[]

Yaptıkları şeyleri hevesle yapan insanlar bunu nasıl başarıyor?

Gözlemlediğim bazı insanlar yaptıkları her şeyi büyük bi hevesle yapıyorlar. kitap okurken, ders çalışırken, spor yaparken hep büyük bi heves ve isteğe sahipler ve ben bu insanlara özeniyorum ama bir türlü o ince ayrıntıyı yakalayamadım. yaptığım neredeyse her şey gereksiz bi eziyete dönüşüyor, beni heyecanlandıran nadir şeyler ise en fazla 1 ay sürüyor sonra o da aynı sürünceme.

depresif bi yapım var ama depresyonda değilim, 4-5 yıldır sevmediğim bi şehirde boş bi hayat yaşıyorum. burdan gideceğim günü bekliyorum büyük bi istekle, bu da beni baya dibe çekiyor ama bunların dışında bi yol yordam yok mudur? böyle bi şeyler yapsam ve girdap gibi yukarı doğru yükselsem istekli, hevesli bi insan olsam?


 
2 ihtimali var, birisi iç enerjilerinden bu motivasyonu sağlıyorlar. 2.si ise önce zorla yapmaya başlıyorlar sonra seviyorlar.

Bi' kız tanıyorum, sevmediği bi' erkekle birlikteydi sonra çocuğa aşık oldu evlendiler.(god damn it) misal...

Ben de dota2'yi sevmiyordum ama deli gibi oynuyorum(gerçi hala sevmiyorum, bu örnek sayılmaz)
  • mete kudur  (28.03.18 00:54:07) 
Instagram.

Instagramı hayatlarından çıkartın çoğu kişi yaptığı aktivitenin yanından bile geçmez. Herkes başkasına hava peşinde.
  • gozu acik sevisen yahudi  (28.03.18 01:00:48) 
Msn döneminde kimse böyle değildi. Millet evde çay sigara takılıp arabesk müzik dinliyordu.


  • gölgede aynı  (28.03.18 01:54:59) 
Hiçbir şey amaçsız hedefsiz ve zorla olduğu halde 'hevesle' olamaz.

Eğer kişinin inandığı bir amacı ve hedefi varsa geri kalan her şey teferruata dönüşüyor ve önemsiz oluyor. Kişi o hedefe giden her yolu ne kadar zor olsa da veya hatta etik dışı olsa da göze alabiliyor.

Motivasyon dedikleri de kendiliğinden olmuyor işte, hedefler kişiyi güdülüyor. 'İç enerji' dediği 'itki', insanın doğasından gelen bazı arzularından kaynaklanıyor. 'Başarma arzusu', 'kendini gerçekleştirme arzusu', 'takdir görme arzusu', 'hayatta kalma arzusu' gibi çeşitli düzeylerde genelleyebiliriz.

'Zorla başlayıp sonra sevme' diye de bir açıklama yok, yine hedefler yoksa kişi güdülenemez. Zorla başlama meselesi alışık olunmayan bir eylemi alışkanlığa çevirme sürecinden ibaret.

Tekrar: Kendine inanabileceğin bir hedef ve amaç bul. Çevrene faydalı olmak istiyorsun diyelim. Sana en basit gelen bir konuda ihtiyacı olan birine yardımcı olsan bile olur. Bu yardım maddi olmasa daha iyi, çünkü aslında birine yardım ederken kendine yardım edeceğinden zihnen bu yardım sürecini yaşaman lazım. Birine zorlandığı bir konuda(en basit karşıdan karşıya geçmek isteyen bir yaşlı, sakat, yardıma muhtaç biri dahi olabilir, matematik, yabancı dil de olabilir) yardım edebilirsin mesela.

