Bizim serviste bir kadın vardı, bir gün çıkmak için koltukların arasındaki koridordan yürürken benim ayağıma bastı. Ayağım da gayet koltuğun önündeydi. Dışarıda ya da koridora taşmış değildi. Kadın "Ayağının orada ne işi var" diye bana kızdı. Bu kadın, daha önce bastırabiliyormuş da, şimdi bastıramamış bir kadın değil veya toplum politikaları sonucu bu hale gelmiş değil. Doğumundan beri öyle, öyle yetişmiş.
Bir de eskiden sakin olup şimdi zıvanadan çıkanlar, gemiyi azıya alanlar var. Adam bakıyor; tecavüzcünün, dayakçının başına bir iş gelmiyor ve kendisi de artık içinde tutmak zorunda değil. Geçen gün Duyuru ile ilgili konuşuyorduk, kuralları gözden geçiriyorduk. İntihar etmek isteyen birine "Evet, atla" demek intihara teşvik suçuna giriyor. TCK bazında suça teşvik edici şeylerin burada söylenmesi yasak ama bir sonraki duyuru "Trafikte adam bana böyle böyle yaptı" diyor, cevap olarak "İn, döv" geliyor. Bu da teknik olarak suça teşvik ama ne biz onu suça teşvik olarak görmüşüz, ne de yakalansa ceza alır.
Dayak, dövmek kültürümüzün en lanet parçalarından biri bana göre. Kemal Sunal'a her zaman ikinci babam derim, beni o büyürmüştür televizyonun karşısında ama bak, bir röportajında ne diyor: ‘‘Babamdan çok dayak yedim, ama hepsini de hakederdim. Şimdi çocuğa iki laf etmeye kalkıyorsunuz, aman söyleme çocuk bunalıma girer diyorlar. Valla bize söyleniyordu ne kabahat yaptıysak. Güzel bir dayak yiyorduk, rahatlayıp uyuyorduk. Kafamızda mesele kalmıyordu, babamızın kafasında da kalmıyordu. Şimdi aman söyleme bunalıma girer, aman sağ gözünle bakma bunalıma girer. Çocuklara böyle davrana davrana çocukları daha beter bunalıma soktuk. Hiç kimse bir şey diyemez oldu.’’
Anadolu insanı sevgi ve bireysellikle büyümedi ki; dayak, baskı ve aşırı korumacılıkla büyüdü. AnadolU'da yaygın olan bu tutum büyük şehirlerde özellikle yüksek eğitimli kesim tarafından kınanılan ve aşağılanan bir şeyken, artık yönetimin de aynı şiddeyi başka alanlarda göstermesi ile bu kişilere kendine güven geldi. Artık "Ne utanacağım, tabii ki döveceğim" diye geziniyorlar. Dolayısıyla, evet, gerçekten bastırmak zorunda değil. Eskiden İstanbul'da olsa bastırma gerekliliğini hissederdi, artık onu da hissetmiyor.
0