Aynı konuya ikinci kez yazmış olacağım da, düşününce hakkaten çok dandik sözmüş. Kadın sevgiyi, ilgiyi alsın alsın, adamlar da versin versin; sonra al sana manyak insan evlatları. Ondan sonra "ilgi manyağı kadın"lar ortaya çıkıyor; istediği ilgiyi ve sevgiyi alamayınca trip atan, dırdıra yatan, ilk adımı karşı taraftan beklerken sabırlarını tüketen kadınlar ortaya çıkıyor. Adamlar için de benzeri geçerli; sevgiyi verip verip de alamadıkça sinire kesiyorlar, göremediği ve aç olduğu sevgi kadar horozlanıyorlar, akşamları efkarlanıp içmeye veriyorlar kendilerini o sevgi boşluğunu doldurabilmek için. Kimse de horozluğu kadar erkek, dırdırı kadar kadın değil.
Ara sıra birinin biraz daha fazla sevmesi normal, o kutbun aralarda yer değiştirmesi de normal. Ama o sevgilerin arasında çok çok fark olması insanın ömrünü çürütür be. İlişki karşılıklı bir akış olmalı, iki tarafında akış yollarından birini tıkayınca kangren olur o. O yüzden de bir ton böyle ilişki sahibi bir baskın ve bir ezik yaratıyor, bu mottoyla hareket eden ilişkilerde insanlar birbirinin ömrüne ömür katmıyor; tam tersine birisi diğerinin ömründen yiyor, yanında da kendi ömründen veriyor.
Nasıl ki her birey hayatta kalabilecek kadar yemek yapabilmeli, anlaşabilmek için en az bir dil konuşabilmeli; herkes o kadar sevmeyi ve sevilmeyi de becerebilmeli. "O senin görevin, bu benim görevim"lerle büsbüyük ve apanlamsız, hayatın doğal yoluyla gelmeyen, toplumun bir tarafından uydurduğu yükleri birbirimizin sırtlarına yüklemeye çok meraklıyız. Bu merak yüzünden doğru düzgün ilişki insanları da ilişkinin tatlarını çıkaramıyor, ancak görevlerini yerine getirip getirmediklerine konsantre oluyorlar. O arada da ömür geçiyor, o ömürler doğru düzgün sevmeyi, sevilmeyi bilmeden harcanıp gidiyorlar. Bildiğin koskoca bir yazık!
Sevmek-sevilmek, yin-yang işte. İki yarım tek vücutta bir araya gelmezse tam olmaz.
0