Söylediğiniz konu o kadar basit değil ve çokça tartışmanın olduğu bir konu. Ancak bu ilkenin oluşmasının bir sebebi var. Ayrıca mutlak suretle uygulanan bir ilke değil. Öte yandan, bu ilkeyi oluşturan bizzat Yargıtay'ın ilgili dairesinin hakimleri. Açıkçası istedikleri kararlarda uygulayıp(mantikli bulduklari) istemedikleri kararlarda(mantiksiz bulduklari) uygulamamakta serbestler. Bence hukuken "sacma" degil. Bir gereklilik. Önemli olan bu adi karinenin uygulanacagi esaslarin ve ilkelerin istikrarli mantikli ve mumkun oldugunca genel olmasi. Aşağıya konu hakkinda bir alinti bırakıyorum.
"Cinsel suçlar, özellikle de cinsel taciz suçu, doğası gereği çok fazla tanığı
ve delili olan suçlar değildir. Bu suçların failleri, mağdurların yalnız oldukları
zamanlarda bu tip filleri gerçekleştirmektedir. Bu sebeple bu tip suçlara maruz
kalanlar, çoğunlukla da kadınlar, faillerin cezalandırılmaları için yargıya baş-
vurduklarında, suçun tanık ve delillerle ispat edilmediği gerekçesiyle failin
cezalandırılması talebi reddedilmekte ve sanıklara beraat kararı verilmektedir.
Ancak Türkiye’de bazı cinsel suç dosyalarında, yerel mahkemelerin ve Yargıtay’ın
suçlamanın ispatı konusunda çok katı davranmadığını görmekteyiz. Bu tip
kararlarda yargı; suç kanıtı aramanın birçok olayın karşılıksız ve cezasız kalması
gibi istenmeyen bir sonuca yol açacağı, şikayetçinin başkasına zarar vermek için
kendisine zarar vermesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, biçiminde
gerekçelere dayanmaktadır.
Yargı, bazı olaylarda, şikayetçi ve sanığın sosyal konumlarına, aralarındaki
ilişkinin mahiyetine, aralarında husumet olup olmadığına, tarafların geçmişle-
rine bakarak; yani her olayın kendi özel somut koşullarına göre, delil olmadığı
durumlarda da ceza vermeye karar verme amacındadır. Yani yargının, bütün
kadınların bu tip iddialarının, delil olmasa bile doğru kabul edileceği
şeklinde bir vaadi, düşüncesi yoktur."
0