farmanager ile MAIN, FS ve customu atınca sorunun kesin olarak çözülür. korkma sakın tel gitti diye ama olayları çözmek biraz vaktini alacaktır. malum farmanager biraz karışık bir program.

eğer bu dediklerimi hiç bilmiyorsan mesaj at, ben yardımcı olayım sana vaktim oldukça.

flashgot mı acaba?

yükledim ama sağ alttaki simge çıkmadı malesef

indirmek istediğiniz flash videolar ise, video download helper pek bi leziz :)

tmm. çıktı simge sonunda. öneri için de teşekkürler.

yamulmuyorsam yasalara göre yada modern usüllere göre ismin yada soyisminin birisi tam olarak geçicek ve el yazısı şeklinde olcak.
şimdi aklıma geldi gugılda vardır mutlaka .

gereklerinin dışında imza olayı bir yetenek mi ki? herkes süper imza mı atıyor ya memlekette. :)

imzanın güzel olmasından çok eşsiz olmasına çalışman işine daha çok yarayacaktır bence.

kredi kartı arkası, ince yatay formlar gibi şeylerde dışarı taşmasın diye ben düz bir imza türettim kendime.
bence kaligrafi sitelerine bakıp isminizi değişik kaligrafilerle bir deneyin. mutlaka uygun bir şekil çıkar.

img444.imageshack.us

burada da kemal atatürk'ün imzaları var mesela.. hepsi mi karizmatik olur arkadaş? isim de önemli bir faktör sanırım, bilemedim. ama elin ağır hareket etmesiyle bulunabilen güzel bir imza, hızlıca atarken aynı da olmayabiliyor..belki de (ç)alışmakla alakalıdır.

@kediebesi, kaligrafi sitesi için örnek istesem çok mu olmuş olurum?

www.softpedia.com
mesela
google a calligraphy yazabilirsiniz...
bir de paraf bulun mutlaka...

sahtecilik bakımından ele alırsam el yazısı ile çok kısa olmayan adını ya da soyadını yazdığın taktirde taklidi imkansıza yakındır. direk ele veriyor kendini.

ne zaman canin sabahlari cay yerine icki isterse o zaman alkoliksin.

yok sadece akşam 9 10 gibi içiyorum gece 12 1 gibi yatarım. alışkanlık oldu. bira iç takıl pc de, yat, sabah kalk derse git. şöyle de birşey var sanırım kafamı en çok o kurcalıyor. hani alkolikler kendilerini hep haklı görürler diyorlar. işte bu söylenmesin artık :)

kendin demişsin alışkanlık oldu diye. günde 3-4 bira az değil. azaltmaya çalış bence.

daha çok tek başına içmek bunun emmaresidir.

ama football manager iki kişi oynanmıyor ki :)
şaka bir yana asıl sorunum yalnız başıma içmek sanırım, haklısınız. en azından biraz içim ferahladı, daha dikkatli olurum. teşekkürler. bana da afiyet olsun :)

alkolik olma durumu zırt pırt herkesin depresyona girmesi ya da ne bileyim her eli mikrofon tutanın kendini sanatçı addetmesi gibi bir durum oldu. yok böyle bişey. kolay kolay alkolik olunmaz hele öyle 3-4 keyif birası ile hiç olunmaz korkma :) alkolik adam yeri gelir gündüz içtiği çorbaya votka katar, içki içedimi vucut reaksiyon gösterir eli ayağı titrer.
sen yeşilliğini eksik etme bünyeyi arada bir dinlendir karaciğer yenilensin, başkada bişey olmaz

aslansınız kaplansınız yahu acaip rahatladım :) kafayı yiyordum bir haftadır.

alkolik adama içkisini vermeyince götü başı ayrı oynar krize girer. tırstım gitmedim dediğine göre olsa olsa akşamcı olmuşsun sen bişi olmaz.

böbreğe iyi gelir hem yalnız kolestrol yapıyormuş fazlaca bira.

konu hakkında çok bilgi sahibi değilim ama zamanında tv de bir uzman söyle demişti:
alkolik demek illaki çok içen demek değildir, eğer siz bir rutini sürekli alkol alarak yapıyorsanız alkolik olabilirsiniz.(böyle bir şey demişti galiba)

bir kaç akşam bilgisayar başında alkol olmadan çay, kahve, kola gibi şeylerle vakit geçirmeye çalış, kendini bir test et derim.hatta bana kalsa hiç alkol tüketme[bu kısmı çok dikkate almayacağını tahmin ediyorum :) ]

alkolik diyince insanlar illa, içki içmeyince titreyip, her gece dağıtıp hayatını mahfeden insanları düşünüyor. alkoliklerin de levelları var sonuçta. böyle olmak gerekmiyor alkolik olmak için. her akşam içmek ve içmeyince canı içmek istemek bence alkolikliktir.
ben sürekli sigara içiyorum, içmeyince canım istiyor. tiryakiyim. böyle bence.

çok su içmen lazım ama. çılgın gibi tuvalete gitmen gerekse dahi(bira içiyosun çünkü). bi gün sonra da değil üstelik. içtikten hemen sonra ya da bir kaç saate kadar.

madem içiceksin az zarar görmeye çalış.

dün içmedim, bugün içmeyi düşünüyorum, yarın içmem filan. böylece iki günde bir içerim. artık en azından yalnız kalmamaya çalışıyorum. aklıma geliyor yoksa akşam vakti. ilginiz için gerçekten teşekkürler. yine de anladım ki "alkolik olma" mevzu çok karmaşık birşey. yani tam olarak anlayamıyoruz, karar veremiyoruz. eğer gerçekten canım sıkılırsa, psikoloğa danışmam gerekiyor bu durumumu. çünkü sorunun zihinsel olduğunu düşünüyorum.

yüzünüze kirli sakal yakışır ama bu model çok feci. hiçbir erkeğe yakışmıyor, kesin bence.

yok olmamış bence de abi:/

olmamış ya bence kesin =/

ille kalsın dersen yanları inceltmeni öneririm.

anam bu ne acele.. artık çok geç madem; sıhhatler olsun :)

@want2die kirli sakaldan öteye geçemeyecek miyiz yani ?

öğk. duyuruyu bile sil bence.:p

ekran kartı driverinin programından sadece videolar için ekstra kontrast ve parlaklık ayarlayabilirsin. genel olarak da açılabiliyor. çoğu ekran kartı programında var bu opsiyon. ya da (bkz: bsplayer) kullanırsın videolar için.

acaba bunun başka bir çözüm yolu var mıdır? bilgisayardaki videoları izlemek çok sorun değil. onlar hadi oynatıcı ayarlarıyla biraz daha parlak yapabilirz. fakat bu sefer de resimler hala karanlık görünmeye devam edecek. her resmin parkalık ayarını arttırmaka falan da bayağı uzun iş. acaba tüpü biten monitörleri tamir ettirmek mümkün mü? ve tabi kaça yapılıyordur? bir de kendimizin yapabileceği bir şey var mı acaba?

teşekkürler...

hayal meyal hatırlıyorum ama sanki bu tüpü biten televizyonlara elektrik verilerek düzeltilebiliyordu. tabii ki evde yapılacak bir iş değil. tamamen sallıyor da olabilirim.
emin değilim bu konuda.

monitörlerde ekranın altındakilerin yanında bir de içeride parlaklık, focus, kontrast ayarları vardır. arka taraf açılınca monitörün marka ve modeline göre yeri değişen bir yerlerde genelde bir yazıyla işaretli ayar vidaları şeklinde tezahür ederler. bunları manipüle etmenin yolu montitörün arkasını alet açıkken açmayı gerektirir ki, tehlikeli bir yoldur. lakin daha evvelden böyle bir monitör kurtardığımdan (kontrast ayarı yalan olduğu için videolar, resimler filan koyu ve görülemez halde çıkıyordu) işe yaradığını ve elektrik çarpılmaya karşı gerekli önlemler alındığında (nereye dokunduğuna dikkat et, ayağına plastik bir şeyler giy vs.) bir sorun çıkmadığını ilk elden söyleyebilirim.

khuzdul of krsanthi, teşekkür ederim. İnternette bu sorunun çözümünü bulamamıştım. Eminim başkalarının da işine yarayacaktır.

sütlü necafe, sen de sağol, ama tehlikeli bir yöntem gibi :)

evet. cort da düşünebilirsin ibanez olmasa da olur dersen. ama ben de ibanez olsun diyip aldım ondan.

yirtik fani benim msn adresimi eklermisin bi kaç soru daha sorucam başını ağrıtmassam.

