[]

göçebe hayatı

bunları buraya bi yerde kendimle yüzleşmek adına yazıyorum. yaşım 22, iki üni bitirip master yapmış, türkiye'nin en iyi bankalarından birinde yönetici pozisyonunda çalışan bir anne ile meslek yüksek okulu bitirdikten sonra ticarete atılmış, tekstil ile uğraşan esnaf bir babanın oğluyum.

ailem ben 1 yaşına bile girmeden boşanmışlar. ikisini neredeyse bir arada hiç görmedim, o yüzden bunun özlemini çektiğimi sanmıyorum, onu da belirteyim. zaten aralarında uçurum derecesinde bir yaş farkı var.

hayatımın büyük bölümünü babamın yanında geçirdim. benden 35 yaş büyük. ticari zekası felaket yüksektir. girişkendir, cesurdur, girdiği ortamda lider olur. eli açıktır. ama felaket sinirli birisidir. denenmemişi denemeyi, risk almayı sever. temizlik konusunda neredeyse hastadır. hani kadına evi temizletir, sonra beyaz çorap giyip evde dolanıp çorabın altına bakar, o derece. olmadık şeylere beklenmedik reaksiyonlar verebilir. çocukluğumun bir kısmında ara ara babamdan dayak yediğim de olmuştur bu temizlik konusunda ama babam her daim üzerime titremiş, ilgisini hiç esirgememiştir. ha, kaç kere oturup karşılıklı konuştuk ya da ne kadar beni dinler? babamla ilişkimizin büyük bölümünde hep fikir ayrılıkları oldu ve genelde kavga ile geçti.

6 yaşına kadar anneannemle kaldım, annem 17 yaşında evlenip 18'inde boşanınca sınava girip uludağ üniversitesi bilgisayar mühendisliğini kazandı ve okumaya gitti. babam o ara neredeydi, bilemiyorum. ancak 6-7 yaşına kadar bi gün babamda, bi gün anneannemde, bi gün babaannemde kaldığımı hatırlıyorum sadece. sonra bir gün babam geldi ve "gidiyoruz" dedi. başka biri ile evlenmişti. evlendiği kişiyi ilk orada gördüm.

babamla birlikte yaşamaya başlayınca benim için o dönem neler değişti açıkçası tam olarak bilmiyorum. bu arada okula başladım ve babam geç saatlere kadar çalıştığı için günümün büyük bölümünü evlendiği kişi ile geçirmeye başladım. kadınla iletişim neredeyse olanaksızdı. evlenene kadar evinden çıkmamış, ilkokul terk, ev işini asli görevi olarak bilmiş ve yalan rüzgarı dizisi dışında sosyal hayatı olmayan bir kadındı. ilkokul terk derken kesinlikle onu küçümsemiyorum ama daha 2. sınıfa giderken günümün büyük kısmını geçirdiğim insanla aramızda neredeyse hiçbir ilişki kalmamışsa, ondan sorup öğrenebileceğim birşey kalmamışsa ona ne kadar saygı gösterebilirim ki? çocuk aklıyla hemde?

bu arada babamın işleri felaket iyiye gitti, oturduğumuz semtten yaşayış şeklimize kadar herşey bi anda değişti. ilk ve orta okulu kolejlerde okudum ancak bu 8 senelik süre zarfında 7 okul değiştirdim. nedeni ya taşınmamız ya babama birilerinin daha iyi okul tavsiye etmesi ya da ne bileyim benim öğretmenlerimin haylaz olduğum konusundaki şikayetleriydi. aslında hep iyi öğrenciydim ama babam hakkımda küçücük bişey duysa yeni bi okulda yeni bir başlangıç yapmam gerektiğine inanıyordu sanırım.

