Ben ağlamıyorum ama içimde kalıyor, unutamıyorum. İnsan unutuyorum, kayıp eşyayı unutmuyorum.
Zamanında e-postalarda gezen bir hikaye vardı. Bir ilkokul ya da ortaokul öğretmeni öğrencilere "Affetmeyeceğiniz insan sayısı kadar patates alın ve bir ay yanınızda gezdirin. Hiç yanınızdan ayırmayın" demiş. Kimisi bir patates almış, kimisi bir torba. Zamanla patatesler kokmaya, filizlenmeye başlamış. Bir torba patates taşıyanların kolu kopmuş yorgunluktan, zaten orada burada kokudan ve görüntüden rezil olmaya başlamışlar. En son öğretmen de "Bakın, affetmeyip kinini taşıdığınız insanlar da bu patatesler gibi içinizi çürütür, kokutur, sizi çok çirkin yapar" gibi bir şeyler gevelemiş.
Bu dandik hikayenin buraya girme sebebi şu, benim de çürük patateslerim kaybettiğim eşyalar. Hepsi içimde yara, hepsi içimde kokuşmuş.
Ama henüz hiç ağlamadım, "Bu tepki belki de biraz fazladır" diyeceğim de "Sen dön, önce patateslerine bak" diyeceksin diye korkuyorum.
0