Ekşi Duyuru

Esnaf kafasıyla en çok tanıdığım olan yer; memleketim.

İstanbul. Cunku istanbul disinda yasamak istemem.

İatanbul. Köy yaşamından bıktım.

Avukatım nerde olmak isterdim emin değilim ama Ankara’da olmak istemediğimden eminim...

Bull teriyer

evimde olduğum her 10 Kasım'daki kadar siren sesi duydum

anitkabir in dibinde olmama ragmen az geldi, sanki gecen senelerden az veya bir garipti.

Büyük ihtimalle yanlış numaraya yükleme durumudur aöa yanlış numara durumu olsa bile tesadüfün böylesi demeden edemiyor insan. Bazen yıllardır görmediğin ve uzun zamandır aklında da olmayan bir arkadaşın sabah uyandığında nedensizce aklına gelir ve o gün dışarıda onunla karşılaşırsın yıllar sonra. İşte bu ve yaşadığın gibi olaylar acaba Matrix’deki sistemsel buglardan biri midir, metafizik bir olay mıdır yoksa sadece sıradan bir tesadüf müdür bütün mesele bu. Büyük ihtimalle üçüncüsüdür doğrusu ama ben bir veya ikincinin gerçek olmasını isterdim hayata bir renk adına.

Eğer Allah yardım etmişse bu olay yine bir sebebe bağlanmıştır. Yani bir mucize olup yoktan kontör gelmedi senin telefonuna. Birisi yanlışlıkla attı. Ama tam da en ihtiyacın olan vakitte. İşte ilahi güç burada.

Allahin sevgili kulu musun ki/

güzel ve hoş bir şey başına gelmiş. şahsen böyle şeyler başıma sık geldiği için şaşırmadım.

"şans olayı" bence. umarım birinin cebinden değil de direkt firmadan gelmiştir.
tebrikler ne diyeyim :)

5 lt saf su 4 derece sıcaklıkta 5 kg çeker.

bazen öyledir.

+4 C derecede 1 desimetre küp su 1 litreye o da 1 kg a eşittir.

Ayın 16 sından sonra başka bir şey olacak.

Suyun özkütlesinin 1 olduğunu düşünürsek cevap evet oluyor.

Yani eline aldigin 5 litrelik erikli su da dara hariç yaklaşik 5 kilo. Mineral falan var tabi içinde ama normal bir tarti ya da insan için fark edecek ölçekte değildir.

Ha ama aşiri bilimsel olmak istiyorsan, eskiden kilonun tanimi +4 derecede 1 litre saf su'ydu ama sonra platinyum iridyum alaşimi bi kübe endekslediler, bu ayin 16'sında da kilogram tanımı değişip Planck sabitine bağlancak. Muhtemelen çoook ufak farklarla tam 5 kilo değildir ama gündelik şartlarda çok fark etmez

Biri kütle, diğeri hacim birimi.

Yaklaşık olarak evet

@angelofdeath hatalı. Yok öyle bir şey

Her suyun density si farklıdır.
Bu yüzden ağırlığı da farklıdır.

Sicakkik etkilidir Ancak +4 derecedeki her suyun ağırlığı aynı olamaz

Kusuratlara takilmazsak evet.

E imza kullanıyorsanız çalışmıyor.

Yanlis bilgi. E imza calisiyor, udf aciliyor, dokuman yoneticisi kullanilabiliyor.

fiziki olarak istiyorsanız d&r'larda mevcut. dijital olarak da issuu'da son sayı varmış.

issuu.com

Same sad stories.

Zor azizim zor.

Genel olarak hiçkimseye güvenmem. Sadece kadınlara özgü değil. Ama son yıllarda insanların birbriyle daha kolay iletişim kurabiliyo olması nedeniyle böyle şerefsizlikler arttı.

Biz de size güvenmiyoz zaten. Sevgilisi varken yürüyenler, seni seviyorum deyip eskisi için ağlayanlar, iş ciddiye binince ama ben öyle düşünmemiştim diyenler falan bilemiyorum altan.

Biz de size guvenmiyoruz, 1 güzel kaybettiniz hoşçakalın.

