aslında çok temel bir dürtüden kaynaklanıyor: yok olma korkusu. İnsan içgüdüsel olarak muhafazakar bir varlıktır, değişimi istemez. Kendi varlığını sürdürebilmek için buna karşı koymaya çalışır.
Yazının yaygınlaşmaya başladığı dönemde bir çok filozof buna karşı çıkıyor mesela. Zamanında Yukarı Mısır kıralı Tamus şöyle demiş: "Bu yazı yazma sanatını kullananların artması durumunda, yazının insanın hafızasını arttırma yerine azaltma olasılığı vardır. Yazı insanın hafızasını tembelleştirir, onu unutkan yapar. Eğer insanlar hatırlamak için yazıya güvenirlerse, kendi iç kaynakları yerine dış kaynakları kullanacaklardır. Yazı hafızayı geliştirmez, koleksiyonları geliştirir."
Bugün biz aynı şeyleri internet için, bilgisayarlar için, akıllı cep telefonları için söylüyoruz. Mesela artık kimse kimsenin telefon numarasını hatırlamıyor, daha 15 yıl önce hepimizin bildiği onlarca telefon numarası olurdu. Ancak telefon numarası akılda tutmak ne bizi daha zeki bir insan yapıyor, ne de bugün aptallaştık...
Düşünme biçimlerimiz değişiyor, dolayısıyla hafızamız da biçim değiştiriyor. Artık "bilmek"ten öte, "bilgiye nasıl ulaşacağını, onu nasıl kullanabileceğini, yönetebileceğini bilmek" önemli hale geldi. Bunların en güzel örnekleri de google gibi bir sitenin dünyanın en önemli kaynaklarından birisi olması. Google'ın bildiği şey aslında sıfır, o sadece var olan bilgi'yi düzenliyor, senin ulaşmanı sağlıyor...
Neyse, insanın geçmişe özlem duyma sebebi de temelde bu değişimlere direnme arzusundan kaynaklanıyor. 20 yaşındayken 6 yaşımızdaki halimizi, 30 yaşındayken 20 yaşımızı, 50'li yaşlarda daha geniş bir dönem olarak "gençliğimizi" falan özlüyoruz. Ölüm / kaybolma korkusu böyle tezahür ediyor.
0