniş açı ile çekmeni gerektirecek bir şey olmayacak? sabit bir odağa sıkışıp kalmamak lazım bence.

sadece 50mm ile iş bitmez diyorum, sonuçta ilk anda ne görürsen çekmek isteyeceksin, 50mm ile manzara çekeyim diyeceksin ve kasılacaksı..İşe ısınma aşamasında 18-55 veya maddiyatın biraz daha yüksek ise Tamron 17-50, sigma 17-70 gibi bir objektifin yanına 50mm f1.8 II alırsan seni uzun bir süre götürür, hem de işini görür.

daha önce sabit odaklı makine kullanmadıysanız, 50 mm ile başlamayın. çok övülen bir lens olduğu için gaza gelip tek o lensle kalmayın, pişman olabilirsiniz. evet kadraj ayarlamayı daha iyi öğrenirsiniz belki ama "ah ulan azıcık zum edebilseydim, azıcık geniş açı olaydı da şu manzaranın hakkını vereydim" dersiniz.

zum etme ne olur iste senin de olur sldjflsdfs

süper bir özlü söz kazandırdım fotoğraf alemine ^_^

ne çekeceğine karar vermediysen on yüz bin milyon tane lens yeterli olmaz.
portre, nesne çekimi yapacaksan 50mm f/1.8 1 yıl kadar kusursuz idare eder.
sonrasında portreye devam edeceksen 85mm f/1.8, 135mm f/2.0 200mm f/2.0 filan alman gerekebilir.

Full frame olmadığı için 50mm o makinede çarpanına bağlı olarak daha dar açılı olacaktır. O yüzden 35mm al sen ki gözün gördüğüne en yakın sonucu versin. Hem çok rahat edersin, hem de baya memnun kalırsın.

50 mm dışındaki prime lensler (mesela 35 mm) o kadar ucuz değil. üç katı fiyatı var. biri 250 lira, biri 750 lira. o fiyatı verebiliyorsanız da gidip prime lens almayın, 850 lirara tamron 17-50 alın, her işinizi görsün. bunlar garantili tr fiyatları üstelik. amerika'da daha da ucuzdur.

550d kullaniyorum, 600d de ekranin hareketliligi disinda pek bir farklarini gormedim.

benim bildiğim 600d nin LCD ekranını döndürebiliyosun ve de üstünde bi adet display mi ne tuşu var

bi de galiba 57 mi 37 gr mı ne daha ağır

ayrıntılı bilgi

dpreview.com

belki satarken fark yapar ama o da 100 dolar yapmaz. 550diyorm

bir kaç kullanımsal kolaylık yapmışlar onun haricinde sanırım tam bilmiyorum ama sensörde aynı olması gerekiyor. ama hareketli ekran live view sırasında kolaylık oluyor o ayrı. degermi degmez mi o senin kararın :)

emin değilim ama time lapse deniyor galiba.

vimeo.com

time lapse dedikleri teknik

kamerayla (yani lensle) yada programla yapılabiliyor. time lapse adını bilmiyordum, fakat benim bildiğim adı tilt shift. tabi aslında tilt shift lensin adı...

iki türlü yapmak mümkün.
dijital olarak plug-in'ler vasıtasıyla.
bir de analog olarak lensle yapılabiliyor.
swing and shift veya tilt and shift diye aratırsanız bir sürü örneği var.

amaç kişileri veya nesneleri minyatürmüş gibi gösterip acizlik hissi yaratmak.

citibank 10 bin tl'ye kadar kefilsiz veriyor diye biliyorum.

üniversite vakıflarının bankalarla imzaladığı anlaşmalar var. örneğin boğaziçi üniversitesi vakfı garantiyle anlaşmalı, ve her öğrencisi kayıtsız şartsız her bir dönem için 4000 lira gibi bir kredi alabiliyor.
siz de kendi öğrenci işlerinize bir danışın.

garanti'nin boğaziçi kredisi 5. dönem ve sonrası için geçerli. sabit bir geliriniz yoksa zor. ziraat'te yapı kredi'de vermiyoruz dediler bana.

abdurrahman dilipak'la birlikte 18 oldu.

tool

o sert gelirse aynı dayıların diğer grubu a perfect circle.

azcık efkar yapayım diyorsan da sentenced.

paris combo
the puppini sisters
adam green
antony and the johnsons
brazzaville
midlake
kings of convenience
the whitest boy alive diye gider.

adamin dedikleriyle tool ve sentenced'in ne alakasi var cozebilen varsa bana soylesin. onun disinda:

-whitest boy alive, feist, the smiths(dinlemediysen..

halloween
stratovarius
manowar
pantera
rammstein
judas priest
paradise lost
....
desemde sana uymaz heralde :)

tool,a perfect circle çok severim zaten.

pantera,rammstein,judas,halloween filan da yazılmış.onları dinlemeyi bırakalı baya oldu.artık sarmıyor.

diğerlerine bakayım.lastfm'de çare olmuyor artık.

saat 4:30-5:00 'i bulur.

3de showlar başlıyor ilk yarışma da 3.30da başlar smaç en son oluyor onunda saai 5i falan bulur.

kimler var smaç yarışmasında?

smaç yarışmasında billups-earl boykins-chris paul-carlos arroyo var.

programı tamamen kaldır, yeniden kur.

Selamlıyorlar

bazen tershanelerde yapılan gemiler denizcilik açısından öneme sahip olabilir veya dünyanın en büyük veya en lüks veya ne bileyim en pahallı gemisi diye haberlere fln konu olur. bu gemilerin yapımı bitip denize indirildiği gün o şehirde büyük kutlamalar bile düzenlenebilir. senin gönderdiğin resimdeki gemi de sanırım yeni denize indirilmiş veya maiden voyage denilen ilk yolculu seferini yapıyor ve o şehrin denizcilik işletmeleri klavuz ve itfaiye gemileri ile kendisine eşlik ediyorlar ve su fışkırtma gibi bir atraksyon yapmayı uygun görmüşler :)

ben tam olarak bilmiyorum ama kaptana kılavuzluk ediyo olabilirler kıyıya yakın yerde büyük gemi için referans oluyodur.

o gemilere römorkör deniliyor. büyük gemileri iskeleye yanaştırmak için kullanılıyorlar. sağından solundan iterek gemiyi yanaştırıyorlar. o su fışkırtma belki yön tayini amaçlı olabilir. ama selamlama ya da onun gibi bir şey değildir.

