geçmişte daha sık, ama şimdi daha seyrek de olsa yaptığım bir şeydir. uzakdoğu kaynaklı eğitimlere merakımın uzantısı olarak gerçekleşti bunlar. eğitimlerini de aldım vs vs..
konu uzun uzun incelenesi bir şey ama şimdilik şunları söylemek isterim;
meditasyon'un genel bir şekli yok. ayakta dimdik durarak, yatakta uzanarak, masada oturarak, gözler açık ya da kapalı her şekilde yapılabiliyor.
ilk başlarda beklentide olmamak gerekiyor. ve öyle hemen 2-3 meditasyonda "kafalara" ulaşılamıyor.
bu öyle "hiç bir şey düşünmemem gerek, düşünme, düşünme, düşünme" telkini ile olmuyor.
ana amacı, kendinizi ve hayatı sorgulamak. tam gözlemci konumuna geçmek. müdehale etmemek. yargılamamak vs oluyor.
bir tür "ağaç" oluyorsunuz işte. ağaçlar nasıl ki gelip geçen herşeyi, mevsimleri, geceyi, gündüzü sadece gözlemliyorlar, yani sadece "var oluyorlar", işte biraz böyle bir şey...
bir türü yöntemi var. ama hepsinin ulaştırdığı yer eninde sonunda kesişiyor. ilk başlarda tek bir şeye odaklanma halinde de yapılabiliyor ama en doğrusu hiç bir şeye odaklanmamaktır.
şimdi "iyi de bu nasıl mümkün?" diyecektir zihniniz. zaten olay zihnin yorum algısından kurtarmak kendini. karşıya bakacaksın ve boş gözlerle yapacaksın bunu. gözleri kapatmayı tavsiye etmiyorum en başta. çünkü karanlık görüntü içinde insan daha çabuk kaptırabilir o tilkilerin kuyruklarına. :) karşıya bakacaksın ve elinden geldiği kadar yorum yapmayacaksın. "aa ne güzel bir ağaç, şu geçen kuşa da bak, acaba ne kuşu, kuş diyince aklıma çocukluğum geldi, ulan çocukken ne mutluydum, hele o kız yok muydu" gibi kaptırmakla sonuçlanacak doğal olarak. çünkü zihin böyle çalışıyor. işte tüm mesele bunu yapmamak için kasmamak. sadece "farketmek" yetiyor. herhangi bir anında yine bir şeylere kaptırdığınızı mı farkettiniz? işte bitti. bu başarıdır. ilk başlarda sürekli bu farkındalığa ulaşmak olacak yapılması gereken.
uzakdoğulu rahipler hakkında şöyle derler. budist öğrenci bir an gelir "düşünmeme" aşamasına ulaşır. ve o an başardığı için "hocammmm düşünmüyorummm..." dediği an hop, artık çıkmıştır bu başarıdan. :D ironik ama gerçek. çünkü biraz ince bir ip üstünde yürümek gibi bir şey bu.
yine de en güzeli meditasyon oturuşudur. ama orada da kendini kasmayacaksın. mümkün olduğu kadar dik oturmak en güzeli. poponun altındaki oturma kemiklerinin yere tam oturması şart. ayakların duruşunun, ellerin duruşunun da bir önemi yok. bunlar hep "popüler kültürün" şımarıklığına kaptırılmış ve yanlış aktarılmış haller. gerektiğinde bir ahırda bile meditasyon yapabilmeli insan. ki yapıyorlar da bu işin içinde olanlar. yoksa öyle en güzel tütsüleri yakıp, kenarda tatlı bir su akıntısı, oradan gelen bir müzik, hoş kokular, en pahalı mat gibi şeyler işin "egosal" boyutu. budha; sonuçta bir incir ağacının altında, üzerindeki incecik giysiyle günlerce süren meditasyonu sonucunda aydınlanmıştır. irade ve egonun oyunlarına gelmemek ana kıstas. gerisi boş. oturdukça bel yorulacak ve kamburlaşacak. bu olduğunda da yine aynı anahtar kelime kurtaracak. "farkındalık." kamburluğu farkettiğin an kendini yine düzelteceksin ve aynen devam edeceksin.
oturarak yapmayı şu yüzden söyledim. sağlam kafa, sağlam bedende bulunur sözü gerçek. uygun bir kap haline geldiğinde su gelip doluyor. ve ruhsallık da zaten bilime dayandırılabilen bir şey. bunu din gibi görüp "oeh" diyenleri de sallayacaksın. bu din değil. bu evrenin doğasına, hakikatine ulaşma olayıdır. egonun illüzyonlarından kurtulmaktır. işte sağlam bedeni esas alıyor bu işin içinde olanlar. omurilik de chi enerjisinin bedende dolaşması için en uygun kanal. en başta onun adam edilmesi gerekiyor.
yani özetle başlangıç aşamasında meditasyon yapmıyorsunuz. meditasyon yapmayı taklit ediyorsunuz ve bu da tamamen doğru bir olay. önce beden alışıyor, kendini toparlıyor ve sonra zaten zihin gereken su gibi bu bedene akmaya başlıyor.
daha çok şey yazabilirim de yoruldum. bir de sıkmayayım. :)
0