Sosyal bir hedef veya amaç seni şu anda olduğundan bir kademe yukarı taşıyacaktır. Bu davranışları alışkanlık haline getirirsen de uzun vadede pozitif biri olabilirsin, bir çok kişiyle tanışabilirsin... Önce kendini geliştirme gibi kişisel amaçlar yerine sosyal amaçlar bulmanda bu yüzden fayda var. Daha sonra bireysel bir düzeye geçersin.
  • idexo  (28.03.18 02:07:49) 
insan faktoru burada onemli. ve isine nasil bir bakis acisiyla baktigin, yani anlam, motivasyon devamliligi icin oldukca onemli bir etken.

insan faktoru, varligimizi ve sagligimizi diger insanlarin varligina borclu oldugumuz icin onemli. yaptigin is de diger insanlarin hayatina nasil bir etki yarattigi ve nasil bir pozitif etki yaratacagi isine olan sevginin en temel dayanagi. neden? cunku biz insanlar birbirimizle variz. bu sebeple benim isim- her ne ise artik- diger insanlarin hayatina katacagi degisim ve farki ve kolayligi dusunmek, sahsen beni ayakta tutan yegane seydir. ben para ile motive olamiyorum, sohret ile de. anlam ile motive oluyorum. beni ayakta tutan sey bu.

bu sebeple bence yaptiklari seyi hevesle yapan insanlar islerinin anlamini cozmus kimseler.
  • tomcruise  (28.03.18 02:13:51) 
Kafamda tam idexo'nun yazdiklarinin tersi vardi. Tam tersi degil de, bayagi bayagi ters.

Isini hevesle yapan sansli insanlardan biriyim. Neden bana maas verildigini on kusur yildir anlayamiyorum, param olsa "Ne olur bunu yapayim mi ben, lutfeeen" diye para veririm. Amac, hedef, degerlendirme, yarisma, kiyaslama gibi kavramlarin tam tersine heves ve tutkuyu baltaladigini, hatta oldurdugunu dusunuyorum. Tutkulu oldugun ya da yapmayi sevdigin icin degil de, bir seyleri basarmak icin yola koyuldugunda ulasip ulasilmayacagi belli olmayan bir hedefin insani yozlastirdigina ve tutkudan, hevesten ziyade hirsa yol actigina inaniyorum. Otesinde, basarili olma fikrinin anksiyete yarattigini ve bunun da performansi kotu etkiledigini dusunuyorum. GIdilecek yol ya da gecilmesi gerek bir esik oldugunda, o nokta insana yuk olabiliyor.

Tutku ve heves tam tersine basaridan tamamen bagimsiz geliyor bana. Tutkuyla bagli oldugun bir is ya da hobi, bos zamanini onunla doldurmak istedigin, kimsenin haberi olmasa bile ilgilenmek istedigin, issiz adaya dussen yapmak isteyecegin, hatta yarin olecegini bilirken zamanini o sekilde gecirsen pisman hissetmeyecegin is ve hobidir bana gore. Basarisiz olsan ya da bir ton kotu geri bildirim alsan bile vazgecmek istemeyecegin istir.

Burada bagimlilikla tutkuyu ayirmak gerekebilir. Burada birkac ayrim birden yapilabilir. Kanada'da bir universitedeydi sanirim, orada bir arastirma bunu iki sekilde ayiriyor. Ilki tutku ile yaptigin bir aktivite istenildigi zaman yapilabilir ama bagimlilik kontrol edilemez. Ornegin, "Benim canim bugun Duyuru'ya girmek istemiyor" deyip girmiyorsan ama Duyuru'yu cok seviyorsan; o bir tutku olarak tanimlaniyor ama "Lanet olsun, bugun Duyuru'ya girmeyecektim. Yine on saat burada kaldim" diyorsan, o bagimlilik oluyor. Ikinci fark da ciktilari uzerinden. Bir aktivitenin sana olumlu getirisi olacaksa bu tutku olarak tanimlaniyor ama getirisi olumsuz olacaksa bagimlilik olarak tanimlaniyor. Ornegin, kumar tutkusu tutku olarak degil, bagimlilik olarak tanimlaniyor. Iskoliklikte de calisarak kendi isteginle sagligina zarar vermek olarak goruluyor. Ornegin. Japonlarin karoshi denilen bir kelimesi var ve "cok calismaktan olmek" anlamina geliyor ve Japonya'da siklikla olmasa da diger ulkelere gore daha cok karsilasilasilan bir kavram oldugu soyleniyor ama Japonlarinki is bagimliligi sayilmiyor. Ne kadar kendi istekleri ile orada olsalar da, bunun altinda kultur ve mahalle baskisi yatiyor ve Japonlar baska seceneklerinin olmadigini dusunuyorlar. Ayni sekilde, "Ya atarlarsa" ya da "Yarina kadar muhlet verdiler bu is icin" diye kendini zorlamak da bagimlilik sayilmiyor, cunku kendi isteginle degil. Diyelim ki zaten basarilisin ve seni kovalayan yok ama yine de calisirken kendine zarar verecek hale geliyorsun; o sartlar altinda canini cikaracak kadar calismak iskoliklik olarak tanimlaniyor. Cok sevilen bir iste ya da hobide tutku ve bagimlilik sinirlarda yuruyebiliyor.