locco en doğrusunu söylemiş. maiden voyage nedeni ile yapılan gösteri/selamlamadır kendisi. onlar kılavuz gemi değil. yangın söndüren tekneler. ki kılavuz olsa bile su fışkırtma ile olmaz o işler. en fazla halat atılıp çekilir. veya yaslanarak iterler. ayrıca o resimde gördüğünüz (ki bir kaç soru öncesinde benim eklediğim adventure of the seas gemisidir o) geminin ön yüzünde yan yan yanaşmasına (gitmesine) yardımcı olan pervaneleri ile 360 derece dönebilen arka pervaneleri vardır. yani neredeyse hiç kılavuza ihtiyaç duymadan oldukları yerde dönebilirler. (www.flickr.com) bu resimde gördüğünüz 4 delikte de pervaneler mevcut.
www.flickr.com bu pervaneler de arkada ve 360 derece dönüyor.
gördüğünüz muhtemelen new york'ta Rudy Giuliani tarafından 10 kasım 2001'de geminin vaftiz töreni sonrası ilk yolculuğa (18 kasım) gitmesi öncesi çekilmiş olan fotolardan birisi. (ki arada 1 hafta olmasının sebebi ilk yolculuğu aslında viplerle gazetecilerle falan yapıyorlar. beleş yani :)

Parasına bağlı tabi ki birde plakayı aldı mı almadı mı yok ya bişi olmaz takma...

plakanı aldı ise ulaşır, güvenlik kamerası var ise şikayet edip seni zor durumda bile bırakır.

adam sana ulasamasa bile vicdaninin sana ulasmasi gerekir.

ya kötü bir otoparktı.kamera filan yok yani.ama plakamı almış olabilir.

önemli olan para değilde yaptık bi mallık işte arabanın dışarı çıktığının bilinmemesi gerekiyor.benim değil araba.

vicdan denmiş ama.türkiye'de otopark kartellerinin nasıl oluştuğunu ve nasıl insanlar tarafından yönlendirildiğini bilmediğinizi umuyorum.

kamera yoksa bi b.k yapamaz.. bir daha oraya park etmeyecekseniz sorun yok..

ayrıca vicdan falan diyorsunuz da adamlar 2-3 saatlik iş için dünyanın parasını alıyorlar insanlardan, dünyanın parası dönüyor bu otopark işinde onların vicdanı ne olacak??

e kimse gelmedi diyorsun ya kimse yoktu o andayada unuttular falan.birincisiyse bidaha gitmezsen sorun yok gidersende acelem vardı bidahakine öderim diye gittim dersin. ikincisiyse salla gitsin büyük ihtimal unutmuşlardır , unutmamışsa bile 15 lira için davamı açacak adam.

hiçbir şey olmaz, uğraşmazlar.

cook da fifi, bence birşey yapamazlar ve kalim haklı beyler. adamlar şark kurnazlıgı ile para vuruyor, hakmıs peh..

vicdan demişsiniz ama paraları alıp beyan etmeyip vergi kaçaran %95'nin vicdanı ne olacak ?

ama elbette olaydaki vicdan bence şöyle; arkadaş demiş ki "arabanın dışarı çıktığının bilinmemesi gerekiyor"... yorumsuz :)

(bkz: epsilon)

ehm üniversite 1. sınıftan kalma bilgimle cevaplamaya çalışayım. kimyagerim, bilimsel terime çok girmeyeceğim, matematikçi varsa düzeltir, hatam varsa affola.

matematiksel olarak 0 evet.

nasıl analtsam, hmm bak şimdi 360 derece ya küre çevresi, onu böl bir sürü. sonzsuz tane böl. sonra bu sonsuz boşlukta bilinmeyen bir yerde olsun dünya, uzay mekiği de öyle. çarpmaları demek yan yana olmaları demek. bu da sadece bir olasılık. tabi 3. boyut da giriyor işin içine.

(r=integral 0dan sonsuza)1 / (4/3)*pi*r^3 = 3 / 4*pi*sonsuz^3 = 0

apod.nasa.gov
şimdi bu videoda uzay dediğimiz boşluğu bildiğimiz kadarıyla görebilirsin. sen karar ver. ayrıca buradaki herşeyin sürekli ve yüksek hızda bir devinim içinde olduğunu da unutma. yani uzay tamamen sabit olsaydı bile çok zordu.

soru saçma değil. sadece sayısal cevap vermek için yeterli parametre yok.

uzay mekikleri ışık hızına yakın hızlarda hareket eder. bu yüzden işin içine özel görelilik(izafiyet)teoremi girer. kuantum fiziğine göre imkansız hiçbirşey yoktur. kuantum istatistiğine göre herhangi bir olayın gerçeklemesinin olasılığı asla sıfır olmaz. yani evrende aklına gelen her olay için onmilyonda, kentirilyonda bir de olsa bir olasılık vardır.

net cevap ve hesaplamalar için hız, zaman, referans noktası gibi verileri açıkca ortaya koyman gerekir.

sorun fiziğin konusudur. ben de fizikçiyim.

uzay gemisinin teorik olarak uzayın herhangi bir yerinde var olabileceğini varsayıyorsan evet, 0. ama uzay gemisi bir gezegenden çıkmış olma durumunda. gezegenler de -bildiğimiz kadarıyla- büyük patlamada aynı merkezden çevreye dağılan parçacıklardan meydana geldikleri için muhtemelen, belli bir küreye yakın şeklin içinde varlar, yani bu uzay gemisi de başlangıç pozisyonunda bizimle birlikte aynı kürenin içinde. çarpma ihtimali de sıfıra yakın ama sıfır değil. geminin kütle çekimin etkisine maruz kaldığını göz önüne alırsan, ihtimal biraz daha düşüyor çünkü bir sürü büyük kütleli yıldız, kara delik falan var dünyaya gelene kadar. uzay gemisini yöneten canlılar varsa, ihtimal biraz artar, çünkü aptal gibi yıldıza çarpmazlar ve gemi dünyadan çıktıysa dünyaya çarpma olasılığı fazlasıyla artar zaten, başka bir gezegenden çıktıysa da bizi keşfedip iletişime geçmek için bizim gezegenimize gelmekte olmaları ihtimali işin içine girer. :) öyle soruya böyle cevap.

hacım ne tartışıyorsunuz siz yaa..

dünyaya hiç meteor düşmüyor mu? düşüyor..
demek ki boşlukta giden bir uzay gemisi de dünyaya çarpabilir..

yoksa ben mi yanlış algıladım soruyu..

