başınız sağolsun.
lise sonda abimi, üniversite 3'te ablamı, okuldan 2 yıl sonra babamı kaybettim. ben psikoloğa v.b. gitmeyi redettim. acımı uyuşmadan yaşamak istedim. evet uyku sorunları yaşadım, ağlama krizlerine girdim, içime kapandım v.s. ama her seferinde zaman geçtikçe kendimi önce gülümserken, sonra kahkahalarla gülerken yakaladım. utandım, suçluluk hissettim, mezarlarına gidemedim...hayat, siz onları toprağa gömdükten sonra bir şekilde devam ediyor. ama sizden eksilterek, ama size başka değerler katarak...
size naçizane tek tavsiyem olacak. lütfen unutmaya çalışmayın bu acıyı ve anılarınızı. çünkü unutmaya çalışmak hatırlamayı da beraberinde getiriyor. hiç beklemediğiniz bir anda abinizin hastası olduğu çizgi roman kahramanının bir sahafta özel bir serisini ( kimmeryalı conan )görebiliyor, arkadaşlarınızla eğlenmeye gittiğiniz bir yerde ablanızın en sevdiği türküyü duyabiliyor ( neşet ertaş / hata benim ), her kış başlangıcında babanızın en sevdiği içecekle( sahlep )ilgili yazıları pastane camlarında görebiliyorsunuz. hayatınızda böyle bir acıyı yaşadığınız gerçeğinizle yaşamayı öğretin kendinize. acınıza yapışmayın ama sahip çıkın. melankoliye dönüştürmeden onlardan bahsedin, anılarınızı ara ara ortaya çıkarıp kendinizi, içinizi yoklayın. eksilenler varsa içinizde, neden/nerde/nasıl kaybettiniz irdeleyin,bulun ve tekrar yerine koyun eksilenleri...
göreceksiniz, tek ihtiyacınız olan şey zaman...bir süre sonra o mezarlıklara gitmek, topraklarını okşamak, etrafını temizlemek, çiçekleri sulamak, onlarla konuşmak, yüzünüzde hafif bir tebessümle, huzurla yaptığınız bir ritüelinize dönüşecek...
uzun yürüyüşler yapabilirsiniz. duygularınızı yazıya dökebilirsiniz. doğayla bütünleşebileceğiniz aktivitelerde bulunmaya çalışabilirsiniz. kronik bir yalnızlığa dönüştürmeden kendi kendinizle kalabilirsiniz. bunlar bana iyi gelmişti...
0