Pek de katılmadım. İnsanın kişiliğini hesaba katmamış. "Her şey seçimlerimize bağlı" derler; bu çok doğru ama bu seçimleri "Ben mutlu olmayı seçiyorum" gibi saçmasapan bir 3. sınıf kişisel gelişim kitabı cümlesi ile yaptığımızı sanmıyorum. Seçimlerin bizim kişiliğimizle birlikte şekillendiğini düşünüyorum.
zenciamacalismiyor "İnsan rahatlığa kolay alışır" demiş. Doğru ama zorluğa da alışır. İnsanoğlu ne versen alır bence. Ne versen daha fazlasını da ister. Bu ikisi arasında herkesin bir kişisel dengesi var. Bazıları daha açgözlü, bazıları daha kanaatkar olabilir. Bu ikisi bir arada olabilir. Sahip olduklarınla mutlu alıp daha fazlasını için uğraşmak mutluluğun kendisi olabilir. Kendi açımdan temel olmazsa olmazların dışında bir şeyleri kaybetmek anlık mutsuzluktur, bir zaman sonra zaten geçer gider. Bu büyük bir şey değilse yatmadan önce aklıma gelmez bile.
Mutsuzluk için tek neden nedir? Sağlığın yerinde ise, başını sokacak yerin varsa (ve yakın gelecekte olmama olasılığı pek görünmüyorsa), bir iki hayati meselede de sorun yoksa, mutlu olmaması için nedeni yok insanın. Bu demek değil ki sürekli ot çekmiş gibi kafa güzel dolanalım. İnsanın anlık mutsuzlukları olur. Anahtarını evde unutur, parmağı kapıya sıkışır, metrobüse binmek zorunda kalır. Böyle şeyler hep olacak. Eğer mutlu olmak için insanın kişiliği tüm her şeyin mükemmel olmasını bekliyorsa ve kronik mutsuzsa, o ömür harcanmış ve gereksiz yere heba edilmiş bir ömür gibi geliyor bana.
Bu konuda yapılmış çalışmalar gösteriyor ki, insanın ne zaman ne ile ne olduğu kendinde gizlidir. Burada mutsuzluğu ve mutluluğu yaşamdan alınan tatmin düzeyi olarak tanımlıyorlar. Tek sorunu para olan mutsuz bir insanın sorunlarını çözdüğünde, bir süre mutlu oluyor, sonra yeni hale alışıyor ve yeniden mutsuz oluyor. Birçok sorunu olan mutlu bir insan da yeni hale biraz daha uzun sürede alışsa bile alışıyor ve mutlu (tatminli) bir insan olmaya devam ediyor. Sonuçta anlık şeyler dışında, kimsek ona dönüyoruz. Kürkçü dükkanımız orası. Biz değişmeden de mutluluğumuz mutsuzluğumuz değişemez.
Ayrıca hayat tatmininin nesilden nesle fark ettiğini düşünüyorum. Y neslinin aynı şeyle daha mutsuz olduğu da bir gerçek.
Şurada bilimsel olmayan bir makalede Mutluluk = Gerçeklik - Beklentiler diye bir formül var. Beklentiniz gerçeğe göre yüksekse mutsuzsunuz, beklentileriniz düşük olduğunda daha mutlusunuz. Makalede anlatılan ise özetle, Bir Y nesli büyük politik ve ekonomik sorunlarla büyüdüğünden beklentileri az, ama gerçeklik onların beklentilerine göre yüksek olduğundan mutlular. Y nesli ise teknolojik bir bollukla büyüdü, Facebook'ta da milletin mutluluğunu izleyerek büyüyor. Böylelikle gördüğü şeyler kendisinde olmayınca mutsuzluk hissediyor. (Ek bilgi: Buna da bilimsel olarka "göreceli yoksunluk" deniyor). Y nesline ayrıca kişisel gelişim ile ilgili her türlü şey "Sen özelsin, sen bir tanesin. Dünyada senden başka bir tane daha yok" tırıvırıları ile de büyüdüğünden beklentisi kökleniyor. Böylelikle beklenti-gerçeklik arasındaki fark yüksek olduğundan mutsuz bireyler oluyorlar.
Burada erken Y ile geç Y'yi de ayırmak gerek. 1980-1985 arası Y'ler daha çok X özelliği gösterdiklerinden (daha doğrusu X nesli ile geçiş özellikleri gösterdiklerinden) genellikle daha mutlu bireyler. 1990 sonrası ise tipik Y nesli ve genellikle mutsuzluk yaygın. Örneğin, erken Y'ler kendilerini geliştirmek adına farklılaştırırken, geç Y'ler ise birbirine benzemeye çalışıyorlar ve bu açıdan da daha önceki nesillerden daha büyük bir nesil farkı doğuyor.
Ya da şöyle göstereyim. X ve erken Y'lerin büyüdüğü müzik (küresel olarak) metalin altın çağının verdiği enerik bir öfke ve renkli renkli pop müziklerin verdiği titreşim ile büyürken, geç Y'ler grunge gibi daha çok "Hayat ne kadar da dandik", "Yaşamak ne kadar da zor" temalı şarkılarla veya rap, hip hoptan gelen sinirli ama bir o kadar da bunalımlı sözlerle büyüdüler.
Özetle, bu mutluluk nesle de bağlı. Nesil zaten kişiliği de şekillendiriyorlar.
0