"- Son nefesimize kadar, olanları hiç yaşanmamış sayabilecek misin?
- Başka bir seçeneğimiz var mı?
- Artık yok Albert, ama vardı. Vardı ve biz bunu kullanmadık. Vicdanım asla rahat etmeyecek. Tek sorunum da bu değil.
- Başka ne var ki?
- Korkuyorum. Yaşattıklarımızın hesabını bir gün vermek zorunda kalacağımızdan korkuyorum.
- Şartlar böyle gerektirdi, artık kendini üzme boş yere.
- Hüzün... Hayır içimdeki bu değil. Hissettiklerim, duyduklarım, gerçeğin ta kendisi. Onu biz öldürdük. Ruhunu bedenden ayırmadık, toprağa gömmedik belki, ama elini tutmadığımız, onu oradan kurtarmadığımız her an öldürdük. Oğlumuzu düşün Albert, onun emanetiydi o, bilmiyorum. Gerçekten sevmişti onu.
- Oğlumuzun asıl emaneti içeride uyuyor. O bizim hazinemiz, pırlantamız diğeri ise sadece kutusuydu, değerli olanı aldıktan sonra, ondan kurtulduk.."
0