Ekşi Duyuru

yasemin çayı

yarım bardak kola üzerine 2 çay kaşığı nescafe ekle.
5 dakikada 1 yudum al, iki saat boyunca yavaş yavaş ders çalışırken iç.

4 saat sonra tekrarla.

bunu böylece 5 döngü yaparsan yarın geceyi bulursun.

ama karnını da çok güzel sürekli doyurman lazım. aç kalırsan uyku bastırır.

belirli kişilere gerçek değerinin altında verirsin olur biter.

Ganimet her neyse bir müşterisi bulunur.Ülkenin her yerinde bu işlerle uğraşan tipler vardır.

yes beybi.
bizim köyde bulanlar var.

evet var, bazı köy ve kasabalarda halen buluyorlar.

o işin de bir sektörü var. bir şekilde satabiliyorsun. hatta geçenlerde bisikletle şehirler arası yolculuk yaparken mola verdiğim yerde tanıştığım bir adam bu işi yapıyordu. bulduğu defineleri istanbul'da bir aracıya sattığını o aracının da üzerine kar koyarak başkalarına sattığını söylemişti.

baya anlattı dedektör teknolojileri olsun, jandarmadan kaçma taktikleri olsun vs adam işin alimi olmuş.

Geçen sene biri feci yakalandı. Muhtemelen hala uğraşıyordur. Yakalanmadan bir şeyler bulmayı başarırsa tarihi eser kaçakçılığı yapabilir veya devlete teslim edebilir. Devlete teslim ederse üç-beş bir şey alır. Kaçakçılık olayına öyle rahatlıkla girebilen olur mu bilemiyorum. Ne olursa olsun yapılan şey tarihin yok edilmesi.

Bende tornacıda bırıyle tanısmıstım. Bu ıs ıcın ozel bırsey gelıstırıyolardı tornavıyla bırlıkte. Dedektore takıp daha kolay bulucaklarına ınanıyolardı.

saplantı haline getirmiş çok kişi var.sadece kazma kürek dedektör değil,büyü ve tılsımlara karşı dualar ve kutsal sular hazırlayan,yanlarında hocalar getiren azımsanmayacak sayıda kişi var,genelde ava gidiyorlar gibi,pikniğe gidiyor gibi hazırlanırlar.

Evet, gercekten bulanlar var. Gayri resmi olarak paraya ceviriyorlar kolayca.
Soyle soyleyeyim, Kadikoy'un gobeginde bir kuyumcuya gidip caldigin bilezikleri rahatlikla degerinin altinda satip elini kolunu sallayta salllaya cikabiliyorsun. Ister inan ister inanma. Alan da satan da calinti oldugunu biliyor.

Define diyince akliniza sadece tarihi eser gelmesin. 30 yil once biriktirdigi altinlari topragin altina saklayip giden birinin altinlarini da bulabilirsiniz, bu da definedir ama tarihi degeri yoktur.
Yapilan sey her halukarda hirsizlik diyebilirsiniz ama her halukarda tarihin yok edilmesi degil.

Yaninda hoca tasiyanlara ayri guluyorum. Hatta biri anlatiyordu defineyi bulmuslar da cinler musallat oldugu icin hoca demis ki benim nefesim bu cinlere yetmez demis bunlar da cikarmamislar defineyi falan lol.

bulan var mi bilmem; ama arayanlarin %99,9'u anadolu comari tipler. yasamasalar da olur.

Zaten bunu arayan kişilerin bağlantısı oluyor kaçak elden çıkarmak için, öyle eyvah bulduk napcaz şimdi gibi bi durum olmuyor.

Yalnız aklıma geldi geçenlerde bir bahçıvan pablo escobar'in mirasının büyük kısmını bulmuştu ve devlete teslim etmişti. Devlet de 1 milyon dolar vermişti buna sfkfg enayilik resmen.

türk yerli sermayesi biraz da bu definecilik sayesinde oluşmuş. ermeniler nasıl olsa geri geleceğiz diye gömmüşler hep değerli mallarını.

Dedem bulup jandarmaya vermiş altmışlarda

Access point'in bulunduğu yere göre erişim mesafesi çok değişiyor, o yüzden kesin hatta kabaca bile birşey söylemek zor. Bende şundan var mesela:

www.hepsiburada.com

3 tane 5dBi kazançlı anteni var. Kendi odamda duruyor, koridoru geçip oturma odasına gelince sinyal gelmiyor. Çünkü oturduğum ev tünel kalıp sistemi ile yapılmış, ev içi duvarlar dahil herşey beton blok şeklinde, tuğla yok. Sinyaller duvarı geçemiyor, hemen sönümleniyor. Hatta gsm operatörlerinin bile sinyallerini iç odalarda alamıyorum, pencere kenarlarına, balkona vs. geçmem gerekiyor.

Sendeki tek anten ve 2 dBi, yani çok birşey bekleme. Ev tuğla ise sinyal daha rahat geçer. En iyisi ise amerikan tipi alçıpan tarzı duvarlar. Banyo, ıslak zemin, seramik duvarlar ise sorun çıkartıyor.

Kısaca açık alanda 50 mt çeken sinyal evin tipine göre 5 mt bile ulaşamayabiliyor.

eğer sil deyip 30 gün içinde girmezsen siliniyor.
herhangi bir şey yapmadan çıktıysan silinmez.

evet 30 gün mevzusunu hatırlıyrum, şimdi gitti mi yani; facebook gibi değil yani.

bilim kurgu bilime uyucak diye bir olay yok. güzel mi güzel. cine 5 zamanında komşuda izlemiştim ben de aklım çıkmıştı o zaman ne güzelmiş laan diye.

ayrıca o dediğin olay her film için geçerli. şimdi yazsak en gereksiz lotr karakteri diye frodo diyen çıkar sam diyen çıkar gandalf diyen çıkar ki bence de en gereksizi o. subjektif bir olay sonuçta.

filmler de gayet güzel eğlenceli aq. daha ne bekliyorsun ki bir fantastik bilim kurgudan?

Uzay gemisiyle lazer atışı yapılıyor filmde, ışın kılıcı falan var. Mantık aramak gereksiz gibi.

bir fenomen haline gelmiş durumda, nedeni bu bence.

neyi abartalım kanka. ömer seyfettin diyet'i kaşağı'yı mı kemalettin tuğcu'yu mu abartalım..

kardeşim tüm seriyi arka arkaya izledim ama sevmeden iğrene iğrene izledim
kurgu yok oyunculuk yerlerde son film biraz elle tutulur gerisi çöp
katılıyorum

beni örnek verirsek ilk gittiğim sinema filmim star wars 1 dir. 1999 yılıydı sanırsam. küçüktüm etkilenmiştim haliyle. serinin diğer filmlerinede gittim bu arada eski seriyide izledim. bunun yanında küçüklüğüm star wars'ın pc oyunları ile geçti. müzikleri v.s çocukluğumu hatırlatır bana. en sevdiğim bi kaç film serilerinden biri oldu çıktı. filmdeki imge fazlalığı, karakter çokluğu, herkesin bi tarzı v.s var insan onlara kendisini kaptırıyor. herşeyin yanında hiç izlememiş biri bile olsa pek tabi 1. filmi en kötü film olsada son üçlemeden başlayıp 3. filmle birlikte vay be konuya bak diyebilicek bir konusuda var bana kalırsa. darth vaderin küçüklüğü, nasıl darth vader olduğu, diğer tarafa aşama aşama geçici v.s görsel efektler, ütopik mekanlar. darth vaderin nefes alış seside mi tüylerinizi ürpertmiyor yahu :)

ışın kılıcı var, usta-çırak ilişkisi var, force diye bi kavram var.. meclis seçilmiş kişiler özel eğitimler var, politik zam zam zumlar var.. sıfırdan char kasma var.. aşk var Natalie portman, liam neeason, Ewan McGregor falan var.. aslında herkes için hazmı kolay bir bilim kurgu filmi..

soundtrackler iyi..

www.youtube.com

hiçbir filmini baştan sona izlemedim ama 1977 yılına göre çok ileri çekim teknikleri kullandığından olabilir.

