[]

Hırsızlık meselesi

Ekşi sözlükte şu başlığı ( eksisozluk.com ) okuyunca buradakilerin de bu olguya nasıl baktığını merak ettim. Sözlükte baya yorum yazan olmuş.

Çevremde part time çalışan öğrenci arkadaşların da ufak tefek şeyler aldığını biliyorum. Mesela bir kalem, ya da paketi açılmış tekrar satışı yapılamayacak ürünler gibi... Okulda ise kantinden bir şeyler alanlar var. Buna kendileri "kamulaştırma" diyorlar.

Sizin bu "alma" / "çalma" durumlarına bakış açınız nedir? Hırsızlığın büyüğü de küçüğü de birdir mi diyorsunuz yoksa kapitalist sistem zaten bizi sömürüyor. Bu kadar insanın emeği üzerinden para kazanıyor. Ben de parasız alıyorum mu diyorsunuz?

Türkiye tarihinin en büyük vakalarından birisi 17-25 aralık operasyonuydu. Bu hırsızlık/bir şeyler alma olgusunu doğal karşılayanlar 17-25 aralıka nasıl bakıyor?

 
hayatım boyunca hiçbir şey çalmadım/izinsiz almadım. bu durumu meşrulaştırmaya karşıyım, küçük/büyük farketmez.


  • anneboleyn  (14.12.15 01:13:47) 
Hırsızlık, akıl baliğ olup ergenlikten çıkıldığı halde yapılıyorsa küçük başlar, büyük devam eder diyenlerdenim. Yani bence hırsızlığın küçüğü ya da büyüğü olmaz. "Kamulaştırma" çirkin bir meşrulaştırma bahanesi bence...


  • cok sey hakkinda az sey bilen adam  (14.12.15 01:15:38) 
belki kitap konusunda mazur görebilirim. hiç kitap çalmadım ama kitabım çalınsa eğer çalan kişinin öğrenci olduğunu ve faydalanacağını bilirsem bir şey demezdim.


  • bu nick tam yirmi alti karakter  (14.12.15 01:21:02 ~ 01:21:42) 
Hırsızlık dostum. Kimse meşrulaştırıp şirin göstermesin.


  • kumlupara  (14.12.15 01:21:11) 
uzun uzun yazayım dedim. bu braz ahlaki gelişim evreleri ile ilgili. kohlberg bunu iyi bir anekdotla anlatır;

(gece gece yazmak istemedim şimdi. kopi peyst yabıcam kusura bakma.)

Kohberg’in meşhur eczacı ikilemini içeren senaryosu şöyledir: ?Avrupa?da bir kadın az görülen kanser hastalığının bir türü nedeni ile ölmek üzeredir. Aynı kentte bulunan bir eczacının keşfettiği radyumun bir formu olan ilaç onu kurtarabilecektir. Eczacı, ilacın maliyetinin on kat fazlası olan 2000 dolar fiyat talep etmektedir. Hasta kadının kocası Heinz, tanıdığı herkesten borç alarak ancak 1000 dolar toplayabilir.
Heinz eczacıya, karısının ölmek üzere olduğunu söyleyerek, ondan ilacı ya daha ucuza vermesini, yada Paranın yarısını daha sonra vermeyi önerir. Fakat eczacı, ? bu ilacı ben buldum ve para kazanmak istiyorum!? der ve Heinz?in önerisini kabul etmez. Bunun üzerine çaresi kalmayan Heinz, bir gece eczaneye gizlice girerek ilacı çalar??
Heinz ilacı çalmalı mı? Çalmamalı mı? Niçin böyle yapmalı veya yapmamalı nedenlerinizi, gerekçelerinizi açıklayınız.(Beykent Üniversitesi; 2006; Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Dersi Final sorularımdan biri idi..)

Yukarıdaki ahlaki ikilem içeren öykü 24 kişilik kız öğrenci grubuna verilmiş ve cevaplarını gerekçelendirerek yazmaları istenmiştir. Grubun 2/3 ?ü ?Evet, Hans?ın ilacı çalması doğrudur, çünkü?? gurubun 1/3?ü ise ?Hayır, Hans ilacı çalmamalı, çünkü?.? şeklinde yanıtlarını vermişlerdir.Aşağıda bunlardan beş ayrı olgunun yanıtlarını inceleyeceksiniz.

