eski kasa 106 modelinin olayı gti'dır. hafif kasa güçlü motor seçeneği sunan bu model ülkemizde bolca kullanılır. uygun fiyatı ve boyuna göre hızlı bir araba olduğundan tercih edilir.

1 kullandım ama gti olanını kullandım. bu alet cidden güzel gidiyor yolda ama frenlerini iyileştirmezsen durmuyor. duruyor da götün atıyor biraz. diğer modeller bu kadar hızlı olmadığı için ve agresif kullanılmadığı için frenlerinde bir sorun yaşayacağını sanmıyorum.

2 gti modeli çok yakıyordu. 1.4 versiyonlarının yakışı gayet makul diyebiliyorum.

3 öğrencinin karşılayacağı bir araç istiyorsan dizel almalısın. benzin harcamasından daima canın yanacak çünkü.

4 bu modele lpg taktırma taraftarı değilim çünkü kasası küçük, dolayısıyla bagajı da küçük. bagajına koyacağın bi lpg ekipmanı ile zaten 2 3 çanta koyduğunda dolan bagajda hiçbir şey taşıyamazsın. ha diyorsan ben stepne iptali yapar simit depo takarım diye o da olur ama lastiğin patladığında ağlarsın.

5. lpg ile uyumunu bilmiyorum ama illaki uyuyordur traktörlere ve cherokee'lere bile taktıklarına göre buna da uydururlar. lpg araç kullanmadım ama italyan malı olanlar iyi diyorlar. ben yine de dizel taraftarıyım.

6. quicksilver modeli 1.4 motor ve tek kapı yani gti modelini alamayan ya da aynı kasada daha tutumlu bir araç isteyenler için üretilmiş. 90 beygir civarında olması lazım. ufak bir araba ve tek kapı hoş gözüküyor... ama bu araçları denyo gibi kullanan bir çok adam olduğu için insanların gözünde kro arabası olarak adlandırılıyor. bazı modellerinde sunroof gördüm ama bunun donanım paketiyle bi ilgisi olduğunu sanmıyorum ya sonradan ekletiyorlardır ya da opsiyonel bir seçenektir.

eğer bu aracı alacaksan güvendiğin ve tanıdığın bir servise ya da ustaya götürmeni öneririm çünkü sağlam bulmak zor. saçma saçma kullandıkları için oraya buraya çok patlıyorlar ve modifiye edip kaza yapmamış gibi satmaya kazıklamaya çalışıyorlar milleti. umarım yardımcı olur.

4. eğer yakıt ekonomisi istiyorsan ve lpg opsiyonunu düşünüyorsan 106 alıp lpg taktırmak biraz abes olur.
zira sırf yakıt konusunda savruk olduğu için çok daha büyük ve konforlu otomobiller 106 qs e yakın fiyatlarla(12.000-13000 ytl olarak düşündüm) pazara düşmekte.

hatta bir kaç milyar daha kasarsan tam donanımlı bir 406 bile (2001-2002 model) alırsın sonra da lpg kiti taktırıp dağ bayır gezersin...

2-3. üzerindeki motor yanlış bilmiyorsam psa nın 13-14 yıl önce geliştirdiği bir motor. auto katalog 2006 "206 1.4 doch 90hp" için 6.4 lt şehir dışı tüketim değeri vermiş bu motor yanlış bilmiyorsam 106qs dekinin biraz daha tecrübe edilip ince ayar yapılmışı. ki verilen değer de fabrika verisi olduğu için biraz daha üzerini hesaplamak gerek. motorun 1.4 olması o kadar da önemli değil mesela hondanın jazz ve citylerde kullandığı 1.4 i-DSI motor herhalde bundan %30-40 daha az tüketir. yani günlük 50-60 km kullanımda dişe daha doğrusu cüzdana değer bir işletme masrafı seni bekler gibi (öğrenciyim dedin:))

5. benzinle çalışan her motora lpg uyar artık ciddi bir teknoloji haline geldi lpg. iyi bir yerde dönüşüm yaptırman gerekir yalnız. egzosttan tüp kokusu flan da gelmez kullandım ve hiç bir sorun yaşamadım. verim dersen 1.6 ve üzeri motorlarda performans farkını hissetmeyeceğine bahse bile girerim.

