[]

Neden böyleyiz? Nasıl Önüne geçebiliriz?

Neden ahlaksızlaştık bu kadar? özellikle ticarette, içinde çıkar barındıran ilişkinin her türlüsünde. herkes tuttuğunu... modunda yaşıyor.
işim gereği sürekli seyahat ediyorum, gezip gördükçe daha iyi anlıyorum ki işin aslı maliyetler vs. değil, ahlak, vicdan probleminde.
yabancı mı yapıştır, yol üstü mü ver çarık çürüğü yine gelemez nasılsa, tanıdığa iş mi yapıyorsun, vurur fiyatın dibine pazarlıkta kar ettirmez, gibi gibi daha onlarca örnek sayabilirim. hepsi de yaşanmış hepsi de her gün olan olağan şeyler.
Aracı sanayiye götürürsün bir usta kaput açmaya 300 ister öteki tamir eder verir 150 yeter der.
enflasyon %150 üzerine çıkar şirket %30 zam yapar övünür, banka anlaşmasından gelen promosyonları patron cebe atar, ev sahibi 3 kuruş için seni evden atar, devlet, devlete hiç girmiyorum orası dipsiz kuyu zaten.
neden böyle ahlaksız ve vicdansız olduk? şartlar mı? sanmıyorum.
büyük bir çöküş içindeyiz ve bu çöküş ekonomik çöküşten daha tehlikeli ve uzun vadeli gibi geliyor.
Bunun nasıl önüne geçebiliriz? tek endişe eden ben miyim? merak ettim. Benzer kaygıları yaşayanınız var mı? ve çözüm öneriniz neler?

 
Usta kendi işini yapıyor, kendi ücretini kendi belirlemekte serbest. İsteyen hizmet alır, istemeyen almaz.

Esas sorulması gereken soru: enflasyon neden bu kadar yüksek? Sen ekonomiyi sorgulamayıp emekli ev sahibini sorgularsan ahlaksızın ta kendisi olmuş oluyorsun
  • OrangeYellow  (04.11.22 14:22:37) 
biz enflasyon ve kriz ülkesiyiz, insanın bilinçaltına işliyor her zaman. tr'de 2007-2017 arası 10 sene boyunca bir kaç semt dışında ülke nüfusunun %97'sine hitap eden yerlerde hiç konut vs problemi olmadı biraz durumu olan rahatça ev kiralar otururdu ama bak şimdi istanbulda memur adam bile ev tutamıyor. şu anda da 20-30'lu yaşlardaki insanın bilinçaltına işlendi önümüzdeki 10 sene tekrar ekonomi düze çıksın ve refah artsın 11.sene en ufak krizde herkes korkudan ve travmadan olabildiğince kar peşinde koşacak mesela. avrupadaki adam bunu görmediği için ihtiyaç da duymuyor. amerikalıların güzel bir sözü var, enflasyon en büyük halk düşmanıdır diye.

ahlak konusuna gelirsek, ben sanılanın ve hep söylenilenin aksine insanımızın çok dürüst vs olduğunu düşünmüyorum, hele kalbur üstü avrupa ülkeleri ya da gelişmiş ülke vatandaşlarına göre. kendimizi kandırıp duruyoruz sadece
  • avatar is back  (04.11.22 14:29:43) 
çok ama çok endişeliydim bu konuda. ama sonra şunu fark ettim, biz o konumda olsak, kendimizi bir şekilde haklı çıkararak o sisteme adapte olup, "enayi" yerine konulmak istemeyebilirim. bileyemiz.
yani, şöyle. araba tamircisisin diyelim. iş geliyor, 100 liralık maliyeti var sana, dükkan kirası-çırak payını da düşünüp, 200 diyorsun. sonra bakıyorsun ki yan dükkanda aynı işi yapıp, 600 lira alındığını görüyorsun sonra. ne yaparsın? gidip komşunla kavga mı edersin? sonuçta bu tamiri yaptıran kişi araştırmamış, ya da şikayeti yok 400 fazla vermeye ve veriyor. komşuna "neden fazla alıyorsun" diye hesap soracak halin yok. bu konunun bir olayda değil, devamlı olduğunu düşün. sanayide herkes o işlem için 600 alıyor diyelim. sen hâlâ 200 almaya devam eder misin? belki şimdi farazî olarak düşündüğün için sana almazsın gibi geliyordur, ama alırsın emin ol. bir yerden sonra "eeew, bir ben miyim dünyanın enayisi" dersin.