[email protected]

bende bundan aldım yaklaşık 3 ay oldu.hiçbir problemim yok marshall amfi ile kullanıyorum.overdrive sesi de clean sesi de tatmin ediyor.

link çalışmıyo olabilir mi?

çalışıyor gözüküyor bende...

gif resmi olarak gözüküyor bende de

link ölü :/

Jan Akkerman & Rosenberg Trio - Children of Sanchez

Kurdeşen halk dilinde alerji işte. Yediğin yiyecekten de olabilir güneşten de stressel faktörlerden de.

En iyisi bir alerji testi yaptır, bundan sonra rahat edersin. Ben 2372 senedir her mevsim dönümlerinde kurdeşen olurum, halen sebebini bilmiyorum.

alkolden uzak durman gerekebilir. bi de kaşınan yerlerini acıdan gebersen de kaşıma. bi de doktor ne dediyse onu yap. allah yardımcın olsun.

kurdeşen vücudunun fazladan histamin üretmesiyle oluşur. bazen yediğin bir şey, bazen dokunduğun bir şey, bazen sinirini bozan bir şey, bazen kokladığın bir şey... nedenini bulmak zordur, antihistamin, bazen kortizonlu iğne veya ilaç, ve bazen de hafif sakinleştirici hap/şuruplarla tedavi edilir. arada bir nüksedebilir, hiç tekrarlamayabilir, günde 5 kere de olunabilir. ne idüğü belli olmayan bir şeydir.

bunun bendeki versiyonunu taban alarak anlatayım.

taze öğrenciyken (yurt) kollarım ve bacaklarım ağırlıklı olmak üzere kırmızı uçlar şeklinde çıkmıştı bende. çılgın gibi kaşınıyodu kaşıyınca da kabartılar birleşip bütün vücudun kabarmasına sebep oluyodu. doktora gittim. doktor olur öyle canını fazla sıkmamaya çalış dedi bir de ilaç yazdı. ilaç antihistamin haptı.

ailemin yanında 1 hafta kadar bi tatil yaptım. yediklerime dikkat etmedim. sadece evden yedim. sonra kendiliğinden geçti zaten. ama o coştuğu sıra kafayı yedirticek duruma sokuyor adamı.

modern tıpla kapışmak istemem ama haplar hayat akışıma zarar verdi. gereksiz olduğu an bırakmaya çalış. 'ne olur ne olmaz kutu bitsin' düşüncesinden uzak dur derim. geçmiş olsun.

acil genel cerrahi diyorum. geçmiş olsun.

acil servisler bayramda da acik biliyorsunuz. gecen hafta benzer sikayetle arkadasim hastaneye gitti, yarim saat icinde apandisit ameliyatina aldilar. 2 hafta once basladiysa apandisit degildir muhtemelen ama ciddi bir sey olabilir. beklemeyin, hemen gidin hastaneye.

göbek düşmesi değil. ondan emin ol.

çok teşekkürler. ağrı şimdilik yok, yarın sabah acile gidilecek.

yapış yapış olmuştur şimdi ters çevirin bir müddet oynamayın 2 gun kadar sonra bir çalıştırın

aramaya inanırsanız çok fazla duyuru bulursunz

bir yudum döküldüyse çıkacagını sanmıyorum ama yineede oynamayın bir süre

düzelmez.

tamamen buharlastigindan emin olana kadar bilgisayari kapat. calisir vaziyette devrelere ulasirsa bilgisayarin tamir edilemeyecek sekilde bozulabilir. duzelip duzelmeyecegine o zaman bakarsin, o belli olmaz.

zeytin, krem/beyaz peynir, tereyagi, belki yogurt, bi tane haslanmis yumurta, varsa yulaf, yoksa corn flakes. sut veya cay.

tabi ki en onemli besin oldugu icin onemsiyorum.

en kral kahvaltı domates beyaz peynir ve zeytinden oluşan kahvaltıdır. yanına da demli sınırsız çay. ohh mis.

evde, aileyle birlikte olunca daha göz kamaştırıcı bir kahvaltı yapıyorum. içecek nesquik ahah vazgeçemem, yiyecek olarak da her gün bir spesiyal oluyor gibi. omlet olabiliyor; domates, sucuk, yumurta karışımı bir şey olabiliyor; yağda kızartılmış hamur olabiliyor. annemin yaratıcılığının sonuçları olarak bazen tadı çok kötü şeyler de çıkabiliyor gerçi ortaya.

ama senenin diğer 10 ayında yok kahvaltı diye bir öğün hayatımda=) maksimum 1 ay yer alıyor hayatımda. o da sabah dersi ve dersten çıkışta zaman olduğu günler. alıştığım için olabilir ama pek gerekli bir öğün olarak görmüyorum..

boşlukları tamamlayalım: şimdi de aileyle sofraya oturabildiğim yok pek:/ düzenlerimiz baya farklı. bahsettiğim 10 ayın 9'unda da sabah acıkırsam 1 ya da 2 poğaça, yanında da kahve ya da ufak paket meyve sularıyla geçiştiriyorum bu öğünü..

eğer çalışıyosam ya da staj yapıyosam poğaça ya da tost yerim, yemem aslında yutarım bildiğin aceleyle
diğer zamanlar kahvaltıyla öğle yemeği aynı öğün olur genelde. omletten lahmacuna kadar herşeyi yiyebilirim o anki ruh durumuma bağlı
pazar ve bayram kahvaltılarındaysa annem sazı eline alır masayı donatır kahvaltılıklarla yanına krep omlet sucuk sosis pancakeden herhangi birini yapar. 2-3 dakika hem anneme hem babama kahvaltıda neden nutella yenilebileceğini anlattıktan (tartıştıktan) sonra yumulurum :)

hep yalnız kahvaltı ederim hiç öyle büyük aile kahvaltılarımız olmaz.ama eğer işim yoksa ve vatkim varsa, 2 dilim ekmekle beyaz peynir domates birkaç zeytin haftada bir de yumurta yerim yanında kesin çay içerim.
eğer okul veya işe gitmem gerekiyorsa sabah kahvaltı etmem ama yanıma bir tost alırım saat 9,5 10 civarı yine çayla onu yerim.

kahvaltı önemlidir atlamamak lazım.

yıllardır bikaç istisna dışında yemedim.

mümkün oldukça hafif şeyler ve sıcacık bir çay

pita ekmeğinin arasına fesleğenli mozarella peyniri ve terayağı karışımı, domates, füme salam, yaban mersini reçeli ha bir de espresso.

nesfit:(

iki dilim beyaz ekmek üstüne bal kaymak ve çilekli süt

(kilolu falan değilim)

Zaman zaman çorba.

en fazla bi tost meyve suyuyla. ama genelde direkt öğle yemeği.

günün en verimli zamanını bişeyler yemekle harcıyamam.

Hep yalnız kahvaltı eden bir insan olarak kahvaltıda çay vazgeçilmezimdir. İşe gideceğim günler sabah yüzümü yıkamadan ketıla su koyarım. Yanında kızarmış ekmek, beyaz peynir, zeytin... Canım tatlı çekiyorsa da nutella, yoksa çikolata :) Bazen akşamları da bunları yiyebiliyorum. Memnunum halimden.

Geç uyandığım zaman da çayı şirkette mutlaka içerim. Bisküvi, kek gibi bi şeyler atıştırırım ya da bi şey yemem öğle yemeğini beklerim. Ama asla poğaça veya açma tarzı şeyler yemem.