-matematiksel olarak- cevap 1 / sonsuz, yani limiti sifir.

aga tamam şimdi soruyu tam olarak anlatamamışım galiba.daha düz bir mantıkla geleyim.çünkü işin fizik boyutunda değil pekte sorum.

elimizde bir cisim var biz de evrene hükmedebiliyoruz(oha).cisimi herhangi bir yere atıyoruz(!!!) evrende.bu attığımız yerde cismin dünyaya çarpma ihtimali nedir???!?

0 olamaz çünkü çarpabilir.cevabım galiba epsilon..

@appdata bahsettiğin göktaşlarının çoğu bizim galaksiden çok yakınlardan geliyur, uzaklardan değil. ohshitin dediği gibi kuramsal olarak mümkünse bile biz görmeyiz.

17. bölümden bahsediyosan pilli bebek-bak

bugün 18 yayınlandı?

demek her bölüm dövüyor

he bugünkü bölümdeyse onu daha yeni izliyom

şimdi bitti bölüm şarkı gene aynı pilli bebek-bak

harry potter'lar.

the lord of the rings.

puslu kıtalar atlası,

solaris de son sıradan girer belki.

(bkz: aylak adam)
(bkz: the catcher in the rye)
(bkz: bratya karamazovı)

tabii ki (bkz: le petit prince) *küçük prens

(bkz: l'etranger)
(bkz: nesnesitelna lehkost byti)
(bkz: a la recherche du temps perdu)

liste dışı! saw 3D" iyi gider bence.
hoşuma gitmişti benim..

sıkmasından kastınız germesin, bunalmayayım ise buried'i izlemeyin. neyse, oyum la haine için geliyor.

you will meet a tall dark stranger'ı beğenmedim.

la haine

o olmazsa i'm a cyborg but thats ok.

''sıkmasın'' diyorsan: trainspotting.

trainspotting +1

trainspotting +2

wristcutters

wristcutters

+1

@elxa ee oldu mu şimdi böyle

wristcutters

brazil

neeaa bruce wills de mi ölüymüş? alacağın olsun elxa

wristcutters güzeldir
somers town da kısa bi hikaye var, sakin geçen bi film. sıkmasa da doyurmuyor. this is england daki çocuk oynuyor.

Somers Town.
Brazil'i izlemedim)

abi gorunce tanidim, serway kitabindan bu soru. e serway kitabinin da tumunun cozumu internette.

google'un gucu adina ahanda cozumu:

www.cramster.com

yok işte onu bende buldum da cevabı kabul etmiyor.nalet

kim, nası kabul etmiyor? cevap açılmıyor mu demek istiyorsun? login olursan açar ya, bedava login olabiliyorsun. yine de açılmıyorsa ben yazarım burdan.

tren geçiyor:) Lojistikti galiba. ulan neydi tam adresi

yok palet sitesiymiş buyrun sizde yararlanın

www.polatpalet.com

|a-b| ≥ |a|-|b| olduğunu gösterdiğinizi kabul edelim.
|a-b| = |b-a| olduğundan şu iki eşitsizliği elde ederiz:

|a-b| ≥ |a|-|b| (1)
|a-b| ≥ |b|-|a| (2)

göstermek istediğimiz şey:
|a-b| ≥ ||a|-|b||
|a|-|b| > 0 olduğunda bu eşitsizlik (1) ile aynıdır.
|a|-|b| < 0 olduğunda bu eşitsizlik (2) ile aynıdır.

|a+b|<=|a|+|b| olayi var, once bunu kanitlayalim:

herhangi bir a icin: -|a|<=a<=|a|
herhangi bir b icin: -|b|<=b<=|b|

bu ikisini toplarsak bu olur:

-(|a|+|b|)<=a+b<=|a|+|b|

hem -(|a|+|b|), hem de a+b (|a|+|b|) den kucuk olduguna gore,

|a+b|<=|a|+|b|

simdi, x=x-y+y ve y=y-x+x diyelim.
bu yukarida kanitladigimiz sekliyle bakarsak,
1)
x-y=a
y=b

2)
y-x=a
x=b

olsun,

yani bunu

1) |x-y+y|<=|x-y|+|y|
2) |y-x+x|<=|y-x|+|x|
seklinde yazabiliriz.

1) |x-y+y|=|x|
2) |y-x+x|=|y|
seklinde geri cevrilebilir, o nedenle bunlari yine su sekilde yazabiliriz:

1)|x|<=|x-y|+|y|
2)|y|<=|y-x|+|x|

(1) icin iki taraftan da |y|, (2) icin iki taraftan da |x| cikarir isek,

1)
|x|-|y|<=|x-y|+|y|-|y|
|x|-|y|<=|x-y|

2)
|y|-|x|<=|y-x|+|x|-|x|
|y|-|x|<=|y-x|

tersten yazarsak

1)|x-y|>=|x|-|y|
2)|y-x|>=|y|-|x|, ki "|a-b| = |b-a|" ya gore bu |x-y|>=|y|-|x| de olur, oradan da su olabilir: |x-y|>=(|x|-|y|)*(-1)

yani iki dogruluga erismis oluyoruz:

1)|x-y|>=|x|-|y|
2)|x-y|>=-(|x|-|y|)

yani reverse triangle inequality olur:

|x-y|>=||x|-|y||
|a-b|>=||a|-|b|| seklinde de yazarsin.

Orjinali , cakmasi hepsi Karum'da var...

önerilere ve timberland botu şurdan şu fiyata aldım diyenlere her zamankinden daha çok ihtiyacımızın olduğu şu günlerde önemli bir duyuru.. var mıdır yardımcı olacak acep?

Bilmiyorum is gorur mu ama istanbul deridenden dun 300e aldm.

yardımcı olması açısından :
www.orijinalmarka.com

bot

ben geçen sene almadan araştırdığımda ankara'da sadece timberland mağazalarında ve deriden mağazalarında satıldığını söylemişlerdi. ikisinde de fiyat aynı, 300. ama ben ankamall timberland mağazasında gerçekten az çeşit görmüştüm, o yüzden deriden'den aldım. şimdi kentpark'a da timberland mağazası açılmış. istersen oraya bak, bi de cepa'daki deriden'e bakarsın. ya da direk ankamall'e git, ikisi de var.

pttnin sitesinde gönderilen şeyin kilosuna göre fiyatları yazıyo bi gir bak istersen.

paketlemek gerekiyo bildigim kadarı ile. ptt fiyata biçerken sadece kac kilo olduguna bakıyo. o yüzden baya ucuz oluyo

peki ya türk bayrağı ne ayak?google translate filan kullanarak bugünkü başlıklarına baktım gazete kısmından ama alakalı birşey göremedim.

jinni.com var filme benzer film öneren ama lastfm gibi çalışmıyor.

