Yanlış kararlardan, tedbirsizliklerden, kadercilikten dolayı teyzemi kaybettik. Akrabalar hep “ömrü yokmuş, allah sevdiği kulunu alır, demekki tedavi olsa da 1 sene yaşayabilecekmiş, ömür uzamaz, kısalmaz vs” dedi durdu. İçlerini rahatlattılar. Ama ben biliyorum ki teyzem ameliyat olsaydı belki uzun yıllar yaşayacaktı. Bu gerçekle yaşamak benim için çok üzücü. İnançlı olan kuzenlerim ölünce teyzemle tekrar bir araya geleceklerini düşünüyorlar. Bense pisi pisine teyzemi kaybettim. Konunun sorumluları ile de ilişkimi kestim.
Bu tip kayıp durumlarında tekrar buluşacağına inanmak, aslında senin kararlarının ömrünün uzunluğunu değiştirmediğine inanmak çok kolay bi yol. Bunu kaybediyorsun inançsız olunca.
Ama onun dışında her şey benim için güzel ilerliyor. İyi insan olmaya odaklanıyorsun ve dinin dayatmalarından, sana vicdan muhasebesi yaptıran anlamsız kurallarından uzaklaşıyorsun. İnsanın vicdanı gelişiyor, etkili çalışmaya başlıyor diyebilirim. Böylece hayatındaki tüm kararları kendi vicdanına göre aldığın için hayatında tutarsızlık olmuyor, iç huzurun oluyor.
Mesela inançlı bir kadınsın. Bir çok din alimine göre başını kapatman ve oldukça kapalı giyinmen gerekli. Ama sen biliyosun ki bir tişörtle sokakta gezmek yalnızca senin seçimin olmalı, kimseye bir zararı yok. Sonra senin gibi düşünen din alimlerine yöneliyorsun ister istemez. Ama içten içe biliyosun ki aynı kitabı okuyup kara çarşafa girmeni söyleyen alimler de var. Sen kendi doğrularına göre yaşasan bile bilinç altında bir çelişki. Her kadın tişört gitmek istiyor demiyorum yanlış anlaşılma olmasın.
İnançsız olunca formül basitleşiyor. Vicdanına, kendi doğrularına uyuyor mu uymuyor mu ona bakıyorsun.
Bir de cin konusu falan var. O konuda aşırı rahatladım. Paranormal hiç bir şeyden korkmuyorum artık. Çarpılmak olsun, musallat olsun, geze mezarlıkta gezmek olsun. Sınırlarımdan arındım diyebilirim.
Yerine bir şey koymayı düşünmüyorum. Gerekte yok.
0