krizin patlak verdiği günlerde babamın işlerinde de aynı oranda düşüş oldu. ancak buna karşın babamın hareketlerinde de değişiklikler baş gösterdi. eve olmadık saatlerde gelmeye, bazen hiç gelmemeye başladı. geldiğinde de eşi ile kavga ediyorlardı zaten. o eve gelmediğinde kadınla birlikte kalmak zorunda kalıyorduk ki bu benim için gerçekten azap gibi birşeydi.

eve gelmediği günlerden bigün beni aradı ve benimle erkek-erkeğe konuşmak istediğini söyledi, orta sondayım o sıralar. çıktık, geziyoruz. "seni biri ile tanıştıracağım" dedi ve görüşlerimi öğrenmek istediğini söyledi. tanıştırdığı kişi tahmininiz üzere bir bayandı ama yabancı uyruklu birisi. evlendiği kadının aksine ultra sosyal, her konuda bir görüş belirtebilen, girişken falan biri. ne kadar iyi niyetli açıkçası hala bilemiyorum.

bu arada eski sovyet ülkelerine ticarete başladık ve babam evli olduğu kadınla boşanmaya karar verdi. kadını da ortada bırakmadı tabi, ona iki ev bıraktı ne bileyim emekli olana kadar bütün primlerini ödedi vs vs. yeni bir ev tuttuk ve bu sefer ben-kadın-babam yaşamaya başladık. farklı kültürler tabi, pek hoşuma gitmedi bu yeni yaşam açıkçası.

o sıralar liseye başladım ve hayatımda ilk kez bir devlet okulunda bulundum. ortama daha ayak uydurmaya çalışırken babamın eski sovyet ülkelerindeki ticareti hızla gelişti ve herşeyi bırakıp orada yaşamaya karar verdi. ben buna şiddetle karşı çıktım, türkiye'den ayrılmak istemediğimi belirttim. babam pek iplemedi tabi. felaket kavgalar etmeye başladık bu konuda ama babam karar vermişti bi kere. 1-2 kere evden kaçıp anneanneme gitme girişimlerim dahi oldu bu süreçte. liseyi bıraktım, bastık gittik rusya'ya.

orada 7 ay kaldım ve hiç okula gitmedim. açıkçası çokta sevmedim. tek arkadaşım internet cafenin güvenliği ve mağaza çalışanlarıydı. bütün gün ya internet kafede ya da boş boş gezerek takılıyordum. babama böyle yaşamayı sevmediğimi defalarca belirttim ama pek iplemedi. sonra bigün mağaza çalışanlarından bir kız ile bir yakınlaşmamız oldu. ben kızın benden hoşlandığını sandım, gerçi aramızda 10 yaş falan vardı ama umut işte. meğer hatun babamla yakınmış, bana da o yüzden ilgi gösteriyormuş... tabi babam kızın telefonunda benim iyi geceler mesajlarını ya da onun mesajlarına attığım cevapları falan görünce kudurmuş. bana pek bişey belli etmedi ama "sen tr'ye git, orada yaşa istersen" dedi. "peki" diyebildim.

türkiye'ye döner dönmez anneannemle yaşamaya başladık. anneannem akademi mezunu, bir devlet kurumunda yıllarca müdürlük yapmış, iki yabancı dil bilen son derece sosyal ve modern bir kadındır. 30 yıldır aynı yerde oturur. açıkçası göçebe hayatından düzenli hayata dönünce yine bi afalladım. bi süre sonra anneannemle anlaşamamaya başladık. ben daha 15-16 yaşındaydım, gezmek tozmak falan istiyordum. o ise okuldan eve gelip ders çalışmamı, sonra yemek yiyip 8 olmadan yatmamı uygun görüyordu. bu arada annem kendi başına yaşadığı için onunla da haftasonları anneannemi ziyaretleri sırasında görüşüyorduk. uzatmıyayım anneannem benimle yaşamak istemedi, uymuyorduk birbirimize. hayatının büyük bölümünü yalnız geçirmiş, yaşlı ve kendine göre düzeni olan bi kadındı.

