İki ciltlik bir kitap var mesela. Durmadan sesli kitap halinde dinliyorum. Bittikçe başa dönüyor. Ortalama günde bir-bir buçuk saat. Bu biraz takıntı/konfor kitabı gibi bir şey. İstisna.
Kur'an gibi ibadet niyetiyle sürekli baştan sona hatmedilen kitapları da istisna olarak dahil etmiyorum.
Bazı kitapları yıllar içinde tekrar okurum. Mümkünse farklı dillerdeki versiyonlarını. Mesela Harry Potter serisini Türkçe, orijinal dili, Fransızca ve Arapça olarak okuyorum. Böylece hem aynı zevki tekrar yaşamış, hem de lisan pratiği yapmış oluyorsunuz.
Bazı kitapları da tekrar tekrar okuduğum oluyor. Umut Sarıkaya mesela. Yahut Don Quijote, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, İhsan Oktay Anar, Oğuz Atay, Rus Klasikleri falan ömürde tek okumayla olmuyor sanki...
Yine eğer bir serinin yeni kitabı birkaç yıl sonra çıkmışsa, önceki kitaplarını dönüp tekrar okuduğum oluyor.
Bir de eski ortaokul/lise ders kitaplarımı nostaljik sebeplerle dönüp okuduğum oluyor. WOW!, Project gibi Anadolu Lisesi orta kısım ingilizce kitapları, 1988-2000 arası dönem İlkokul, Ortaokul MEB Türkçe kitapları gibi...
Kendi yazdığım birçok şeyi de (günlük, şiir, entry, duyuru, çeviri, kitap/kitap taslağı, kişisel not, mesajlaşma tarihçeleri vs. gibi) yıllar içinde dönüp dönüp okuduğum oluyor.
Birkaç başucu kitabım var, onları da böyle birkaç senede bir, törensel bir edayla okuyorum. Yani ritüeli var. Tatilde okumak, ormanda okumak, eve kapanıp okumak gibi. "4. geleneksel Foucault Sarkacı okuma günleri" havasında, böyle moda girip tekrar okuma yaptığım oluyor.
Tüm bu kadar tekrarın ve geçmişe hapsolmanın gölgesinde hâlâ yeni şeyler okuyabilmem aslında hiç de yabana atılamayacak şeymiş, yeni farkettim...
0