çavdar ekmeğiyle beyaz peynirli, veya (üşenmezsem) beyaz peynir+kaşarlı, ya da sadece kaşarlı tost. yanına bi fincan çay.

salam sosis reçel kızarmış ekmek çay domates peynir. tereyağı kesinlikle kullanmıyorum kahvaltıda. cheedar peynir vs vs

yukarda arkadaşların yazdığı seyleri yemediğim kesin.sabahları midemle aramız limoni oluyo,oğlene kadar bekleyip(öğlene kadar meyve atıştırıyorum)yemek yiyorum direk.bir de çoğu zaman öğlende kalktığım için kahvaltı faslını es geçiyorum

ben hergün en az 1 saatlik bir kahvaltıyla başlıyorum güne. her kahvaltıda mutlaka bir çeşit omlet ya da menemen oluyor. arada bir jambon ya da kavurma yiyorum yumurta yerine, kızarmış ekmek arası kavurma nefistir. bazen de zeytinyağı ve siyah susamlı tulum loru (bunu da tavsiye ederim nefistir, tavada pişirilip de yenilebilir, çiğ olarak da) canım çektiğinde küçük kare ekmekleri tereyağı ile kaşarlı tost yapıyorum. bu sıcak tercihinin yanında mutlaka közlenmiş kırmızı biber (toplu alıp mangalda közleyip stokluyorum bunu da. biber yoksa tukaşınki de iyidir), domates, zaman zaman taze ince acı biber ve jalapeno oluyor. jalapeno'yu artık kavanozda değil 5 kiloluk market tipi ambalajda alıyorum zaten, onsuz olmuyor. finali de nutella ve çay ile yapıyorum.

zaten gazete okuma ve sigara kısımlarını da ekleyince 1 saati kafadan geçiyor.

büdüt: "günün en verimli zamanını bişeyler yemekle harcıyamam." diye bir laf geçmiş. kahvaltı iyi yapılmazsa gün boyu acıkıp duruyor bünye, ne yese tatmin olmuyor. kahvaltıyı iyi yapmak o yüzden önemli. kahvaltı sıkı olursa tüm gün bir şey yemesen de vücut güçsüz düşmez, verim artar. arkadaşın olaya bakış açısı yanlış.

oglene kadar acikmiyorum niyeyse. insanlarin uyandiktan sonra nasil yemek yediklerini de anlayamiyorum. ola ki yersem de normalde 12:30 civari yedigim ogle yemegi saat 15'e kayiyor. pazar gunu yayilmaca kahvalti fasli oluyor evde, o da oglene dogru. pazar gunleri de klasik anadolu kahvaltisi.
peynir tabagi, zeytin, sucuk, bazen yumurta, findik ezmesi, zeytinyagli naneli domates, salatalik, ceviz receli(yenigun marka).
salam, sosis olmaz asla.

kahvaltı yapmadan evden çıktığım senede en fazla 3-5 kere olur. derse falan gitmek gerekirse iki dilim tost, çay ve vazgeçilmezlerim beyaz peynir-reçel. acelem yoksa haşlanmış veya sucuklu yumurta, peynir, en az iki çeşit reçel ve nutella. ve elbette güzelce demlenmiş çay.

Yurtdışında -italya'da- yaşıyorum. Sabahları ofisimizin arka tarafındaki bar'dan yeni çıkmış 2 kruvasan (genellikle biri çikolatalı, biri orman meyveli oluyor.) alıyorum, yanında da espresso. Hem lezzetli oluyor, hem ayılmamı sağlıyor.

bir fincan çay, bir dilim ekmege sürülen nutella :))

5 yumurtalı omlet 120 gr beyaz peynir 2 dilim çavdarlı ekmek ılık çay ve domates

merhem sur, hafif sargi beziyle sar, cok sikma. su degdirmemeye calis.

edit: merhem yoksa bir eczaneye goster en azindan, versin ona gore bir merhem. merhemsiz yavas iyilesir, bir de mikrop kapma riski daha cok olur.

çok az bi iz uzun süre kalabiliyor böyle durumlarda. siz tam unutunca o da geçiyo ama. bence geçer.

ne merhem var ne sargı bezi. yara bandı boğmasın diye açtım, hava alsın dedim çocuk.

iyileşir.

ama dezenfekte et bol bol. oksijenli su neyin, iltahap olmasın başın ağrır sonra.

gecmis olsun, iyilesir iyilesir. cam kesiginin iyilesmesi metal kesiginin iyilesmesinden biraz daha zaman aliyor. cami yaparken icine konan magnezyum ya da zirkonyum gibi minerallerdenmis saniyorum.

abi o sol taraftaki karemsi kısmın büyük çoğunluğu kuruyacak ve tutmayacak muhtemelen. sen yine kalabildiği kadar orayla tümleşik tutmaya çalış. vücut orayı alttan yapıcak ve zamanı geldiğinde de o kısmı vücut kendisi atıcak zaten. tutmadı lan bu diye de korkma. kararır ve kurur. normal.

iyileşir elbet ama izi kalıyor...

ilk gün gitmezsen çok şey kaçırırsın.

okula git, ders kaydı bok püsür onları hallet.. sonra yaklaşık 2 hafta sonra oturmaya başlar bişiler.. o arada 1-2 kere de gidersin işte..

belki duymak istediğin cevap bu değil ama, ilk hafta hatta ilk gün gitmek her zaman iyidir. hocaların ilk hafta dediklerini kaçırmamak lazım. hatta bazıları aklına bile yazabilir, ilk hafta gelmemişti dimi bu? diye düşünebilir kendi kendine. var öyleleri. ayrıca ekle-sil döneminden faydalanmak için de hangi ders iyiymiş hangisi kötüymüş onu bilmek gerek ki istemediğini değiştiresin.

lisedeki gibi ilk hafta ders yapmazlar olayını üniversiteye başladığımdan beri hiç görmedim. koşturur gibi ders yapılan bir bölümdeysen, tanımadığın insanlardan ders notu isteme olayı pek hoş olmayabilir samimi olmadan. bunları dikkate almakta fayda var.

diğer üniversiteleri bilmiyorum ama odtü ilk günden derse başlar biz sike sike gideriz ilk günden

okula gitmedeki baremin dersleri kaçırmamak olsun. ilk hafta gidersem çöm olurum. ikinci hafta gidersem hede hodo salla. ders ne zaman başlarsa (işlenmeye) o zaman git. genelde de ekle sil ile başlar dersler. bazen ondan biraz sonra. bunun yanı sıra eğer birinci sınıfsan, insanlarla tanışmak için bu tür fırsatları da kaçırmamanı öneririm. -birinci sınıf olacağını taban alarak- eğer şu sıralar tanışmazsan sınıftakilerle ilerde de arka sıralarda oturan ve sınavdan önce ön sıra kızlarıyla bi şekilde muhattap olma zorluğu çeken biri olma olasılığın yüksek.

okulun ilk günü 2 saat boyunca 200 kişilik sınıfta harıl harıl osmanlıca işlendiğini bilirim. evet 1. sınıfta. o derse gelmeyenlerin de 4 sene boyunca osmanlıca'da problemli olduğu gözlemlenmiştir.

amele gibi gitmek istemiyorum ayaklarını geçelim. ders varsa gideceksin. asıl lisede gitmeyecektiniz o derslere. üniversite yan gelip yatma yeri değildir (mahmut hoca mode on). ilerleyen yıllarda "eğer sırf diploma almak için gitmiyorsanız" dersleri kaçırmamak için elinizden geleni yapacaksınız emin olun.

edit: zaten ilerleyen zamanlarda çok kaçmak isteyeceksiniz bir de. şimdiden devamsızlık yapmayın. bazı hocalar takar devamsızlığa. bi de dersin ağırlığına göre falan gidip gitmeme kararı alırsınız yakında. bunlar için ilk derslere gidip hocaların nabzını dinlemek şart.

özellikle ilk sene ilk gün o havayı solumakta sayısız faydalar vardır :)

ilk gün fena ortam yapılır. hatta şuan selamlaşmaktan utanan bazı insanların muhtemelen içip de "merhaba ben osman, skydiving'den hoşlanırım" demişlikleri bile vardı. zevkli olur yani.

Hangi okuldasın bilmiyorum ama Bilkent'te ilk günden başlardı dersler, hatta ilk derse ödev yapıp getirmen bile gerekirdi bazen. Yani dersler okul başlamadan başlardı.

ilk günden gidilmelidir. kesinlikle avantajlarla doludur ilk günden okula gitmek. ha, bu avantajlar okuluna göre değişir. ama lakin ki avantajdır en nihayetinde.

esas amele gibi gitmek dediğin ilk günden sonra gittiğinde olur. düşünsene millet tanışmış birbiriyle, herkes ikili üçlü gruplar olmuş, muhabbet ediyolar. sen tek başınasın, hangi gruba kaynak olsam diye bakıncaksın, daha kötü. oha çok abarttım, ama git sen ilk gün. herkesin ilk gün anıları vardır, arada bir muhabbeti açılır konuşulur, sen de yaşamamış olma.

Ben kendi adıma başını kaçırdığım dersleri çok zor topluyorum ve belli başlı üniversitelerden birinden okuyorsan ders başlar ilk gün.

son siniftayim, 4 senedir kayitlarin basladigi ilk gun giderim okula sabah 8 gibi. hem okulu sevdigimden, hem de bi isi yapiyosam en duzgun sekilde yapmak istedigimden. lisede degilsin artik. universite hayati benzemez oyle hic bi seye.

