şimdi arkadaşlar,
requiem for a dream, adından başlamak üzere, müziklerine hatta film tanıtımına kadar iyi çalışılmış bir proje. bu film hala tartışılıyor ki bu da aslında bir nevi filmin başarısını gösteriyor. şöyle açıklayalım;
artık bir tüketim kültürü içinde yaşıyoruz, buna istinaden her şeyi anında tüketmek ve hemen yerine yenisini koymak ihtiyacı hissediyoruz. buna fight club'ta da değiniliyor. bu filmde eleştirilen aslında uyuşturucu değil, tüketim kültürünün uyuşturucu gibi içimize işlediğidir. kadının istediği sadece tvye çıkmaktır fakat bir kez tvde görünecek ve herşey bitecektir. işte bu anlık tatminlerin hayatımıza nasıl işlediğidir. eriyip gitmek, hayatımızın bitmesi için sadece uyuşturucu gerekli değildir. aslında hepimiz birer bağımlıyız. tv bağımlısı, internet bağımlısı, falanca bağımlısı, filanca bağımlısı... ama onlara ulaşmak için kendimizden verdiğimiz ödünler ciddi önemde. kendimizi feda edecek kadar. ve bunun içine o kadar sıkışmısız ki dibe vurduğumuzu görmüyoruz bile.
müzikleri ise ünlü bir minimal bestecinin elinden çıkma. aynı zamanda bu arkadaş sims oyununun da müziklerini yapan kimse. müzik özellikle iki nota arasında gidip gelerek bizim bu sıkışmış ruh halimizi bize tekrar tekrar hatırlatıyor.
aslında çıkamayacağımız, pek çıkmayı da istemediğimiz bir döngüdeyiz. bu uğurda kaybettiklerimiz acı verse de kendimizi tatmin ettiğimiz sürece sorun yok. şu an bilgisayar başında oturuyoruz. uzun süre hareketsiz kalmanın ne kadar zararlı olduğunu biliyoruz fakat sonucunu bildiğimiz halde bu bizi pek enterese etmiyor çünkü kendimizi youtube, facebook, twitter ile uyuşturuyor, tatmin ediyor, iyi vakit geçirdiğimize inandırıyoruz.
işte bu filmi böyle değerlendirdiğimizde aslında o kadar da kötü olmadığını anlayabiliriz. bir de her şeye bok atan bir nesil olmamaya çabalasak bir adım öteye atlarız sanıyorum.
0