hayat kalitesini belirleyen en önemli etmenlerden birisi gelecek beklentisi. ekonomi de büyük ölcüde bunun üzerine dönüyor.
almanyadaki hans, bugunkü parasi ile 30 sene sonraki parasinin ayni olacagini biliyor, bu sebeple harcama yaparken buna göre yapiyor. bankalar buna göre kredi veriyor, temel ihtiyaclarini buna göre karsiliyor. bu nedenle neyi alip neyi alamayacaginin farkinda herkes. zaten herkes de o kadar lüks yasamiyor. avrupa'da başkentler de dahil olmak üzere birçok kentin imkanlari sınırlı, bir alisveris merkezi, sehir meydanında barlar, bir alisveris sokagi. herkes de buna göre bir hayat yasiyor, bu da toplamda genel standarti yükseltiyor.
türkiye gibi ülkelerde, gelecek ile ilgili belirsizlik, tüm harcama aliskanliklarini etkiliyor. insanlar parasi varken 1 ev, biraz daha buldugunda 2. bir ev aliyor, parasini dolara faize yatiriyor, daha fazlasini almak icin kredi cekiyor, yine aliyor cünkü yarin ne olacak bilmiyor. bu sebeple de gelir seviyesindeki ucurum büyüyor. türkiyenin bir kismi avrupadakilerden cok daha lüks yasiyor, büyük bir kismi hindistan seviyesinde.
bir de tabii uzun vadede bu durum, toplumsal statü ile tüketim aliskanliklari arasinda bir baglanti kurulmasina sebep oluyor. türkiyedeki insanlar lüks tükettiginde statüsünün artacagini düsünüyor, bim a101 den alisveris yaptiginda fakirlestigini düsünüyor. almanyadaki hans mercedes araba kullaniyor olsa bile lidl dan aldi den alisverisini yapiyor, aldi de kasiyerlik yapan audisine atlayip sehir meydanında zenginlerin de geldigi bar da birasini iciyor. kimse kimseye sahip oldugu mallar üzerinden deger bicmiyor.
0