6. qs e gelince quiksilver lisansıyla üretilmiş bi model 306larda da var. (1.6 yazılmış ama benim bindiğim gördüğüm vs hepsi 1.4'tü)
tek renk (gri) olarak çıktı piyasaya. bir takım görsel farklılıkları var. örneğin koltuk döşemesi kapı üstü tutacakları vs vs.

son edit, atrin'e ek: dizele paran yeterse dizelden şaşma. bakım masrafı öyle aman aman çok değil (1,4 hdi yani peugeot motor kullanıyorum). dizel alınca aradaki farkı amorti etmek için şu kadar kilometre yapman lazım muhabbetine gelince de dizeli satarken de pahalı satıyorsun o yüzden aradaki farkı amorti etme gibi bi sorunun yok. hatta dizeli satmak isteğinde cart diye satıyorsun benzinlide bekle dur.

atrin gayet güzel açıklamış ama değinmek istediğim bir nokta var, dizel araç tavsiye etmiş ama eğer öğrenci isen bu aracı fazla kullanmayacaksın demektir, senede 20-25 bin km yapmayacaksan dizel araç yedek parça bakım giderleri...vs ile normal araçtan daha masraflı olacaktır. eğer aracı arada bir kullanacaksan lpg taktırmanı tavsiye etmem biraz yakar ama en azından verim alırsın arabadan, tüp kokusu gelmez egzozundan. bu motorla 20 liralık benzinle 125-150 km yaparsın şehir içinde. hesabını buna göre yap istersen.

1.kullananani edeni var.tavsiye ederim.99 yilinda aldim o yildan beri kullaniyorum.evin yedek arabasi konumunda duruyor.su anda 160.000 km.de.ustune kac tane araba aldim genede satmiyorum onu.
2.yakmiyor.son durumunu bilmiyorum ama max.180 lira yakar
3.ogrenci karsilar.standart sorun yaratmaz amblemi gibidir aslan gibi arabadir.
4.bu konuda radikalim.duymamis olayim.
5.den den
6.tek kapili 1.4 motor olan modelidir.spor gorunumunden dolayi fiati biraz daha yuksektir.

bu arabalarin xn diye bir modeli var.bendede olan odur.sehir icinde kullanmak icin almistim.bu arac 1100 motorludur.xr olanlar 1400 motordur.ayagimi yerden kessin az yaksin isimi haydi haydi gorsun dersen git bir tane xn al.neredeyse tamami cok temizdir bu modellerin.cunku benim gibi cesitler almistir.kapinin onunde kullanilmadan durur.yuksek motorlu olanlar genelde kafadan yapismislardir bir yerlere hic ugrasma derim.disardan cok ufak gozukmesine ragmene ic hacmi genistir,ben ortaboy bir buzdolabi soktum icinde.biraz kizdi falan ama sorun yok simdi aramizda.masraf cikarmaz.en azindan genel bakimlar disinda cok kotu kullanmama ragmen bana simdiye kadar bir tek benzin otomatigi problemi yaratti ondada depoyu bos tutmaktan dolayi olusmus benim esekligimdi.

cevaplayan arkada$lara cok te$ekkur ederim. cok sagolun..

origami öğrenebilirsin. ya da maket yapabilirsin.
müzelere gidebilirsin.
erkek olduğunu tahmin ediyorum ama yine de incik/boncuk yapabilirsin.

evet ilk anda aklıma gelmemişti.
origami beceremedim, maket yaptım lakin sıkıcı geldi.
müzeler de keza sıkıcı. incik boncuk deneyeyim.
resim yapmakla da uğraştım bu arada o tavsiyeyi de atalım :)

sizin anne/baba olma zamanınız gelmiş de geçiyor efendim, çocuk yapın bence, ne gam kalır ne kasvet.

ogrenci misin tam anlayamadım ama şunları önereyim pek de aklıma gelmiyor dogrusu:

-roportaj yap. herhangi bir konuda. herhangi bir insanla. belki bir dergiye filan satarsın yeri gelir. sıkıcı görünebilir ama aslında yeni konular yeni meşgaleler demek.

