want2die'a katılıyorum ama biraz daha derine, hatta eskiye gideceğim. Belki de saçmalıyorum ama göçebe kültürün buna etkisinin olduğuna inanıyorum. Konar-göçer topluluklarda konakladığın yeri bir daha görmeyeceğin için oradan ayrılırken "bal dök yala" şeklinde bırakmıyorsun, orayı sahiplenip yeterince temizlemiyorsun. Toparlandıktan sonra yalapşap bir temizlik yetiyor. Genelde konar-göçerşer bu şekilde yaşıyor. Bu yüzden hala yerleşik topluma adapte olamadığımıza inanıyorum. Benim çocukluğumda ailem köy öğretmeniydi ve evlerde tuvalet yoktu, eline ıbrığı alan ya daha önceden kazınmış bir deliğe ya da çalılara giderdi. Hani Avrupa için "Bilmemkaç yüz yıllık şeyleri ne güzel korumuşlar. Burada olsa dağıtırlar"ın kökenini buna bağlıyorum. İlk yerleşenlerin kültürü biraz yumuşasa da hala devam ediyor, insanların ruhu yerleşmiş değil. Bulunduğu yere zarar verme kültürü devam ediyor gibi. Hala çoğu insan elindeki çöpü yere atıyor örneğin.
Temizlik ve koruma ile başlayan bu sürecin 80'lerden sonra hayali ihracatlardı, işini yarım yamalak yapan birtakım insanların da "Özal zengini" olması ile çok ivmelenmesi de var. Örneğin, Ali Ağaoğlu'nun "O dönem herkes deniz kumu kullandı, çok normal bir şeydi. Ben de kullandım. Ne var ki bunda" diye bir demeci var. O dönemin modası "az iş, çok para" idi yoğun olarak. Haliyle, senin işi düzgün yaparken canın çıkınca ve bunun karşılığını alamayınca, özellikle devlet memurlarında bir "İşi kolay yapsam da zor yapsam da aynı parayı alıyorum, neden kendimi zorlayayım ki" kafası oluşuyor. Ortada düzgün işleyen denetim mekanizması da yok. Denetim mekanizması da aynı kafada çünkü, büyükler onu öğretti ona.
0