"açıldığı gün amele gibi gitmek" ne demektir bi kere?

ekle-sil döneminde okula gidip sabahtan akşama kadar ekle-sil yapılmıyo. dersleribeğenip beğenmeyeceğine(?) göre hangi derse devam edip hangisine etmeyeceğine karar veriyosun o dönem.

ayrıca sınıf ahalisinin en karışık olduğu zamandır ilk hafta. insanları tanırsın, kimler kafana uygun, kimlerin kumaşı sağlam, kimlerin sütü bozuk onlarla ilgili intibalar edinirsin...

ama boşver. sen takıl 1-2 hafta daha. gitmene gerek yok... gittiğinde hazır herkes gruplarını oluşturmuş olur. hocalar işin inceliklerini paylaşmış olur, herkes okulu babalarının çiftliği gibi görmeye başlamışken sen okula yabancılık çekersin. sorun olmaz bence. hem (bkz: üniversitede kızlar teklif ediyomuş)...

o protestoda bende vardım.Kolay kolay vazgecılecek bır sey degıl ama sonucta senınde kız kardeşınmıs onun karakter ozellıklerıyle ılgılı farklı yonlere cekmeye calıs en ıyı yontem bu bence ama farklı bır sehırden ankaraya gelebılecek kadar bu dusuncelerı benımsedıyse cok zor vazgecırebılmek bence sıze durust olmasını saglayın en azından ne yaptıgından haberdar olursunuz

o yaşlarda birşeylere kapılıyorsa -kendimden biliyorum- ailenin yapma etme demesi meseleyi daha da çekici hale geirebiliyor. siz ne derseniz deyin o zamanı geldiğinde, olgunlaştığında söylemeye çalıştıklarınıza anlam verecektir. ikazla cezalandırmayla ya da farklı yönlere çekmeye çalışmakla olmuyor malesef. henüz çocuk olabilir ama aptal değildir ne yapmaya çalıştığınızı anlarsa bu onunla ilişkinize de zarar verebilir.
"bu yaptığından hoşlanmasam da engel olmaya çalışmayacağım, bazı insanlar da yaşayarak öğrenir" tavrıdır en güzeli. belki fazladan birkaç sorumluluk verebilirsiniz. varsa eğer gitmek istediği üniversitede bir tur atabilir, ona okul ortamını gösterebilirsiniz. kandi haline bırakmaya gönlünüz elvermiyorsa ailede kendi kafa denginde, onun saygı duyduğu birinden kardeşinizle konuşmasını rica edin

bırakın devrimci olsun..

2-3 sene sonra hayatın gerçeklerini öğrenince doğru yolu bulur. yaşı 18 demişsiniz.. ben 18 yaşımda babamdan para aldığım için utanıp, iş bulup kendi paramı kazanmaya başladım.. bizde hayat koşullarını onaylamıyoruz. bizde öğrenciyiz harçları beyenmiyoruz. ne olacak yani devrim yapıcan da ne olacak. ya kaç senedir çakamadım şu işi. pekte anlamıyorum ne diyim.. yani demek istediğim azıtmasın. yarın bi gün kaybettiği yıllarını fena özler. geri dönüşte yoktur

dipnot: zaman makinası onun elindeyse bilemem tabii.. eer elindeyse bana ulaşsın geri dönmek istediğim 5 yılım var..

eğer gerçekten birşeyleri değiştirmek istiyorsa yapması gerekenin bu olmadığını söyleyin.

resmen kullanıyorlar kızı,

profesyonel yalancılıkla türkiyedeki çakma devrimcilik de büyük oranda örtüşüyor.

baa galırsa çakma devrimciliğin gerçek yüzünü gösteren kitaplar okutun, ya da bu kısımları içeren kitaplardan ilgili bölümleri okutun.

kullanıyorlar. kullanacaklar.
ne mahir çayanlar tükenir ne saftirik kızlar.

Ekleme: Mahir çayanın cesurluğundan dem vurmayın konu o değil, onun ne kadar cesur olduğunu ben de biliyorum. ama şu veya bu sebepten yakınlık duymadığınız birisi adam öldürünce "cani, katil, zorba vb." olurken yakınlık duyduğunuz insan öldürünce "ehem, öhm tabi omlet yapcaksan yumurta kırcan ehe" gibi bir yaklaşım içine girmeyenlere selam olsun.

bu mahir çayan örneğini istanbulda mahir çayanı saklayan kız (şimdi koca kadındır ya) anımsayarak vermiştim.

@ Karluk
bildiğin bu tarz kitaplar var mı? isim verebilir misin?

devrimciliği kötülemek kesinlikle çok yanlış olur. bi ailesi var ve sizi de karşısına almak zorunda bırakırsınız. söyleyebileceğiniz tek şey bunun için uygun zamanın bu olmadığıdır. üniversitede bu konuda çılgın atabileceğini falan söyleyebilirsiniz belki.
kötülemeyle bok atmayla eğebileceğiniz bi düşün yapısı biraz geride kalmış. sakın sakın.

Türkiye:
Filistini destekliyoruz, Çeçenistan'ı destekledik, kosovaya büyük yardımlar yaptık, bunlar bilinen şeyler. Diğerlerinden pek emin değilim ama örneğin kosovalıların davası haklıydı, ayrıca filistinlilere yapılan bir zulüm de var o da açık. her neyse bir de bilinmeyen desteklerimiz vardır:

Yazısız Kural 1
Senin teroristin bana tatlı gelir, elin teroristini severiz.
Bana dokunmayan yılan mantığından değil, çıkar salayabileceğim ya da senin çıkarını baltalayabileceğim için.
Çünkü Atatürk'ün de dediği gibi hayat bir mücadeledir. ve ülkeler daima mücadele ederler, bu ne yazık ki olağandır, doğaldır. şaşıyorum amerikaya kızanlara, almanyaya kızanlar, israile kızanlara.... ya hu adamlar görevini yapıyorlar, onların çıkarı gereği yapabileceklerinden biri buydu ve onlarda bunu seçtiler.

nereye geleceğim?
Böyle olayların arkasında figuranların bilmediği güçler olduğu yakın tarihe bakıldığında ortaya çıkmıştır.

Ortada büyük -ya da büyükçe-oyunlar vardır, bir de küçük ama kendini önemli sanan becerikli ya da beceriksiz figuranlar vardır, içlerinden bir kaçı yükselerek figuran master olur. oyun sürer. bitmez, çünkü bu oyunlar bizim oyunumuz değil, bize ait değil. Kendi haline bırakılsa olmayacak ya da yok olacak pek çok oluşum işte bu dış güçlerin çabası nedeniyle olagelir, bu da süregider. her dış gücün de "içimizde" bağlantılar vardır, kıçı kırık ülkeler bile kendi çaplarında bi şeyler yapmaya çalışırlar.

gün geçtikçe çok şükür halk bilinçleniyor bakmayın "bizi uyutuyorlar" dediklerine, uyutuyorlar ama bu konularda uyutma değil, uyanma söz konusu. biz çok çektimişiz bu zırvalardan ve dersimizi almışız, ama dış güçler hala şansını zorluyor. uyuma konusuna tekrar gelirsek, dünyada uyutulmayan hiç bir millet olduğuna inanmıyorum çünkü yazılı kurallardan birisi der ki "bilmesi gereken prensibi"

kız kardeşinize yaklaşanlar silahlı olmasa da bildiğiniz örgüttür bence, örgüt ne yapar bilir misiniz? adam seçer, bakar, arar, kim kendine uygun kim kendine katılabilir zaafları ne nasıl yaklaşmalı nasıl kazanmalı onu...? Burada dürüstlük yok, burada doğal bir süreç yok, aldatma var, kullanma var. gözlerini kapayıp meydanlara sürme var. bu arada eleman kazanmak için kadınları ya da çekici erkekleri kullanmak ve bir "aşk" bağı oluşturmak özellikle devrimci geçinen örgütlerde sıkça görülmüştür.

nereye gidiyorum?
yani kardeşiniz büyük oyunları görebilmelidir, o yaşta bu zor ama bunu yapmadıktan sonra yapacağınız hiç bir şeyin etkili olacağına inanmıyorum.
kardeşiniz nelere alet olduğunu ve yaptığı şeylerin nelere malolduğunu ya da olabileceğini görebilmelidir.

kardeşiniz level atlamalıdır.
hangi kitabı okusun demişsiniz, kitaplar sadece bir araç bunu siz de biliyorsunuz. bana kalırsa Kuran okusun derim, ama o kitap da kalbi açık olana açılır, o kitabın yardım ettiklerinden iyiyle kötüyü birbirinden ayırma özelliği yani Basiret olur. bu benim inancım, yani kişinin kalbinde ne kadar çok Allah sevgisi varsa o kişi o derece basiretli olabilmekte ya da korunmakta. Çünkü Allah'ın evi kalptir, Allah'ın olduğu yere pislik giremez, kişi getirip pisliği engellemelere rağmen zorla sokarsa o başka.