2. kız için: Belki 2 sene öncesinde, sevgilisinin olmadığı zamanlarda tinder'da hesap açmıştır sonrasında hesabını kapatsa bıle tinder; kapatılan fakat çok fazla sağa çekilen, popüler hesapları tekrardan sunuyor kullanıcıya. Sanki aktif bir hesapmış gibi. Benim bir arkadaşım hesabını silip uygulamayı kaldırmıştı ama başkalarının onu tekrardan uygulamada gördüğünü biliyorum.

Chitosan, başta biz de öyle düşündük ama fotolar güncel.

Karsi tarafa guvenmemek ile; karsi tarafa "ne istedigini" acik acik soylememek farkli seyler. Biz bunu pek beceremiyoruz sanki.

Sadece sevgili vs. olmak degil sevismek de mi istiyosun? Soyle.

Ya da iliskinde senin canini sikan, ters gelen bi sey mi var. Anlat, konusun.

Yok efendim sonra tinder acti su oldu bu oldu.

Ben bu konularda sucun sadece tek tarafda oldugunu dusunmuyorum nedense?!

Tam guvenmeyeceksin, hep tetikte olman lazim. Ya da bastan kaybettigini kabul edeceksin.

Cok guzel bahane bulurlar. Sorsan denemek icin actim esas senin orada ne isin var diye firca kayar.

kimseye güvenmeyin zaten de kadınlara hiç ama hiç güvenmeyin.

Para biter aşk biter.

Güven gitsin. Ben default mode olarak karşımdaki insana güveniyorum. Güvenilmeyecek biriyse güvenini suistimal ettiğini hızla anlayıp jet hızıyla o insanı hayatından çıkartıyorsun. Böyle yapınca gerçek ilişkiler kurmak daha kolay.

Kimseye guvenmeyin ama kadinlara asla. Ben nelere sahit oldum bir bilseniz.. kadin kadinin en büyük dusmanidir ozellikle yüzüne gulup arkalarindan her turlu iftirayi attiklarina sahit oldum

Kimseye sir vermeyin ozelinizi anlatmayin ama kadinlara asla ozelinizi, bilindiğinde rahatsiz olacağaniz seyleri anlatmayjn

ben zaten varsayılan olarak güvenmiyorum ve herkesten her şeyi bekliyorum. böyle olunca senin o şaşıp kaldığın şeyler bana koymuyor

Adam garanti olsun diye bastan kendi vurdugu halde erkeklere vurmadan edememissiniz vay arkadas ne hirs bu:D


Kimseye hic bir kadina %100 güvenilmez kardes, her zaman risk var. Az guvenirsin cok guvenirsin cok cok guvenirsin ama %99 olur 100 olmaz. Bunu kabullenirsen her sey daha hafifler ve rahatlarsin. Bir yakisikli da topluma kazandirilmis olur.

güle güle yakışıklım, seni kaybedenler utansın...

1 saat sonra
mesaj
silinen cevap
tartışma başlatıcı içerik

kızına göre değişiyo o müdür ya. liseden beri tanıdığım herkesin ne hanım kız bu dediği, bunla evlenir dediği kızın aynı anda üç erkekle seviştiğini öğrendiğimden beri hayat eskisi gibi değil :)

yani bir iki kıza/erkeğe bakarak fikir yürütürsen üzülen sen olursun. bu konular şahısların nezdinde değerlendirilmeli. genellemek en büyük hata olur.

bitti sanmışlardır. sıkıcı bi oyun muydu?

Yok bitme değil. Oyunun gaz verici bir yerinde. Tansiyonun yükseldiği bir andan sonraki sessizlikte falan. 2-3 kere oldu bu.

Tiyatro adabı kalmadı, ankara’da bile.
Tiyatro adabı görerek oturur, artik genclerin gidip görebileceği bir kültür taşıyıcısı mekan kalmadi maalesef.

İyi performanslardan sonra reaksiyon alabiliyor çok abartılmadıkça iyidir. Tabi oyuncunun konsantresini ve oyunun ahengini bozmamak lazım.

hocam tiyatro miyatro bitti artık bu ülkede maalesef. sadece tiyatro da değil birçok sahne sanatında yersiz bir alkış sözkonusu.