annemle yaşamaya başladık. o zamana kadar annemle hiç yaşamamıştım açıkçası. annem babamın aksine bana karşı çok ilgili olmayan, sevgisini pek göstermeyen ve babamdan ayrıldıktan sonra yıllarca yalnız yaşamış; hep idealleri uğruna gitmiş bi kadın. soğuk biri olduğunu bile söyleyebilirim. eğitimin önemine inanır her daim. yıllarca babamla kurallar zinciri içerisinde yaşamışken, eve 10 dakika geç gelsem hesap verme zorunluluğu içindeyken annemle felaket bir serbetiye geçtim. hani eve günlerce gelmesem "neredesin" diye bir arar ya da aramaz.

1 sene böyle boşa harcadıktan sonra tekrar liseye başlama zamanım geldi, ancak babam rusya'ya giderken gidip tasdiknamemi almış; bir daha türkiye'ye dönmeyeceğimi belirtmiş. ya açıköğretim ya da akşam lisesi okuyacaktım, başka alternatif kalmamıştı. akşam lisesine kayıt oldum. 70 yaşında adamlarla-40 yaşında kadınlarla liseyi bitirdim. devam zorunluluğu dahi yoktu ama ben gittim.

liseyi bitirdikten sonra öss'ye girdim. öss sürecinde ne dershaneye gittim, ne sınava hazırlandım. hatta sınava bile 30 dakika geç girdim. gözetmen kadının "oğlum, 30 dakika gecikmişsin" derken gözlerindeki telaşın milyonda biri bile yoktu bende. böyle bir hayat yaşadıktan sonra fena sayılmayacak bir puan aldım. açıkçası barajı bile geçeceğimi sanmıyordum sınava girerken. puan fena değildi ama tercihler sonunda salak saçma, son tercihim bi yere düştüm. niğde'ydi sanırım. gitmedim tabi haliyle. açıkçası ne olmak istediğimi bile bilmiyordum, pek bi idealim olmamıştı yaşam boyu. "tercihi neye göre yaptın?" derseniz onu bile ben yapmadım, annem oturdu kendince yazdı.

tr'de üni yolu kapanınca yurtdışında okuma olayını araştırdım. babam zaten uzak olduğu için her konuda kolay kafalanıyordu. zaten ayda bi kere telefonla konuşuyorduk, hepsi o. ihtiyaçlarımı soruyor, elinden geldiğince anında gideriyordu. annem ise "hayat senin, ne istersen onu yap" yapısındadır. konuşma gereği bile duymadık. "ben şuraya gideceğim" dedim, "peki" dedi. hepsi bu.

atladım, buraya geldim. annemin tavsiyesi ile bilgisayar mühendisliği okumaya başladım. ilk sene sorunsuz geçti, zaten burada kimseyi sıkmıyorlar. 5. sınıf tıp okuyup ingilizce bilmeyen adamlar var, rahat bir ortam. yine de bişeyler öğrenmeye çalıştım ve ortalama bi öğrenci olarak geçip gittim. şimdi ikinci sınıftayım ve okul nokta kadar sikimde değil açıkçası. 4 işlem matematik bilgimle mühendis olacam ya, ona gülüyorum.

ailemle idealim olmaması üzerine konuşmaya çalıştım. babam daha sonunu bile dinlemeden "okulu bırak, gel burada sana mağaza açalım" dedi; annem ise "oku, yakında orada şube açacağız seni şube müdürü yaparız, hayatın kurtulur" nasihatında bulundu. ulan iyide benim zaten geleceğe dair bi kaygım yok ki? hani neden bilmiyorum, "neye güveniyorsun?" deseniz onu da bilmiyorum.

velhasıl çok uzattım ve çok klişe olacak ama kendimi rüzgarda oraya-buraya giden bi yaprak gibi hissediyorum. çok sosyal biriydim bi zamanlar, şimdi insanlarla göz teması kurmaya bile korkuyorum. dikkat ettiyseniz bu kadar yazdım ama bi kere bile "arkadaş" demedim çünkü düzenli bi arkadaşım hiç olmadı belkide. arkadaşı bırak anneanne dışında doğru dürüst akraba ilişkim bile yok, babamın kendi tarafı ile arası pek iyi değildir çünkü. "senin sorunun ne dostum, herşeyin var işte" diyecekler olabilir.