İnanın aklıma şu an kitap gelmiyor, ama gelse de kişi kendini "öğrenmeye" açmış olmalı, yoksa bu araçlardan yararlanamaz. İş inada binerse kitaplar para etmez.

Ben kardeşiniz için kendi kardeşimmişçesine olamasa da -hiç kardeşim olmadı demeyeceğim oldu ama çok çok küçükken sizlere ömür- üzüldüm.

bana göre olay kriminal
polis bu konuda uzman, bu konuda harika uzmanları vardır, eminim, en iyi yardımı onlar yaparlar gerek bilgi gerekse psikolojiyi düzeltme anlamında. şimdi kamuya açık bi yerde olmasa elinde cop belinde silah kendini bir şey sanan polis arkadaşlara da ağır konuşur ve siz onlara bakmayın onlar bizim polisimizin örneği olamaz derdim.

olay kriminalsa şuraya geleceğim:
Birisi konfüçyüsa gelmiş demek ki "biz de adalet o kadar gelişmiştir ki bir baba suç işlese oğlu onu içi kan ağlasa da ele verir ya da oğul suç işlese baba aynı şekilde"
konfüçyüs da demiş ki "biz de öyle bi bok olmaz, biz gizleriz bu daha doğru demiş"

bunun gibi bişeydi, seçim sizin. kardeşiniz suça karışmadıysa işiniz daha kolay. onun arkadaşlarına ihanet ettiğini hissettirmeden yardımını alabilirseniz alın. bunu yapamazsanız emniyetten bir tanıdığa ulaşarak durumu anlatın, ama ne kadar yüksek rütbe o kadar iyi çünkü nedne yüksek dedim- torpil için değil, olayın ciddiyeti düşünülünce bunu standart prosedüre sokmamak daha iyi çünkü o sizin kardeşiniz sonra düşük rütbeli memurların bana kalırsa bilmemesi gerek.

kitap öneremedim ama polisin bu konuda çalışmaları eminim vardır belki yayınları bile vardır. polisimiz pek çok örgütsel dökümanı ele geçirmiş olmalı, zamanı geldikçe de yayınlamıştır.

sanıyorum uzmanlık alanı bu olan insanlar kardeşinizin gerçeği görmesine yardımcı olacaktır, kendi haline bırakırsanız kitapların faydasını anca "umarsınız" öyle kalır. araç çünkü onlar. ama bir uzman böyle olmaz.

Ekleme:
olay kriminal derken olay deşilince kriminal öğeler ortaya çıkacağını düşündüğüm için böyle dedim yoksa ortada henüz bir suç yok. kardeşinizi polise ihbar edin gibi bir şey demiyorum tabi yani siz gidip görüşün bir uzmanla o size iyi akıl verecektir.

benim düşüncem bunlar

Onu oraya çeken birşeyler olabilir lise de okuyan bi insanın üni harcının koyacağı acıyı tam kavraması pek mümkün gibi gelmedi veren bilir bunları.Aşk unsuruna dikkat orda gittiği yer veya takıldığı insanlar arasında gönlünün tutulduğu insanlar olabilir..Havadan sudan girin kardeş sırlaşmasına çevirin olayı sonra ağzından lafı alın biraz anlat derseniz biraz samimiyeti suistimal olur ama lisede ki bir kızın geleceğini etkileyeceği için etkisi kısa sürecek kızgınlığı yeğlerim.

kardeşinizin arkadaş çevresi ile alakalı bir durum olabilir mi diye bir düşünün? tabi olmayabilir de.eğer ders çalışmasını bekliyorsanız mümkün mertebe ilgili olun yanında olun sürekli(mecazi olarak söylemiyorum yapışık ikiz gibi ama bodyguard gibi de değil).yaptıkları hakkında ne kadar yalan da olsa bilgi edinmeye çalışın anlattıklarını ilgiyle dinleyin.girip çıktığı ortamları görün veya bilen bir arkadaşına anlatmasını rica edin.geleceğinin siyasi aktivitelerden çok okuyacağı üniversite ve bulacağı işe bağlı olduğu gerçeğini kabullenmesini sağlayın.ya tabi çok istiyorsa katılsın o tip çalışmalara da çokta sıkmanın bi alemi yok sonuçta herkes kendi yolunu çizer neyin doğru neyin yanlış olduğuna bıakın kendisi karar versin.ama kesinlikle hayatında önceliğin ders ve okul olduğunu kavraması ve bu tip çalışmalara bir hobi gözüyle bakması lazım

Der baader meinhof komplex isimli filmi izletin.

Vah garibim...

17 yaşında herkes dünyayı kurtarmaya çalışır, normaldir.

Benim önerim bu şekilde hareket ederse eline geçecek şeyin olsa olsa dayak olacağı ve üzerine kayda alınıp fişleneceği, hayatının her aşamasında o fişlenmenin önüne ayak bağı olacağını anlatmak olacak (özellikle kamu sektöründe çalışacak olursa).

Kör olmadığını varsayarak bu şekilde başarıya ulaşamayacağını ve herhangi bir şeyi değiştiremeyeceğini az çok kendisinin de bildiğini umuyorum. Buradan yola çıkarak; sistemi değiştirmek istiyorsa sistemde sözünün geçeceği bir noktaya gelerek bunu yapması gerektiğini ve bunun yolunun da derslere ve okula asılmak olduğunu söylemek gerek diye düşünüyorum.

Hatta kamu yönetimi okuması yönünde süper gaz verilebilir bence. Zaten siyaset oldukça ilgi duyduğu bir alan olsa gerek, anlamak için alim olmaya gerek yok.

Devrimcilikle ilgili kitapların falan işe yarayacağını pek sanmıyorum, çünkü büyük ihtimal şu an bildiği şeyleri de kitaplardan öğrenmeden 'eylem adamı' olmuş, yani sizin verdiğiniz 'saçma' kitapları okumaktansa protestolara katılmayı tercih edecektir. Eğer bu eğilim bir anda olduysa onu oraya çeken muhakkak başka bir sebep vardır, mesela hoşlanığı bir erkek, söz sahibi olmak istediği bir arkadaş grubu vs...

Synche'i çok çok iyi anlayıp, ona hak vererek diyorum ki madem devrimci olmak istiyor bırakın olsun. Hatta madem bu sene üniversiteye hazırlanması gerekiyor, deyin ki "madem devrimcisin o zaman dershane eşitsizliğinin bir parçası nasıl olacaksın, eğer dershaneye gitmek istiyorsan okul dışında bir iş bulur kendi dershane paranı kendin ödersin" sert ama tokat gibi ayıltıcı bir çözüm.

Ama çok canınızı sıkmayın en kötü ihtimalle bu senesini eylemlerde, protestolarda boş geçirir ve öss yi kazanamaz. Tüm arkadaşları, hatta onu bu yeni çevresine çeken tüm insanlar üniversiteye gider o kalır, o zaman bakın nasıl tutuşup da ders çalışıyor. Aile için zor ama bir sene çok çok büyük bir kayıp değil.

@ vito genovese
ben kamu yönetimi mezunuyum aslında. ama iş imkanları bakımından kesinlikle istemem kardeşimin de okumasını. ben ettim sen etme hesabı =)

@ johan sebastian
aslında aynen dediğiniz gibi oldu. lise son sınıftı geçtiğimiz sene yani yeni mezun oldu. tahmin ettiğimiz gibi iyi bi puan alamadı sınavdan da. bu sene 2. kez girecek. ama hala akıllanmadı bu işlerin peşinden koşuyor. aslında ben gayet yüzeysel anlattım başlıkta durumu.

bu arada herkese çok teşekkür ederim, takip ediyorum sürekli, bütün tavsiyeleri göz önünde bulundurucam. iyi ki varsın duyuru =)

gönlünü bi cemaatçiye kaptırırsa, o inceden inceden eylem ve fikirlerinden soğutur kardeşinizi :)

(bkz: denize düşen yılana sarılır) =))

o müzik : the outlaw

kimin söylediğine bakamadım şimdi. uykuluyum zira.

the ecstasy of gold o dediğin. enter sandman'le alakası yok. ennio morricone'nin. metallica konserlere başlamadan önce bu bi çalınır, sonra sahneye çıkarlar.

o şark budur www.youtube.com

yeri gelmişken '' ne filmdi beah... ''

nar suyu kan icin, isinmak icinse kanyak icebilirsin.