Birkac ornek vereyim bu konuda, isimlerini vermeyeyim. Ilki Turkiye'nin en buyuk stratejik yonetim uzmanlarindan ve kendi adina cikardigi yontemleri ve patentleri var. 1000'den fazla kurum ve kurulusa danismanlik yapmis, meclise kadar danismanlik yapmis ve yurtdisinda isler almis. Adamin evinde usaklari var. Bu adamla birkac kisi konusma sansimiz oldu ve tam da yilbasi zamaniydi. Insanlar piyango biletine para cikarsa ne yapacaklarini hayal ediyorlardi. Bu adam uc tane stratejist adi soyledi kendisi gibi ama yabanci, onlarla bir calistay yapardim. Cok eglenceli olurdu, butun gunumu oyle gecirebilirim" dedi.

Diger bir ornek yine basarili bir kisi. Bir arkadasimin esi Turkiye'de cok unlu diyemem ama kendi capinda unu olan bir asci. Kendi lokantasini acti ve Eksi Sozluk'te lokantasini gectim, kendi adina da birkac entry var, ki kac kisi bilir gittigi lokantanin sefinin adini. Bu kiz bir gun lokantasini devretti ve bir hotelde baska bir sef ascinin iki kati altinda calismaya basladi. Maas dort kat falan dustu sanirim, 6-7 yildir entry'yi giren yok. Lokanta batti. Nedenini sordugumuzda "Muhtasarlik vergisi gibi kavramlarla tutkumun kirlenmesine daha fazla seyirci kalamadim. Simdi emir aliyorum ama en azindan sadece sevdigim seyi yapiyorum" dedi. Demek istedigim, bazen tutku basarinin ve hedefin onune gecebiliyor. Bu noktada "Hobini isin yapma" da diyebiliriz ama her zaman araya muhtasar vergisi zorunda degil tabii. Bazen gulu seven dikenine katlanabiliyor.

Ucuncusu ise abimin kiz arkadasi. Ikisi birlikte birkac yil once okculuga basladilar. Abim birazcik basarili ama kiz arkadasi basariyi gectim, bayagi kotu bir okcu. Yine de her firsatta "Hadi, ok atmaya" diyor, "Savasci olcam ben" diye kendi ile dalga geciyor ama her firsatinda ok atmaya gidiyor. Kac yuz, kac bin ok atmistir bilmiyorum ama kizin yetenegi o konuda degil. Yine de her seferinde "Ok atmaya gidelim" diye ilk gunku heyecanini koruyor. Bundan para kazanmaya calissa fakir kalabilirdi ama hobi olarak cok mutlu ve cok seviyor.

Gorev gibi, "Sevecegim" diye kendini zorladigin is zamanla aliskanliga da donusebilir, iskenceye de. Bunlarin disinda, olabildigince cok sey deneyerek tutkunun nerede yattigini aramak olabilir ama her seyi kisacik deneyerek degil de, bir "Bakalim oluyor mu" diye biraz zaman taniyarak. Bircok sey ilk basta zor veya anlasilmaz olabilir, biraz o aktiviteyi tanimaya zaman vererek degerlendirilebilir.
  • aychovsky  (28.03.18 03:58:54 ~ 04:00:06) 
@aychovski'nin anlatmak istediği benim söylediklerimle aslında çelişmiyor. Zira güdüler her zaman tatmin edilemiyor veya çoğu zaman eksik tatmin ediliyor.