taksici olmak da bence aynı. hiç taksici yakın arkadaşım/akrabam yok. ama müşteri seçerek o adam günlük nerden baksan 1000 lira daha fazla kazanıyordur. tipinden-duruşundan 20 liralık yere gideceğini tahmin ettiği kişiyi almayarak, biraz ötedeki havalimanı müşterisini kapabilir. hepimiz taksicilere kızıyoruz. benim de hayat kalitemi düşürüyor taksici sorunu. yeterli mesafe yoksa gece geç saate kalamıyorum taksici almıyor diye. ama düşününce, o taksicinin yerinde olsam zamanla çakallık yapmaya ben de alışırım gibi.

şunu demeye çalışıyorum, insan gerçekten de başına gelmeyen bir şey için nasıl hareket edeceğinden emin olamaz. başına gelince kendini aklıyorsun. "herkes böyle" diyorsun. vicdan, kazanımlar doğrultusunda kandırılabiliyor. o bahsettiğin insanlar asla içten içe "ben kötü bir şey yapıyorum, aslında kötü biriyim" demiyorlar.

meşhur örnektir, bir binanın bütün camları kırıksa, harabeyse geçerken sen de bir taş atabilirsin. ama hiçbir camı kırılmamış binaya atmazsın. çoğunluk, insanı kötüye iter.

bütün bunların üzerine, kendimce çözümü söyleyeyim. biz iyi insanlar olacağız. "düzen böyle" demekten kaçınacağız. bunun dışında da, yurtdışında birçok ülkede olduğu gibi, devlet kuralları koyacak. tamir fiyatları sabit olacak. fazla para ödediğini düşünen kişi rahatlıkla devlete başvurup, tesbit isteyebilecek. şimdi ben tamirciye fazla para verdiğimi düşünsem, devlete başvurmam. senelerce uğraşırım diye düşünüp çekinirim. bırak devleti, o adama da gidip sormam. belalı çıkar, kızar, bağırır. bana bağırdığı için devletin bir yaptırımı olmaz çünkü. bıçaklayanlar serbest kalıyor, o mu gözaltına alınacak? özetle, devlet çözüm sunmak zorunda. ama o zamana kadar ve o çözümlerden sonra da, biz iyi olacağız. en azından başkasının endişelenmesine neden olmamak için.
  • lovemyself  (04.11.22 14:40:56) 
lovemyself'in örneği güzel ama sıkıntı şu, sen olması gerekeni yapıp 200'e satarsan, 600'e satan senin ev sahibin olur sen kirada oturursun git gide fakirleşirsin. Zengin olan borcunu ödemez parasıyla para kazanır onun borcu affedilir sen kredi kartı borcundan hacizlik olursun. vs. vs.

Ülke bir noktada herkesi çıkarcılığa itiyor bence. Ben bu düzenin parçası olmamak için ülkeden gitmek için çabalıyorum işte. Kalırsam ya düzene uyacağım ya da uyanların altında ezileceğim.

Bu arada fakir toplumlarda bunların olduğu doğru ama Türkiye hiçbir zaman düze çıkmamış. 1950'lerden gazete küpürleri okumuştum orada da taksici sorunu vb. şimdiki problemlerimizden bahsediyor. Hiçbir şey değişmemiş ve bizim ömrümüz içinde değişecek gibi durmuyor. Türkiye'de kalacak olanlar bunu kabul edip pozisyonunu ona göre almalı bence.
  • nhk ni youkosu  (04.11.22 15:25:49 ~ 15:27:29) 
ortak ve kaliteli eğitime erişim eksikliği ve gelir dağılımı eşitsizliği, diğer sayılan her şey bu ikilinin alt dallarıdır.


  • wiekannich  (04.11.22 16:29:13) 
Buraya 2014 yilinda yazilmis bu alintiyi birakayim:

"Yazıya başlamadan önce kullandığım bazı kelimeleri tarif edersem daha az yanlış anlaşılırım.

YOZLAŞMA: Türkçedeki en güzel kelimelerden biri. Toplumdaki çürümüşlüğün bir norm halini alması ve değerlerde geri dönülemez çöküş yaşanması anlamına geliyor.

