Nefret ettiğimi söyleyemem ama ben de çok hayranı değilim açıkçası. Nazlı nazlı, mıyır mıyır, parmağının ucuyla iş yapan kişiye sinir olurum, bunun tek istisnası var. Gerçekten çalışılan ve güzel paslaşılan bir takımsa tadından yenmez.
Zaten bu da uzun süren bir tartışma konusu. Takım çalışması verimli olmuyor, bir kişi çalışıp beş kişi yatıyor ve herkesi ortak noktalara çekerek hayal gücünü öldürüyor. Bu özellikleri çalışmalarda bol bol var. Ancak, bir yandan da herkesin ne yaptığını bilmek gerekiyor, sinerji gerekiyor ve artık bazı işler tek kişilik boyutu yapabilecek noktayı geçiyor.
Takımın iyi çalışıp çalışmaması tamamen o takımdakilerin aynı siklette, aynı önceliklere sahip insanlar olup olmamalarına bağlı. Usain Bolt ile beni aynı koşu takımına koysalar, takımcak dünya sonuncusu bile olabiliriz. Takım çalışmasının olayı aradaki güzel paslaşmalar ve paslaşılacak kişi var, paslaşılamayacak kişi var. Üstelik ben bir kişi için paslaşılacak insanken, başka bir kişi için paslaşılmayacak insan da olabilirim.
Üniversitedeyken genelde proje grupları üç kişilikti. Bir arkadaşımla o kadar güzel çalışırdık ki, 10 saat sıkılmadan oturup deli gibi iş çıkarırdık. Biz çok iyi paslaşırdık ve yaptığımız işten çok zevk alırdık. Gruplar üç kişilik olduğundan üçüncü bir arkadaşımız vardı hiçbir şey yapmayan, bilerek onu seçerdik; 'Gelecek üçüncü kişi gölge etmesin, başka ihsan istemeyiz. Grup dinamikleri çok iyi şu an'' derdik. O üçüncü kişi de kendisine verilen kapak çıktısı alma, verileri düzenleme gibi işleri düzgün yapardıı. İkinci sınıftan mezun olana kadar her projeyi birlikte yaptık ama notlarımız iyiydi. İş yaparken 'Daha iyisini yapsam daha mı çok para verecekler, bu kadarı yeter' diye savsaklayarak ve sadece iş olsun diye yapan biriyle ya da tek başına kapanıp işi yarışmaya döken biriyle iki kişilik takım olabileceğimi sanmıyorum.
İşim gereği takım çalışmasının içinde olmak zorundayım. Şu zamana kadar da birçok kişi ile geçici takımlarla çalıştım. Tek başına yapılmıyor araştırma artık. Bazı kişilerle iyi paslaşamadım, bazı kişilerle ise birlikte çalışmalara, iş yapmalara doyamadım. Belirli bir zaman sonra kimin kiminle iyi anlaştığı ve çalışabileceği belli oluyor zaten. İşler grup grup güzel yapılabiliyor. Herkesin herkesle çalışabilmesi çok uygun bir şey mi, bilmiyorum. Benim için değil. Bir kere hiç konuşamadığım, hiç ortak noktamızın olmadığı iki kişiye denk gelmiştik ve bir tanesi 'Biliyorum, çok iyi anlaşmıyoruz ama bu iş bitene kadar kankayız. Yapacak bir şey yok' demişti. Onlarla da çok güzel çalışabildik ve sonradan da isteyerek birlikte çalıştık. Sonradan da yakın olmasa da arayıp soracak kadar arkadaş olabildik. En yakın arkadaşımla çalışıp boğazını kesmek ve rendelemek istediğim de oldu. İyi ki kan tutuyor. Hala yakın arkadaşız ama birlikte çalışmamaya özen gösteriyoruz.
Burada anahtar kelime esneklik gibi geliyor bana. Esneklik güzel bir şey, herkese uyabilmek çok güzel bir şey ama bir de yapılması gereken bir iş var; o arada nasıl oluyorsa bir denge var.
İş dışı konularda ise ben arkadaşlarına katılıyorum. Hayat hedef belirleyip o hedefe doğru adım attığım bir şey değil; yaşadıklarımı sindirdiğim, gözlemlediğim, eğlendiğim bir şey. Dolayısıyla planlı olmasını çok da sevmiyorum. Biriyle dışarı çıktık diyelim. 'Şuraya gidelim', 'Buradan çıkalım, şöyle yapalım'lı şeylerden ziyade, 'Hadi bir çıkalım, yapacak bir şey buluruz nasıl olsa' kısmı daha keyifli geliyor bana. Bir de ne istediğimi düşünmüyorum ki. Birisi bir yere gidelim dediğinde ucundan ne çıkacağını bilmiyorsun ki. Birlikte oturup laflandığı, muhabbet sardığı sürece ben orada 30 saat oturur ve aynı sandalyeden kalkmam, içim kurtlanmaz. Yerin orası ya da burası olması beni ilgilendirmez, beni yanında olduğum insan ilgilendirir. Tabii yolda şuraya gidelim deyince, gidilecek yerin beğenmediğim bir yanı varsa da söylerim. Şöyle anlatayım; yukarıdaki proje yaptığımız arkadaşla birlikte dışarı çıkardık. Acıkırdık, 'Hadi, bir şeyler yiyelim. Ne yiyelim' derdik. İkimiz de karar vermezdik. Sonra yarım saat yürürdük. Diğerimiz 'Ya biz oturacaktık, ne oldu' derdi; 'Bilmem, muhabbet sardı. Ne yapalım' derdik. Üç dakika sonra konu yine değişirdi; bir yarım saat sonra yine 'Ne yapalım' derdik. Öyle öyle bir şey yiyemeden, aç acına evlere dağıldığımız çok olmuştur. Muhabbet sarıyordu, ne yapayım ben kararı, gideceğimiz yeri, yemeği. Bir de ikimiz de 'Sen söyle', 'Olmaz, sen söyle' kibarlığında insanlar olduğumuz için. İkimiz de 3-4 yer sıralar, sonra onları ikiye indirip yazı-tura atardık. Üst üste çok kere aç kalınca kendimiz böyle bir yol geliştirdik. Bu da güzel bir takım çalışması işte; ortada bir sorun var, karar veremiyoruz ve çözüm saçma da olsa üretiliyor.
0