Hz. Âdem’in en büyük mucizesi de Cenab-ı Hakkın ona bütün lügat ve dilleri öğretip, bütün eşyanın ismini bildirmesidir. Peygamberlerin hepsine verilen mucizelerde olduğu gibi, Hz. Âdem’in bu mucizesi de Kur’ân-ı Kerimde anlatılmaktadır. Buna herşeyin ismini, mahiyetini, dillerin ve lügatlerin öğretilmesi mânâsında “taallüm-ü esma, tâlim-i esmâ” denmektedir.
Bakara Sûresinin “ve alleme Âdeme’l-esmâe” ile başlayan 31-33. âyet-i kerimelerinde bu husus genişçe anlatılır. Cenab-ı Hak Hz. Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretince, daha sonra meleklere hitaben: “Haydi dâvânızda doğru iseniz bana şunları isimleriyle haber verin” buyurdu. Melekler âcizlik ve bilgisizliklerini arz edince, Hz. Âdem’e, “Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver” emri üzerine, Hz. Âdem Allah’ın kendisine öğrettiği bütün isimleri meleklere teker teker saydı.
Tefsirlerimizde Hz. Âdem’e öğretilen bu isimlerden maksadın hem diller, hem de varlıkların mahiyet ve sıfatları olduğu bildirilmektedir. Meselâ zamanımız müfessirlerinden Elmalılı M. Hamdi, bütün ilimler gibi dillerin farklı oluşunun da Hz. Âdem’in bu mucizesine dayandığına dikkat çekmekte ve şöyle demektedir:
“Lisan hususunda bütün benî Âdem’in (insanoğlunun) zamanımıza kadar tenevvü (farklı, çeşitli olmasının) ve terekkiyatının cümlesi, esas itibariyle Hz. Âdem’in fıtraten mazhar buyurulduğu bu talim-i esmâ hâdisesine medyundur (borçludur).”1
Fahri Râzi ise et-Tefsîrü’l-Kebîr isimli tefsirinde bu hususa bir açıklık getiriyor ve özetle şöyle diyor:
Cenab-ı Hak, Hz. Âdem’e, yaratmış olduğu bütün varlıkların isimlerini âdemoğlunun konuştuğu çeşitli dillere göre öğretti. Âdem de (a.s.) bunları evlatlarına öğretti. O vefat ettikten sonra çocukları yeryüzünün çeşitli bölgelerine dağıldılar. Her biri belli bir dille konuşmaya başladı. Ve artık onda ve orada o dil hâkim oldu. O bölgede diğer diller unutuldu. İşte Hz. Âdem’in çeşitli dillerle konuşmasının sebebi budur.
bu yazıya bakarak diyebiliriz ki Allah adı Hz Adem'den beri vardır.
arap alfabesinin kökeni hakkında bir şey diyemeceğim ancak arapçadaki noktalamaların Peygamber Efendimiz (s.a.v) in vefatından sonra bir şuranın kararıyla konduğunu biliyorum. gerekçesi ise arapçada o noktalamalar olmadan zamanla Kur'an'ın bozulması tehlikesi vardı, Allah kitabını korudu ve kullarının aklına bu fikri verdi, neticede bugünki noktalamalar konuldu. Efendimiz (s.a.v) zamanında o noktalamalar olmadığı için Kur'an ayetleri sadece yazılmıyor aynı zamanda ezberleniyordu da...
0