Ankara'da bu iş yıllar öncesinden bitmişti :) bürokrat/subay eşleri birbirine hava atacak diye kokoş kokoş gelip, ilk perde de takılıp ikinci perde de resim hazırlayan insanlardan geçilmiyor ne yazık ki. daha da kötüsü bunların biletleri kombine gibi.

neyse kanayan yarama bastın, bıraksan 1 büyüklük muhabbet çıkar da bir büyük çok pahalı artık.

salaklıktır. tiyatro bitmeden alkışlanmaz.

Siyasete ucundan, kıyısından bir gönderme yapıldıysa tiyatro izleyenleri de genellikle muhalif kesimden olduğu için oyun içi alkışlama oluyor. En azından ben hep böylesine rastladım. Rahatsız edici.

Eskiden takım elbisesiz tiyatroya gidilmezdi. Şimdiki gençler ohooo (ironi)

Tiyatro adabı dediğimiz şey değişiyor. Seyirci şu an önceye göre daha dinamik olabilir, 1800'lerde oyunu beğenmedikleri an domates atarlarmış mesela.

Edep-adap denilen şey statik değil.

bu tarz şeylerin gereksiz romantize edilmesine aşırı uyuzum. Tiyatro adabı ne yav, rakı adabı furyası vardı bi ara onun gibi mi? Her şeyi aşırı ciddiye almayın, gidin oyunu izleyin zevk alıyosanız zevk alın sonra bitsin gitsin işte. İsteyen de istediği yerde alkışlar.

Tiyatroya zaten mesafeliyim daha önceki bi duyurumda da yazmıştım çok yapmacık geliyor bana. Bi de böyle "tiyatro adabı" gibi durumlar iyice yapmacıklık katıyor. Sanki gizli örgüt ya da cult bu tiyatro da adabı var.

@nundu adap kelimesinin anlamını bildiğine emin değilim? Kural da diyebilirdi, neticede bunlar bulunduğun ortama ait yazılı ya da yazısız kurallar. Ofisin ortasında götünü açmamak da bir kural mesela, oysa ofiste çalışmayı hiç de romantize etmiş olmuyoruz.

Valla bu dönemin dinamiğinde böyle bir şey yok, zamanla değişebilir, bu da onun başlangıcı olabilir ancak şu an saçma olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Anlik iyi bir performans ornegi geldigi zaman oluyor oyle ama nadir bu.
Aryanin ortasinda bravo! diye bagirilmasi gibi bu da. Seyircinin gaza geldigi anlar.
Tiyatro adabi diye bir şey yok. Tiyatro iste gidip izliyorsun.

Bende de olmustu kendiliginden gecti.

Çok kilo verilip alındığı zaman oluyor. Maalesef kiloya bağlı vücut çatlakları geçmiyor. Gerçi 10 kilo az. Ben resmen her yıl 20 kilo alıp veriyorum. Belki benimkiler ondan geçmiyordur. Sanmam ama.

Çıkmadan önce bir şeyler sürüyorlar engelliyorlar azaltıyolar ama çıkınca geçmiyor diye biliyorum bende de var hamilelik malzemeleri belki işe yarar görmüştüm öyle şeyler.

Yeni oluştuğu zamanlar kakao yağı ya da şu hamileler için olan kremlerden sürünce toparlıyor. Ama vakit geçti beyazladıysa geçmiş olsun, onları sevmeye başla.

tükeneceğiz.

youtu.be
Cesaret edememek değil de çok melankolik olduğum dönemleri aklıma getiriyor, modum düşüyor. Modum halihazırda düşükse dinliyorum, çok sevmeme rağmen günlük çalma listemde yok o yüzden.

youtu.be

Genel olarak bu adamın sesini duymaya dayanamıyorum... doğrudan bu şarkılarla bi anım yok aslında ama o notalar o müzik o ses başlayınca benim film de başlıyor...

athena - yalan.

youtu.be

Bu da var. Link atarken şarkının başını duycam diye sesi sonuna kadar kıstım.

www.youtube.com

www.youtube.com

link atmak için sesi kapattım, o kadar. hatırlattığı kişiye karşı bir şey hissettiğimi söyleyemem aslında ama tümüyle o dönem, o zamanki hislerim vs. canlanıyor gözümde. meh.

Redd- Aşktı Bu

Melodisini duydugum anda, yürek boşluğunda bir of kadar suskun oluyorum.

