"çiftliklerde doğasına uygun yetiştirilmiş" başlı başına bir oksimoron, çiftlik ürünü hayvanda ilaç ya da hormon olmamasını beklemek saflık, piliç diye yediğimiz şeyin hormon fırtınası ile kaç günde civcivlikten o hale geldiğini biliyor musunuz acaba? her şey maliyet, maliyet de var olabilmek demek. Atalarımız dediğini insanlar vaktiyle sadece doğa ile değil, daha avantajlı av, tarım alanları için birbirleri ile mücadele ediyorlardı. tıpkı maliyet düşürmek isteyen firmaların yaptıklarına benzer dolaplar çevirmişlikleri de vardır. haksızlık, eşitsizliği günümüzün üretim biçimleri ile açıklamak çok garip sanki yüz ya da bin yıl önce müthiş müreffeh yaşamlar sürüyorlardı insanlar. kölelik kültürü, mezhep farklılığı gibi unsurlarla yine ezen ve ezilen vardı. bugünün yöntemleri sadece çağın gerektirdikleri. kısası hormon'lu et, bugünün yozlaşan insanına ait bir yanlış değil, insanın var oluşuna dair bir noksanlıktır. bakış temelde eksik olunca "avlanmak" gibi neredeyse refleks diyebileceğimiz tepkimize garip bir mesafe koyar insan. gelişim dünyada hiçbir zaman herkesin yararlanması, daha eşit bir dünya için amaçlanmaz. millet, ırk, din benzeri topluluklar bir adım önde olabilmek için gelişimi yaratmış ve sürdürmüşlerdir.
insanı olması gerektiği gibi, doğada var olmuş bir hayvan türü (ben değilim bunu diyen biyoloji bilmi) olarak değil de, ulvi, aşmış hayvanlardan farklı, bambaşka, özgür irade sahibi, gelecekete bir gün dünyayı ehlileştirecek varlık gibi görme refleksi sizi hayata ve sisteme entegre etmek için üretilmiş klasik mitlerdendir. yemeyiniz, gelecekte hiçbir şey daha iyi olmayacak. gelişim, birilerinin daha fazla gelişmesini sağlamadığı sürece tabana yayılmayacak. insanlar kendilerini anlattıklarınıza benzer masallarla avuturken, avlanmayı lanetleyip, sağlıksız, hormonlu ve plastik tatlı etleri yiyip hayata yabancılaşıp, ıskalamaya devam edecekler. saygılar
0