Ben bi tek 4. filmi izledim, ona da zor dayanmıştım. Mantık hatası falan dayanılır da kurgu çok boktandı resmen, nası bu kadar tutmuş anlamıyorum.

ben hepsini izledim. pek begenmedim ama 77 yilina gore ilk filmi gayet iyiydi bence. daha cok halka hitap ettigi icin fanboy potansiyeli fazlaydi. ben gunumuz genclerinin bu kadar sevmesini mantiksiz buluyorum acikcasi. o donemki gencligi anlarim da, simdi bu kadar ozenilmesinin bir mantigi yok gibi.

bunun yaninda muthis gorsellik 67'de cekilmis a space odyssey filminde de gorulebilir. ama bu film daha kapali bir film oldugu icin pek benimsenmemis. kapitalizm vs sanat iste. halka inersen daha cok begenilirsin.

tüm seriyi sırasıyla izlemiş biri olarak daha 1 saat önce konuştuk bu konuyu. gerçekten fazla abartılıyor bence. tamam o zamanın koşullarına göre ilk 3 film muazzam, serinin devamı da güzel bir biçimde aktarılmış ama matrix gibi farklı bakış açısı getiren bir şey yok ki. harry potter serisi neyse star wars serisi de odur benim için, bu kadar anlam yüklencek bir husus yok bence.

hiçbir filmini izlemedim, izlemeyi de düşünmüyorum. o derece uzağım bilim-kurguya.

genel olarak insanların bilim-kurgu filmlerden nasıl zevk aldıklarını anlamıyorum. bu korku filmleri için de geçerli.

bilim kurgu değil ki star wars, fantezi. yüzüklerin efendisiyleb falan aynı klasmanda özünde.

gerçeklik/bilimsellik açısından bakmak abartacak olursak yüzüklerin efendisi tarihi açıdan gerçekçi değil demek gibi bir şey.

niye seviyonuz lan mal mısınız diye çemkirmeye de lüzum yok. seviyoz işte çok eğlenceli evren.

bu arada bir de not düşeyim, ilk filmleri 90'ların ortasında izlemediyseniz efektleri falan güncellenmiş -remastered- versiyonlarını izlemişsinizdir. yani o zamana göre muazzam muhabbeti de tam olarak doğru değil.

yeni kopyalarda 1983'te çekilen 6. filmin sonunda 2000 küsürde çekilen 3. filmde anakini oynayan hayden bilmemkim gözüküyo.

star wars bir dönemin gençliğinin film serisi. ne bileyim indiana jones gibi. öncekilerinki beam me up scotty'li star trek'ti. bugünküler ileride harry potter'dan bahsedecek.

kendi etrafında bir kültür yarattı. birisi leb diyince diğerinin leblebiyi anlaması çocukluğun paylaşılmış yanları nostalji vs bir sürü şey harekete geçiyor. yani kimisinin duygusal bağı var. ben iki bölüm hariç diğerlerini geç izledim sallamıyorum pek. ama anakin skywalker/darth vader'ın havası falan, o bende de kalmış mesela*. ama bunları konuştuğum ve ağaç dalını ışın kılıcı gibi salladığım arkadaşlarım yoktu.

biz daha ziyade aoi tsukinosuke taklidi yapıyorduk, kendimizi samurai sanarak dalları sivriltip kılıç diye oynuyorduk. off ya adamım. işte bir dönem de sıkinoskiyi bilir mesela. (öyle diyoduk biz)

Bence de overrated.
Ama orjinal karakterler yarattiklarindan olabilir bu kadar tutulmus olmasi. Ben fantastik sevmedigim icin isinamiyorum boyle filmlere. Ben de Batman'i cok severim mesela, cok orjinal ve havali bir karakter bana gore. (Batman fantastik falan degil, onu gecin bir sefer.) Benim Batman'da buldugum seyi baskalari Star Wars'ta buluyor olabilirler.

Böyle duyurulari görünce kusura bakmayın ama içimden direkt 'eksi sözlük hiçbir seyi beğenmene timi yine buralarda' diye geçiriyorum.

Film, kitap, müzik kişisel zevklere göre sevilir ya da sevilmez. Mesela ben eğlenerek izledim, siz sevmemissiniz olabilir. İnsanlar genel olarak seviyor. Bilim kurgu filmi değil zaten, dönemi için fantastik bir film.


Bence bu tür konuları çok takmayın; isteyen istediği filmi izlesin. Sevsin ya da sevmesin.

+8 fraise

kesinlikle overrated.

zamanında olmayan bir şeyi çok güzel yansıtmış. çoğumuz yoktuk ilk filmde. mantık hatası olarak ışın kılıcı saçma geliyor bi bana.

tamamen mantıklı bakarsak, hepsi sallama. ama güzel bir film.

film iyidir kötüdür tartışılır, çok müthiş bir "bilimkurgu" olmadığına katılıyorum fakat George Lucas manyak vizyoner bir adam ve sinema tarihini değiştirdi.

Star Wars'ın efektlerini yapabilmek için George Lucas'ın kurduğu ILM (industrial light and magic) ile görsel efekt tarihi değişti, şimdiki boktan senaryolu bol efektli filmlerin gelişmesinde/temelinde bile Lucas var.

Şu belgeseli izleyin derim, nelerle başlayıp nerelere geldiklerini anlatıyor Star Wars'tan Indiana Jones'lara, sonra Jurassic Park ve devamı: www.youtube.com

Ayrıca senaryo olarak da, Joseph Campbell'in The Hero with a Thousand Faces kitabını okuyup etkilenen Lucas, tarihin başından beri çoğu destanda, halk hikayesinde işlenen konular, karakterler(karakterin yolculuğu), işlenme stilleri gibi şeylerden ders alıp onlar gibi bi hikaye yaratmış. Bu da büyük ihtimalle bilinçsizce bi çekim yarattı, insanlara bilimkurgu olmasına rağmen tanıdık geldi.

teknik olarak da açıklanabilecek çok fazla şey var. Ama kalben "filmi sevmek" dersen, şimdi izleyip sevenlerinki biraz sürüye uymak bence. Babam sinemada izlemiş, o sever anlarım o yıllarda öyle bir film izlemek olay. Ki ben ilk The Matrix'i sinemada izlediğimde hayran olmuştum, hala da en sevdiğim film(ve üçleme)dir kendisi.

Mantık hatası çok ama güzel ve orjinal bir evren star Wars. Işın kılıcı olsun force olsun karizmatik şeyler. Her şey düz mantık yalansız olsaydı fikri "yalanın icadı" adlı filmde işleniyor. İzleyin dahiyane film.

fan gurubunun tüm karakterleri gereksiz bulması diye bir şey söz konusu değil. herkes gereksiz bulduğu birer karakteri yazmış. herkes tüm karakterleri sevmesi söz konusu değil ki
örneğin matrix, yüzüklerin efendisi vs efsane filmler. açalım 50 tane film hatası, kurgu hatası, saçma ve gereksiz karakter söyleyeyim. bu onları efsane olmaktan çıkarmaz
ilk star wars filmi 77 yılında gösterime girdi. 77 diyorum bakın neredeyse 40 sene önce. o gördüğünüz efektlerin hepsi film makarası üzerinde yapıldı.
oyunculukların kurgunun farklı gelmesi normal. 1940lardaki oyunculuklar bambaşkaydı, 60lardaki, 80lerdeki ve 2000lerdeki bambaşka. bundan 30 yıl sonra 90ların filmlerine bakıp insanlar ne garip oyunculukmuş diyebilir
70lerin sonunda 80lerin başında bu filmlerden şimdiki gibi 100lerce olmadığından kendi hayran kitlesini yarattı, bu hayran kitlesi sadık kaldı. ticari olarak da desteklediler bunu

hahah, ben de böyle düşünüyorum ama star wars tişörtü giyiyorum. star wars, lotr gibi konular popüler olduğu için kimse alakasız kalmak istemiyor işte.

sinema tarihine olan katkısının bugünün gençlerinin pek şeyinde olduğunu sanmıyorum.