En güzel yerinde evin - Büyük Ev Ablukada

Çok var ya. Dinleyince yalnızlığımı, geçmişteki hatalarımı, hayal kırıklıklarımı, boşa giden çabalarımı bir bir suratıma çarpıyor ve etrafımdaki her şey, her bir kişi, hayatın anlamı bulanıklaşıyor. Bu yüzden bu şarkıları her zaman dinlemem. Yine de karışık modda şarkı dinlediğim için daha şarkının ilk melodilerini duyar duymaz kurşun gibi giriyor işte.

Telefondan girdiğim için uzun uzun hangisi niye canımı yakıyor açıklayamam elbette ama yine de şarkıların birkaçını yazayım:

Sezen Aksu - Eskidendi Çok Eskiden, Gidemem, Farkındayım.

Aşık Mahzuni Şerif - Boşu Boşuna

Duman - Ah

Selda Bağcan - Bu Yıl Benim Yeşil Bağım Kurudu, Uyandım Sabah İle, Unutursun Mihriban, Çemberimde Gül Oya

Barış Manço - Dönence

Barış Akarsu - Gözlerin

Gökhan Kırdar - Dayan Kalbim

Candan Erçetin - Ben Kimim? Gamsız Hayat

Emre Aydın - Bu Kez Anladım

Gripin - Bir Cevabım Var Mı?

Cansu Koç - Gamzedeyim Deva Bulmam

Sagopa Kajmer - Vesselam, Ben Hüsrana Komşuyum...

m.youtube.com

bülbülüm altın kafeste. kim söylerse söylesin çok etkileniyorum bu parçadan.

www.youtube.com

Şarki değil de mavi göz bana hep onu hatırlatıyor. Şimdi evlenmiş yakında çocuk yapar. Merak ediyorum çocuğun ismini ne koyacak acaba

birsen tezer - ne tuhaf
falling slowly
sezen aksu - yol arkadaşım (özellikle bu)

Getirmez. Çayda da kafein var. Hatta kahve çekirdeğinden bile fazla ancak çayı çok dilue ettiğimiz için içtiğimiz kahvede kafein daha çok.

demli çay getirir ama az demlenmiş çay uyku açar.

Aklımda nedense yoğurtlu sos çağrıştı :d


Kafein içerdiği için uyku açması lazım.

çaydaki tein diye bildiğimiz madde aslında kahvedeki kafeinle aynı madde. Farklı zamanlarda farklı bilim adamları bulduğu için çayda bulan tein, kahvede bulan kafein demiş. Yani kahve açıyorsa çay da açması lazım.

bekletmeden içersen uyku açar. bekletirsen uyku getirir.

derbi yoğunluğudur.

izmirden bildiriyorum.. açılmıyor..

tam rezalet, türk çakallığı. adamlar para basıyor ama azıcık bir yoğunlukta patlıyor. demek ki deprem falan olsa net çalışsa bile bu boktan sitede herhangi bir şeye ulaşamayacağız.

Kentsel İnsan Gelişim Endeksi

Kentsel İnsani Gelişmişlik Endeksi.

B12 ve D vitaminlerinize baktırın.

Burunda et ve kemik var mı?

Yok hocam.

Şurda da güzel cevaplar geldi: www.eksiduyuru.com

serial-season one dinledim, epey surukleyici tavsiye ederim

serialpodcast.org

Strangers
Terrible Thanks For Asking
This is Love
Criminal
Death Sex and Money

en yakın arkadaşımın düğün hediyesi olarak aldığı orient marka bir saatim var, 12 senelik. cinsiyet: erkek.

başka da yok.

41 senelik bir seiko helmet.
10-15 yıllık bir tane longines.
bir tane de modelini filan bilmediğim fossil marka var. o da 8-9 yılı var.

hiçbirini kullanmıyorum.

1 tane lacoste var, 5 senelik falandır belki daha fazla.

3

casio 4 yıl
swatch 3 yıl
xiaomi mi band 2 2 yıl
swiss 1 yıl
casio bikaç ay

Casio Cmd-40 yaklaşık 97 civarından beri kullanmaktayım.

Casio AW-45 var, hediye geldi pek sevmedim kullanmıyorum. (99 da bana hediye gelmişti ama kullanan daha evvelden aldı)

Bi de tabi F-91W eskitmişliğim var arada bir kaç, bu aralar yine alacağım bi tane.