Melinda and Melinda , çok sevdiğim enteresan bir filmdir.

www.filimadami.com

1: www.criticker.com

o pedal degil, sol ayagi koymak icin yapilmis yer. goruntu olarak da duzgun dursun diye genelde o sekilde altlik koyulur.

ne kadar cahilim yav.ama gereksiz değil mi?ayrıca görüntüyü de bozuyor sanki?

uzun yolda araba kullanmadin herhalde hic? :)
sol ayagi koymak lazim bir yerlere. debriyaj pedali ustunde tutmak da hem debriyaja zarar, hem de bacaga.
cogu aracta siyah da olur uzerinde herhangi bir parca olmadan, ama bu sekilde de goruntu olarak uyumlu dursun diye yapiyorlar.

orada çıkıntı var zaten her arabada, bunlar metal bir parça koymuşlar üstüne..

el freni olma ihtimali de var. amerikadaki arabalarin cogunda orda. tekrar baktim kesin el freni(daha dogrusu ayak freni) dikkat edersen sagda yok zaten..

Fader haklı.

El freni olamaz ama o daha küçük bir pedal oluyor ve altı mutlaka boş olmalı.

Önceden izlememişsen little miss sunshine (git: www.imdb.com)

Bir belgesel tadında "2 Dil 1 Bavul". Kesinlikle tavsiye ederim.

evet yukarıdakileri izledim.onlar gibi.

ayrıca haneke filmleri de dahil edilebilir yardımcı olacaksa.

bloody sunday var şahane bi filmdir.

gerçekliği izleyiciye veren film deyişinden ve haneke filmlerinden yola çıkarak-misal funny games- das experiment diyorum.

son dönem türk sinemasından özellikle sonbahar ve bornova bornova çok iyi bu anlamda.

scrapbook var. gerçekçilik konusunda kimse yanına yaklaşamaz. tabi biraz mide gerektiriyor. o ayrı mevzu.

Soul Kitchen yada Fatih Akın'ın tüm filmleri

(bkz: hunger)

Sebamed dökülmeye karşı şampuan var, saçınız kısaysa memnun kalabilirsiniz. (Eski sebamed değil ama) Uzunsa katır kutur yapabilir.

ben elseve kullanıyorum arı sütü. çok fazla dökülür saçlarım aynen benim de ince telli. ama sanki azaldı gibi. bir deneyin isterseniz..

clear ipeksi dokunuş. nerdeyse saç tiplerimiz benziyor. ben de head and shoulders kullanıp beğenmemiş ve hemen ardından bunu kullanmaya başlamıştım.

Şu Otacı bitkisel şampuanıda bir dene istersen . 2 senedir kullanıyorum gayetde memnunum .

tresan isirgan otlu da iyidir..

Şampuanın içine bepanthen,evigen,bemiks ampüllerini karıştır ya da çam terebentin karıştır işe yarıyo.ya da susam yağı,yılan yağı,badem yağını karıştırıp saçına masaj yapıp beklet sabaha kadar

hayatımda head and shoulders kadar saçma bir şampuan görmedim

benim tavsiyem : elseve multivitaminli

panten

ne kadar kimyasal, o kadar dokulme ve yaglanma.
ben defneli sampuan kullanıyorum, ne kadar dogal dese de icinde 2 tane kimyasal var:
"dfn garlı defneli zeytinyaglı sampuan" aktarlarda bulursun. 10 lira. 1.5 yıldır kullanıyorum, haftada bir de bunun ısırgan otlu sac kremi var, cok kuruttugu icin onu suruyorum.

ama trye dondu mu sampuanı da bırakıcam, kalıp sabuna gecicem, defneli gene.

o zaman da kombinem su olacak:
defneli zeytinyaglı saf dogal sabun (kalıp, cok ucuz)
icinde yukarıda bahsettikleri yagların karısımı olan bir yag ismi: destek marka sac bakım yagı. butun yaglardan var bunun icinde. 15 lira haftada 1 kere kullansan 3 ay rahat.
hapiboğlu ısırganotlu sac kremi, yogundur az kullan, dogal. (cok reklam oldu)


tekrar diyorum, ne kadar az kimyasal, o kadar iyi.
biliyorum cok yazdım ama not:
kerastase ın sampuanı var: biotic. almanyada cok ucuz,onu kullandım, saclar ahenkle dans ediyor ama kafam kasınıyor, doktor dedi ki bunun icinde moleküller halay cekiyor kardesim, yapmayın boyle seyler dedi.

hubble a katılıyor ve bir ekleme yapıyorum. şampuan ne kadar çok köpürüyorsa o kadar kimyasaldır. bu türlü şampuanlardan uzak durun

sonsuza kadar yaşarsın ne olacak ki? yani ecelin gelip de ölene kadar.

ya şimdi şu var, life after people diye bişey izlemiştim, o doğrultuda konuşucam. bikaç ay içinde zaten elektrik ve şebeke suyunu unut. sanıyorum marketlerdeki herşey de çürüyecektir, en fazla bir yıl dayanır konserveler falan. serdar kılıç değilsen en fazla 3-5 ay bence. ha serdar olsan soy soylar boy boylarsın tekrar o ayrı:)


(bkz: serdar kılıç)

Niye yaşayamayasın canım . Ağaçlar duruyor, balıklar duruyor, hayvanlar duruyor vs. Ha dersinki Hayvanlarda ölsün. O zaman vejeteryan olarak hayatına devam edersin.