Bak bir arkadaş sormuş neyi abartalım diye?

Bir şeyi sevmeyebilirsiniz, ilginizi çekmeyebilir, size hitap etmiyor olabilir ama tutup ta "-çok abartıyolar yeaaa, ne o öyle ışık mışık yeaaa, çizgi film gibi yeaaa" dersen ağzının ortasına tekmeyi yersin.

Bazı filmler kült olmuştur, sinema sektörüne ışık tutmuştur. Bugüne öncülük etmiştir. Sen kimsin ki "bence de overrated" diyebiliyorsun yahu.

Star wars, matrix, lotr bu sanat eserleri hem felsefik, hemde bilim kurgu alanında öncüdürler. Adam lotrdan etkilenmiş müzik alanında yeni bir oluşuma yer açmışlar. Şahane gruplar şahane eserler çıkmış. Ne bilim matrix'de ki felsefeyi anlamadıysan o sizin sorununuz.

Klasik hiç bir şeyi beğenmeme durumu sizinki, aynen sürü gibi.

He abartılı, he overrated.

Adam demişki kurgu yok, oyunculuk sıfır:) Tabi alışmış bünye kafanın yüzde seksenini ekranda görmeye garip geliyor.

Çekim tekniği falan bunlar tabi bilindik şeyler öncü adamlar yahu. Şarlo nasıl kendince (büyük bir olay tabi) çekim teknikleri geliştirdiyse bu filmde öyle.

Adamın eleştiri tarzı şundan ibaret "ben bilim kurgu sevmem ki, korku da sevmiyorum" lan bu nasıl eleştiri.

Bir şey popüler oldu diye sevmek zorunda değil insanlar. Sevmeyebilirsin, sana hitap etmiyordur vs. ama benim düşünceme göre "eleştiri" yapabilmek için önce "bilmek" gereklidir.

Hani var ya bir video "uzman mısın lan sen, bilir kişi misin?!" Kimsin sen? Kurgu kötü, çekim kötü, o ne öyle lazerli kılıç falan eeee?

Çok merak ediyorum böyle adamları neyi beğeniyorlar diye. Bence "godfather" serisi de ovarrated (allah çarpar tabi şaka). Fight Club'ta da adam yokmuş zaten herşey hayalmiş. 6 hissin sonunda meğerse adam ölüymüş...

İzlemeyin, sevmeyin. Bundan 100 yıl sonra da bu filmler konuşulacak, beğenilecek.

"Nefrete boyun eğme. O seni karanlığa götürür."

Ayrıca rüyanıza yoda girsin emi...

bunu satıyorlar çünkü. bir kıza satıyorsun, bir arkadaşa satıyorsun. 'auvv, darth maul ya... aslında ölmedi, biliyorsun değil mi?! bilmiyorum deme!..'ler.

şu var bir de:
galeri.uludagsozluk.com

seriyi tabii ki ben de izledim. beğendim de. ama abartı kere abartılıyor.

hala o dönemin oyunculuğu falan denmiş
açın daha eski filmlere bi bakın o dönemin western filmlerine bi bakın oyunculuklar nasıl o filmde bildiğin oyunculuk kötü kurgu sıfır.

"Adam demişki kurgu yok, oyunculuk sıfır:) Tabi alışmış bünye kafanın yüzde seksenini ekranda görmeye garip geliyor."

bu ne alaksız cevap kurgu ile oyunculuk ile ekrandaki kafa boyutu ne alaka?

@basond ya en iyi kurgu oscar ı almış filme kurgu sıfır diyecek kadar cahilsin ya da kurgu ne demek hiçbir fikrin yok

@asbe evet kardeşim hiç bilgim yok
barrack obama nobel barış ödülünün sahibi

Hata bende her ödül alan filme katılmak zorundayım.

Tekrar ediyorum bence zerre kadar kurgu yok filmde millet neden sevdiğini şaşırmış.

medcezir'de herkes birbirine kayiyor. siz nasil bunu kabul ediyorsunuz ?

not: sozum onlara

star wars'ın tek kotu yanı Hayden Christensen

"Klasik hicbir seyi begenmeme durumu", "eksi sozluk hicbir seyi begenmeme timi" diye bir sey yok arkadaslar.
Vallahi yok bak.

Biz Star wars begenmeyen ortalama insanlar, Dunya'ya gelirken populer filmleri begenmeme yemini falan etmedik, Star wars'u ya da baska bir seyi begenmiyoruz, sebebi ise cok basit; "begenmiyor olmamiz". Bunu misyon edindigimiz falan yok biliyor musunuz? :) Seyleri hosumuza gitmedigi icin begenmiyoruz mesela.
Ha boyle bir olusum, bir lobi, loca falan varsa da ben bilmiyorum. Ben Star wars'u begenmeyen avaraj masum bir suru insandan biriyim sadece:)

Bence en son biriyle randevuya çıkan, randevusu olan diyor.

"En son kim biriyle 'çıktıysa' ilk o başlar" diyor.

en son kim mala vurduysa önden buyursun

whimsical+1

haklısınız sanırım ben date sözcüğünün bayat, eskimiş manasında kullanıldığını düşünmüştüm.

squatta işi oturtmak baya zor.
ben başta geçiriyordum o zaman dizlerim çatır çutur ediyordu. bu durumda ilk etkilenen kaslar bacak kasları sonra popoymuş.
zamanla önce dizlerle değil, popoyu arkaya vererek çömelmeyi öğrendim. o zaman birincil kas grubu popo oluyormuş.
ama çok takma bence geçip geçmemesi olayına. topuklara ver ağırlığını, kalçayı arkaya at. esas önemli olan bu.
diye düşünsem de bir uzman gelip aydınlatsa çok daha iyi olur:)

dizlerin parmak ucunu geçmemesi diye bir şey yok. ayakların yaklaşık 30 derecelik açıyla yanlara bakıyor olacak ve sen aşağı inerken dizlerin de parmak uçlarının hizzasında yanlara açılacak. bu şekilde dizlerine bir şey olmaz. squat'ta dizlerin içe çökerse dizlerine zarar verebilirsin. diz sağlığı için buna dikkat et. dizler içeri çökmesin, ayakların hizzasında olsun.

edit şöyle: www.mashelite.com

edit 2: gördüğün gibi arnold reisin de dizleri parmak uçlarının önünde www.strengthsensei.com

evet popoyu arkaya atma meselesi çok doğru. ben de zamanında yanlış yapıyordum dizlerim acıyordu. sonra burdan verilen tavsiyelerle, sanki arkamda tabure varmış da popomu arkaya verip ona oturacakmışım gibi yapmaya başlayınca dizlerimdeki baskı kalktı.

Squat yaparken dizler parmak uçlarını geçmemeli prensibinin temeli, çökerken dizle değil götü arkaya atarak aşağıya çökmeye teşvik etmek için ortaya atılmış bir şey. Onun dışında dizler parmak ucunu geçmez diye bir şey yok, olimpik haltercileri izlerseniz, ki bu işin duayenleri odur, dizleri parmak uçlarını her zaman geçer. Burada amaç, başta da dediğim gibi, çökerken harekete dizlerden değil götten başlatmak. Zira omzunda 150 kilo varken dizlerden çökmeye çalışmak birkaç ay sonra menisküse neden olacaktır.

