tanrının tekliği, ilginç bir paradoks.
yani, tanrının kendisine eş-yahut tanrı özelliği gösteren bir başka varlığı yaratmayı istememesi, tek tanrılı çoğu dinin ortak inancı. isa eğer tanrıdan bir ruhsa, tanrının parçalarının farklı şekillerde görünebileceğini kabul etmiş olursun ki, bu mantık zamanla taşa-güneşe-ağaca tapmaya kadar gitmiş. "güneş de tanrının bir lütfu" deyip, tanrıya tapmış insanlar. ya da, yaptıkları heykellere, tanrının ruhunu temsilen tapmışlar, yoksa kimsenin "bu minik heykel beni yarattı" falan dediği yok.
tanrının bir parçası, ruhunun bir kısmı diye bir şeyi kutsallaştırdığında, yaratıcının biricikliği yok olur. teklik, bozulmayı önlemek adına önemli. hz muhammed'e bile "dünya onun adına yaratılmış" diye diye bir üstünlük verdiler ve sonunda şimdi sorsan bir müslüman "hz muhammed bizim peygamberimiz" der. halbuki, adem de bizim peygamberimizdir, Yakup da. İslam'da peygamberler arası torpil yoktur. imanın şartlarından biri peygamberlere inanmaktır, son peygambere daha çok inanmak değil.
demeye çalıştığım, yaratılanlar arasında bir torpil, "şuna da biraz ruhumdan katayım" durumu tek tanrılı dinlerde olamaz. duayı sadece kendine ister tanrı. araya torpil kabul etmez. gidip bir kabirden, bir ağaca çaput bağlayarak falan dua etmeni istemez. kaldı ki, bir peygamberi hiç yarı tanrılaştırmaz. ölen, bedenini eninde sonunda yaratıcıya teslim edecek olan tanrısal bir özellik alamaz. hristiyanların alimlerinin birleşip de kutsal kitabı derleyip, temel ilkeleri belirleme sürecinin en büyük paradoksudur bu.
bu arada, kimse İsa'nın gerçekten oğul olduğunu düşünmez. en azından kitabı mukaddesi okuyanlar düşünmez. oğulluk, yarı torpilli, tanrı olmayan ama herhangi biri de olmayan bir manevi sıfat haline gelmiş zamanla.
0