-gez. kütahyaya git çini öğren çanakkaleye git grup filan gezdir.

-kendi kendine likör yap balkonda. valla bak. bir arkadaşım yapıyordu böyle şeyler. sonra çikolata filan yap. elma şekeri filan bunları ilerletirsen eğlencesine ilerde satarsın da ama çok zamanın olması lazım:)şimdilik aklıma bunlar geldi.

çocuk yapma fikri her ne kadar çekici geliyorsa da en azından 20'yi geçsem fena olmaz :)
likör olayına bakayım aslında hoş geldi kulağıma

Gerçek bir sevgili bul, basit biri olmasın seni zorlasın, elde etmek ve mutlu olmak için çabala,
tabi ha deyince olmuyor, dizi izle o da iyi can sıkıntını geçirir.

hacker'lık (ya da lamer'lık) yap. orayı burayı keyif için kır dicem sen de "o bilgisayarla ilgili" diyeceksin o sebeple demiyorum.

peki ; "banka soy" desem ? yok o da kanunlara aykırı.

araç modifikasyonu ile ilgilensen ?

abi bi insanin bu yazdiklarini yapmadan da cani sikilmiyorsa o insanin elini operim ben. valla operim.

ben söyleyecektim, benzer bir şey söylenmiş. üzüm zamanında (ağustos-eylül-ekim-kasım) taze üzümle, değilse marketlerde satılan üzüm suyuyla şarap yapabilirsin. fermantasyon sürecini izlemek, uygun koşulları yaratmaya çalışmak gerçekten eğlenceli. sonracıma sebze tohumu alıp evde saksıda domates biber yetiştirebilirsin. hem can sıkıntısını gideriyor, hem de insanın kendi ürettiğini yemesi/içmesi ayrı bir zevk. yeteneğin varsa yağlı boya resim yapabilirsin. öncelikle amatör bir makine alıp fotoğraf çekebilirsin. işi ilerlettikçe profesyonelliye yönelip para bile kazanabilirsin.spor olarak değerlendirmezsen binicilik kursuna gidip at binmeyi öğrenebilirsin.

cam atolyesi vardı istanbulun bi yerinde oraya git, cam isciligi ogren. sıcak ama guzel keyifli bisey.

Yakın yerler programı gibi bir konsept oturtup, şirin sahil kasabası ve eski hoş kasabalar türünde yerlerde haftada, ayda bir keyfekeder zaman geçirmek ideal olabilir, en azından sıkıntı azaltır....Ağva'dır, Şile'dir, Kıyıköy'dür(Kırklareli'de), Safranbolu'da, Beypazarı vb.

part time iş. mcdonalds da bile çalışsan hayatına bir katkı yapacaktır.

dil biliyorsan çeviri işi olabilir mesela. zamanım olsa da yapsam.

tiyatroya git. can sıkıntısına bunalıma falan çok iyi geliyor. hatta öyle sardı ki gidemediğim zamanlar sıkılıyorum. devlet tiyatroları ve özel tiyatrolar hakkında yavaş yavaş bilgi sahibi olursun, hatta oyunları izledikten sonra düşüncelerini ufak tefek çiziktirip bi yerde de yayınlatabilirsin. çok zevkli bir uğraş,bağımlılık yapıyor bir de utanmadan. (bkz: ben yaptım oradan biliyorum.)

valla istanbuldaysan istanbulda hiç bilmediğin yerleri gez. hatta yanına samatyayı al o iyi bilir her tarafı.

aç bi ufak rakını, dalgana bak.. ne gam kalır ne sıkıntı.. oohh dünya senin.. (sarhoşun tavsiyesi bu kadar)

uçurtma yap, yapamıyorsan satın al iyisinden. sonra ak ortamlara.. pardon kırlara bayırlara.
istanbul anadolu yakasında caddebosta dolayları sanırsam müsattir.