öyle bir dünya yok. squat yaparken kıçının altına bir bench koy, ona oturup kalkıyor gibi yap hareketi. ama bütün ağırlığınla oturma kıçın değsin geri kalk.

Geçmemesi, en azından çok geçmemesi idealdir. Yoksa ağırlık dize biniyor, uzun vadede zararlı. Ayna karşısında bakarak yaparsan zamanla oturur.

Dizi geçirerek yapmak çok daha kolay, o yüzden insanlar öne kaykılıyor. Götü arkaya vererek doğru formda yapmak çok daha zor.

sanırım lays kaşık cips var artık

macrocenter'larda ve metro gross marketlerde görmüştüm ama anlamadığım şekilde çok pahalılar.

Yok ne yazik ki. Bana da soyle bi cevap gelmisti. Mail falan mi atsaj doritosa acaba.

www.eksiduyuru.com

doritos peynirli fena gitmiyor yogurtlu sosla.

nachos? big chefs

en güzeli, mısır unundan ince lavaş gibi yufka açmak, sonra onu fırında kurutup parçalara bölmek.

smtp'nin varlık sebebi bu.

smtp şöyle der:
bana smtp server adresini söyle, kullanıcı adını ve şifreni söyle.
senin hesabınla mail göndereyim.
yani kullanıcı adın ve şifren olmadan olmaz.

SMTP genel oalrak mail atmak için kullanılır ama kullanıcı adı şifre olmak zorunda değildir. Eğer kendi server'ını kurup kimlik doğrulama gereklidir ayarını iptal edersen herkes o serverdan atabilir. ama neredeyse bütün public serverlar kimlik doğrulama ister ve şifrezi göndermeye kalkarsan aeuthantication hatası alırsın.

bunun smtp olmasına gerek yok php ile basit bir mail server kur kendine yap. ya da burayı kullan;

www.sendanonymousemail.net

ama söyliyeyim genelde spam'e düşer bu tarz mailler çünkü bir server mail aldığında mailin uzantısının serverına bağlanır ve der ki bilader bu kullanıcı adıyla sen mi gönderdin bunu. hayır derse doğrunlanmamış mail olur. gmail falan hep spam'e atar bunları bu yüzden.

rise of nations.

son 2-3 çağda sanırım tank, makineli, bonba, atom bonbası filan vardı. campaign'lerde de wwii olması lazımdı sanki.

close combat vardı. eski bir oyun ama güzeldir. online olmayabilir ama.

sultanbeyli civarında yeni siteler yapılıyor, hürriyet pazar eklerinde bol miktarda ilan veriyorlar. orada kesin bulursun.

tuzla arnavutköy hadımköy

kartal.

devlet memuru ve sözleşmeli personel arasında dağılıyorlar. sözleşmeliler, özel banka ile devlet arası bir yerdeler.

2001 de yeniden yapılandırma sürecine girdi.sözleşmeyi imzalamak istemeyen personel ihtiyaç fazlası olarak çeşitli kamu kurumlarına geçtiler yada emekli oldular.sözleşmeyi imzalayanlar ise anonim şirkete dönüşen bu kurumda belirsiz süreli iş sözleşmesine tabi özel hukuk statüsünde işçi oldular.2001 sonrası girenler zaten öyle de.2001 öncesi personel sadece sosyal güvence kesintileri bakımından devlet memuruymus gibi addediliyor.
kamu işçisi değiller.devlet memuru hiç değiller.

petrol lobisi, dış güçler, baronlar.

abi bunu engelleyen, türk milletinin arabayı kendisi için almaması.

birey merkezli hayat tarzı yaygın değil.
yalnız yaşayan erkek mesela, karı kız ortamı için uygun araç tercih eder.
diğer arabalar irikıyımken kimse o kadar ufalmak istemez çünkü bu bir silahlanma yarışı, bunda mantık olmaz.
bahsettiğin arabalara alternatif motor ve bisikletler var.

Talep yok, talep. Bir çok model var mini, küçük. Hangisi piyasada tutunuyor?
Doğuya doğru gittikçe araçlar büyüyor. Ortadoğu karbon salınımı nedir onu bilmezler.
Fransa italya ya bak araçlar biraz daha küçük, bunlar da tabi şehir mimarisinin etkisi büyük.
Şimdi lobiyi bir kenara bırakın, bilinç ve talebi tartın. Bu nasıl olur, al ben tek kişilik araç yaptım diyerek değil, önce o talebi yaratarak...

önce 2.0 motor ve üstünü yasaklasınlar. ardından km de maksimum tüketim yasağı getirsinler. (madem ütopik bakıyoruz) avrupa'da smart araçlar moda, ama bizim buralarda reklam aracı gibi görülüyor nedense.

baja çıkacak ufak araba diye. üstü kapalı, 4 tekerli motorsikletten hallice, tatanın vardı kaza testini gördüm o da konserveden hallice. smart desen pahalı. o kadar para veriyorum büyük alırım diye düşünülür.
2014 fiyatı 44bin liraymış. www.smart.com heralde 50-55bin olmuştur şimdi.

adam o arabayla gündüz tek başına işe gidiyor ama haftasonu çoluğu çocuğu toplayıp gezmeye gidiyor o yüzden. arkadaşın da dediği gibi türkiye'de hala o kadar bireysel bir yaşam yok, iyi ki de yok. canımız istediğinde eşimizle dostumuzla ailemizle arabaya atlayıp bi yere gidemeyeceksek niye alalım araba?

ya kardeşim milleti yasaklayacağınıza neden toplu taşımayı yaygınlaştırmak için yerel yönetimlere baskı yapmaıyorsunuz.

sabahları işe gidiş akşam işten dönüş metrobüse binilemiyor, heryere metro yok, kağnı hızı ile ilerliyor yatırımlar,

salak salak yerlere boğaz geçiş tüneli yapıyorlar,


adam gibi metro ağı olsa toplu ulaşım olsa aklı başında biri o trafiğe girmez

adam geniş araba alıyor ki rahat rahat istediği kadar insanı sıkıştırabilsin içine.

mahallelerin tercih edilebilirlikleri arasında uçurumlar olmasa, nezih/merkezi mahallelerde fiyatlar çölde kutup ayısı bulduk yapıştıralım minvalinde saçma sapan olmasa, herkes çalıştığı yere yakın oturabilse, bir de adam gibi bi toplu taşıma altyapısı olsa o arabalar yalnızca haftasonu gezilerinde iş görür.

eksisozluk.com
böyle şeyler var yani.

Ayrıca kimsenin direkt olarak çevreyi düşündüğü yok. Karbon salınıma bakan adamın aklında karbon salınımı az olduğuna göre az da yakar bu der.ekonomik nedenle seçer yani.

Tek kişilik araçlar kullanarak trafik sorununu çözme fikri hiç mantıklı değil. Aynı araçtaki 5 kişinin, tek kişilik araçlar kullanma ihtimalini düşünürsen sorunu büyütebilir bile. Çevre, küçük bir azınlık dışında kimsenin umrunda değil. Daha içtiği sigarayı birkaç mt ötedeki çöp kutusuna atma zahmetine bile katlanmayan ve hatta yere atmadan önce söndürmeye dahi tenezzül etmeyen yaratıkların çevre için lüksten, konfordan vazgeçmesi ihtimal dahilinde değil. Büyük araçların mantığı, çok katlı binalar gibi, aynı alana daha fazla insan sıkıştırmak.

Ankara.

özel üniversiteler de muhtemelen çok yakında maaşlarını devlet araştırma görevlilerine daha yaklaştıracaklar.

sorulacak soru bile değil, tabii ki ilki.