kendimi bildim bileli mutsuzum, hiçbir şeyden zevk almıyorum ve bunun nedenini de bilmiyorum. hayatta umursadığım hiçbir şey yok. bir hobim bile yok, belki arada fenerbahçe maçlarını izlemek. gerçi aragones-daum-aykut kocaman üçlüsünden sonra o da ızdırap haline geldi. :) durduk yere salak saçma şeylere sinirlenip salak saçma şeylere ağlıyorum. hatta olabildiğince yalnız kalmaya çalışıyorum, herkesden kaçıyorum. kimseye karşı bişey hissetmiyorum, duygusuzluk gibi.

sizce benim sorunum ne? rahat batıyor demeyin, sokayım böyle rahata.

 
kendi sorunlarının farkında olan biri olduğun belli..bu yüzden bir psikoloğa danışmanda fayda olduğunun farkındasındır..bir iki hobi edinmeye çalışırsan kurslara katılarak falan arkadaş edinirsin ve sosyalleşirsin..yalnız başına olduğunda herhangi bir sorun bile daha ağır, olduğundan daha büyük gözükebilir.aile bakımından şansızsın tamam ama bunun tüm yaşamına yayılmasına izin verip vermemek senin elinde ve görünen o ki sen buna pek izin vermemişsin..sosyalleşmeye çalış arkadaş edin konuşabileceğin dostların olsun aşık ol..hayatı daha katlanılır kılan şeyler bunlar bence..


  • birbilsem  (23.09.10 12:10:04) 
akıcı yazıyorsun tebrik ederim. edebiyat dergilerinde şansını deneyebilirsin.


  • peki  (23.09.10 12:10:16) 
anne babasız büyüyen birisi olarak diyeceğim belki birçok şey var ama cümlelere dökülmez :)
tebrik edilesi yazmışsın... duygulandırdın bizi

  • .aylin.  (23.09.10 12:18:56) 
o kadar iş güç arasında oturdum okudum valla. bence de akıcı yazıyorsun, okutabiliyorsun yazdıklarını. sorunun, 'anlam' üzerine olabilir.
oruç aruoba'nın 'hani' adlı kitabını okumanı önerebilirim.

  • kuytu  (23.09.10 12:28:43) 
yuh ilk defa çok uzun bir metni biri bana okuttu. bu kadar mı iyi anlatılır ve betimleme yapılır.


  • istanbull  (23.09.10 12:43:25) 
bu hikayeden muhteşem bir dizi-film çıkabilir.ayrıca harika bir küçük burjuva hikayesi.bunları yazarken dalga geçmiyorum.tıpkı kafka'nın 21.yüzyılda'ki uyarlaması olabilir.dostum bu hikayeni kesinlikle edebi bir biçimde yaz.ayrıca kafandakileri dağıtmış olursun.ve bunları yayınlat muhakkak.bu hikayenle binlerce insanın hislerine tercüman olabilirsin.çünkü türkiye'de 500.000'e yakın insan senin durumında.tıpkı evlenip boşanmış sonrada çocuğunu iplemeyen kişiler.kesinlikle bunları yaz ve yayınlat....


  • tylolhot  (23.09.10 12:56:38) 
Çok büyük adam olacaksınız. Cidden, çok samimi söylüyorum bunu.


  • johan sebastian  (23.09.10 13:15:23) 
bence sorunun sevgisizlik. hiç arkadaş demedim demişsin ya senin kim olduğunu önemsemeyecek muhabbet etmekten zevk alacağın buraya nick altında yazdığın şeyleri doldu dolu anlatabileceğin bir kaç dost edinmeye çalış. sonrasında yolunu çizersin zaten..


