psikiyatrispor
yıllar önce oliver sacks'ın şimdi adını hatırlamadığım bir kitabını okumuştum. öğrenciyken, beyin cerrahlarının falan nasıl haldır huldur ameliyatlar yapıp, perişan hastalar görüp, sonrasında da öğle yemeğine nereye gideceklerini nasıl kayıtsızca konuşabildiklerini hayretle karşıladığını, sonrasında kendisinin de tıpkı o cerrahlar gibi olduğunu anlatıyordu. özetle, sorunuzun cevabı aslında basit: alışıyorsunuz.
ruh sağlığı çalışanı olmayan birinin duyunca etkilenebileceği bir öykü her gün onlarca defa karşınıza çıkınca, mecburen, duygularınızı pas geçip bilişleriniz içinde dolanıp çıkıyor. elbette ki bazı şeyler hissediyoruz ama, en azından bende, kalıcı bir his -genellikle- olmuyor. yaşadığımız hisler ayrıca tanı ve tedavide de çok önemli, ki buna karşı aktarım deniyor, hissettiğiniz şeyler büyük olasılıkla kişinin başkalarına da sıkça hissettirdiği şeyler çünkü. bunu fark edip, gerektiği yerde uygun ruhsal müdahale aracı olarak kullanıp, sıradaki öyküye geçiyoruz. ama bu hissedilen şeylerin tedaviyi objektif biçimde yürütmeyi engelleyebileceği düşünülürse, akhenaten'in dediği gibi, farklı bir ruh sağlığı çalışanına yönlendirmek uygun olur. bu durumlar çok sık olmamakla birlikte danışandan çok terapistin bizzat kendisiyle ilgili de olabilir.
0