Akademi rules. Hadi git bakalım derlerse başka okullara başvurursunuz yardoç için.

doktora 6 sene sürdü diyelim. 6 sene boyunca aynı maaşı alacaksın. öte yandan bankada birkaç sene sonra terfi edeceksin maaşın da ona göre yükselecek. eğer amacın özel sektörse kesinlikle bankayı seç

Sen akademisyen mi olmak istiyorsun bankacılıkta yükselmek mi? Bence diğer faktörler önemsiz, bu ne olmak istediğinle ilgili bi karar

Benzer bir ikilemde İstanbul seçtim, bugünkü aklım olsa Ankara derdim :)

bu söylediğin meslekler birbirinden çok farklı. bence asıl soru hangi şehir değil, hangi meslek.

istanbul'da kiraya 300'den fazla verirsen zarara girmiş olursun ankara'da alacağın paraya göre. gelecek için planların varsa, ev alıcam araba alıcam evlenicem aile kurucam gibi, istanbul daha mantıklı kariyer fırsatı için.
bence hangi işi yaparken daha mutlu olacaksın orası daha önemli, para olarak bakmamak lazım her şeye. ben senin yerinde olsam, ankara'dan gram haz etmeyen biri olarak, kalmayı tercih ederdim.

Ankara of kors.

Bu arada özelde araştırma görevlisi maaşı 2500 mü ya? Devlette daha çok, neden öyle acaba.

her türlü ankara.
istanbuldaki kira derdi bile ankarayı seçmen için yeterli.
umarım senin için hayırlı bir seçim olur

düşünmeden 1. öleyim mi yaşayayım mı diye sormuşsun resmen.

Ankara

bu yasal olarak mümkün değil. telefonda taksit olmaz.

ben mescitte uyuyorum.

uyku odası olarak değil de 2'li 3'lü koltuklarda uyuyanlar görmüştüm. mescit de mantıklı tabi.

Havalimanına göre değişiyor.
www.sleepinginairports.net

bazı lounge'larda uyuma bölümleri oluyor. atatürk'te kullandığım bir tanesinde vardı mesela. sabiha'dakileri görmediğim için kesin var diyemem ama telefon edip sorabilirsiniz.

yalnız program üyesi değilseniz, tek kullanım ücretleri oluyor. en iyisi lounge hizmeti veren şirketi arayıp hem uyku bölümü hem de ücret bilgisi almak.

sabiha'dan, sabiha'ya vs olan 3 uçağım da zerre rötar yapmadı. taksi sırasında beklediysek bile kapılar tam vaktinde kapandı. riski alma. (son 2 haftadan bahsediyorum)

Sabiha'ya rötarsız inen, Sabiha'dan rötarsız kalkan uçak çok az denilebilir.
Bence netten aynı saatteki uçağın önceki günkü uçuşlarına bak rötar yapmış mı yapmamış mı diye.

defter, kalem

kumbara ve cikolata var bir de.

Kalemi güzel zevkle kullanıyorum

Hangi numaradan ariyorlar?

kalem ve defteri ilk kayıt olurken vermişlerdi bu değildir diye düşünüyorum,

0850'li bir numaradan aradılar.

ben üyeyim zaten, çikiletayı kaçırdım mı şimdi?

cukulata ya da kumbaradir

arkadaşın da muhtemelen bir isim sağlayıcadan almıştır. onu öğrenip sen de o isim sağlayıcıdan üyelik açıp daha sonra domain'i sana transfer etmesini isteyebilirsin.

nereden aldıysan al hocam. herhangi bir registrar'dan transfer istediğinde sana kodu göndermeleri lazım.

O yuzden lavaboya dokuyoruz.

Ben Ankara'da yaşıyorum, bizim evin hemen yakınındaki bir markette var atık yağ kutusu. Aynen pet şişeye koyup oraya atıyorum.
Şu anda bulunduğun şehirde de vardır bence, bir araştır derim.

Belediyeye de sorabilirsin.
Ben sabun yapmak üzere biriktiriyorum şimdilerde. Yapabilecek miyim bilmiyorum da olmazsa da en azından denemiş olurum :)

bağlı olduğunuz belediyeyi arayın. bildiğim kadarıyla belediye size kap temin ediyor ve evinizden alıyor atık yağları. en azından kartal belediyesi böyle çalışıyor.

belediyeler yağları alıyor, mahallelerde de atık yağ kutusu oluyor, bayat ekmek kutusu gibi..

Muhtarlıklara bakınız efendim. Orada biriktiriliyor genelde.

biriktiriyorsunuz, arıyorsunuz, geliyorlar alıyorlar..
www.kadinlarkulubu.com

Sikayetci olunmadigi surece kimse karisamaz mi bilmiyorum ama isin icinde para donerse yasal olmaktan cikar herturlu. Vergi verilmeyen herturlu ticaret yasak.

Ayrica sikayetci olunmasa bile birbirlerine agir zarar veriyorlarsa hukuki bir durum dogabilir diye dusunuyorum. Neden dersen, kisinin kendine sikica bagli haklarinda feragat etme hakki yoktur hukuken, ornegin yasam hakkindan ya da ozgurluk hakkindan feragat edemezsin. Kafes dogusunde de kendine siki sikiya bagli temel haklarindan feragat etmis olgununa hukmedilirse sikayetci olsan da olmasan da hukuki bir sonuc dogurabilir diye dusundum. Vucut sagliginin ve hayatin agir tehlike altinda mesela bu dovuste.
Hukukcu degilim.

yasal olmasi icin bir denetleme organinin olmasi gerek. bu da olmadigi icin yasal degildir.
hakem falan olmasi gerekir. hakemlerin olasi bir kalici hasari onlemek amaciyla mudahale etmesi gerekir. yazili kurallarin, cezalarin olmasi gerekir. benim bildigim ufc'de boyle.

Turing Ödülü var.

en.wikipedia.org

A.C.M'in verdigi Turing Award var bildigim.

Şubat 2015'te şu sayfada benzer soru sorulmuş ve cevaplar gelmiş: www.tripadvisor.com

Resmi bir kaynak olarak -hızlı bir aramayla ulaşabildiğim- Birleşik Krallık'ın seyahat tavsiyeleri bölümü var: www.gov.uk

(bkz: choose your own adventure)

"prescription glasses" denir. yani receteli gozluk.

Eyeglasses

aynı zamanda spectacles da diyebilirsin.

tabii ki vazgeçmiyorum, burcunun özelliklerini okuyup strateji belirliyorum.:P mesela aslan erkeği kompliman sever, boğa erkeği midesine düşkündür :P abartıyorum tabi, ama burcu yüzünden hoşlanmaktan vazgeçeceksen hoşlanmamışsındır zaten.

ben balığım, sevgilim aslan, 1. senemizi doldurduk. çok fazla sürtüşme, tartışma oluyor, ama kavgalarımızın sebebi burçla alakalıdır diyemem. o kadar bir ehemmiyeti yok gözümde.

Hayır, merak dahi etmem. Benim için astroloji turnusol görevi görüyor bu tarz konularda. Burcu değil de inanıp takip etmesi tabii.

insanlar birbirlerinin burcunu merak edebilir, sorabilir, üzerine çıkarım yapabilir ama her türlü insan ilişkisini başlatan, sürdüren bambaşka duygular, düşünceler ve yakınlıklardır. bunlar kendiliğinden olur. burçlarla ilgili böyle bir hesaba girmek hem mantıksız hem de namümkündür zaten. çünkü her ne kadar envai çeşit sitede tam tersi söylense de, birbiriyle uyumlu ya da uyumsuz burç diye bir şey yoktur. astroloji bilgisi olan her insan bilir ki, her insanın haritası parmak izi gibi kişiye özeldir, hiç kimse burcundan ibaret değil, hatta burcu hiçbir şey. insanların ilişki kurmasında, yakınlaşmasında, kafalarının uymasında etkili olan binbir tane etken vardır, bunu elbette haritayı inceleyerek anlayabilir, olası bir uyum ya da uyumsuzluktan bahsedebiliriz, ama kişilerin güneş burcundan çok daha fazlasını inceleyerek. o yüzden kimse sadece burcunu bildiği biri için uyum hesabına giremez, girmemeli, girerse yanlış önermeler sahibi olur.