her nekadar yaş 24 olsada koca eşşek olsamda haftasonlarıu fırsat buldukça uçurtmamı alıp gökyüzüne salıyorum.

frp ye sar. kendin gibi 2-3 kişi daha bul ya da mevcut frp grubu olanlara yaman. git thief olmanin inceliklerini ogren... gece ruyanda paladinlerle 3lu cevir v.s. ama 20 yasin altindaysan ve universiteye gitmiyorsan universite de sahanedir... farkli hobilere yonelik atolye calismalari oluyor onları takip edebilirsin. tanimadigin insanlarin cenaze, dugun gibi torenlerine katilabilirsin. cenazeler ilk baslarda sikici geliyor fakat bir sure sonra torendeki kisilerin hikayelerini kurgulamaya basliyorsun. roller ve davranislar uzerine kendini gelistirebilirsin.

Model otomobil gazlayabilirsin, motosiklet olabilir, birde fotoğraf çekmek. Bunlar bana güzel geliyor belki sendede aynı tepkiyi verebilir.

spor olmasın demişsin gerçi ama ben bunu spor yapmak olarak algıladım. maç seyredebilirsin. özellikle de salonlarda. basket maçları bunun için idealdir. genelde salonlar hiçbir zaman tam dolmaz, gitmek gelmek girmek filan kolaydır. öncelikle kendine bir takım seçmeni tavsiye ederim. şehir/semt olarak nerdesin bilmem ama şahsen darüşaafaka dan çok memnunum. hentbol, voleybol da olabilir mesela, istanbulda bunların oynandığı bisürü salon var. ben şahsen fırsat buldukça daçka'nın maçlarına giderim. hatta bazen bir 2.lig takımı bulup onun peşinden sarsam mı diye düşündüğüm olmuştur.

fotoğrafçılığa başla. kursuna git, film banyosu olayına gir...

(bkz: montla sıç) (kimse yazmamış, dayanamadım)

abi adamların işi o.
fighter pilot nası kullanıyo o uçağı ben asıl onu merak ediyorum:)
şaka ir yana sırtlarında numaraları var bi de ma.tan önce bakar eder falan.

oynadiklari mevki de belirli, macin ilk bir kac dakikasindan sonra sahanin neresinde kim oynuyor zaten belli oluyor. bir de tabii mac anlatirken kabinde bir kac ekrandan onlar da görebiliyor sanirim neler oluyor neler bitiyor. ama tabii en kötüsü dünya kupasi avrupa kupasi maclari gibi hic tanimadigin bilmedigin adamlarin oynadigi maclar. halit kivanc böyle maclar icin fotograflara bakiyoruz sirt numaralarini okuyoruz falan demisti ben de hatirliyorum.

tanınmamış adamların isimlerini salladıkları da oluyor tabii.

abi formada numaralari var?
ayrica salliyorlar da cogu zaman..

mesela ilker yasin genelde yanlış söyler :)

bana dişimdeki farketmediğim bir çürük nedeniyle benzer bir durum olmuştu ama bu şansa bırakılacak bir durum da değil sanki. bir doktora gitmekte fayda var.

abi en temizi, gidiyosun norolog'a olay bitiyor. hani en azindan ben gittim adam antidepresan verdi bana (artik du$un yani).
yok be o kadar da temiz bi yontem deilmi$.

dewres: diş çürüğüyle alakalı olduğunu sanmıyorum ama yine de teşekkürler.

gxix: abi kafam güzel. ne dediğini anlayamadım :)

aynı şeyleri bende hissettim bir ara. gittim 40 lira veripkaliteli bi mızıka aldım, ve hevesin geçici olduğunu öğrendim. 1000 euro ya yazık edebilirsin. benimde hiç nota bilgim yok ama çala çala öğrendim mızıkayı sanada tavsiye ederim, hem renkli bir sesi var hem her yere götürebilirsin, hemde ucuz. küçük ve ucuz bi aletle başla o zaman anlarsın geçici olup olmadığını.