CAHİL: Bu yazıda, okula gitme gün sayısı az olan kişi olarak değil, toplum normlarına uyabilecek düzeyde eğitilmemiş veya tersi yönde eğitilerek toplumun günlük hayatına tehdit oluşturan kişi olarak kullanılmıştır. Örneğin, herkes devlet dairesinde sıraya girerken, sıraya girmeyip kurnazlık yaptığını düşünen, yaya geçidinden geçen yayaya yol vermesi gerektiğini kavrayamayan kişi isterse 4 üniversite bitirmiş olsun cahildir.

APTAL: Türkiye dışında bu kelimenin aşağılama sayıldığı bir başka ülke var mı bilmiyorum ama Dünya üzerindeki her 3 kişiden 1’i ortalamanın altında zekaya sahipken, ortalama zekanın IQ-90 civarı olduğu Türkiye gibi ülkelerde, bu 3 kişiden birinin zekası maalesef, “akıllı” olarak tarif ettiğimiz bazı şempanzelerin(IQ-85) altında kalıyor. Sonuç olarak toplumda gördüğünüz tanıdığınız her 3 kişiden biri için “Aptal” demek bir hakaret değil, durum tespitidir. Bu insanların aptal olduğunu bilerek hayata yaklaşmak, pek çok durumda “ama niye böyle yapıyorlar anlayamıyorum?” sorunuzun cevabıdır. Öyle yaparlar çünkü kapasiteleri o kadardır. Türkiye’nin de içinde bulunduğu dünya IQ tablosuna buradan bakılabilir. www.photius.com

Sözlük bitti, yazıya geleyim:

Toplumlarda cehaletin önüne geçmenin kritik bir eşiği vardır. Bu eşik, birim aklı selim kişi başına düşen cahil sayısı olarak ifade edilebilir ve eşiği var eden şey de aklı selim kişinin eğitebileceği cahil sayısının sınırlı olmasıdır.

Bu eşik değer aşıldığında yozlaşmanın önündeki tek engel devlettir. Devlet, toplum içerisindeki cahillerin ve aptalların, toplumun geri kalanına zarar vermeyecek düzeyde eğitiminden sorumludur.

Bunun en tipik örneğini hani yurtdışına giden herkesin söylediği, “Abi adamlar sıraya giriyorlar, kimse kimsenin hakkını çiğnemiyor, yaya geçidine ayağını atıyorsun duruyorlar” gibi yorumlarda görebilirsiniz.

Bahsedilen toplumlarda herkes bir filozof falan değildir, sadece devlet, öncelikle vatandaşlarının hepsini topluma zarar vermeyecek düzeyde eğitmiştir. Bunun sonucu olarak karşınızdaki insanın aptal olması sizin için problem teşkil etmez, kapasitesi kadar bir işte çalışır ve toplum için faydalı bir birey olur. Çünkü cahil değildir. Daha yüksek kapasitesi olanlar da aynı temel eğitimi aldıkları için, kapasitelerini kurnazlık için değil toplum yararına kullanmaları gerektiğini aksi durumda hayatın sürdürülebilir olmadığını bilir. Bu sayede uygar toplumlardan daha az dolandırıcı, daha çok bilim adamı çıkar.

Gelelim Türkiye’den neden taşındım? sorusuna;

Çünkü Türkiye son 12-13 yılda artarak devam etmekle beraber son 30 yıldır, Özal ile başlayan bir çürüme süreci sonucu artık tam olarak yozlaşmış bir ülke.

Bunu ağzımdan salyalar akarak falan söylemiyorum, bunu tüm ailemi ve arkadaşlarımı bırakıp taşınmak zorunda kalmış biri olarak son derece büyük bir hayal kırıklığı ile söylüyorum.

Şu an Türkiye’de cehalet bir norm olarak toplumun genelinde kabul görüyor ve kişi başına düşen cahil sayısı, bu kişilerin kişisel emek ve finansmanları ile eğitebileceğinin çok ötesinde.

Üstelik, cehaletin iktidar olduğu bir noktadayız ve zaten fazla sağlıklı olmayan devlet geleneğimiz de yerle bir olduğu için devletin var olan durumda cehaleti bırakın önlemek, körüklediği gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu durumda, günümüz Türkiye’si basitçe, yozlaşmış bir toplum olarak tarif edilebilir, çünkü kritik eşik aşılmış, çürüme toplumun genelini sarmıştır.