Doyurulamadığı zaman, mesela başarılı olunmazsa, bu arzu 'tutku'ya da dönüşebiliyor. Öte yandan doyurulan güdüler daha sonra tekrar ortaya çıkabiliyor, şiddeti artabiliyor... Dolayısıyla benim söylediklerimin başka bir boyutu gibi görülebilir.

Kısa kısa fikir vereyim:

Alışkanlık, Duyarsızlaşma durumları tekrardan gelen bazı sonuçlar. Kişi davranışı değiştirdiğinde bunu sürekli hale getirince duyarlılığı azalır, daha yüksek uyaranlara maruz kalmadıkça uyarılmaz(olumlu veya olumsuz)

Alışkanlıksa kişinin bazı davranışları reflekse dönüştürmesi diyebiliriz. Yani düşünmeye gerek kalmadan daha önce deneyimlenmiş bir davranışı tekrar ettirme. Bu bağlamda bağımlılık sandığımız çoğu şey alışkanlık.

Bağımlılık bambaşka bir durum.

Tükenme diye de bir şey var. Kişi daha üst bir amaç ve hedef bulmakta zorlanıyorsa veya hedefler çok yüksek, uzun vadeliyse aşması gereken engeller kısa vadede bir tatmin vermeyeceğinden kişi 'tükenmeye' başlayabilir. Çoğumuz etkin hedef koymayı bilmediğimizden tükeniveriyoruz. Amatörlüğü veya intermediate platosunu aşamıyoruz. Dolayısıyla hiçbir şeye başlarken hedefsiz değiliz, bir şekilde bir hayalimiz var. Ama bazen işi elimize alır almaz hayalleri yıkılıyor, bazen de uzun süre sonra. Bilinç düzeyinde olmayan, hayaller de hedeflerdir.

Durumlar, kişiler, çevre, sonuçları ve sebepleri etkiliyor. Algı düzeyi, kendini kontrol yeteneği davranışlarımızı etkiliyor.

Sonra 'hevesli' olmaksa deneyimsizlikten gelir. Hevesli profesyonel yoktur. Onun yerine disiplinli profesyonel vardır. Bir şekilde amatör ruhu korumayı başarırlarsa aynı zamanda heyecanlarını da koruyabilirler fakat emin ol her profesyonel de zaman zaman zorsunduğu problemler karşısında yılmanın eşiğine dahi gelir. Onlar öyle bir durumda kendi kendilerini mantıklı veya mantıksız sebeplerden motive edip durumu aşarlar. Çünkü profesyonellik maddi ve manevi olarak bunu gerektirir. Amatör yarım bırakabilirken, profesyonel bırakamaz.

Bütün bunların dereceleri, nereden nasıl kaynaklandığı da kişiden kişiye değişir. Hem aynı güdü çeşitli kimselerde başka türlü eyleme dönüşebilir, hem de aynı davranışın altında çeşitli kişilerin başka güdüleri ortaya çıkabilir...

Yukarıda vermek istediğim daha ziyade pratik önerilerdi. Tutku gibi bu işin çok kişisel boyutlarına girmek istemedim ve zaten şu aşamada pek de bir faydası olmaz.

Japonları da uzun uzun tartışmak istiyorum ama yukarıdakileri bile açacak pek vaktim yok. Hızlı hızlı yazdım.

@aychovski bu kadar içinden gelerek 10 yıldır ne iş yapıyorsun? İşini hevesle yapmanın sebebi karşında sürekli yeni konu, kişi veya durumlar olması mı? Sürekli bir yenilik ve keşif mi var? Seni güdüleyen nedir?
  • idexo  (28.03.18 10:29:49 ~ 10:41:40) 
beklentileri küçük. sürekli eğlenmeseler de oluyor. kendilerini sürece bırakabiliyorlar.


  • e haliyle  (28.03.18 11:25:44) 
1
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.