ben üçü seçerdim. hem halihazırda birlikte yaşamıyor olmaları evdeki planların birlikte yapılabilmesi, senin de söz sahibi olabilmen adına avantaj hem de eve giren çıkan olmasın istiyorlarmış ehehe. gerçi sen sosyalsen bu sıkıntı olabilir ama ben "eve gideyim de açayım feuer frei'ı, taze fasulye yapayım mmm" deyip de eve gittiğimde 14 kişiyle karşılaşmaktan, güzel bir kahvaltı için heveslenmişken koca mutfakta tek bir tane temiz çatal-kaşık kalmamış olmasından hiç hoşlanmıyorum şahsen. önümü ilikleyip "hışgildiniz" dediğim kız ertesi gün iç çamaşırıyla geziyo evde. diğer ikisi için yorumum,
1) hem üst sınıf, hem de halihazırda aynı evdeler. kaç kaç kaç. çok dominant bi tip olmadığın sürece o evde hep misafir gibi hissedersin kendini. ben benzer biçimde iki evde kaldım. dört çocuk da gayet düzgün insanlardı, iyi de anlaştık ama kendimi hiç "evin parçası" gibi hissedemedim açıkçası çünkü ne zaman bi muhabbet olsa dışarda kalıyodum. adamların bissürü anısı, macerası, samimiyeti vs. var. ha buna ortak olmamakta benim öküz ve yabani olmamın da payı var ama kolay olmuyo yani kurulu düzenin ortasına gelmek. insan kendini gurbette hissediyo.
2) "rahat bir tip"le eve çıkılmaz bence. ortak yaşam alanlarında önemli olan saygı, anlayış ve diyalog bence. "banyonun kapısını açık bırakmazsan sevinirim cnm :)" diyen ve ortak kurallara riayet edip anlayış gösteren birini, her şeye "boşver kanka ya s*k anasını :))" deyip ortalığı duman eden birine tercih ederim açıkçası. yaşıyoruz çünkü evde, oyun oynamıyoruz. yani oyun da oynuyoruz ama birincil yaşam alanımız bu. önemli bi yer bence o yüzden. bu tamamen kişinin bakış açısına bağlı tabii, sen o şekil geyinirsin onu bilemem ama ben kendi evimde gürültü patırtı, düzensizlik istemem. benim odamın girişinde ARBEIT MACHT FREI yazıyo. merdivenden inerken bile uyman gereken kurallar var. rahat adama gelemem.
0