Çekirdekli kuru üzüm ilacıdır kansızlığın. Her gün bi avuç. Ha bi de çok ve özellikle yemeklerden sonra çay içmek kansızlığa yol açabiliyor diye biliyorum.

her sabah kahvaltıda en az iki çorba kaşığı üzüm pekmezi.

ciğer, siyah üzüm, kırmızı et

et, sakatat, yeşillik.
pastırmalı-sucuklu kuru fasulye, soğanlı-limonlu marul salatası.

üzüm çekirdeğini ayrıca da satıyorlar öğütülmüş halde. yoğurtla iyi gidiyor.

dalak.

hangi değerler?

bahsettiğiniz kansızlıksa demir içeriği yüksek proteinli besinler tüketin.

bakliyat ye.

bulabilirseniz malt için.

@kediebesi
malt nedir ya.bende de kansızlık war,faydası olur mu.nerden bulunr nasıl tuketılır bu meret

malt b vitamini zengini, biranın hammaddesi olüyür. eskiden tekel satardı, her sabah bir çay bardağının yarısına koyar içerdik dedemle. acı tuhaf bir tadı vardır. ama b vitamini sayesinde hem mutluluk verir hem zindelik. kan yapar mı bilmiyorum ama çok iyi bişi. :) büyük bir markette ithalini buldum ama aynı iğrenç tat olmadığı için sevmedim. :)
www.bebekchik.com
bunun gibi...

bu arada belki bilmeyenler vardır. çölyaklılar içmemeliymiş (zaten bira da içmiyolardır herhalde)

ctrl tuşun takılı kalmış olabilir.

tes çeirp ça çt ur. takıı kalan tşlara faan ii gelio

Sana önerebileceğim bir ialç var Vermidon diye. Çok memnun kalıcaksın kullanırsan şayet.

2 - 3 ytl bişey... Akşam iş çıkışı eve döndüğünde alabilirsin yanında bulunsun.

Çok geçmiş olsun...

Başağrısının sebeplerinden biri dehidratasyon, yani vücuttaki sıvı miktarının eksilmesi. Sendeki sebep bu mudur bilemiyorum ama yakınlarda eczane olmadığına göre şöyle büyük bir bardak su içmeyi deneyebilirsin. 5-10 dakika içinde ağrın geçerse sebep buymuş demek ki dersin ;-)

banyonu bitirince çıkmadan ayaklarını soğuk suya tut. bunu her seferde yap.

bakkallarda da var artık ağrı kesici.

soğuk nemli bi bezi başına koy.relaxing...hissediceksin.

minoset'in plus'ı yaramayan kişinin vermidon denemesi gereksiz. bu ağrılar sürekliyse can sıkıntısından farklı temelleri olabilir. bu durumda doktora görünmeyi de ihmal etmeyin.

bol bol su tüket. baş ağrısı genelde vücuttaki suyun azalmasından kaynaklanıyor.

can sıkıntısı hepsinin nedeni..

ego sorunları, kendini kanıtlama arayışı, popüler olma isteği...
bir de ayar verme girişimi sonrası "ovv nası kodum" tripleri filan çok komik geliyor bana. ergenlikten çıkmış insanın yapmaması lazım böyle şeyler.

haddinden fazla boş vakit.

günlük hayatta hiç sürtüşme yaşamıyor musun kuzum sen? ayarı alan memnun veren memnun. sana ne.

ben çağırıp tanıdıklarıma gösteriyorum. onlarda taktir ediyolar. bazen.

deşarj olmak, stres atmak. olur öyle arada, kaplıca en iyisi...

sozlugu gereginden fazla ciddiye almaktan. o kadar ciddiye aliyorlar ki bir sure sonra adamlarin baska bir ilgi alani kalmiyor. ilgilendigin, ugrastigin bir sey olmayinca haliyle hakkinda fikir uretecegin bir seyler de olmuyor, o yuzden oluyor bunlar.

sende.

vay anasını ie ile girdim üst menü de gitti.

ctrl+f5 yapıp bi de çerezleri temizleyin muhtemelen düzelir.

bende 3 gündür çok geç açılıyor. o açılsa, bi başlığa tıkladığımda başlık geliyor fakat entry'ler çok geç açılıyor. dns değiştirdim, yüz kere ctrl+f5 yaptım ama düzelmedi. nedendir bilemiyorum.

edit: şimdi(lik) düzeldi bende. sorunlarda da çözümlerde de önce ben deneyimliyorum resmen.

bende de açılmaz oldu. ctrl+f5 e rağmen üstelik.

edit: hayvan geç geliyormuş. yemekten dönünce farkettim.

bende de ctlt+f5 yamama ragmen sol frame çalişmiy.

google analytics olayında baya bir takılıyor gibi. uzun süre bekleyince geldi.

Zamaninda sivilceli bir ergen iken Protex kullanirdim, sonradan biraktim, sanki biraz asindiriyor gibiydi.

hiç bişi olmuyo ben yıkıyorum banyoda protexle. bugüne kadar bi zararı aşındırması falan olmadı. ama illa yüz için özel bişi istyosan clean and clear in mor kutuda 4 ya da 5 liraya satılan kuru sabununu tavsiye ederim siyah noktalara vs. ye bire bir.

cildin üzerindeki yağ tabakasını yok edeceği için kışın günlük kullanımı banko zararlıdır.

alakasız ama traş köpüğünden 10 kat etkili bana göre.

yavaş giderken açın dendiğini ilk defa duyuyorum. hatta rolantideyken klimanın açılmaması tavsiye olunur...

ben de ilk defa duydum. tam tersine klima, motor devrine bağlı çalışan bir alet olduğu için hızlı (daha doğrusu yüksek devirde) giderken daha güzel soğutur. ayrıca 1.4 16V renault clio ile klima baştan sonra açık vaziyette, katalog değerleri olan şehirlerarası 100 km'de 5.5 litre benzin tüketerek 700 km. yol yaptık. ne performans düştü ne yakıt tüketimi arttı. gözle görülür bir fark bile olmadı.

eski araçlar için geçerli bu dediğiniz. yeni araçlarda klima ve motor bağımsızdır birbirinden.

çokça duydum bu öneriyi. bütün arabalar böyle değil. güçlü motora sahip arabalar pek etkilenmiyor bundan. motoru pek güçlü olmayanlar özellikle yokuşlarda çekişte ciddi problemler yaşıyor. 'yavaş giderken açın' demeleri de 'basmayacaksanız açın' gibi algılamak daha doğru olur sanırım.

klimalar bir kayışla motora bağlı yani gücünü motordan alıyor. bu yüzden 4 5 beygir gücü çeker arabanın motorundan. elinden birşey gelmez bu konuda malesef. muhtemelen sana denileni yanlış anlamışsın sen. klimayı genelde rampa çıkarken veya araba sollarken kapaman tavsiye edilir.

klimanın motor performansını, özellikle hızlanmayı düşürdüğünü herkes bilir ve aktif araba kullananlar da bunu tecrübe etmişlerdir. belki ortalama hızda bir etkisi olmaz ama ani hızlanmalarda çko farkeder.

not: 90 km'nin altında cam açmak daha tasarrufluymuş üzerinde klima açmak. mythbusters kanıtlamıştı.

ve evet 1.4 arabalarda mesela farkediyor klimayı kapatınca araba bir anda fırlıyor.

atrinin dedigi gibi yeni modellerde bu klima olayi ayrildi.
ama otomatik vitesli bazi modellerde kick down yaptiginiz vakit klima motoru devredisi kaliyor...(sadece fan calisiyor mesela)!

