Açıkçası üzülüyorsam koyveriyorum gidiyor ya da kötü hissediyorsam koyveriyorum yine. Uğraşmak, cebelleşmek, başa çıkmaya çalışmak daha zor geliyor ve süreyi uzatıyormuş gibi geliyor. Yani, hasta olurken günlük hayatı devam ettirmeye çalışmak hem daha yorucu olur hem de hastalığın süresini uzatır ama hastalığı kabullenip yattığın ve kendine hastaymış gibi baktığında hastalık daha çabuk geçer ya; bu da öyle geliyor bana. Güçlü ve iyi olmaya çalışmak bünyeyi zorla iyi olmaya zorlamak daha çok enerji harcatıyor. Kötü hissettiğimi kabullenip, o kötüye teslim olup gerçekten de kötü durumda gibi davranıyorum; yeri geliyor kendimden nefret ediyorum, yeri geliyor kendime acıyorum ya da kabuğuma çekiliyorum ama zorla iyi hissetmeye çalışmıyorum. Artık depresyon hırkası mı giyerim, oturur bütün gün uzanıp tavana mı bakarım, ağlar zırlar mıyım; o kısmı doğaçlama gerçekleşiyor. Zamanla kötü olmaktan sıkılıyorum zaten, geçiyor.
Ha, senin yerinde olsam "Güzelim şehri, ülkeyi bunalımla yedik. Bir daha kim bilir ne zaman gelme fırsatı bulurum. İyisi mi azıcık gezeyim, şu köşedeki parkta bunalıma gireyim. Evde, otelde tavana bakacağıma, gideyim bir parkın bankında havaya bakayım, yine aynı şeyi düşüneyim. Yürürken ağlayayım en azından" derim.
Robert Miles abimiz "The sky isn't always blue, the sun doesn't always shine. It's alright to fall apart sometimes" demiş.
0