Pek kayda değer şeyler değil :)

4 saatim var:

Biri 40 küsur yıllık retro bir Omega (babam kullanmadığı için bana verdi)
İkincisi casio, 35 senelik, ilk ders verdiğim paralarla almıştım
Eşim doğumgünümde hediye etmişti bir DKNY
Son olarak küçük kızım doğduğunda babam bir Omega hediye etti - 9 sene olmuş.

Saat severim evet!

1 - Seiko - 4 yıl

2 tane.

1- Swatch 2002 model
2- tissot 2015 model

0

Armani - 2 yıl
Orient - 1 yıl
Invicta - 3-4 ay

4 adet.

3 swatch
1 tissot

10 tane

1 Swatch 13 yıllık (İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Özel Temalı olan)
1 Swatch 15 yıllık
1 Swatch 5 yıllık
1 Swatch 3 yıllık
1 Seiko 5 yıllık
1 Armani 3 yıllık
1 Adidas 3 yıllık
1 Suunto 2 yıllık
1 Longines 50 yıllık
1 TCDD cep saati 25-30 yıllık falan.

0

seiko altın kaplama vardı ortaokulda. kro gibi geziyordum. sanırım evde bir yerlerde. o da 18-20 yıl ediyor ama saatim yok diyeyim.

2 tane

1 Seiko 3 yıllık
1 Fossil 1 yıllık

2 adet var.

biri 3 yıllık Daniel Wellington (kendime aldığım hediyeydi)
diğeri 1 aylık Swatch (yıldönümü hediyesi geldi)

0
Askerlik disinda saat takmadim.

5-6 tane kadar swatch'um var, hepsi tahminin 10 yaslarinda. nerede oldugunu sorsan bilmem
esimin aldigi armani saatim var, sanirim 4 yaslarinda

apple watch 4 aldigim icin hic birini kullanmiyorum

Geçen seneye kadar sıfırdı, doğum günü hediyesi geldi onu takıyorum iş yerinde kahverengi tonlarında giyinince; eve gelince çıkarıyorum, pranga çıkarmış gibi rahatlıyorum.

1 adet casio f-91 w (20 senelik)
1 adet garmin fenix 3 saphire
1 adet garmin 735 xt
1 adet cookoo akıllı saat (kickstarter)
1 adet TH grand carrera calibre 36 RS2 (hediye)

2007 rolex gmt master

2002 maurice lacroix reveil alarm

2016 rolex yatch master 2

iwc big pilot

üst segment 4 adet onun haricinde 5-6 tanede uygun fiyatlı var

2 tane casio (biri 1 yıllık, diğeri 3)
2 tane skagen (ikisi de 3 yıllık)
1 tane marc jacobs (5 aylık)

Longines 3 yıl
Seiko 18 yıl
Zenith 2 yıl

Moda markası hediye gelen armani ve guess var

rusçayı öğrenmek zor ertelemeden başla hemen. ruslar 3 ayda türkçeyi söker ama bizim rusçayı öğrenmemiz çok uzun sürüyor

150-200 saat arası bi dilimde a2 olursun diye tahmin ediyorum.

12 yaşından beri yabancı dil hastası, liseden yabancı dil çıkışlı bir rus dili & edebiyatı öğrencisi olarak naçizane görüşüm: dil öğrenmek gerçek anlamıyla asla bitmeyen bir süreç. o açıdan rusça öğrenmek istiyorsan ingilizcenin C1-C2 olmasını bekleme derim çünkü ben 10-11 yıldır ingilizcenin içindeyim ve hala bir sürü şey öğreniyorum. ingilizceyi "bitirmek" için beklesem hiçbir şekilde dil öğrenemem. öte yandan eğer ingilizceyi iyileştirmenin özel bir nedeni varsa (sınav, iş vb.) şu aşamada ona ağırlık vermen ve sınavı atlattıktan sonra başka bir dile odaklanman mantıklı olabilir, onun hesabını sen yap.