Bu durumda en komiğime giden ise “CHP adam gibi muhalefet yapsa” gibisinden günlük hayatta hiçbir pratiği olmayan bir durumun olası tek kurtuluş olarak görülmesi.
Bu sözleri sıklıkla dile getirenlerden tek talebim kendilerine bir siyasi parti kurup CHP yi beklemekten vazgeçmeleri. Bunu CHP den daha iyi muhalefet yapacaklarını düşündüğüm için istemiyorum. Aksine, cehalet ve yozlaşmadan beslenen bir toplumun artık akıl-mantık ile kurtarılamayacağını anlamalarını umduğum için istiyorum. Çünkü gördükleri güçlü muhalefet hayalinin toplumu kurtarması artık mümkün değil. Ülkede hırsızlığın kötü bir şey olduğunu düşünen kişi sayısı %50 nin altında ise siz bu insanlara değerler ve uzun vadeli planlar üzerinden hiç birşey anlatamazsınız.

Yakın tarihte bunun bir çok örneği yaşandı. Örneğin, 1960 lar Afganistan’ına, İran’ına Lübnan’ına, Mısır’ına bakın. Bir de bu günkü haline bakın.

Aşağıdaki fotoğraf 1960’lar Afganistan’ından. 1970-80’ler Türkiye’sine ne kadar benziyor değil mi?

dunyalilar.org

Afganistan’ın ve diğerlerinin bu noktada kaybettiği şey, dini özgürlükler falan değildi. Onlar, cehalet’in önlenmesi ile ilgili savaşı kaybettiler. Toplumlarında cahil olmak geçer akçe oldu, iktidara gelenler meydanlarda eğitimli insanları “monşerler” diye yuhalatıp da cehaletten beslenince oldu bunlar. Sonrasında cahil bir milleti yönetmenin en kolay yolu olan din öğesi ön plana çıkmış olabilir ancak bütün bu ülkeler yozlaşarak bu duruma geldiler, dindarlaşarak değil.

Türkiye yozlaşmada komşularına göre biraz yavaş hareket etti. Bunu ister “Atatürklü yıllar sayesinde” diye tarif edin, isterseniz de “Avrupa’nın burnunun dibinde tüm bu Ortadoğu pisliği ile arasındaki tampon olduğu için, Avrupa tarafından kollandı” diye tanımlayın ama Türkiye için de süre sonunda doldu.

Şu an, günde ortalama 12 saatini TV de bol tecavüzlü, aldatmalı, dolandırmalı, abisinin karısına sulanmalı diziler ve evlilik programları izleyerek geçiren, kendisi dışında kimseye saygı göstermeyen, çıkarı uğruna yaptığı her şeyi mubah sayan, kaba davranmayı geçer akçe sanıp ülke yönetimini bile kabadayılığa teslim eden bir topluma dönüşmüş durumdayız.

Ve bu toplum çocuk yetiştiriyor, bu çocuklar siz ne kadar uğraşsanız da aynı okula gittiği çocuğunuzun davranışlarını şekillendirecek. En az bir 70 yıl aynı toplumda yaşayacak. Bu noktada artık yapılabilecek hiç birşey olmadığı gibi bir şeyler yapmaya çalışmak da enerjinin boşa harcanması dışında bir sonuç doğurmaz.

Birey olarak eğer insanlığa bir faydanız olsun istiyorsanız, milliyetçiliği bir tarafa bırakıp, bu faydayı, sizden bunu talep eden toplumlara yönlendirmeniz çok daha doğru olacaktır.

Ben bu noktada, bana ayrılan sürenin sonuna geldiğime, bir birey olarak hayatımın kalanını düzelmesi mümkün olmayan bu durumun içinde yaşamaya çalışmamın anlamsız olduğuna karar vererek Türkiye’den taşındım. Gün geçtikçe de aldığım kararın ne kadar doğru olduğunu anlıyorum. Özlem yok mu? Var tabi. Ama daha çok heba ettiğim onca yılın hayal kırıklığı var üstümde."
  • thetruenorthstrongandfree  (04.11.22 19:24:55) 
Ev sahibi ve ustanın fiyatı dışındakilere katılıyorum. Temeli 2. kelimede gizli zaten. Ahlaksızlık. Bu topraklardaki insanların büyük çoğunluğu ahlaksız. Sorun şu ki ahlaksızlığın ne olduğuna dair fikirleri yok. Ahlaksızlık deyince akıllarına sadece rızası olan bekar çiftin sevişmesi geliyor. Rıza olmazsa, tecavüz varsa bu kadar ahlak üzerine düşünmüyorlar bile.

