yolcuları sardalya gibi dizen otobüs şoförüne herkesin duyabileceği şekilde verip veriştirmek, uyarmak, bağırmak falan. bunu geçen yıllar içinde 5-6 kez yapmış olmak.
diğeri; karşıdan karşıya geçmeme yaklaşık olarak 1 saniye falan sabredemeyen ve korna çalan terbiyesiz taksicinin, 10 metre sonra ışığa takılıp başka araçlara dan dun korna çalması, kornanın normal değil tren kornası gibi olması, aşırı rahatsız etmesi, yerli yersiz çalması gürültü kirliliğine canlı canlı tanık olmam, bu yüzden tepemin atması ve gidip taksiciyi uyarmam, sandığımdan terbiyesiz çıkması karşısında sakinliğimi ve kibarlığımı koruyarak ses tonumu agresifleştirmem ve ''acaba beni öldürecek mi'' düşünceleri kafadan geçerken kalp atış hızını da bir nebze arttıran kısa bir tartışma yaşamam.
şimdi diyeceksin ki bu ne yaa. yaşadığım hayat ne yazık ki bundan daha fazla özgüven gerektiren bir şeylere sahne olamayacak kadar sönük ve zavallıcaydı. fakat bunların kendi içinde cesaretle alakasını küçümsemeyelim. ''serçe parmağın bana çarptı'' deyip yoldan geçen adamı kurşun manyağı yapan sürüyle psikopatın serbest elektron gibi gezdiği bir ülkedeyiz. herhangi bir çomarı, yaptığı terbiyesizliğin, saygısızlığın büyüklüğünü kibarlığımı ve sakinliğimi koruyarak bir daha yapmamasını sağlayacak şekilde anlatma girişimi cesaret değilse, biri bana ne olduğunu açıklasın lütfen.
not: erkekim.
bir de hayatımda ilk kez yurtdışına çıktığım, hollanda ve fransaya bir haftalık tek başıma tatile gidişimi özgüvenle niteleyip, helal olsun diyenler var. ben bunu özgüven göstergesi olarak görmüyorum. fakat çevremde söyleyen çok var. bu yüzden yazdım. kısa süreliğine de olsa bu ülkeden katbekat güvenli ve cennet gibi yerlere gitmek özgüven değil şanstır, fırsattır olsa olsa.
0