Boku çıksın diyorsan ağaçlar falanda ölsün. bitki örtüsü falan kalmasın diyorsan; fazla ömrün olmaz canım. Ekolojik sistem bozulacağı için 1-2 sene içinde ortalık çok karışır :D


Olaki hayanvalar bitikler var dersen, yaşayacağın psikolojiyi şu iki filmde görebilirsin

Yeni hayat- Tom Hanks
I Am Legend - Will Smith (fantastik ve biraz konu dışı ama eğlenceli yanını gösteriyor)

iyi de insanda ekolojik dengenin önemli bir ögesi değil mi?bir anda öyle önemli bir ögeyi yok etsen sistem(tüm elemanlarıyla) büyük zarar görmez mi?

ayrıca ilgilenenlere şunları buldum:
www.worldwithoutus.com
www.popularmechanics.com

insan ekolojik dengenin bir öğesi değil, dünyadaki tek dominant tür. doğayı kendine göre şekillendirip dengeyi bozan bir tür.

otomasyonla çalışan nükleer santraller var. buradan avrupaya doğru yürümeye başlarsan orada onlar var. süpermarketlerin soğutucu bölümleri çalışacaktır. yani illa ki hayvan avlamana falan gerek de kalmaz. ama tabi sonuçta o da çok kolay olur, bir sürü tüfek tabanca var, bulursun..

asıl o ekolojik dengeyi bozan şey insan. sanayi devrimiyle birlikte başladık dünyanın içine etmeye. insanların hepsi ölse atmosferdeki karbondioksit oranının önce artışı durur, sonra da miktar düşüşe geçer. iklim hızla değişiyor. kim değiştiriyor o iklimi? biz değil miyiz?

ilk cevaptaki gibi, ecelin gelene kadar yaşarsın. ha ama şu var, hasta olursan tedavi edecek doktor bulamasın, öyle ölürsün. ama sağlığın elverdiği sürece standartların düşük de olsa yaşamaya devam edersin.

öncelikle elektrik bir günde kesiliyor, akülerle falan onu idare edersin ama bir süre.
yiyecek işi ilk sene çok kolay, konservelerle falan 5 sene yaşarsın rahatlıkla.
5 sene sonunda şehrin büyük bölümünde bitkiler büyüyecek, dolayısıyla geyik gibi otobur hayvanlar dolaşacak sokaklarda, avlanıp onlarla beslenirsin artık.
hastalık mevzuunu kütüphanede karıştırdığın kitaplar ve eczaneden aldığın ilaçlarla idare edersin bir süre, insan olmadığından pek hastalık kapmazsın zaten.
60-70 yaşına kadar yaşarsın yani bence. ben de aynı hayali kuruyordum lisede bol bol :)

(bkz: flashforward)

evet, herhangi bir sesten müzik yapılabilir.

emek harcanıyor ki hepsinde. vuvuzela çalınırken bile emek harcanıyor mesela.

elektronik müzik, bir müzik türüdür ve dolayısıyla sanattır..

bana göre, emek harcamadan asla 'müzik' yapılamaz. ama elektronik müzik de hiçbir emek yok ki ben zaten onu müzikten saymıyorum.

edit: canlarım benim ben de benim sevdiğim müzik tarzına eleştiri gelse sevinmem ama farklı düşüncelere de açık olmak lazım değil mi? yukarıda yazdıklarımın tamamen arkasındayım, bu konuyu tartışmayı isterim ama ne yeri, ne de zamanı. bu asabilikle bir yere varılmaz. hadi öptüm bb.

ben ıslıkla dokuzuncu senfoniye kadar geldim.

elektronik müzikte duygu soruna bazı parçalarla yanıt vereceğim;

missing (todd terry remix) - everything but the girl
remind me (someone else's remix) - röyksopp

bunları dinle, sonra gel bakalım emek var mıymış, duygu var mıymış.

teyallahım ne insanlar var ya...

elektronik müziğin sanat olup olmadığını anlamak için bir konçerto, bir arya dinleyin de 'gerçek' sanatın ne olduğunu anlayın. kimsenin müzik zevkine karışacak değilim ama neyin sanat olup neyin olmadığını bilmek lazım.

elektronik müzik olarak neyi ele alıyoruz, zira dinlediğimiz herşeyde zaten elektronik birşeyler var,
triphop taki elektronik davullardan dolayı emeksiz mi sayacağız

yada en basitinden midi klavye ile bas gitar samplesi çalınca emek oluyorda bir sawlead çalınca emeksizmi oluyor.

elektronik müzik içinde deli gibi müzik bilgisi lazımdır, elbette emek vardır
ama her müzikte olduğu gibi iyi müzik ve kötü müziği ayırt etmek lazımdır.

elektronik bir müzik türü müdür ?

- evet elektronik bir müzik türüdür. ve elektronik müzik çok geniş dallara ayrılan bir müzik türüdür. dubstep'den tutun chillout'a kadar gider bu yol.

elektronik müzikte duygu var mı?

- bana göre en fazla duygu içeren müzik türü elektronik müziktir.

"elektronik müzikte emek yok"

bunu söyleyebilen birisi "müzikten anlamıyordur". bu kadar basit. 2 kere 2 = 4. sen elektronik müzigi hayatında sadece clublarda duydugu müzik zanneden zihniyetin bunu söylemesi çok basit ve anlanabilir.

howard shore ile yapılan bir roportajda bu konu üzerinde durdular. howard shore elektronik müzigin şu an icra edilen en kaliteli müzik türü oldugunu üstüne basa basa söylüyordu. (2005-2006 arası bir roportajdı) Ayrıca hangi sanatçıları takip ettigi sorulunca, bir Trance efsanesi olan Airbase'i göstermişti.

www.youtube.com

Gidin, Trance dinleyin, Chillout Ambient Lounge Downtempo dinleyin. Commercial House'ı elektronik müzik sayanlar, sizler bu konularda fazla yorum yapmayın. Benimle aynı ortamda bu konuyu açmayın. Fena ezerim.

Çok uzun bir yazı yazacaktım ancak bu kadarı yeterli.

elektronik müzigi dinlemeyi bilmek lazım önce. evet.

bir de rock müzik icra edip hastası olan bir arkadaşım elektronik müzigin rock müzikten etkiendigini söylüyordu. odasında ise elektro gitar asılıydı. hala her müzik türünün digerlerinden az da olsa etkilendigini, hiç bir müzik türünün digerinin "alt kümesi" olamayacagını anlamayanlar var.

burada "bizim pink floyd, deep purple gibi, rolling stones gibi efsanelerimiz var diyip" elektronik müzigi küçümseyen kişilerin kesinlikle bir kaç tane elektronik müzik "efsanesi" dinlemesi gerekiyor. araştırınız.

elektronik müzik dinleyen bir insan değilim, ama devils trill bir işin sanat olup olmayacağını sizin kıstaslarınız belirlemiyor. kaldı ki elektronik müzik ileri seviyede müzik bilgisi gerektiren ve emek harcanan bi müziktir.