FARKLI AHLAKİ YARGI DÜZEYLERİNE İLiŞKİN DÖRT OLGU ÖRNEĞİ

Olgu 1 : 20 YAŞ KIZ ÖĞRENCİ; EVRE 5
” Cevabım hayır! İçerisinde yaşadığımız toplumun belli kuralları vardır. Herkes de bu yasak ve kurallara uymak zorundadır. Çünkü herkes tarafından akla uygunluğu kabul edilmiştir.Hırsızlık toplum kuralları tarafından suç sayılan kötü bir davranış biçimidir.Kimse kendisinden izin alınmadan eşyasının yada herhangi bir şeyinin gizlice alınmasından hoşlanmaz. İnsanı çaresizlikler birçok kez yanlış davranışlara sürükleyebilir, ama her ne olursa olsun bize ait olan beyni kullanmamız lazım İçerisinde bulunduğumuz durum bizi hiç bir zaman umutsuzluğa kaptırmamalı, Kendimize yapılmasını istemediğimiz durumları başkalarına uygulamamalıyız. Çalmak da hem toplum kuralları açısından yanlış ve yasak hem de inandığımız dinin kuralları açısından yanlış ve yasaktır. Her ne olursa olsun hırsızlığın doğru olduğunu düşünmüyorum. Elbet her çaresizliğin içinde bir çare vardır. Yeter ki, doğru dürüst insan ol. Elini attığın her kapı sana açılır. Eğer ki bir yaratıcımız varsa muhakkak ki bizi görür ve el uzatır. Eğer uzatmazsa da bir bildiği vardır. “Hırsızlığa hayır !” diyorum?”

Olgu 2 : 21 YAŞ KIZ ÖĞRENCİ ; EVRE 4

?Hayır bu davranış yanlıştır. Heinz?ın ilacı çalarak konuya duygusal olarak yaklaştığını düşünüyorum.Eczacının tutumu karşısında durumu en yakın ilgili mercilere durumu izah etmesi ve onlardan bu konuda yardım talep etmesi gerekirdi. İlgili merciler belediye, muhtarlık yada yardım kuruluşları olabilir, Daha üst mevkilerde olabilir. Hatta eczacıyı gerekli yerlere şikayet edebilir?

Olgu 3: 20 YAŞ KIZ : 6. EVREYE YAKLAŞAN BİR YANIT
” Evet! Bu davranışı doğru buluyorum. Çünkü, Heinz ilk önce çalma gibi bir eyleme başvurmamıştır.Elinden gelen her şeyi denemiştir, borç almıştır , çok sevdiği karısı ölmek üzeredir, paranın devamını söylediği halde eczacı zalimce davranmıştır.Akla gelebilecek bütün çareleri tükettikten sonra ilacı çalması kaçınılmazdır.Bu belki etik açıdan doğru karşılanmayabilir fakat empati kurduğumuzda hansın yerinde olan pek çok kişi aynı şeyi yapardı diye düşünüyorum. Eğer bir insanın yaşamı biraz para yüzünden son buluyorsa bu içler acısı bir durumdur. Heinz?da kendini çok suçlu hissedecektir .Çok sevdiği karısını yaşatmak için bir çaba göstermezse vicdanı çok daha fazla rahatsız olacaktır. Bence gerçekten çok mecbur kalmasa ilacı çalmazdı. Bu nedenle bu davranışı doğru buluyorum. Hiç bir şey insan hayatından önemli olamaz. ve eminim ki ilacı karısına götürdükten sonra eczacıya olan borcunu ödeyecekti.?

Olgu 4 : YAŞ 19 KIZ : 3. EVREYE YAKLAŞAN BİR YANIT
“Hayır! Bu davranışı yanlış! Karısı ölmek üzere olabilir fakat bu çalmasını gerektirmez.Çünkü Heinz burada sevdiğini kaybetmek istemiyor ve bencilce davranıyor,çünkü aslında yalnız kalmaktan korkuyor.Belki bu para eczacıya da gerekli, bence suçludur.?