ikinci olarak rusça gerçekten zor bir dil ve ciddi anlamda adanmışlık istiyor. öğrenmek isteyenlerin hevesini kırmayı hiç istemiyorum ama benzer yollardan geçmiş birisi olarak "güzel dilmiş yav öğrenek şunu" diyen kimsenin a1'in ötesinde rusça konuştuğuna şahit olmadım. bırakıyorlar çünkü. c1 öğrensen bile kullanmadığın zaman ciddi anlamda unutursun rusçayı. o açıdan özellikle ilgini çekmiyorsa, hevesin yoksa sırf kız arkadaşın rus diye öğrenmekle uğraşma derim. boşuna vakit kaybetmiş olursun.

yok ben zaten seviyorum, hazır kız arkadaşım da var diyorsan (ki sürekli rusça konuşup pratik yapabileceğin birinin olması muazzam bir avantaj) beklentilerini iyi yönetebilmen lazım. A2'ye ulaşman 150-200 saat arası alır, doğrudur ama bu 150-200 saat birbirini takip etmeli ve düzenli olmalı. o açıdan niyetin ciddiyse kursa gitmeni ya da bir şekilde ders almanı, düzenli olarak çalışmanı tavsiye ederim. çok disiplinliyim dersen kendi kendine de öğrenirsin ama kursta 150 saatte öğreneceğin şeye 650 saatin gider. öğrenme aşamasında kız arkadaşına güvenme, pek çok rus (bu alanda yetişmiş bir öğretmen değilse) "neyin neden o şekilde olduğunu" açıklayamaz; tıpkı senin kız arkadaşına yüksek ihtimalle "çanta aldım" ve "çantayı görüyorum" cümleleri arasındaki farkı açıklayamayacağın gibi.

uzun lafın kısası,

* dil öğrenmek için başka dilde "uzmanlaşmak" beklenmez, öyle yapma. ikisini birlikte öğren.

* rusça çok zor ama öğrenilmez bir dil değil, özellikle ingilizce altyapın varsa çok zorlanmadan anlayabileceğin bir sürü gramer konusu var. "dört yıl oldu babamın yaşını söyleyemiyorum" diyen keresteleri (çok görürsün bunları) ciddiye alma, bu durum rusçanın zorluğundan değil onların aptallığından kaynaklanıyor.

* rusçada a2 seviyesine DÜZENLİ çalışmayla 150-200 saatte gelirsin. ben ilk başladığımda haftada üç gün, günde üç saat kursa gidiyordum; 4-5 ay sonunda A1 sertifikamı almıştım ki gerçekten dolu ve kaliteli eğitim görmüştüm. yanılmıyorsam A1 de A2 de 160'şar saatti.

* uzun vadede üzerine düşmem dersen emeğine yazık etme. hayatının geri kalanında rusçayı aktif olarak kullanma niyetin yoksa gerçekten çok çabuk unutursun. "sana ne amk vaktim var, fazla şey bilmekten zarar gelmez, unutursam unuturum" dersen sen bilirsin. haksız da sayılmazsın. acayip güzel, muazzam bir dil. tavsiye ederim. pişman olmazsın. sadece gerçekten zor olduğunu, yavaş ilerleyeceğini bil ki motivasyonunu çabuk kaybetme.

İnsan ana dilini bile tam bilmez, o konuda bile yavaş yavaş bir şeyler öğrenir. Sonu olmayan bir şeydir dil. Üstelik değiştiği için de o zamana kadar olmayan başka kelimeler, deyimler, cümle kalıpları girer. Hatta burada emin olamayarak "atar" ve "gider" kelimelerinin farklarını sormuştum, ciddiyim.

Aslında B2-C1 yapmış bir insan bir yere kadar konuşuyor sayılır, başlangıç aşamasında iki ayrı dili öğrenmek iyi değildir, birbirine karıştırma riski vardır. Ama C1 olmuşsan diğer birine geçmenin öğrenmek açısından sakıncası yoktur. O yüzden gir direkt. Ama dedikleri gibi zor dil, emek lazım. Kişiye göre, çalışma temposuna göre değişir, o yüzden tam bir yorum yapamayacağım. Lakin şöyle söyleyeyim, belli bir miktar Rusçam var, birkaç seyahatte en azından aç kalmamayı becerdim. Oralarda İngilizcenin o kadar yaygın olmadığını hesaba katarsak iyi performans. Özel bir kursun B1'inin bitimine kadar geldim, A2'nin bitimi 6 aydı. Biraz ara verdim, sonra tekrar başladım. Şu anda muhtemelen A2'ye kadar gerilemişimdir herhalde. Üstelik konuşmaktan çok anlamada problemim var. "Anlıyorum ama konuşamıyorum"un tersi. Kafa göz yarsam da anlamlı cümle kurabiliyorum ama karşımdakinin cevabını çok iyi anlıyorum sayılmaz.