Müzik entrumansız yapılmaz. Bilgisayarda yapıyorsanız enstrumanınız bilgisayardır.
Emek harcamadan müzik yapılabilir ama başkalarının emeklerini harcamak gerekir bunun için.

Bir de elektronik müzik dediğiniz çok geniş bir genre. Şu dj lerin çaldığı sürekli kendini tekrarlayan ritimler de bu genreın içinde Mike Oldfield'da. Çok saçma örnekleri de var ama başyapıt diyebileceğimiz örnekler de var.

Bir de elektronik enstumanları entruman olarak kabul etmemek o kadar saçma ki. Acaba Moog'dan çıkan sesi ne gibi bir akustik entrumandan çıkarabilirsiniz. Çıkaramazsanız bu gibi seslerden feragat mı edeceksiniz.

Bir de konçerto, arya dinle falan denilmiş. bir konçertoyu tamamen elektronik enstrumanlarla çalabilirsiniz. Hatta elektronik bir enstruman için (mesela hammond orgiçin) bir konçerto bile besteleyebilirsiniz. Kubrick'in A Clockwork Orange filminin müziklerini dinlerseniz klasik eserlerin elektronik enstrumanlarla nasıl icra edildiğini görürsünüz.

elektronik müzik 19. yy sonundan itibaren başlamıştır. ancak günümüzdeki şeklini daha çok 1950'lerden itibaren aldı desek hiç de yanlış olmaz. özellikle pierre schaeffer'in "concrete musique"i ile karlheinz stockhausen'ın "electronische musik"i öne atıp geliştirmesiyle, ses örneklemesi ve sesin işlenmesi, müzik içerisindeki yerini en sağlam haliyle aldı.

öncelikle elektronik müziğin aslında hiç de yeni olmayan, aksine önemli geçmişe sahip bir müzik yapma çeşidi olduğunu belirtmek istedim. malum yanlış bir anlaşılma var gibime geldi. şöyle ki, elektronik müzik sadece chill-out, drum n bass ya da trance'den ibaret değildir.

matematik, geometri ve mimarinin özelliklerinden yararlanarak bu müziği üreten çok fazla elektronik müzik sanatçısı vardır. kimisi tam bir programcı edasıyla dijital ortamda kodlamalar yaparak müziğini üretir, kimisi ise, analog modüler sistemler kurarak ya da analog olarak üretilmiş sesi, dijital ortamda process'e uğratarak bize sunar. ve tüm bu olanlar sandığınız kadar basit bir süreç değildir.

buradaki önemli nokta, elektronik müziği nasıl ve ne olarak algıladığınızdır.

amma aşıkmışsınız elektronik müziğe yaa. tamam her şey emek olduğu gibi elektronik müzikte de emek vardır. ama ve lakin benim uğraştığım müziğin yanında elektronik müzikteki emek hafif kalıyor.
bilgisayarla falan programlamak farklı, tuşe de elin yara olana kadar kreutzer çalmak farklı.
bir paganini eseri çalabilmek için değil yıllarını, tüm hayatını ona veriyorsun. parmakların yara, sırtın, belin, boynun ağrıdan geçilmez duruma geliyor. sadece bir notaya bile günlerce uğraşıyorsun. haftalarca kreutzer, han sitt vs. kasıyorsun. çalışıyorsun, çalışıyorsun ama hoca beğenmiyor. sayfalarca süren en can sıkıcı, en zor etütlere çalışıyorsun. enstrümanını çalmadığın zaman bile parmakların sanki çalarmış gibi hareket ediyor, çünkü ondan başka bir şey düşünemez hale geliyorsun. bir nevi çıldırmak yani. sizin 5 dakika dinleyip geçtiğiniz eser üzerinde o kadar çok emek var ki bunu, o enstrümanı çalandan başkası anlayamaz.

biri için ömrünü veriyorsun, diğerini ise dijital ortamlarda yaratıyorsun. aradaki o kadar çok emek farkı var ki yazacağım hiçbir şey ifade edemez bunu. ayrıca kendimi övme meraklısı değilim ama, 'müzikten anlamıyor' denilecek son kişilerden biriyim emin olun.

herkes kendi sevdiği müziği dinlesin. hiç yoktan yere düşmanlık yaratmaya gerek yok.

susucam diyorum olmuyor.

devil trill, güzel arkadaşım. sen elektronik müzigin bilgisayarda çat diye yapıldıgını mı sanıyorsun? benim ugrastıgım müzigin yanında hafif kalıyor ne demek? elektronik müzik tüm müzik dalların arasında "yapım sonrası" en fazla emek harcanan müzik türüdür. senin çaldıgın, bahsettigin isimler zaten müzige yön veren isimler. sen gelmiş klasik müzikle günümüz müzigini kıyaslıyorsun ve çaldıgın şeydeki emegin fazla oldugunu söylüyorsun. sen 1700 1800lerde yapılan müzigin yapım şartlarıyla günümüzün şartlarını bir tuttugundan böyle konuşuyor olabilir misin?

kısacası her müzik türünün kendine has bir havası dogası vardır. ben transa'nın söylediklerine katılıyorum ama biraz sert çıkışmış kendisi. onun verdigi link'e bir ekleme de ben yapayım :

www.youtube.com

1.45'den sonrasını dinleyiniz, klasik müzik etkilerini yaşayınız. bu başlıkta elektronik müzik fazla savunulmuş ama umarım türkiye'de hak ettigi ilgiyi görür.

elektronik müzik çok emek isteyen, çok müzik bilgisi isteyen, nota bilgisi isteyen bir sanat dalıdır. sanattır. duygu vardır.

devills trill ise elektronik müziği beğenenleri kendi cevabına karşı gelinmiş gibi değerlendiren bir bireydir. ya cevap verip durma adamın sorusunun içine etmişsin. kimse seninle tartışmamış ki. kime cevap veriyorsun?

elektronik müzik yapmak için bile bence bi enstrüman çalmak şart çünkü ritim duygusunu geliştirmen lazım

elektronik müzik de bir müzik türüdür. sevenlerine de saygı duymak lazım. elbette kişisel zevkler tartışılmaz fakat genel manada müzik dünyası da gitgide bu yönde bir müziğe doğru evrilmektedir. Bunun en önemli getirilerinden biri de eski sistemlere göre çok daha az bir maliyete oturduğunuz yerden bir orkestra kurabilmek olmalı.

