Sözlükte bu meseleye de değinen güzel bir entry vardı. Hırsızlık, gasp ve cinayet gibi vakaların yaygınlığına baktığımızda ve oranladığımızda bunu bölgenin baskın unsurlarının daha fazla oranda gerçekleştirdiğinden, ancak ortak noktanın "yoksulluk" olduğundan bahsediliyordu. "Bu yüzden Suriyelilerden nefret edeceğinize yoksullardan nefret edin, onları yoksulluğa iten sebepleri değil yoksulları doğrudan hedef yapın" tarzı bir ironiyle de sonlanıyordu yazı. Buna yakın düşünüyorum esasında. Uyuşturucuya (maddi olanın dışında cihatçılığı da eklerim buna), yoksulluğa, açlığa, örgütsüzlüğe ve çaresizliğe itilmiş bir toplumda suç oranının artması sürpriz değildir.
Şahsen benim Esad'la hiçbir bağlantım, fikir birliğim vs. olamaz. Kendisi Kürtlere kimlik bile vermeyen, ülkesindeki muhalif unsurları bastıran bir diktatördür. (Savunduğum düşünülmesi diye dipnot atma ihtiyacı hissettim) Ancak Ortadoğu da genel olarak iki akım var ve sürekli çarpışıyorlar: Esad'ın temsil ettiği Baas geleneği ve IŞİD'vari örgütlerin temsil ettiği cihatçı-İslamcı gelenek. Kemalizmi de Baas'çılıkla bağdaştırabiliriz, çok yanlış olmayacaktır.
Ve Baasvari gelenekler eliyle şekillendirilmiş toplumlar, en azından bu etkiyi sirayet ettirebildikleri yerde çok daha "iyi" oluyorlar. Belli bir kültür düzeyinin, gelişmişliğin ve sapkın cihatçılıktan uzak kalmanın getirisi denilebilir. Ancak bu yeterli değil elbette kat edilmesi gereken çok yol var.
Resmen jakoben damarımı kabarttınız yahu :D
0