----

kohlberg çalabilir, insan eşi için her şeyi yapar, eşi olsa aynı şeyi yapardı diyenleri çıkarcı evreye koyup, çalabilir, insan hayatı söz konusu diyenleri ahlaki gelişimin tamamlamış, evrensel ahlak seviyesine çıkmış insanlar olarak nitelendirir bu arada.
  • bu nick tam yirmi alti karakter  (14.12.15 01:39:41 ~ 01:51:22) 
silgimi aldı, pırtımı kokladi gibi empati kurarak nefretle lanetlediğimiz şey hırsızlık mı?

romantik laflar etmek istemiyorum ama; arkadaşlar kapitalizm dediğiniz şey sizin çalınabilecek her şeyinizi çalıyor. bakkaldan bir şey alırsınız, karşılığını verirsiniz. siz, karşılığını vermediğiniz zaman buna çalmak diyorsunuz. güzel.

bakkaldan çalarsanız bu onun için bir geçim problemine dönüşebilir. peki bunu carrefour için düşünelim. oradan çalacağınız şey bir geçim problemi yaratmayacaktır değil mi? bu olsa olsa bir kardan eksilme yaratacaktır. carrefour'dan bir şey alıp, karşılığını vermediğinizde bunun adı kamulaştırma değil de yine hırsızlık olsun, ok. peki carrefour'da çalışan işçiye carrefour bunun karşılığını vermezse bunun adı ne olurdu?

peki sizin verdiğiniz bir fikirle yüzbinler kazanılıyorken, bunun karşılığında size 3000TL veriliyorsa bunun adı ne? kabullenmişlik? öğrenilmiş çaresizlik? ne yapabiliriz kicilik? belki ben de bir gün sömüren tarafa geçebilirimcilik?

hepsi oluyor ama hırsızlık olmuyor değil mi?

bu büyük tepkilerin sistemin kendisine veya sizden çalanlara aynı ölçekte asla dönmemesi tam da @tavish11'in son cümlesinde yatıyor işte...
  • her giriste sifresini unutan adam  (14.12.15 02:13:48) 
Duyuruda küfüre sert bakıyorlar, ne düşündüğümü yazarsam barınmaz bu cevap burda.

Ankara'da özellikle genç heyecanlı radikal solcularda çok gözleniyor bu. Şeytan diyor git sen de onun laptopını kamulaştır...
  • gunde 3 litre kola icen adam  (14.12.15 02:16:20) 
bizim arastirma ofisinde kolombiyali bir postdoc var. gozune kestirdigi seyleri araklar sanki kendi evinde bir sey bulmuscasina. surekli is arkadaslarimizin masalarindan bir seyler eksiliyordu. ingiliz bir arkadas masasina kamera yerlestirmisti, oradan tespit ettik. lakin, adami isinden edip, adina leke surdurmektense etrafa yaziyla olan bitenin izlendigini belirten bir yazi asacagiz yakinda. eleman cocuk sahibi, aile babasi bir tip. ne yapacaksin? asirdigi kalem, kulaklik, sarj aleti vs icin, ailesini de cezalandirmak istemedik. ufak seyler belki maruz gorulebilir. ornegin, tatile gideceksindir, ucak biletini ofisteki yazicidan cikartirsin. ama ofisteki bilgisayarin monitorunu eve tasiyamazsin.


  • ubi dubium ibi libertas  (14.12.15 02:19:58) 
ayrica, bana gore guneydogu'da kacak elektrik kullananlar hirsizlar. yazmadan edemeyecegim. yokluk falan da degil, adamin apartmani var kacak kullaniyor..

kacak bedeli olarak senden o parayi tahsil eden elektrik sirketi de ikinci bir hirsiz. baskasinin kendinden caldigini, senden calarak kotarmaya calisiyor. ama kacak elektrik kullananlar, sirketten daha bir hirsiz ; cunku senin, benim gibi faturasini odeyenlerin cebinden caldigi elektrigin faturasinin cikacagini bilerek bu hirsizligi yapiyor. sonra da devletten caliyoruz, hakkimiz vs gibi gerekcelere dayandiriyorlar yaptiklari isi.