öncelikle herkesin bir başka müzik türü müzisyenine, bestecisine ve dinleyicisine saygı duyması gerekir.
genelleme yapılırken de dikkat etmesi gerekir.
en duygusal müzik elektronik müziktir demiş bir türk düşünürü az önce yukarılarda bir yerde...
hayatınızda kaç kere klasik müzik dinlediniz? ne dinlediniz?
neye göre kime göre karar veriyorsunuz?
mozart, verdi requiemdeki duygu yoğunluğunu, adnan saygun yunus emre oratoryosundaki duygu yoğunluğunu algılayabilecek kadar derin bir algınız var mıdır?
elektronik müzik dum tıstan ibaret değil elbette, bunun farkındayım. ama lütfen bu müzik türü için en yüksek duygu yoğunluğuna sahip gibi saçma sapan sıfatlar koymayın, gülerler...
farkında mısınız bilmiyorum ama ben de herhangi bir müzik için bunu koymuyorum...
bu biraz kişisel bir olgudur zira.
her ne kadar bir müzik parçası 10 saatte (attım) diğeri ise 7-8 ayda besteleniyor; bir müzik parçası tek kişi ile 1-2 saatlik bir prova ile diğeri ise 100lerce kişi ile 20-30 saatlik bir prova ile anca sahnelenebiliyor ise de ikisine verilen değer, tamamen kişinin algısı ve dolayısıyla algılayabildiği ve sonrasında hoşuna gidebildiği doğrultuda yüklediği değerdir...
bugün müzik gibi sanatın önemli bir konusunda bile "pr" "reklam" türevi ticari konular konuşuluyorsa o zaten müzikliğinden çıkmaya, ticari bir olgu olmaya yüz tutmaya çalışan birşey olmuştur zanımca...
konuya gelince.
eskiden, özellikle kompozsiyon bölümünde okur, saatlerce kontrpuan ve armoni kasarken elektronik müzik türünü ciddiye almaz, müzik olmadığını düşünürdüm.zira dj olup eline turntable alan -ki teknoloji sayesinde gerçek pikaplarda kullanılmıyor artık- kendini müzisyen ilan ediyor... öte yandan 3-5 akor bilen gitarı kendi kendine öğrenmiş kişiler de müzisyenim diye geçiniyor... kim müzisyen peki? ben mi o mu? konservatuvarda resmi sınav saati 12-24-48 saat gibi hayvan uzun sürelerde olan, odada günlerce çalışarak ortaya bir şey çıkartmaya çalışan, kağıdını jüriye teslim ederken bile kafanda acaba orasını öyle yapmasaydım daha iyi olurdu türevi düşünen bizle mi gerçek müzisyendik, yoksa orda burda çeşitli kayıtları sample edip stüdyosunda çok büyük emek harcayarak ortaya şarkı çıkartan gubikler mi?
enstruman, kelime itibariyle araçtır zaten. kim hangi araçla müzik yaparsa o müziktir. ama müzik, baside indirgendiğinde duygu ve düşüncenin notalara aktarılması ise, bir tarafta sıfırdan yaratılan bir duygu hüzmesi, tamamen size ait, daha önce kimse tarafından yapılmamış, edilmemiş bir duygu bulutu varken öte yandan birilerinin birşey çalmasına muhtaç olan, başkalarının duygularını kendi duygusuymuş gibi özümseyen kişiler var...

bestecilik orkestra şefliği haricinde esasen kemancıyım bir fiil 10 yıldır önemli bir orkestrada çalan. birçok tv, reklam, albüm, dvd kayıtlarına giriyorum 100lerce kez. her seferinde de önem arzedip sorarım, nasıl olsun diye... çünkü notaların içindeki duyguyu bir tek müzisyenler anlar. aranjörler veya prodüktörler değil. ama para kazanmak için onların istediğini hatta onların hayal bile edemeyeceğini en kısa sürede en kolay şekilde ortaya koyman gerekir. sorarsın nasıl olsun usta diye, şöyle olsun böyle olsun diye söyler kendi dağarcığındaki müzik bilgisiyle. çok kötü ise durum, çalarsın yok olmadı şurayı gııy gıy burayı gıy gıy gııy yap der bu mu dersin... yine olmazsa zaten hiç oraya gitmemeliydin...

şöyle birşey var, mutlaka alakalıdır...
bir takım tesbitler yazıyorum, belki hoşunuza gidiyor, belki gitmiyor bilemem. ama emeğe saygı ise söz konusu olan, laf edememelisiniz...
zira bir elektronik müzik müzisyeninin (yazar bu lafı yazarken çok güldü kendi kendine...) eğitimi kaç senedir? pardon, sene midir? aletleri çözdüğünde zaten içindeki duygusunu enstrumanları olan o aletlerle halka sunamaz mı?

ben size yazayım okuyunuz. klasik müzik kemancısının minimum eğitim süresi 10 yıldır. 3 yıl ortaokul, 3 yıl lise, 4 yıl üniversite. konservatuvarda geçer bu yıllar ve sizin anca üniversite karşılaştığınız finaller, vizeler ortaokul bebesinin karşısındadır.
eğitim sistemi çoğu avrupa ülkesinden daha köklüdür.kendisini daha da geliştirmek isteyen müzisyen, mezun olduktan sonra yurtdışında okul araştırır. birebir eğitim sisteminden ötürü iyi bir hoca bulur, gideceği ülke ile ilgili maddi manevi herşeyi hazırlayabilirse çeker gider... 1-2 sene yüksek lisan sonasında ülkesine 3-5 senelik kazanımla döner...

diğerinde ise belki arada bir setupı için birkaç bin dolar ödüyordur...

başka bir türk düşünürünün sarfettiği youtube linkine de üşenmedim tıkladım.
söz konusu elektronik müziğin en efsane grubunun muhteşemötesi muazzamissimo eserini de dinledim.
dayanabildiğim kısmına kadar olan form analizini yazıyorum.

