İlk adım dediğimiz nedir, onu bir tanımlamak gerek önce. Birine gidip "Senden hoşlanıyorum" veya "Merhaba, bugün havalar da iyi değil mi" demişliğim yok. Zaten halihazırda konuşmadığım kişilerden hoşlanamıyorum. Hoşlanabilmem için çnce ağzından bir şeyler çıkması ve benim o insanın derdini anlatacak kadar dil bildiğini görmem gerek. Maçtan çıkmış futbolcu gibi "Yanii, evet, öyle oldu tabii. Önümüzdeki maçlara bakacağız" kadar Türkçe konuşabilen birinden hoşlanacağımı sanmıyorum. Ama eğer birinden hoşlanmışsam, kelimelerimden, davranışımdan anlaşılır; normal zamanda bile insan görünce ağzım genişlemeye başlıyor, hoşlandığımda zaten ağız kulaklara varır kendiliğinden, bakışlar kayar. Bir de öyle ilerler ki, kimin adım attığı, adımın nerede başlayıp nerede bittiği bile belli olmaz zaten. Hint filmi gibi "Sen bir adım gel, ben de buradan adım atayım"larla işim olmaz. Çıkma teklifi devrini geçtiğim için de öyle kesin sınırlar da olmaz, "10 saniye önce birlikte değildik, 10 saniye sonra birlikte olmaya başladık" gibi. Şöyle bir baktığımda kimsenin adım attığını hatırlamıyorum, daha çok birlikte ayaklarla kesintisiz bir süpürme hareketi yapa yapa o noktada buluşmuşuz gibi, iki mıknatıs birbirini çekiyormuş gibi.
"Ya kapan olursa" diye düşünmedim, kaparlarsa kapsınlar, dünyanın sonu değil. Dünyadaki son ve tek doğru da o değil, ben de onun birlikte olabileceği tek insan değilim. Kapsınlar, gitsinler, önümüzdeki maçlara bakarız.
0