İnsanlar zaten ahlaksızdı. Şimdi ahlaksızlıklarını daha rahat uygulayabiliyorlar. Değişen bu. Eskiden mahalle bakkalı ve pazarcısı, mahalleye satarken de ahlaksızdı ama alternatifi olmadığı için normalleştirmişti insanlar. Sonra alternatifleri gelince ilk bu bakkallar ve pazarcılar itiraz etti ahlaksızlık yapamayacakları için. Sonra fark ettik ki bunlar ahlaksız çürük malı bize kitleyerek sadece kendini düşünen tipler. Trafikte, iş hayatında, alış verişte her yerde var. Ayrıca daha rahatlar.
  • nawar  (04.11.22 19:41:06) 
Benzer kaygılara sahip kişilerden biriyim ve bunun ahlak ve vicdan eksikliğinden hatta çöküşünden kaynaklandığının çok farkındayım.

Vaktiyle teröristler için "onları da anlamak lazım" diyen bir hukukçu arkadaşım vardı, defterden sildim kendisini, ama bu konuda ben de aynı şeyi söyleyeceğim. Çünkü milletimizin şu bahsettiğin halleri, "muasır medeniyetler seviyesinde yaşayan ülkeler"de resmen teröristlik. Çünkü "biz"i mahveden haller hareketler. Biz bilinci yok, "ait olma birey olma dengesi" yok, vicdanı ve ahlakı sadece kendisine yöneltilmesi gereken şeyler sanan insanlar çoğaldı. Peki bu neden olur??

Bütün bu davranışların ortak noktası GÜVENSİZLİK ve GÜÇSÜZLÜK kodlarıdır. Bedenen güçsüz hissediyor, nakden (parasal anlamda) güçsüz hissediyor, ruhen güçsüz hissediyor, topluma güvenemiyor devlete güvenemiyor kendine güvenemiyor... sürekli tehlikedeyim hissi var ve bu hissin insana verdiği en büyük saplantı öleceğim saplantısıdır. İnsanlar aslınsa ölmekten kaçıyorlar, çünkü güven ortamı diye bir şeyi hiç yaşamadılar ve olabileceğine inanmıyorlar. Halbuki inanıyoruz dedikleri, hatta uğruna nice insanları incittikleri, gönüller yıktıkları hatırlar kırdıkları dinleri bizzat inanmayı ve inancı gerçekleştirmeyi, güven ortamı yoksa oluşturmak için mücadele etmeyi, varsa sürekliliğini sağlamak için mücadele etmeyi emrediyor...

Bu durumda ortaya çıkan şey ise bilgisizlik. Cahillik bilgisizlik değildir, cahillik bilmekten kaçmaktır. Bilmeyi reddetme, öğrenmeye kapalı olmadır. Çünkü öğrenmek bilginin/gerçeğin taa ciğerine işlemesini ve davranışların ona göre değişmesini gerektirir. Bu da büyük sorumluluk. Hele ki minik yaşta ailede de görerek büyümediyse, alışmış kudurmuştan beterdir ilkesi çalışır ve insanlar değişmekten içgüdüsel olarak kaçarlar bu sefer.

Demek ki gerçek bilgi, güven ortamı, güçlülük desteklilik hisleri... birbirimize destek olmamızı gerektiren bir durumdayız. Karşılıklı muhtemelen epeyce yaralanacağız çünkü hepimiz ciddi derecede yaralı nesillerin yaralarını taşıyan insanlarız. Ama vazgeçmemek lazım.

Benden başka birinin daha böyle bir farkındalık içinde olduğunu bilmek bana ne kadar umut verdi, manevi destek oldu bilsen...
  • muhayyer divan  (04.11.22 21:50:05) 
bu duruma neden kendini de katmıyorsun? enflasyonun %150 üzerinde olduğunu kabul ediyorsun ancak ev sahiplerine laf ediyorsun. şirketin yaptığı %30 zammı beğenmiyorsun ama ev sahiplerinin de zam yapmasını istemiyorsun. sen de bu yozlaşmasının bir parçasısın aslında. tespitlerinde haklısın. temel sorun ekonomi değil insanlar. ancak herkes bunun bir parçası.


  • nick bulamadim  (05.11.22 08:32:25) 
1
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.