Burçlara inanan maldır.

etmem.
adamin burcunu ogrenene kadar zaten is isten gecmis oluyor laskjdl

eksisozluk.com

çok inanmıyorum ama bakarım :) eşimle burcumuz hiç uymuyo ama devam edioruz :)

Aptal bir kız olduğum için, evet

Zevk için bakarım ama hiçbir şeyi değiştirmez. Ayrıldıktan sonra da genelde bi daha inceler ayrıldığıma mutlu olacağım detayları kullanırım.

Ben burç uyumuna dikkat edip etmediğine dikkat ediyorum. Dikkat ediyorsa eğer "Gerizekalı bu" deyip uzaklaşıyorum.

etmiyorum da, o hoşlandığım insanın burcunu bilebilme gibi bir süpergücüm var. ya da burcumun tahmin edilmesi gibi. birileri benim burcumu tahmin ettiğinde ya da ben onlarınkini bildiğimde garip bir ferahlık çöküyor içime. ilişki ondan sonra daha ilginç bir hal alıyor. ama bu bahsettiğim şey majör değişiklikler değil tabi ki.

burçlara inanıyorum. onlar da bana inanıyor.

Hiç bakmıyorum. Astrolojiye inanmıyorum.

bakmadan evlendim. şimdiki aklım olsaydı bakarmıydım bilmiyorum, baksam da sonuç değişmezdi sanırım.
yine evlenir yine "biz birbirimize pek de uymuyormuşuz aslında" derdim. hele bu sıralar çok kızgınım, "yay burcu görmek dahi istemiyorum" dememek için gayret sarfediyorum zira canımdan çok sevdiğim çocuklarımdan biri de yay burcu.

burçlar konusunda olumlu/olumsuz bir kararı olmayan yengeç yorumu:

astoloji tuhaf bişey. gezegenin aslında olduğu yer ile bizim onu gördüğümüz yer farkını astroloji nasıl çözmüş, çözmüş mü bilmiyorum. bildiğim, emin olduğum şey ayın üzerimizdeki etkileri. ayın etkileri varsa diğer gezegenlerin de etkileri olması olası. etkiler ana rahmine düştüğümüzde niye başlamıyor da nefes almaya başladığımızda başlıyor bilmiyorum, anlamlandıramıyorum.
bana göre astroloji doğru söylüyorsa bile sadece astrolojinin dediğine bakarak karar vermek başka etmenleri göz ardı etmek demek.

dikkat etmiyorum ama akrep diye bir şey var.

Hayır etmem.

Burcuna göre seçme lüksüm olsa dikkat ederdim.

Hayır, endokrinolojik bir problemim yok çok şükür ki.

Bana gelmemişti. Akşam kendi entrymin altında sağ sol oku olunca fark ettim.

mesajlar gelmiş oluyor entry ile ilgili, oradan anlıyorsun genelde. gerçi haftanın en beğenilenlerine dahi girip hakkında sadece iki mesaj aldığım entry de oldu ama geneli dediğim gibi.

hayır mesaj atan adamların salak olduğuna nasıl kanaat getirdin @acemi? daha yazar bile değilken? debeye girdiğim zamanlar oldu, debeye girenlere mesaj attığım zamanlar oldu, adam hasta olmuş debeye girmiş, eşini dostunu kaybetmiş debeye girmiş, hasta olmuş debeye girmiş, ağlamış debeye girmiş; üzülme, düzelir, halledersin demenin nesi salaklık? adam espri yapmış debeye girmiş, "çok güldüm oğlum ya, günü kurtardın eyvallah" demenin nesi salaklık? sizin gibi tipler çoğaldıkça memleket bok gibi bir yer olmaya devam ediyor. devam edin

basketbolda rotasyon var. yani sürekli oyuncu değişiyor-dinleniyor ve böylelikle futbolda olduğu gibi efor sarfedilmiyor. bir maçın süresi zaten 40 dakika.
artı çim zemin çok yorucudur.

aslinda yorgunluk olayi bilimsel olarak mental bir yorgunluk ve dinlenme gunu olarak da belki ama belki bir gun verilebilir. onun disinda aktif dinlenme olayi var. yani siddeti az olan bir antrenman.

3-4 gun ara verilen bir turnuva veya mac programinda mutlaka antrenman ya takim ya da bireysel olarak mutlaka yapiliyor. olmazsa laktik asitten zar zor toparlarlar.

edit: kaslarin yipranma paylari ve gerilme oranlarina gore de masaj ve gerekli tedaviler sonrasinda iyi bir geri donusum kazandirir. bunlarin hicbiri olmazsa iste yorgunluk dedigimiz olay baslar.

cim, ruzgar, kemiklik, krampon da bir faktor. bunlar olurken kosmakla olmadan kosmak arasinda yorgunluk farki oluyor.

:) dostum sen kendini nasıl hissediyorsan o'sun. öncesi sonrası olmaz. ditelim ki alevi bi ailede doğdun büyüdün kendini oraya ait hissetmiyorsan da alevi olmazsın. rahat ol. canın ne olmak istiyorsa onu ol :)

bizdeki sunni islamcılara gore dın degistireiblirsin ama mezhep degistiremezsin.

sonradan da olur.

Ergenpezevengin dediği sen kendini nasıl hissediyorsan osundur cemevine gidipte ailen alevimi. Yada sen alevimisin diye soranı görmedim

yazılı bi kuralı yok bunun. dediği gibi sen o inancı benimsersen sana kimse olamazsın diyemez, demez de zaten. seni yadırgayacak olanlar sunnilerdir.


not: sünni.

aleviler içeride biiraz tutucudur.
tamam sana kimse ayrımcılık yapmaz (zaten yapılmaz da), herkes güzel karşılar vs. orası ama alevi olduğun için değil alevilik felsefesini benimseyen açık görüşlü bir insan olduğun için.

alevilik her ne kadar mezhep dahi olsa dışarıdan kız alıp verilmediği için (israiloğulları-yahudilik şeklinde bir inanç olmamakla birlikte) bir niş soy olmuştur. türkmen alevisi, arap alevisi, kürt alevisi vs. annen baban sunni ise tutucu bir alevi yine kız vermek istemeyebilir örneğin.
nerenin alevisisin deyince ne diyeceksin en basiti mesela.

kız alıp vermekteki sıkıntı, sunni'ye kız vermemekle ilgili olması lazım. çok da yadırgadığım bir durum değil o da. başkalarının inançlarına saygı konusunda pek başarılı değil koyu dindar sunniler.

sen istediğini ol, neye inanmak istiyorsan onu takip et arkadaş. ortamlarda osmanlıdan beri devam eden arap aşkı yüzünden sunni devşirme olmuş yoksa biz de aleviydik de. kim bilecek? zaten türksen büyük ihtimalle öyle olmuştur.

Dostum Alevilik, sunnilik, müslümanlık, musevilik, yahudilik ya da herhangi bir inanç için hepsini kastediyorum. Bu işler kimsenin vereceği onayla olmuyor. Her ne kadar bazıları kendilerinde o yetkiyi görsede yok öyle bişey. Adama sorarlar; sen kimsin arkadaş benim kim olduğuma, kim olacağıma, kime/neye inanacağıma karar verme yetkisini kendinde görüyorsun. Sen kendini alevi hissediyorsan içinden o geliyorsa O'sun ötesi yok. Bişeye inanıp inanmaman için kimsenin onayına ihtiyacın yok. Lisans mı verecekler. Kim arkadaş onlar. Sen ne hissediyorsan öyle yaşa. Sağa sola bakma.

ALEVİ OLUNMAZ ALEVİ DOĞULUR ULAN!