  • ryu  (23.09.10 13:20:19) 
sevgisizlik, ilgisizlik. aslında "aile" olarak nitelendirilen kavramın senin hayatında hiç olmayışı. sen ebeveynlerin olmaya çalışıpta aslında gerçek anlamda olamamış kişilerin sinirlendiğin kızdığın huylarını taklit etmeden aslında olması gerektiği gibi davranarak bir aile kurup tatmadığın mutluluğu sevgiyi onlara gösterip onlarda aldığında pek bir sorunun kalmayacaktır.

o zamana kadar istiyorsan güvendiğin biri ile yada bir psikolog ile düşüncelerini paylaşabilirsin, dertleşebilirsin.

(en yüzeysel en geniş şekilde bunlar senin sorunun)
  • pposeidon_1  (23.09.10 13:33:00) 
Tek sorunun arkadaşın olmaması sanırım. Arkadaş edin işte. Bir de şanslı olduğun tarafları daha iyi değerlendir. Hiçbirşey yapmasan bile sana çok iyi bir iş vaadedecek bir annen ve baban var mesela...


  • ermanen  (23.09.10 13:37:57) 
vakit ayırıp okuyan, cevap yazan, mesaj atan ve bir nebze de olsa yalnız olmadığımı hissettiren herkese teşekkür ederim. :)

sanatçı-edebiyatçı olayı bambaşka bişey bence. hani sosyoloji ve felsefe gibi konulara hakim olmak gerek. öteki türlü hıncal uluç'un spor yorumlamasından ne farkım kalır? hem sadece yaşam tarzı ile olsaydı üniversiteyi bırakan herkes bill gates ya da steve jobs olurdu. :) şaka tabi. velhasıl uzak geliyor bana, yıllarca bu alanda emek harcayan insanlara da ayıp olur gibi. (ahah, sanki başarımın garantisi var.) ama fikirleriniz karşısında bişeylere yeteneğim olduğunu düşündüm bi an için. belki bi blog açar, yıllar sonra yazdıklarıma bakar ve "nereden nereye" diye iç geçiririm, kim bilir. :)

@wishes: ilk sana söylüyorum, bu kıyağımı unutma. :) çinli ile ayrılmaya karar verdim ama daha kendisine söylemedim.

yarın ilişkimizin üçüncü ayı olacak ve buranın iyi yerlerinden birinde rezervasyon yaptırmıştık. bir-iki gündür pek konuşmuyoruz. bugün yemekten sonra yeni hobim olan bulaşık yıkama ile uğraşırken yanıma geldi ve yavşak yavşak(bu laf pek moda) "hayatımmm, bi sorun mu var? yoksa artık beni sevmiyor musun?" dedi, bişey demedim hatta kafamı bile kaldırmadım. "tatlım, uzun süredir konuşmuyoruz ve bişeyler varsa benimle paylaşmak istemez misin?" dedi kulağıma eğilip. "yarın akşam konuşuruz" dedim, "hem hava değişikliği ikimize de iyi gelecektir." :) yalaşap bi öpücük kondurdu ve gitti.

ben yemek ve bulaşıkla uğraşırken kendisi internetteydi. zaten eve 1'de geldi ve o saatten beri telefonla konuşmak, aynaya bakmak ve internette takılmak dışında bişey yapmadı. bilerek dünkü bulaşıkları mutfakta, çöpü kapının önünde bırakmıştım ama pek oralı olmadı. şimdi yemekten sonra ben geçince ikide bir gelip bakıyor falan, mesaj veriyor yani. "kalk ben oturacağım" demek istiyor, o yüzden şimdi kalkacağım ama yarından sonra olayların devamını mutlaka yazacağım. ahaha, kitle falan oluştu yav. harbiden götüm kalkacak. :)
  • biseyler  (23.09.10 19:37:16 ~ 19:43:20) 
1
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler basond, compumaster, fraise, kibritsuyu, rakicandir
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.