seyyar satıcılık yaptım. çürükleri arkaya koyan seyyar satıcı hiç olmadım, olmazdım. aklıma gelmezdi. hep seçtirdim. seçerken domatese masaj yapanları uyardım, tabii, "abla ezmeden al, onları kime satayım ben" çok normal. kırsalda bir ilçedeki hafta ortası pazarında seyyar arabayla domates sattım. pazarcılar çok zorladı, sattırmadı, e tabii izin yok, bir şey yok, işlerine engel oluyorum. onlar seçtirmiyor, ben seçtiriyorum. malın %20'sini zor sattım. bir kaç saat sonra pazardan ayrıldım. diğer ilçeye 40 km tek başıma yaya olarak (10-12 yaşımda) 10-12 belki 15 saatte geri döndüm. dönerken yolda domatesleri bağıra bağıra evlere sattım. tarla domatees! ayakkabı boyacılığı yaptım. boyaya cilaya kötü boya cila hiç katmadım. yola fırça düşürmedim, yapmam. günde 5 vakit camiye gitsen zaten rahat 3-5 boyuyorsun. avanta para hiç aklıma gelmedi. bu şekilde emeğinle para kazanmak inanılmaz güzel bir duygu. bir de durağan değil iş. kafa hep vızır vızır çalışıyor. ne yapsam da para kazansam diye düşünüyorsun ve aklındakini gerçekleştiriyorsun. supply and demand my friend. açık havada bir aktivite görüyorsun. toptancıdan kavrulmamış ay çekirdeği alıyorsun. evde vok tavada kavuruyorsun. gazete kağıtlarıyla külah yapıp içlerine koyup satıyorsun. aklındaki, sıcak sıcak çekirdek satılır şimdi bu serin havada. 3-5 sattın, maliyetine geldin ama hızlı satamıyorsun. aktivitenin belli vakti var. hemen kalanı enayinin birine ucuza satıp, nakite çevirip başka bir işe giriyorsun. mesela köfte ekmek. o sanıyor ki senden uygun fiyata aldı. ama sen mal maliyeti + hizmetini almışsın. varsın overhead kalsın. sen köfte ekmek için sermaye yarattın. o yaşta fırsat maliyeti, cash is king, nakit akış > karlılık öğreniyorsun.
piramitçi satışçılardan olamam herhalde. mega holdings, titan vs.
0