Kendi gözlemimden öteye gitmeyecek bir şeyler yazayım. Her türlü yalanlayabilirsiniz.
Erkekler küçüklükten beri “Erkek ağlamaz”, “Erkek güçlü olur”la yetişiyor. Geçen gün 2-3 yaşında bir oğlanı akrabaları denize götürmüşler. Çocuğu yüzdürmek için boyundan büyük yerlere getirmişler, babası tutuyor, yüzdürmeye çalışıyor. Derine geldik, su da soğuk; çocuk çok korktu. Diğer akrabası güya yatıştırmak istedi ve “Benim iki kızım bile senin kadar ağlamıyor, bir şey olmaz” dedi. Daha el kadarken korkusundan, üzülmesinden ve bunun en doğal ve en sağlıklı çıkışı olan ağlamasından utandırılan çocuk da duygusuyla yüzleşip en doğal tepkiyi vermektense bunları dile getiremez hale geliyor; getirse bile biraz duygusunun yoğunluğundan bahsetse erkekliği söz konusu olabiliyor. Hassaslıkla, Meriç’likle suçlanıyor. Kaç kadını ve kaç erkeği salya sümük ağlarken gördünüz? Ya da kaç erkek duyguları hakkında bir kadın kadar rahat olabiliyor ya da uzun uzadıya dile getirebiliyor.
Böylece duygu yüzleşilmiyor, bastırılıyor ve yeterince bastırıldığında refleks haline geliyor. İnsan duygusuzlaştığının bile farkına varmıyor, duygularını tanıyamıyor. Hatta, duygularıyla barışık insanı hassaslıkla, muhallebi çocuğuyla ve güçsüzlükle suçluyor. İlk erkek arkadaşım üzüldüğünde sinir olarak çıkardı, streslendiğinde sinir olarak çıkardı, utandığında sinir olarak çıkardı. Ya da hissettiğinin hayal kırıklığı olduğunu bilmezdi, “Üzülüyorum” dersi, hissettiğinin tükenmişlik olduğunu bilmezdi, “Yoruldum” derdi, vicdan azabını adlandıramazdı, “Haksızlık ettim galiba” derdi. Ben “Vicdan azabı mı” dediğimde “Evet evet, o” derdi. En son ne zaman ağladığını hatırlamıyordu mesela. İçe atılan, tanınmayan duygular düdüklü tencere gibi insanın içini katılaştırıyor ve olmadık bir anda da olmadık bir şekilde açılmış düdüklü tencere gibi patlıyor.
Kadınlar bu açıdan çoğunlukla çok şanslı. Kendimi bildim bileli arkadaşlarımızla duygularımızı konuşuruz, içimizde bir şey kalmaz, rahatlarız. Hatta, az önce telefonda bir saat duygularımızla ilgili konuştuk. Kadın arkadaşlar çoğunlukla eğitimsiz psikolog gibidir birbirlerine; tam da o an ihtiyacın olan şeyi söyler ve rahatlatır. En kötü anlattıkça rahatlarsın. Erkekler de böyle salya sümük ya da ayrınrılı öz duygu analizi oluyor mu bilmiyorum, oluyordur belki, ben bilmiyorumdur.
Duygusu ile barışık olmayan erkek yatakta da “Bu hareketimi sevdi, bu hareketimi sevmedi” gibi ikili düşünüyor, duygusuyla sevilen insan sana hayatın binbir tonunu gösteriyor.
Güçlü olmaya, güya “erkek” olmaya çalıştıkça kendine ihanet ediyor insan. Kendini bastırdıkça ve tuttukça artık daha zararlı şekillerde duygu patlaması oluyor. O duygu içeride durmaz.
Burada kadınların üstünlüğünden değil, şansından bahsediyorum. Erkekler de “Kodum mu oturturum” derecesinde maço yetiştirilmedilerse bu konuda daha şanslı oluyorlar. Tamamen yetiştirilme ve toplumsal rollerin halt etmesi olarak görüyorum. Üç yaşındaki çocuğa “Benim kızlarım bile daha az ağlıyor” diye ağladığı için suçlu hissettirmenin veya daha az erkek hissettirmenin bir sonucu olarak görüyorum. Birileri beni de güçsüzlüğümden dolayı sürekli uyandırsa ve suçlu hissettirse, paylaştığım içimdekinin gazını alamasa ben de dellenirim olmadık yerde.
0