dünyanın en ünlü gitar virtüözü gitarı ilk defa 30 yaşında eline almış diye duymuştum (hangi virtüöz olduğunu bilmiyorum)

yani nedir? hiçbir şey için geç değildir..
bass gitar çalması hem kolaydır hem eğlencelidir. bi denemek isteyebilirsin..

bir klasik gitar satin al orta halli.
iyi bir hocan olsun.

sadece bangir bangir ses cikartan seyler degildir haz veren,
kalbine dayayarak caldigin bir klasik gitar parcasi cogu zaman en tatmin edicilerdendir.

Elektronik seven bir arkadaşımda gördüm dün. Traktor diye bi program var, böyle amatörce dj lik yapabiliyorsun.. 2 şarkıyı üstü üste çalma ya da işte listede birbirine uyan şarkıları gösteriyo vs gibi özellikleri var.. Beste de yapabiliyormuşsun. O bi de böyle tuhaf bir ses kartı almış ama fiyatını sormadım. Yani nota ya da müzik aleti olaylarına girmek istemezsen bu da zevkli bir şey gibi geldi bana, özellikle de sevdiğin müzik tarzı açısından.

evet, biraz daha arastirma yaptim. sanirim ise software olarak baslamak daha iyi olacak. traktor'u indiriyorum simdi.
ama ilk sorum hala gecerli. fikirleri hala bekliyorum.

Kesinlikle gec degil. Benim tanidigim muzik aleti calmaya ellisinden sonra basladi ve gayet de basarili. Satin almaktan korkuyorsan kiralayan yer olup olmadigina bakabilirsin. Muzik aleti satan buyuk dukkanlar, ders veren insanlar yardimci olabilir herhalde kiralik alet bulmanda.

davul veya ritm ile ilgili bir şey alın (darbuka falan) şöyle vurmalı çalgılardan, hem stres atmış olursunuz. benim hayalimde galiba suç ortağı arıyorum:)

stres atmak için davula başlamayın daha fazla streslenirsiniz

22 yaşında perküsyon çalmaya başladım. 25 yaşındayım ve şu anda bundan para bile kazanıyorum. Bence gerçekten içinizdeki çalgıyı bulursanız ve doğru çalgıyı seçerseniz geç değil...

çook genel bir soru olmuş, burada cevap bulmak zor.
üriner sistem hastalıkları, böbrek, üreter, mesane, üretra, kidney vs vs şeklinde aratırsan mutlaka bir sonuca ulaşırsın, ama dediğin konunun toplamı robbins denen kitapta 40 sayfadan baslar ki anlat anlat bitmez.

idrar yolları enfeksiyonu diye bir örnek vereyim mesela.

safi böbrek üzerine sayfalarca hastalık olduğunu düşündüğüm vakit, bu senin sorduğun soruyu herhangi bir hoca bana sorsa direk çıkardım sınavdan.

Dut değil mi o?

aha, bi muglali olarak kendimden utandim.
biliyorum bunu ben de adi aklima gelmiyo :/

kaynana dili meyvesi, bazı isimleri; frenk inciri, frenk yemişi, frencir, babutsa

frenk inciri olabilir mi

kaktüs meyvesi de denir marmariste.
lezizdir ama 2-3ten fazla yerseniz bütün boşaltım sisteminiz iflas eder.

(bkz: hint inciri)

kaynana dilinin meyvesidir o. bişey inciri deniyordu unuttum. anneme sorayım bir. şifalı olduğu söylenir. tadı güzeldir. ayrıca onu toplaması çok tehlikelidir zira onu almaya kalkarken diken fırlatıyor bitki. onun için özel çaba sarfedilir. ege ve akdeniz bölgesinde bilinir.

ee be abi.
yazdık ya işte "hint inciri" diye.

(bkz: lap inciri) denir ona.
(bkz: dikenli incir) diyen de vardır.

süper bi tadı vardır. akdeniz bölgesinde özellikle ağustos ayında çıkar piyasaya.
buzla tatbik edilip, soyularak satılır.