Bro sen neye inanıyorsan inan, ben sana bakıp bu alevi değil ben saymıyorum desem ne olacak? Ben mi yargılıcam seni?

zorunlu sanıyordum ama değilmiş galiba,

www.ysk.gov.tr

genelde öğretmenlerden oluyor ama.

Sandık kurulu başkanının seçimi
MADDE 3- İlçe seçim kurulu başkanı, ilçe seçim kuruluna siyasi partiler dışından
getirilen asıl üyelerle görüşerek sandığın kurulacağı seçim bölgesinin içindeki veya dışındaki
seçmenler arasından iyi ün sahibi olmakla tanınmış, okur-yazar kimselerden, kurula bağlı
seçim bölgelerindeki sandıklardan her biri için birer kişi olmak üzere bir liste düzenler.

Gerçekleşir zira bankalar kamu kuruluşu değil özel ve çalışıyorlar.

Bankalar açık

Evet.

127 hours

cliffhanger

north face i nerden indirdin hocam?

127 hours +1

"127 hours"un ana teması dağcılık değil. başroldeki dağcı ama.

şurda da sorulmuştu aynı soru ve cevaplamıştım:
eksiduyu.ru

www.beyazperde.com

metro ile kartal, kartal'da e5 cikisindan cikip hemen arka taraftaki perondan 17b'ye binersiniz. en trafiksiz yolu bu. ne kadar zaman alir bilemiyorum :(

metroyla kartal en hızlısı ordan da taksi veya otobüs (15-20dk falan sürüyor sanırım)

Olmaz. 2-3 harfe kadar müsamaha gösteriyolar

3 harfe kadar problem olmuyor

yenisahra'ya inip e-11 ya da havataş'a binmek.

yenisahra e-5'e inip oradan e11'e binmek en hızlısı olur. yenisahra sonrası ekstra bir durum olmazsa 30-40 dk falan anca sürer..

hazir siyah renk takim elbisen varsa giy gitsin. masraf yapmana gerek yok. ama yeni alacaksan simsiyah almana gerek yok bence, siyaha yakin fume, gri, laci olabilir. kesinlikle kahverengi takim alma:). bir de duz renkler disinda uzeri desenli takim elbiseler de var. belli belirsiz cizgili siyah takimlar gibi.

www.fabrika-tr.com

www.fabrika-tr.com

Lacivert iyidir. Olmadı siyah da olur.

kravat'i soyle degisik kumaslar var ya farkli yerlerden bakinca renk degisiyor. kravati oyle al ama yesil renge kacan olsun.

koyu lacivert takım, bordo kravat.

Kalktı.

uzun süredir yok malesef. yakın zamanda olacak gibi de değil

Gerek yok.

Bir e-posta gondererek durumu bildirmek mantikli olur. Cunku 3 senede insanlari unutmus bile olabiliyorlar. Unutmasalar bile hazirliksiz yakalanip kekelemesinler. En azindan bir haberleri olsun.

kim olursa olsun, haber verin veya izin isteyin mutlaka.

agile düzgün firmalarda yazılım geliştirme süreçlerinde uygulanan bir metodoloji. alsan zararlı çıkmazsın. hatta direk al yani.

Al mutlaka

alsan iyi olur.

agir isiten babaanneye anlatir gibi anlatacak olursak.

soyle dusun. noktalarla kagida adini yaziyorsun. 166 noktayla mi daha guzel yazarsin yoksa 221 mi?

futuraf bakmıycan sonuçta, yazı okuycan. yazı için 166 dpi da yeterli olur.

Değer abi. Alabilir durumdaysan Sense al. Bir zaman kullandıktan sonra diğerlerini görüncü "Oha lan büyükmüş bunlar" diyeceksin, o bir parmak küçüklük dahi önemli olacak.

@dunedan, ekran boyutundan mı bahsediyorsun ben anlamadım...

tulumtaş tarafında parlamenterler sitesi var. 350 civarına bırakıyolardı ben araştırırken.

bağlıca'da bolca var bunlardan

bağlıcaya doğru istasyon mahallesinde(etimesgutta) dubleks var apartmanda ... bizim ev sahibinin 2 tane dairesi var satılık...220 civarı ... eğer düşünürsen mesaj kutumu yeşillendir ...

Updullah, ben de bi bakayım.

researchgate ya da academia.edu'da -ikincisinden çok emin değilim- var ama üniversite mailinle üye olabiliyorsun.

bir de bu var: academicpositions.eu

zaten phd positions in eu ya da in usa diye aratırsan, güzel siteler çıkıyor.

edit: bir şey yazıyormuşum ama yarım kalmış :D ne yazdığımı da hatırlamıyorum, sonunu sildim o yüzden :D

mladiinfo

akademisyenler.org

her şeyle ilgilenen bilimadamları yüzyıllar öncesinde kaldı. kişi kendi dalı dışında pek bir şey bilmese de yine bir şeyler üretebilir. ne düzeyde üretir onu bilmem ama.

Bilim yapmak için bunlar mı gerekli? Matematiği çok iyi derecede bilmiyorlardır. Fiziği de çok bildiklerini sanmıyorum. Kimya ve biyolojiyi iyi derecede biliyorlar.

Tıp doktorları sonuçta zamanında üniversite sınavında ilk 10.000 e girmiş insanlar. Şu anda geri kalan uni mezunlarından eksiği yok fazlası vardır.

fizikçi matematikçi tıbbı ne kadar biliyorsa tıpçı da o kadar biliyor
nasa'dakilerin virüs yapısını falan bildiklerini sanmıyorum :) adamlar plüton'a araç gönderebiliyor ama

"nasa'da dohtor çalışmıyor mu yaeeee" diyenler için açıklama editi: elbette mikroorganizmalar açısından mikrobiyologlar çalışır, astronotların sağlığı için doktorlar çalışır. ama uzay mekiğini bu adamlar dizayn etmez, uzaya göndermeyi hesaplamazlar.

üniversitede fizik ve matematik görmüyoruz. sadece biyofizik ilk dönemde uyduruk bir ders olarak vardı. ama biyokimya 2 sene görülüyor, temel bilimlerden önemli bir tanesi.

nasıl bilim yaptıklarına gelirsek, kendi konularıyla ilgili çalışma yapıyorlar tabi ki. bilim dediğiniz şey sadece uzay mekiği göndermek değil. nasa'da çalışan doktor da yoktur zaten.

Üniversite sınavındaki bilgilerle malesef bu işler olmuyor.
Temel tıp bilimlerinde biyoloji kimya fizik mezunu akademisyenler bulunmakta ve tıp doktorlarıyla beraber bilimsel çalışmaları multidisipliner yürütmektedirler. Temel tıp bilimlerinde çoğu profesör kimya fizik biyoloji mezunudur. Mühendis de bulunmaktadır. .Temel tıp bilimlerinde bütün dünya bu yolu izlemektrdir.Ama bu ülkemizde dışlanmayıda beraberinde getirmektedir.

La noix geçen yıl nasada mikrobiyoloh olarak çalışan bikim adamının konferansına katılmıştım. Bu işler multidisipliner işler. Öyle lise ve üniversite bilgi ve düzeyiyle olmuyor. Çok komplex ve her dalı içinde bulunduruyor

@intihar soruyu okudun mu?

"tıp doktorları fizik kimya matematiği biliyor mu?" "bilmiyolarlarsa nasıl bilim yapılıyor?"

tıpta bilim yapmak için matematiğe gerek yok. matematik gerekirse fayfim'in de dediği gibi matematikçiyle BERABER çalışırsın. nasıl nasa'da senin konferansına gittiğin adam uzay araçlarının ince hesaplarını yapmıyorsa, birileriyle BERABER çalışıyorsa tıpta da böyle.

sen soruya değil, cevap verenlere cevap vermişsin

ayrıca bilim denilen şey düşünce ve merak ile başlar. hiçbir konuda detaylı bilgin olmayabilir, "yau şöyle olsa nasıl olur"dur bilim. o soru üzerine düşünürken zaten bilgin artar

soru açık "Bu üç bilimi doğru düzgün biliyorlar mı bilmiyorlar ise nasıl bilim yapıyorlar?", bu sorudaki kritik sözcük "doğru düzgün";

Yani daha hücrelerdeki kimyasal tepkimelerin üzerindeki atomik boyuttaki fizik, kimya ve matematik bilgisini bilmeden nasıl oluyor da bilim yapabildiklerini merak ediyorum.

