Almanya'dan döndüğümüz küçücük iç anadolu şehrinde herkes üstümüze gelirken, türlü travmalar yaşatırken (otobüs şöförüne günaydın diyoruz diye rahmetli ablamla beni mahalle karakoluna şikayet eden mahalleli ve eve gelen komiserden tutun bölme işlemini ÷ işaretiyle yapıyorum diye dayak atan öğretmene kadar) son derece ağır ülkücü ve muhafazakar lise müdürümün beni odasına çağırıp, benimle uzun bir konuşma yapması. Kızım sen buraların insanı değilsin, çok ders çalış sınavları mutlaka kazan, göndermezlerse evden kaç ve kendini bizden, bu şehirden, ailenden kurtar diye nasihat vermesi. Beni ailem defalarca ayıp günah diye okuldan aldığında her seferinde olaya el koyup, eve gelip ailemle kavga edip, dil döküp beni okula götürmesi. Gerçektende evi terketmek zorunda kalmam ve bir yıl hemen hemen kimseyle haberleşmeden üniversiteye hazırlanmam. Birde ingilizce öğretmenimin kızım yabancı dile çok yeteneklisin, senin kurtuluş anahtarın bu diye bana bir sürü ekstra kitap falan vermesi el altından (açıktan ilgilenirse o lanet şehirde laf olurdu zira). Okul müdürümü yıllar sonra arayıp bulmam ve yaşadığım hayatı anlatıp teşekkür edince yarı felçli adamın telefonda çok şükür kızım kurtuldun diye hıçkıra hıçkıra ağlaması. Aynı şekilde ingilizce hocamın face'te beni bulup araması ve öğretmenlik hayatım boyunca olduğu ortamdan kurtulmasını çok istediğim, çaresiz kaldığım 3 öğrencimden biriydin, fotoğraflarına baktım mutlusun, aferin kızım diye aynı şekilde ağlaması.
0