Lan'dan mı oynuyorsunuz yoksa hamachi filan mı?

ah onu yazmayı unutmuşum hamachiden oynuyoruz ancak sürümleri falan bilimum kez kontol ettik sorun olmaması lazım onda..

ağdan ayrılıp tekrar katılmak benzer bir sorunu çözüyordu eycofda. belki bu da o şekilde olabilir.

hamachi de bizim için tek sorun güvenlik duvarı oluyordu , portlarla ilgili bir sorun da olabilir ama sırf elektrik gidip gelmesi böyle bir şeye sorun olabilir mi onu bilmiyorum. Birde waxxi üzerinden oynamayı deneyin isterseniz.

geldigi gibi kendiliginden gitti sorun te$ekkürler..

wow gbi bi oyun ancak 2 boyutlu ve evet çok gzel bi oyun başına oturdummu kalkamazsın sabahlarsın genelde o derece bi oyun. youtube dan oyun videolarına da ulaşabilirsin. tek başına da oynayabilirsin online da ben tek oynuyodum çok keyifliydi yıllar önce.

Hey dostum, şaka yapmıyorsun değil mi :)

Diablo2 multiplayer da oynanabilen bir oyundur. uo ile alakası yok. Homm 4'le ise zerre alakası yok. Hım Sacred falan biliyorsundur heralde, ona benzer işte. Daha doğrusu sacred diablo'ya benzer.

Güzel değil. Başına oturunca saatlerce, günlerce, haftalarca kalkamazsın çünkü. Sosyal hayatını bitirir. Zamanında öyleydi en azından.

şu an geç kalınmış bir oyundur. şunu söylemeliyim ki, eğer internete ulaşılamayacak yaklaşık 1 aylık bir süre varsa kesinlikle yapılabilicek en güzel şey bunu oynamak olacaktır. single play gayet de sağlamdır ve sürükleyicidir.

hayır geç kalmadın baal'ı kesmeyen bir türk genci, gencliğini hiç yaşayamamıştır.

yanlış olmuş diabloyu kesmeyen türk genci gençliğini yaşayamamıştır. baal ın koy götüne. sonradan geldi ayar oluyorum ipneye. diablo candır.

ares öldü sayılır artık. bearshare dene.

şubat ayında canavar gibiydi kimden darbe yedi ki ?

bende de online olmuyor ilk açınca genelde kapatıp açıyorum bi kerede düzeliyo genelde, olmadı bidaha kapatıp açmak lazım.

geçen hafta kullandım bağlanıyordu. ares bazen yapıyor böyle. port açtın mı? aresi kaldırıp documents and settings/local settings/application data/ares klasörünü uçurup tekrar yükle.(bu klasörler gizli). klasör ismi değişmiş olabilir uzun zamandır bakmadım.

uninstall ettikten sonra çalıştır>regedit ordan arama yapıp bütün ares ismi geçen regleri sil. ben bu şekilde iki kez online olamama problemimi çözdüm.

Plus and white ın bir diş beyazlatma seti var anında olmuyor ama kullana kullana beyazlatıyor dişlerini, bunun dışında ultraviyole ışık veren bazı aletler de satılıyor dişleri beyazlatmak için, çok da pahalı değiller...

eğer diş minelerin hassas değilse clynomyn'ın en eski versiyonunu al(beyaz renkli), sağ tarafında sigara içenler için yazılı olanı. çok etkili. jel olan onun kadar güçlü değil ama. hatta hiç tavsiye etmem sonrakileri. üzerinde aksi yazmasına rağmen günlük kullanım için pek uygun bi diş macununa benzemiyor. bu özelliğiyle senin durumuna da biraz uygun düşüyor gibi.

diş minenize bağlı olarak diş beyazlatılabiliyor, doktor kontrolüne gitmeden diş beyazlatma yapılması sağlıklı değil...
ilk önce bir diş taşı temizliği yaptırın basit bir işlem zaten, o sırada doktorunuza sorabilirsiniz diş beyazlatmayı...
diş macunu sigara içseniz de içmeseniz de clinomyn öneriyorum...
her tür diş beyazlatıcı diş macunu denemiş biri olarak en iyisi o...

diş macunu dışında kesinlikle abuk subuk ürünleri doktora gitmeden kullanma...
diş minelerin erir, diş etlerin çekilir, diş hassasiyetin olur, dişlerin abuk subuk çürür...

felaket telalı gibiyim yalnız o ayrı

sporcular direk şey der sanırım practice practice practice=)

boş olduğunuz anlarda gidin bir sahaya şut çekin bolca. şey de yapabilirsiniz ufak bir sünger ya da plastik top alıp evde de şut çekebilirsiniz hazırlayacağınız bir kaleye..

edit: ohş practise yazmışım. practice olarak düzelttim.. of pof..

çalışarak sürekli şut çekerek tabiiki geliştirilebilir ama tabiiki acı bir gerçekten bahsetmek gerekirse bu noktada tıkanabilirsiniz

(bkz: yetenek)

kimisi de sizin kadar iyi koşamıyabilir. bunlar normal şeylerdir. zorlamamak gerekir

hmm peki cüneyit arkın dibi bacaklarıma taş bağlayıp çalışmam yararlı olur mu? o bacak için olan açırlıklardan alsam nereye bağlamalıyım?

yetenek bakınızı biraz sert geldi soruya.ben sadece daha iyi vuruş yapmak için birkaç taktik, antrenman istiyorum.

gerekli malzemeleri yazıyorum:

bir adet futbol topu
bir adet duvar
bir adet boş zaman

hepsini birleştirince sonuç elde edilir. sürekli duvara şut atıp topun durmasına izin vermeden tekrar tekrar vurun böylelikle şut şiddetiniz gelişecektir.

edit: söylemeyi unutmuşum önce kısa mesafeden başlayıp giderek topa vurduğunuz mesafeyi uzatacaksınız.

şöyle söyleyelim, bu biraz reflex işi. hızlı karar verip, uygulama meselesi. şimdi çizdiğiniz şema'yı ele alırsak,
- oyuncunun sola doğru çarpraz koşu yaptığını varsayalım;
* vuruşu yapmadan önceki pozisyonu ve vücudu, topun normalde gittiği yönün tersine bakacak şekilde olmalı
* bu pozisyonda topa sağ ayağın içiyle vurulursa, top sağ direğe gidermiş gibi yapıp ağlara doğru falso alacaktır
* tabi vuruş hızı fazla olursa, ters tarafa falso alması ya da dümdüz dışarı gitmesi söz konusu olabilir.. bu konuda nihat kahveci'nin bir videosu vardı,
www.uefa.com
şuradan belki bir şeyler kapılabilir

tabi her pozisyonda bu gibi şeyler işe yaramayacaktır, futbolcunun yeteneği sadece topa doğru vurmak değil, sahanın neresinde, hangi koşulda ne yapacağını bilmektir de..

biraz sallıycam ama; öncelikle topu atmak istediğiniz yere değil sürekli topa bakın. golfçülerde aynısını yapıyor. ayrıca topa vuruş anında dizinizi bükmeyin. isabet ve gücün mükemmel bileşimi olan ayağınız iç tarafının hafif üstüyle vurun. vuruş anında vücudunuz hafif eğik olsun ama kaç derece olması gerektiğini hatırlamıyorum. tabi bunları hemen yapamayabilirsiniz. çalıştıkça topun karakteristiğini, ulaşılmak istenen hedefe nasıl gittiğini, o yuvarlak avuç kadar şeyin kramponunuzla tek vücut olunca fileleri nasıl havalandıracağını anlayacaksınız. yok eğer gol atamıyorsanız, o zaman asist yapın.

hangi ayağını kullandığınızı yazmamışsın ama ayak dışıyla yapılan vuruşlarda top falso alıyor. belki topa vuruş şiddetinden çok vuruş şekli üzerinde kafa patlatmalısın. top sektirmeklede başlanabilir yani topu ayağın üst kısmına oturtma yönünde kendini geliştirebilirsin. tabi top cambazı değilim sadece kendi fikrim bu.

kanımca topa en iyi vuruş stili ayak baş parmağının ayağa bağlandığı nokta ile vurmaktır. hem hızlı hem isabetli olur.

bu is o kadar kolay olsaydi sabri uzerinde uygulanirdi.

sabri de bir teknige sahip, deli hizlaniyor ancak vurdu mu topa ya da orta kesti mi nereye gidecegini bir allah biliyor. o yuzden yetenek cevabina katiliyorum.

ayrica herkes bir kewell bir topal olacak degil, sabri'lere de ihtiyacimiz var, iste siz de o ihtiyacimiz olan sabri'siniz. tabii bize bir de sabir gerekiyor sabri'lere katlanabilmek icin.

yapabileceklerinin en basiti kalenin sağına nişan almak.

