Sorguluyorum, hem de her gün.
Yüksek lisansa başlama nedenlerimden ilki askerliği tecil ettirebilmekti. Onu hallettim 3 yıl kafam rahat. Okul hayatını özlediğim ve sektördeki düz adamlardan farklı olabilmek için başladım diyebilirim. Ama benim de işim oldukça yoğun. Haftada 1 gün izin var ve o günde de sunuma hazırlanıp, makale yazmaya çalıştığım için kendime vakit ayıramıyorum. Spora gidiyordum bırakmak zorunda kaldım. Yüksek lisansta hocalar biraz farklı olur, kendimi geliştiririm, ufkumu açarlar diyordum. Ama ne yazık ki hala aynı kafadalar. Sektörde hiç bir şey yapamayan adamlar-kadınlar başka hiç bir şey yapamayacakları için akademisyen olmuşlar. Bilimsel anlamda ne üretiyorlar, hangi yaralı parmağa işiyorlar bilmiyorum. Sadece işkembeden atıp tutuyorlar. Kendilerine verilen kürsüyü kaybetmemek için yapışıyorlar. İktidarla otoriteyle ters düşmemek için taklalar atıyorlar. Gözetim toplumu, kültür endüstrisi, Marksizm, eleştirel teori vs vs atıp tutuyorlar. Sonra iş gündelik hayatla ilgili ufak bir duruş sergilemeye geliyor, iktidardan korktukları için 3 maymunu oynamaya başlıyorlar. Okula girerken ceplerimizin, çantalarımızın içine ellerini sokup didik didik arayan güvenlik görevlilerine çıkıp bir şey demiyorlar. Ama gözetim toplumu konusunda ''Ne güzel konuşmuş Foucault, I love you Adorno ♥♥, çok yaşa Benjamin serseri dahi ♥♥ '' demesini biliyorlar.
0