bunu savunan adamlara da k.fam girsin.
  • ubi dubium ibi libertas  (14.12.15 02:25:00) 
günde 10 cente işçi çalıştıran yavşakların kolonyal dönemde taşını toprağını sahiplendiği dünyadan sonra işi aya taşımaya çalıştığı bir noktadayız. aferin, hatta affffffferin çatır çatır götürsün çocuklar. pırlantaya vergi yokken kullanmak zorunda olduğun suyun elektriğin onun bunun vergisi, kdv'lerin ötv'leri var.

böyle iki yüzlü bir etik olacaksa hiç olmasın. kitlesel çalım işadamlığı, çocuklar kitlesel çalamıyor problem o.

bugünün fabrika sahipleri, büyük üreticileri eskinin dağıtımcılarıydı. bir görev verasetle devredilir ve o noktada kendi kendine tekelleşirse, yetki konumundakiler böyle tekelleşebilmenin kanunlaştığı yani kendilerini kolladıkları bir dünya yaratırsa ve sen o kanuna adaletle eş anlamlıymış gibi bir anlam yüklersen darwin'in adamı bir var iken bir yok eden değneğine mahkumsun.

bu çocukların ana babalarından çalınmayaydı böyle bir şey yapmak zorunda kalmaz bir de hırsız yaftası yemezlerdi.

çok kolay başka yerlerden konuşmak. yoksulun ahlakı tam olacak ama ondan o ahlakı soran her türlü herzeyi yiyecek. yok öyle bir şey. ne zaman bu ihtiyaçtan çıkar ve işin içine çalarak yaşamak girer bunların yaptığı gibi, o zaman sorun var. ama hakkı olanı başka türlü alamıyorsa yuhlayacak değilim, anca kutlarım.

(bkz: aylaklığa övgü) yine yeniden
  • godoşu beklerken  (14.12.15 02:27:04 ~ 02:33:26) 
@acemi: o nedenle üretim araçlarının eşit dağılımı yani mülkiyetin olmaması diye bir mefhum var.

adam yağmayla zengin olduktan sonra kimin yağma yapıp yapmayacağını belirleyen bir hukuk yani üstünlerin hukukuna göre dediğiniz doğru.

aksi takdirde tek yanlı bir bakış var bana kalırsa orada. dünyadaki sömürünün müsebbiplerine alacak verecek çetelesi çıkarsalar ömür boyu hapis yatsalar ödeyemeyecekleri borçlar bunlar.

kamulaştırmanın sonu zaten olmayaydı iyi olurdu. türkiye'de tahkim yasasının çıkması sonrası istatistikler eskiyle kıyaslandıklarında bunu fazlasıyla ortaya koyuyor.

son not: ateşli silahlarla topraklarına konduğunuz insanları köle yapıp çalıştırdıktan sonra kendi kendinizi toprak sahibi ilan ettiğiniz o yerde birkaç kuşak sonranız meşru mülk sahibi olmuş oluyor diye suç değişmiyor. O topraklarda herkes eskisi gibi eşit pay sahibi olsaydı size gerek kalmazdı tabii, ama meseleye bu yönden bakmakta zorlanılıyor nedense. Siz derken 2. kişinin bakış açısından bahsediyorum tabii, not düşeyim.

Türkiye'de özel teşebbüsün kamulaştırılması değil, zaten kamu malının özelleştirilmesi söz konusu. Dolayısıyla bahse konu kamulaştırma zaten eskiden kamunun veya hazinenin olup daha sonra özelleştirilen şeylere ilişkin.
  • godoşu beklerken  (14.12.15 03:53:04 ~ 03:59:17) 
hirsizliga hicbir sekilde saygiyla(?) yaklasamam. kitap hirsizligindan milyonlarca liralik hirsizliga, emek hirsizligina kadar. hepsi ayni sey. kitap hirsizligini hakli gorenler bir gun siyasete girse orada da calmayi hakli gorurler.