Bir arkadaşımı dışarda beklemek yerine onunla birlikte FTR dersine girmiştim. Hoca şunu söylemişti. Hızlı şut sözkonusu olacaksa, baldırdaki kaslardan ziyade resimde quadriceps denen (dizin üstündeki) kasların gelişmiş olması daha önemli. İşte topu hızlandıran kas bu.

www.nedennasilnedir.com

eğer her vuruşta hep sola gidiyorsa vuracağınız topa direk arkadan değil hafif sol arkadan gelerek vurun.hani kaleye değil de kalenin hafif sağına atıyormuş gibi. bi süre sonra alışırsın.

konuyla ilgili literature hesaplara fln bak.

Hoca kendi yaptığı çalışmalara yakın konularla ilgili sorular sorabilir, tabii işiniz bunları bilmenizi gerektiriyorsa. İnternetten falan hocanın hangi alanlarda çalıştığına bakın.

yani sektörde senin tecrübende insanlar ne alıyorsa üç aşağı beş yukarı onu söyle. ve şu aşamada kendinin geliştirmenin,istediğin bir yerde çalışmanın senin için ön planda olduğunu belirt bir arada. para ikinci faktör benim için hesabı.
Nedir bu anlamadım ben üniversite bünyesinde birşey mi. yoksa kurumun yönetici sıfatını taşıyan kişisi aynı zamanda akademisyen mi?
Çoğu mülakatta yöneticiler kendileriyle uyum içinde çalışacağını düşündüğü kişileri alırlar. bence bu böyle gerisi fasa fiso. bu adam iş öğrenir mi, iki ay sonra çekip gitme ihtimali nedir, ya da en basitinden kanı kaynadısa ikinci faktöre bakmaz bile. Sevdir kendini:) Bir de çok iyi bilmediğin konularda şunu yaptım ben deme. çünkü sen diyip geçmeyi planlamışsındır kafanda ama karşıdaki adam belki sırf muhabbet açmak için "hmm evet bahsetsene biraz, biz de bir ara şunu yapmıştık " falan derse sen de baka kalıp bilmediğin konularda ahkam kesiyor durumuna düşmezsin. eğer iyi bilmiyorsan hiç girme derim. Ya da "şöyle de birşey duymuştum ilgimi çekmişti, karşıma böyle bir fırsat çıkarsa bu konuyla ilgili de çalışmak isterim" gibi. Önemli olan ne öğrenmiş olduğun değil bundan sonra neler öğrenebileceğin. Uzattım biraz. Son olarak kendine güven.Hoca dediğin de nihayetinde bu yollardan geçmiş biri. işte bir de bol bol ön hazırlık yap. bizim böyle bir şeyimiz var duydun mu deyince, tak tak cevap verirsin. hem mülakat esnasında güvenin de artar. başarılar

işe başvurduğun firma hakkında internetten araştırma yap kesinlikle. çünkü arastırdın mı bilgin var mı diye soruyorlar. ama sektör belli firma belli değilse başvurduğun pozisyonla ilgili arastırma yap güzel cevaplar hazırla.

özellikle bu is kolunda basarılı olabilcekmisin ya da neden bu is seklindeki klişe sorulara parlak cevap verebilirsen bir adım daha öne çıkabilirsin.

göz temasından kesinlikle kaçınma ve konusurken gözlerinin içine bak. beden diline çok dikkat et. beden diline inanılmaz önem veriyorlar. sorulara cevap verirken uzak bir tarafa bakma, kesinlikle elerini ve kollarını kavusturma.

edit: maaş konusundaki soruna gelince eğer arkadasların bahsettiği gibi kendine güvenen bir tarz değil riske girmem yuvarlak olsun dersen " firma kurumsal bir firma ve şüphesiz bir ücret politikaları var. ben ücret politikalarına saygı duyarım " minvalinde bir şeyler söyleyebilirsin. yine de bir ücret telaffuz etmeni muhtemelen isteyeceklerdir onu da piyasa sartlarını isin durumunu düsün ve sen karar ver.

istediğin bir miktar var ise kesinlikle onu aralık vererek belirtmelisin. mesela "1500 düşünüyorum" değil "1400-1600 arası bir şeyler düşünüyorum" şeklinde. gayet etkili olduğu söylenir bu yöntemin.

Su anda calistigim firmanin mulakatinda bana da istedigim maasi sordular. Sizin bana en uygun maasi vereceginizden eminim, o konuda bir saorun yasayacagimizi sanmiyorum dedim. Bekledigimden de yüksek maas verdiler. Bu ne olsa raziyim dan öte, "size güveniyorum siz piyasayi degerlendirip uygun bir maas öngörecek kapasitedesiniz benim de hayvani beklentilerim yok" seklinde söylenmeli.
Aklinizda olsun. Illa bir rakam da isteyebilirler o zaman da bir aralik verirsiniz iste.

herkese çok teşekkür ederim.

%99 ihtimalle o ürünü o markanın orjinal servisi getirir ve kurar. Türkiye'de çoğu firma bu şekilde çalışıyor. Siz siparişi veriyorsunuz elinde yoksa (ki olmama ihtimali yüksek oluyo) bayii siparişi üreticiye çekiyor, üret,c, ürünü servisi vasıtası ile getirip eve kuruyor. Bi tek spotçular var sanırım bu hizmeti yapmayan... Yani normalde de arçelik bayiinden filan buzdolabı alınca de taşıma ücretsiz oluyor. Yine de bi hepsiburada.com müşteri hizmetleri ile konuşmak lazım tabii...

selimse'nin dediği gibi üretici firma getirirse sadece kapına kadar getirmekle kalmaz, kurulumunu da yapar. ama iş siparişin kargo ile gönderilecek olursa çok büyük bir ihtimal, kapıya bırakırlar. buzdolabına ellerini bile sürmezler emin ol. hatta bazıları, o kadar ağır olmayan birkaç parçalık paketleri, yardım et de yukarı beraber çıkaralım diyebiliyorlar.

yurtiçi kargo'dan koşu bandı almıştık adamlar apartmanın bile değil sitenin kapısına getirip bırakmışlardı. "eki eki çıkarırsınız işte" falan yapmışlardı. kargoyla gelirse bence imkanı yok çıkarmazlar.

markaya gore degisir bu servisin gelip kurma isi. koc grubunda misal servis gelip kuruyor. bence bunun bilgisini yine en iyi hepsiburada'dan alabilirsiniz.

ayrica pek gerekli bir bilgi olmasa da buzdolaplari 40 kg civarlarindadir.

teslim edilir alet size, kargoyla gelirse muhtemelen kapıya bırakırlar, siz servisi arar randevu alırsınız, servis gelir evde kurulum yapar. yani genelde böyle oluyor. eğer hepsiburada direk buzdolabının satıcısından yönlendiriyorsa ikisinin aynı anda olma ihtimali var. sorsanız cevap verirler. işalla.

kargo böyle bir şeyi asla yapmaz. yeni buzdolapları kalıplı ama gayet hafif oluyor, eskilere nazaran.

açmayın zaten. hatta sökün silin kurutun içini nasıl olsa garanti falan kalmadı.
cep telefonuyla denize girmiştim,fazla su girmemiştir içine umuduyla açmaya çalıştım, sonra anladık ki açmakla katlini garantilemişim aletin.(açmaktan kasıt on/off hep)
bi pavilion kullanıcısı olarak acınızı paylaşıyorum büyük geçmiş olsun. hallolur inşallah.

kaloriferin (cok sicak olmayacak) uzerine koyun dursun 3 gun. sonra acmayi deneyin. pili falan coktaaaan sokmus olmaniz lazim.

ilk işiniz pili çıkarmak olmalıydı.
kaloriferin altına koymak bana daha mantıklı geldi ama bileimiyorum.

pilini cikartip bir havlu uzerine tuslari ve monitoru asagiya bakacak sekilde koyun. bir kac gun kendi halinde oda sicakliginda kurumasini bekleyin. umarim calisir. calisirsa muhtemel oksitleneme vs. ileride de sorun cikartabilecektir.

Saç kurutma makinası işe yarayabilir. Bir de yanılmıyorsam ram slotu klavyenin altında olan modellerde klavyeyi sökmek HP leri garanti dışı bırakmıyordu. Eğer bu model de öyle bir şeyse klavye söküldükten sonra zaten cihazın önemli bir kısmına kurutma amaçlı olarak direk erişmek mümkün olduğundan klavyeyi sökebilirsiniz.

Fatiha okunur diye biliyorum ben.

saç kurutma makinesi sıcak olmamalı. yoksa tuşlar gevriyor, çiçek gibi açıyor resmen. soğuk hava tut. ekranı sonuna kadar açıp ters beklet falan.