merhaba; positivizm; doğru bilgiye ancak bilim yoluyla ulaşmak demek. bir çoğumuz biliyoruzdur. değişik söyleniş biçimleri, uzun ifade şekilleri de var. çok kısaca böyle. sanırım sosyal bilimlerde de bu terimin kullanım alanları var imiş. biraz baktım. sorum şu ki öcalanın bugünki gazetelere yansıya
merhaba; positivizm; doğru bilgiye ancak bilim yoluyla ulaşmak demek. bir çoğumuz biliyoruzdur. değişik söyleniş biçimleri, uzun ifade şekilleri de var. çok kısaca böyle.
sanırım sosyal bilimlerde de bu terimin kullanım alanları var imiş. biraz baktım. sorum şu ki öcalanın bugünki gazetelere yansıyan konuşmasında şöyle bir bölüm var : "Bir şeyler gelişiyorsa sürece onlar da dahil olacaklar. Bir yerlerde hazırlansın, ben de emre uyayım demekle olmaz. Genci, kadını herkes kendini kararlaştıracak. Herkes kendisi kararlaşacak. Bir yerden ısmarlama çözümler beklemek çözüme, başarıya götürmez. Bu tip çözüm mantığı eskiden teokratik düzenlerde hakimdi. Daha sonra pozitivizmde ulus-devlette halen de hakimdir."
ben bu cümlede pozitivizmi anlamlandıramadım. anlamlandıramamaktan öte, bana pozitivizmin sosyal anlamlarını açıklayabilirseniz kafasında acaba hangi konuları karıştırmış sanki çıkarabilirim gibi geliyor. tabi ki gerçekten o cümle içinde kullanılacak bir anlamı da olabilir. o zaman suçumu, terimler üzerine konuşan geçmişin sosyal bilimcilerine atmaktan zevk bile alabilirim. konuyu saptırmamak hepimizin işine gelir. teşekkürler cevaplar için.
0
yazar burada "bir terim koyayım ki lafım akıllıca gözüksün ama konuya uymasa da olur" demek istemiş olabilir
veya,
bu mantık
eskiden -> teokratik düzende
günümüzde (pozitivist dönemde) - > ulus devlet düzeninde
gibi bir benzetme yaparak eskiden dini düzenlerde görülen bir görüşün, -beklenmeyen bir biçimde- pozitivist günümüz dünyasında da yansıma bulabildiğini belirtmek istemiş olabilir.
bir siyaset bilimcisi olarak bana sorarsanız ise oldukça yanlış bir kullanımdır ve sırf "ben terim kullanayım ki lafım havalı gözüksün" amacı taşımaktadır.
0
hukuk felsefesinde pozitivizm, normların "doğal hukuk" idesine bağlanmadığı ve sadece kanun koyucunun iradesine bağlandığı düşünce tarzını temsil eder. yani: "bir şey neden hukuka uygundur?" sorusunun yanıtını doğal hukukçu şöyle verecektir: "adalet bunu gerektirdiği için". devam edelim: adaletin ne olduğunu kim belirliyor? burada iki farklı doğal hukuk anlayışı birbirinden ayrılır: "tanrısal güç / adalet idesi" bu yanıtı verenler, platonik veya teokratik doğal hukukçulardır ve aydınlanma çağına kadar yalnızca bunlardan vardı. ikinci yanıt: "toplumsal sözleşme bunu gerektirdiği için". bunlar aydınlanma-romantizm döneminden başlayarak modernist çağa kadar ağırlığını koruyan görüştü. sonraları ikinci dünya savaşının ardından, özellikle de 1970'lerden itibaren bu görüş "evrensel insan hakları" görünüşü altında yeniden ortaya çıktı.
ilk soruya (bir şey neden hukuka uygundur?) pozitivistin yanıtı ise şöyle olur: "kanun öyle yazdığı için". kanunu kim koydu? kanun koyucu. kanun koyucu meşruiyetini nereden aldı? halktan veya kendi gücünden. yani bir şekilde kanun koyma yetkisine sahip bulunan güç, hukuka uygun olan ve olmayanı birbirinden ayırabilecek tek varlıktır ve iradesi kesindir. bunun derininde farklı bir meşruiyet zemini aramak boş bir uğraştır.
0