5 sene once girdiğim işte ingilizce konuşmak zorundaydım. işimin büyük kısmı yurtdışıyla telekonferans şeklinde geçiyordu. karşımdaki insanlar da genelde hollandalı, ingiliz, hint. öncesinde ingilizce konuşma tecrübem pek yoktu. burada zamanla oturdu ve çok akıcı konuşmaya başladım. ben de anlamıyorum. konuşmaya başlayınca bir anda başka bir kişi gibi oluyorum. elin gavur ingilizi gibi. o sesler benden mi çıkıyor bilmiyorum. düşünmüyorum da açıkçası, düşündüğüm şeyi anında nasıl türkçe konuşuyorsam ingilizce de konuşuyorum. aslında düz amerikan ingilizcesi konuşuyorum. istanbul ağzı türkçe gibi, ingilizce.
aklında cümle yapayım, şöyle yapayım böyle konuşayım diye düşünürsen tutuk gider konuşma ve hatırlamadığın her kelimede saçmalarsın. tıkanırsın. en önemlisi kendini mecbur konuşmanı gerektirecek ortamlara sokman. işinde yoksa, klüpler olur, yabancıların takıldığı ortamlar olur. türk olmasın ki, ondan destek alma. tanıdık da olmasın, saçmalayabildiğin kadar saçmala, nasıl olsa sonradan hatırlatacak kimse olmayacak.
benim bir arkadaşım işinde kullanması gerekiyordu. ağzına geleni söyleyerek başladı. bilmediği zaman hiç duraksamadı, yakın bir başka kelime kullandı, çok basit cümleleri ardı ardına dizerek. utanmadan. ne düşünürler demeden. bir kaç ayda sıfırdan ortalama bir düzeye geldi.
0