Ben de yeniden başlayacağım bakalım. Bu aralar Pushkin Enstitüsünün online ders sitesini keşfettim. Online dersleri var. Adres pushkininstitute.ru

kişisel veya resmi bir çok evraklarınızın ( diploma, evlilik cüzdanı, adli sicil kaydı , mahkeme v.b.) rusça tercüme işlemlerini uzman tercümanlarımız tarafından hızlı ve güvenili r bir şekilde yapılmaktadır. www.onattercume.com)

1- Ediyorlar genel olarak, kesin bilgi.

2: profile bakıyoruz hocam. adam kolunda rolexle gezip "internetim bitti" diyorsa o saat çakmadır. yine armani saatle geziyor, menüde soldan çok sağ tarafa bakıyorsa saat yine sahtedir. 3 kuruşluk adam 5 kuruşluk saat takamaz.

herhangi bir markayı ayırt etme yetim yok. ayakkabı bile ben sahteyim diye bağırmıyorsa ayırt edemem ( 4 çubuklu adidaslar dışında).

1. hayır
2. saatin markasını ya da sahte olduğunu anlamam için incelemem gerekir, hiçbi saati o kadar incelemem.

teknolojiye olan merakimdan dolayi, akilli saat takan kadin erkek herkesin saatine bakarim, genelde turkiye'de ozelliklerini bilmeden takildigi icin, uhu, genelde takaninki orijinal de olsa hayal kirikligi oluyor, zaten cok az insan akilli saat/bant, aktivite bilekligi kavramindan haberdar, yani saat ile takan arasinda kultur farki oluyor resmen.
onun disinda gercek saat takan veya takmayan diye ayirt ediyorum insanlari, yani moda markasi saat takanlarla, garip gurup cin mali saatler takanlar ile gercek saat markalarinin saatlerini takanlari bir tutamam, fakat anlasildigi uzere bu parayla degil kisisel tercihle ilgili bir durum, yoksa su anda bes para etmez ama cok pahaliya satilan moda markalarinin saatleri de var, hala niye varlar cozebilmis degilim.

1 - hanım kişi değilim ama kadın erkek ayırmadan insanlar saat takıyorsa, şöyle bir göz ucuyla bakıyorum.

2 - göz ucuyla bakarken çakma olduğunu anlayamam ama eğer akıllı saat değilse, "saat" markası olmasını önemsiyorum. saat markası derken, saat üreticisi olmasını kastediyorum. armani, gucci diye saat mi olur allasen? saat dediğin, omega, seiko, longines, zenith ve benzeri olur. rolex de bir saat üreticisi olmakla birlikte kullanıcılarını "gösterişçi" bulduğumdan, tersleniyorum.

Saat incelik işidir, markası-mekanizması-bakımı-korunumu...

Telefondan bakıyom ben yaa diyen adam/kadın ne anlar saatten incelikten...

not:seikospor

@Tears of Devil,

Altında BMW'ler Mercedes'ler olup da "kontörüm bitti" diye gezinen BİNLERCE DANSÖZ VAR. Profil pek işe yaramıyor yani.

1. saatin markası önemli değil. ilk dikkat ettiğim şey de değil. ama bakarsam da rengi, tipi falan dikkatimi çeker anca.
2. anlamıyorum çünkü dikkat etmiyorum.

saate değil genel olarak herşeye bakarlar, paran varsa sonra kişilik vs ona bakarlar. Saatin kaliteli bir taklitse, sahte olup olmadığını saatçiler bile anlayamıyor çoğu zaman

Sabahın sekizinden beri diş etim şiş ve ağrıyor. Sabah olmasını bekliyorum. Her şey çok kötü, her yer çok iğrenç.

Üzecekler seni. Ama pes etmeyeceksin. Her duyurudan sonra dizlerin kanaya kanaya tekrar yola koyulacaksın.

Biz burada yabancıları hiç sevmeyiz. Tanıdıklarımızı da sevmeyiz. Biz pek kimseyi sevmeyiz.