Her şey bir ihtiyaçtan kaynaklanır diye düşünürsek beynin buna ihtiyaç duyuyor diyebiliriz. O halde bu ihtiyaç nereden kaynaklanıyor o önemli.
Bu davranış doğuştan gelen değil sonradan öğrenilen bir davranış. Çok büyük çoğunlukla ailenin en güçlü kişisi (büyük ailelerde dede veya nine küçük ailelerde baba veya anne, yahut aileye etkisi çok büyük olan başka birileri) senin en minikliğinden beri görerek büyüdüğün biriydi ve o da herkesi çok eleştiren biriydi.
Zihin istesek de istemesek de teşhis koymak (yani yaftalamak) ve sınıflandırmak (iyi kötü, doğru yanlış, güzel çirkin, faydalı faydasız, zararlı zararsız vs) yordamıyla çalışan bir varlık. Biz ne kadar uğraşsak yine bunu yapacak çünkü başka türlü güvende olamayız, uyumlu olamayız, fayda elde edemeyiz vs.
Fakat bu bahsettiğin durumda bir aşırılık var, yapılması gereken şey bana göre zihnin kafayı yemiş ve kontrolden çıkmış makineler gibi neden sürekli, durmadan, hiç bıkmadan aynı işi yapmaya uğraştığını yani olumsuza odaklanıp sürekli bunları işaretlemeye çalıştığını bulmak.
Yanlış anlamıyorsam (benim zihnim de böyledir, kendimden bildiğim için yazıyorum) bu tarz insanlar çok büyük çoğunlukla iç dünyalarında güvensizdirler. İnsanlara güvenmekte zorlanırlar, inanmaya çok hasrettirler, ne zaman inanmak güvenmek gerekse zihinleri önlerine sürekli olarak geçmişteki kazık yeme kayıtlarını, o andaki yaşanan acıyı, yaşanan duyguları getirir. Tam da bu yüzden zihin sürekli kusur bulmaya yani kendini güvence altına almaya odaklar.
Bir de yanlış yapma korkusu olabilir, başarısızlık korkusu olabilir, eleştirilerek canı yakılma korkusu olabilir. Bunlar da zihnin sürekli mükemmeliyetçiliğe odaklanmasına sebep olur.
Biraz iç dünyamızı dinlemek lazım, kendimizle konuşmak iyi gelecektir diye düşünüyorum.
0