8 ölçü elektor kick girer.
2. 8 ölçüde hihatler girer.
16 ölçü sonrasında 3. 8 ölçüde o ünlü efsanevi melodi girer.
do minördür, daha dün annemizin melodisinden biraz daha komplikedir.(söz konusu daha dün annemizin melodisi mozart tarafından bestelenmiştir.helal, ne güzel kompğlike birşey yapmış mozarttan bile komplike... ama o beste esnasında mozart 4 yaşındaydı...) neyse,
bu parçanın o muhteşem melodisi 3 kez tekrar ettiğinde takribi 4. tekrar girerken bir crash sesi gelir. reverse edilmiştir ve 4. tekrarın başındaki ölçüye kadar uzatılmıştır...
bu böyle sürer gider.merka ettim gerçekten böyle mi sürüyor diye, yok sürmüyormuş. usta müzisyenler bundan sıkılıp parçanın 2.30 ları civarlarında bu melodiyi es geçip başka bir melodi bulmuşlar.bu melodi inici yapıda bir melodi o da sürüyor hayli...
yapılan en enteresan gelişme, bu mzikte herşeyin üstüste bindirilmesi.ama bunu 8 ölçü 8 ölçü yapıyorlar ki dinleyici iyice algılasın. yoksa basmıyor sanırım...
oysa senfonik olaylara bakıldığında aynı anda zaten 15-20 ayrı track var.(yazar burada algıda seçicilik için elektronik müzik ağzıyla konuşur) her track, kendini asla tekrar etmediği gibi, diğer tracklerin de pek tekrarı değil... üstüste eklemek bahsinde zaten üstüste gelirken, ayrıca yatay biçimde de ciddi bir form oluşiturmakta. 8 ölçü olan bir tema, tekrarıyla total 16, hadi bir tekrar daha yapalım desek 32 ölçüğ sonrasında gider. yerine bir başka tema gelir. bazen temasız, geliştirme bölümleri, köprüler ve diğer parçalı yapıdaki formlarla gelerek dinleyiciyi monotonluktan çıkartır.sürprizli bir yapıda bambaşka şeyler doğurur...
duygu ön plandadır. kimi senfonik eserler, senfonik şiir tadında konusu olan, birşeyler anlatılan şeylerdir... bunu en iyi anlamanın yolu (esasen çocuklar için yazılmış olsa bile) prokofiev'in peter ve kurt'tudur.


...bu mudur sizin duygu dediğiniz şey?
eğer buysa çok duygusuz bir nesil yetişiyor azizim !

eğer buysa sizin top noktanızdaki elektronik müzik, bir mozart requiemi alıp oturtursanız bilgisayar ortamına, her 16 ölçüsünden bir elektronik parça çıkar. tek requiem ile de muhtemelen hayatınız boyunca dinleyeceğiniz binlerce elektronik parçayı dinlersiniz. daha da ihtiyacınız kalmaz...

yazıktır beyinlerinize, kulaklarınıza...

son sözü şöyle söylemek istedim...
nota bilmeden müzisyen olunmaz.
budur.
2x2=4...



saygılar.

(bkz: kabız)

Manyaklaşma, afiyet olsun.

süt içmeye bak sen, ılık süt. afiyet olsun. bir şey olmaz :))

midenizi bulandırabilir, ama sirke için. ılık suyla karıştırarak yavaş yavaş için. ve bugün için bol sıvı tüketip minimum katı tüketmeye çalışın. hiçbir şey olmayacak :D

potasyum yüklemesi yapmışınız ama fazlası emilmez zate. Süt için, süt... Potasyumu şeytsin.

Hiçbir şey olmaz.

şişli etfal'de cila niyetine 250cl'lik serum çaktırırsın çok çok...

:D yok artık ölümsüz oldun, ölemezsin artık.

o değil de göbeğinin capsini al

www.snopes.com
"There is no chemical that can function as an indicator for urine in a pool."

en.wikipedia.org
yok boyle bir sey

şehir efsanesi :D çocuklar havuza işemesinler diye söylenir.

jandarma'nın çocuk havuzunda işiyince kırmızıya dönüyor diye duymuştum. şanslıyım ki görmedim.

yalandır ben henüz amonyak vb maddeyi kırmızıya zarar vermeden çeviren bir madde görmedim.

firma adını veremiyorum ama bursa'da bir firmadan alıyordu 1 yıl öncesine kadar, hala da öyledir sanırım.

isko'dan alıyor..

kayseri'den alıyorlar. dünyanın %80 kot kumaşını kayseri üretiyor.
hatta firma adı da verebilirim. "Orta Anadolu" Levi's'in Türkiye'deki üreticisidir.

www.ortaanadolu.com

OrtaAnadolu

maltepeden tandoğana giderken sol tarafta araç kiralayabileceğiniz yerler var, genelde lüks araçlar için ama normal araçlar da var. Ücretlerini ise bilemiyorum.

büyük şirketler genelde en az 2 yıllık ehliyet ve sağlam bir limiti olan kredi kartı istiyor.hertz intercity vs böyle.ama bu işi illegal yapanlar var ankarada..gazetelere ilan verenler genelde bu tarz çalışan kişiler.onlardan kiralayabilirsiniz.fiyat konusuna gelince;peugeot 407 kiralamıştım ben geçen sene,75 liraydı günlük.yine o civarlardadır fiyat aynı sınıftaki araçlar için...

ötekisinema.com

filmharitasi.blogspot.com
avrupasineması.blogspot.com

bakınız.com

aceri seçtim baya bi götürür seni

bende aynı amaçla laptop arıyorum. acer i tavsiye ederim.

tartışmasız packardbell.. acer başlıklarına ve packardbell başlıklarına bak sözlükten.

Packard Bell de aynı özelliklerde ve 200 lira daha ucuz. Onu niye tavsiye etmiyorsunuz :)

edit: biri ddr2 diğeri ddr3 imiş. Sırf bu fark yüzünden 200 lira bayılınmaz.

200 lira az para değil packer bell diyorum ben de :) ddr2 ddr3 cok fark etmez zaten. o oyunlarıda oynarsınız bunlarla rahat olun.

diğerlerini geçtim samsung'daki hd4650 ekran kartı bile senin amacına tam olarak uygun değil. illa ki üçünden biri olacaksa samsung'u al ya da bütçeyi biraz arttır.

@blackdog yok ya arkadaşımda gördüm crysis'i filan full grafikte kasmadan oynatıyordu.şimdi 2 sene piyasadaki oyunları oynayamaz mıyım bu laptoplarla?
ayrıca hd4650 ile gt240 arasında çok büyük fark yok biri 33. biri 37. görünüyor.
hemen bir soru daha sorayım oyunlar ve autocad için filan ekran kartı mı daha önemlidir işlemci mi?

Cad işlemleri için ekran kartı önemlidir.

ng'nin human nature serisinde vardır heralde. csı serisinde de sık sık öyle görüntüler veriliyor. bi de dediğin gibi çizgi film vardı ama adını ben de hatırlayamadım şimdi.

çizgi film şuydu:

www.cizgi-film.tk