susturmak için ilgilerini çekici bir "şey" olmalı. bazen bu günlük hayattan bir örnek, bazen sizi de "onlardan biri" yapabilecek ortak bir payda (tutulan takım, futbol, bilgisayar oyunları, işte benim stilim, survivor vs gibi) derste çok yer kaplamayacak bir kaç örnek ilgilerini sizin üzerinize çekecektir.
ikinci kural "ben" dili. "yaptığın şey çok saçma" yerine " arkadaşınla konuşuyorsun ya, ben çok üzülüyorum" tarzı bir konuşma. çocukları notla, dayakla, bağırmakla, veliyle korkutmak kısa ama etkili çözümdür. ama ileri vadede size olan saygı ve sevgileri yok olur.
ben mi, doğuda kötü bir okulda öğretmenim. sınıf yönetimi adına bir kitap yazabilecek tecrübeye sahibim ancak ben de susturamıyorum. başarılı öğrenci sayısı az olunca mecburen ders dışı etkenler ve şaklabanlıklarla ilgiyi ve sevgiyi üzerime çekmeye çalışıyorum. başarılı kabul etmiyorum ancak en çok işe yarar yöntemim bu. yeni atanan öğretmenler daha dezavantajlı bu konuda. öğrenci ile bir "kendini kabul ettirme" harbi başlıyor. bir güç yarışı. bir otorite ispatı. ergenler bunu bazen saygısızlıkla, bazen de çok bilmişlikle hava atarak elde etmeye çalışıyor. asla öğrencinin eline ipleri teslim etmemek lazım ilerisi için. ama kaba kuvvet, bağırma çağırma, emir cümleleri ve nasihatle olacak iş değil. mesele onlar gibi hissettiğinizi, aslında onların sizin anlamadığınızı sandığı şeyleri aslında sizin onlardan daha çok bildiğinizi ve hissettiğinizi aksettirmeniz ve şaşırtmanız gerekiyor. ha bir de bazı ergenlere "çocuk" muamelesi yapmayın, hoşlanmazlar. nabza göre şerbet olayı işin aslı.
0