Yazılanlara ek olarak frenk üzümü, eşek üzümü veya eşek inciri de denir. çok güçlü bi afrodizyaktır. avrupadan çok talep vardır bu bitkiye. ıslah edip yetiştirilirse güzel asist yapar voleyi vurdurur.

mundar oluyo diye biliyorum?

Eğer hayvanın ne zaman öldüğü tam olarak bilinemezse bayat etten zehirlenme tehlikesi olabilir. Eğer insan eliyle öldürülüp hemen kesilip uygun şekilde saklanıra bu tehlikenin önüne geçilir. Muhtemelen mundar olmak denen olayın icat edilmesinin sebebi de bu şekilde insan sağlığını korumaktır...

evet mundar oluyor, kan akıtmakla ilgili sanırım.

mundar degil murdar olacak dogrusu.

islam inancına göre hayvanın yenilmeden önce kanının akıtılması isteiyor. yani hayvanı bizzat yemek için öldürmeniz isteniyor. yoksa "mundar oldu yenmez" deniyor. islamın emrettiği diğer bütün şeyler gibi mantıklı bir gerekçe gösterilmemiş bunun için ancak elbet mantıklı bir açıklaması var ki crown pek güzel açıklamış hadiseyi.

islamda kan necis oldugu için tamamen dışarıya akıtılmadan hayvanın eti yenmez... bu yüzden hayvan boğazlanırken de once damarlar kesilir tüm kan aktıkttan sınra boyun koparılır
keza direkt boyunları koparılan hayvanların yenmesi şüphelidir.

ölü hayvanların yenmemesi kan ile ilgili olmakla beraber avlanırken vurulan hayvanların etlerinin yenmesi aklımda soru işareti... açıklama yapılırsa öğreniriz

Bir de hayvan öldürülmeyip kendisi ölürse vucudu bişi salgılıyordu etine, bu da insan için pek iyi değildi gibi bişi kalmış aklımda ama ne kadar doğru bilemem. Bir biyolog buna yorum yapsa güzel olur.

Kur'an'daki ilgili hükümlere bakacak olursak; Bakara suresi'nin 173. ayetinde leşin, kanın ve domuz etinin Allah tarafından yasaklandığı açıkça yazmakta.

av ile ilgili soyle bir seye denk geldim ben de; ele gectiginde hala olmediyse o da kesiliyor. kesmeyen de vurulan yerden kan aktıgı için gerek yok diyerek olmesini bekliyor. tabi burda kesenler daha fazla acı cekmesin diye de yapıyor olaiblir. uygulamada boyle gordum, din ne diyor bilmiyorum.

kan domuz eti ve le$ de hayatta kalmak için olmeyecek olcude serbes cok uc durumlarda.

bir de laktik asit ve rigor mortis durumları var.

rigor mortis'in olayı kanla alakasız diye biliyorum ama laktik asit kanda birikmesi pek hoş bir şey değil demişti bir hocamız vakti zamanında. kan akıtmanın temel faydası bu laktik asiti dışarı atmakmış.

tabii aynı hoca nazar denen şeyin gözlerden uranyum cinsi bir madde fışkırması olduğunu da iddaa etmişti ama neyse.

hayvan kardeşimizin neden öldüğünü anlayamayacağımız için yenmiyor olsa gerek. bir toksin yüzünden hastalanmış da ölmüş olabilir, kanında ve etinde hastalık etmenini hala taşıyor olabilir, hastalık etmeni et pişse bile aktifliğini koruyor olabilir. bu durumda yendiğinde yiyeni enfekte edip allah saklasın onu da kendi gibi murdar etme riski mevcut.

mesela ava çıkıp kurdu kuşu vurdunuz, o hayvanın sağlığının ne durumda olduğunu bilemeyeceğimiz için yemek pek mantıklı değil. kan akıtılması olayı da belki hastalık etmenin olabildiğince saf dışı edilmesiyle alakalıdır.