La noix kızma ben bişsey demedim :) haklısın
Evet ven cevaplara cevap verdim. Sorunun cevabı ztn verilmiş. 3 yıl ihtiyaç duydukları temel tıp bilimleri eğitimini alıyorlar. Ama bu daha çok teori ve ezber olduğu için unutuluyor. Tus'dan yüksek puan alanlar bile uzmanlık eğitimine başladığında sıkıntı çekiyor.
Bu arada tıp alanında bilimi 2-3 ülke yapıyor. Diğer ülkeler seyirci modunda.

Biyokimya, biyofizik alanlarından haberin var inşallah.

Onun dışında fizik teoremi, türev integral almayı gerektirecek bir alanla uğraşmıyorlar zaten, antropologların da matematik bildiğini sanmıyorum ama çatur çutur bilim yapıyorlar.

Fiziğe yeni başlamış eleman heyecanı sezdim sende :D

araştırma yapanların bir çoğu istatistik biliyor. onun dışında quantum fiziği falan diyorsan hobi olarak ilgilenen dışında kimse bilmiyor diyebilirim

Hekimler bilim yapmaz o yüzden de temel bilimleri çok iyi bildiklerini sanmıyorum. Ama araştırma yapacak adam da zaten bunları öğrenir. Ayrıca tıp bir temel bilim değil, uygulamalı bilim.

Ayrıca bilim multidisiplinerdir ama herkes tüm temel bilimleri bir seviyede bilmek zorundadır. Temel bilimleri bilmek demek ufuk demektir, bilimin temelini de bu oluşturur.

biliyoz. hatta dönem birincimizin hobisi matematik sorusu çözmekti. matematik yüzeysel kalsa da fizik-kimya-biyolojide fen edebiyatta okuyanları bile sallarız.

çünkü össde full yaptık hepsini. demek ki hepsini biliyoz. ama bilim yapmıyoz. zaten bulunmuş ilaçları teşhis edilmiş hastalıklar için kullanıyoz. bilim adamı değil ameleyiz.

" hekimler bilim yapmaz "

peki.

geri gondermısler galba

paket türkiye'ye gönderilmiş. 1,5 ay olup hala gelmediyse ve sadece bu yazıyorsa hiç gelmeyebilir.

bir de www.17track.net adresinden sorgula istersen.

aile hekimine gidin, orada yaparlar.

eğer işyerinden pek samimi olmadığınız biriyse olabilir.

4 kişi 1'er tane gramlık altın alın. Hem çok görünür hemde fotoğrafta ne taktığınız belli olur.

Para takın.

ya 100 tl ya da. gram altın

Biz zamanında girdik.. Bence daha göz dolduruyor :)

yarım 4 kişi az gibi. bence de 100 tl verin ya da daha çık olsun gram altın alın. o da aynı fiyatta aşağı yukarı.
eğer kişi başı 100 fazla derseniz, ikişer olarak gram altın takın. kişi başı 50 olsun ama iki altın gözüksün ortamda.

ortak danaya girmek gibi bişey bu.... en güzeli para takmak ...eğer samimi değilseniz 50 takın gitsin yarımda 75 oluyo 25 kardasınız... :)

valla durum sektorde tam olarak boyle: twitter.com

hangisinin dogru, verimli vs olduguna karar verebilmis degiliz :p

ya şimdi illa ki farklı yazanlar olacaktır ama, bana verimli gelmiyor.
en azından kendi yaptığım projeler için durum böyle diyebilirim.

yanlışsın,
javascriptde function dediğin şey bir object, int, float gibi basit veri tipleri de yok (onlarda object) oysa java da int vs. basit tipler olarak geçer ve nesne değildir, bununla birlikte function yoktur.

java mı daha OOP yoksa javascript'mi sorusuna yanıt = javascript
ancak tabii ki javascript'de de bazı limitasyonlar var, thread yok mesela (gerçi webworker'lar falan var ama tam olarak aynı şey değil)

frameworkler için misalen backbone, react, nodejs ve libraryleri.

Pekmez?

Çok olmuş bol bol şekerli tadı olan muz kullanıyorlar kekler için.
Kek muzlu kek oluyor ama şeker de konulmamış oluyor. Nette tarifleri var, bakabilirsiniz :)

elmalı tarçınlı kek yapınca şeker koymuyorum ben. bence oluyor ;_;

Neticede kilo aldirir.

"of ya, her gün aynı tarz sorular, her gün yazmaktan kusucam artık. şekersiz kek yapılabilir mi? Yok yapılamaz kardeşim, o şeker boşuna işleniyor! Ergens sizi!" derdi mea max. cup.

Dayanamadım :))

Benim bu konuyla ilgili şöyle bir duyurum var, belki faydalanırsın: www.eksiduyuru.com

bal ve pekmezi kullanabilirsin ama biraz meşakkatli oluyor.

Fruktoz tabanlı şeker glukoz tabanlı şekerden daha zararlı, bunu bilmekte fayda var. Glukozun vücutta işlenebilirliği varken fruktoz vücut tarafından tanınmayıp direkt karaciğere gönderilen, karaciğerde en fazla 10 gramı metabolize olurken kalanı olduğu gibi yağa dönüşen bir şeker. Yani içine bal pekmez veya herhangi bir meyvenin şekerini kullanmak faydadan çok zarar verir.

her şeyi bi yana bırakalım.

bir yiyeceğin içine şeker koymak yerine neden pekmez koyayım ki?

amaç?

Elma püresi ve muz kullanıyorlar ama kekin dokusu bi acayip oluyor bence. Şeker keke nem veriyor ve dokusunu güzelleştiriyor, bı yğzden alıştığın kekten farklı olur biraz sırf meyve kullanırsan.

Agave şurubu kukkanabilirsin belki.

Bir de kuru hurma ile yapıyorlar ama ben hurma sevmediğim için hiç denemedim. Google da vardır hurmalı şekersiz kek tarifleri.

siri dediğin baya baya anlıyor bea,
onun haricinde direk dediğin gibi bişi yok sadece belirli komutları ses ile çalıştırabilen kütüphaneler mevcut, "ışığı aç" kapat vs gibi.

voice recognitaion diye aratırsan bir kaç kütüphane bulabilirsin, misalen en.wikipedia.org

ha birde şöyle bir kullanım var, sesi kaydedip google voice'e gönderip text olarak geri alıp geri dönen text'i daha önce tanımlanmış textler ile karşılaştırarak uygun gelen komutu çalıştırmak vs.

jasperproject.github.io
hackaday.com

bu iki projeye bakabilirsin bence, kullanılan kütüphaneleri istediğin dil ile kullanabileceğini düşünüyorum, wrapperları vardır

@selam
jasper'ı düşünüyordum ama raspberry pi gerektirmesi dezavantaj, diğeri de gerektiriyor; sonuçta her insana kendi uygulamamı kullandırmak için raspberry pi aldırmak mümkün olmaz ama bir bilgisayar, tablet ya da akıllı telefon herkeste bulunuyor.

Yine başka yazılım firmaları da tedarikçileri olabilir.

kırtasiye ve sarf malzemeleride var kullanılan,
printer toneri kartuşu vs.
firmasına göre çalıştıkları reklam firması da olur (tedariğe girermi bilemedim)

Su, çay, kahve, temizlik malzemeleri firmaları