kisaca kilif cok. calmak calmaktir, bunun bir felsefesi yok. kucuk hirsizliklar yapan imkani oldugunda buyuk hirsizliklar da yapar.
  • sayns  (14.12.15 04:35:43) 
buradan baklava çalan çocuklarla ülke dolandıranları aynı kefeye koymamız gerektiğini öğrendik. onların 9 yıl yediğini, diğerlerinin hala bulundukları yerde yemeye devam ettiklerini düşünününce bile aynı kefeye koymamız gerekiyor.

okumak için kitap çalanla satmak için kitap çalan da aynı kefede. hem de bilginin güç, ayakta kalma savaşında bir ileri nokta olduğunu bilirken.

vay canına. (bkz: öbür yanağını çevir) insanlar bunu demiyorlar, bu iyi niyetle kastedilen elbette bu olamaz ama ben farkı görmekte zorlanıyorum.

hani o seviyeye düşmemek, öyle olmamak = dediğimizi yap, yaptığımızı yapma'ya inanmak.

bu kafayla demek ki vahşete inanmadığım için, ayının teki gelse öldürücü darbeyi vurmadan önce her tarafıma pençeyi koysa ben de mızrak vs. çıkarıp dövüşmemeliyim o zaman. okuyup da aynı şey demeyenler olursa diye söylüyorum: tamamıyla aynı.

veraset, aile, devlet, özel mülkiyet nasıl çıktı bunlar; orijini ne, kimse merak etmiyor mu acep...
  • godoşu beklerken  (14.12.15 04:52:16) 
godos, tamam herkes (senden) caliyor diye sen de git cal. al iste. neden o cok ozendigimiz avrupa ulkeleri gibi olamayacagimizin nedeni. minareyi calan kilifini hazirlarmis. bedavacilik, uyaniklik, kendini hakli bulma/ezdirmeme (!), kutsallastirma. hepsi burada.


  • sayns  (14.12.15 05:21:21) 
Türkiye'de bir kesimde cahilliğe övgü var. Bu kesim cahil olmayı, hırsızlık yapmayı, okula gitmemeyi, kolay yoldan para kazanmayı erdem sanıyor.


  • Traveller  (14.12.15 07:27:05) 
üniversiteden sınıf arkadaşım kitap fuarı zamanında fotoğraf paylaşmıştı, 50'den fazla kitap var fotoğrafta. yorumları okumadan "vay bee millette para var" demiştim. kitapların çoğu da minimum 30 liradan başlayan tuğlalardan. sonra yorumları okudum, birkaç kişi toplanıp gitmişler, çalmışlar kitapları. altında da bin tane yorum, helal olsun bilmem ne diye. lan çalacaksan bile (!) git bi tane kitap çal, şebeke kurmuş it. solcuyum ayağına neler yaptı pehey be.


  • nice tnetennba  (14.12.15 07:43:46) 
Hırsızlık bu, herhangi bir kalıba sokarak ya da gerekçe arkasına sığınarak normalleştirilecek birşey olamaz


  • gazozailacatmauzmani  (14.12.15 07:50:58) 
Ahlaksızlık. Kendinin olmayan, elde etmek için çaba göstermediğin, sana bedavaya verilmemiş bir şeyi alıp bu benim demek aşağılıkça. Bunu yapan insandan soğurum. Kız arkadaşım yaptı ondan da soğudum. İğrenirim.


  • i ve been mistreated  (14.12.15 08:03:50) 
selam, kadrolu hırsızım; 17 aralık olaylarının bu kadar sallanmamasının sebebi milletin tam olarak ne olduğuna kafasının basmaması diye düşünüyorum. yani tayyip orda arasa film gibi olm adam öldürdüm falan dese o dramı görseler belki etkilenir bir şeylere kafa yorarlar ama fısıldayarak tamam onu şeyap demesinden etkilenmeyip siklemiyorlar bence.

bu arada kadrolu hırsız değilim, şaka.
  • yuto  (14.12.15 08:06:23) 
çalmak evet hırsızlık ama boyutları var uçsuz bucaksız!
17-25 aralık operasyonu hırsızlığın Everest'i! hemfikiriz.
doğru bulmuyorum.

yukarıda demişler kaçak elektrik. ben bunu ödemekten nefret ediyorum! hakkımı helal etmiyorum. bu doğu için değil kaçak kullanan herkes için geçerli.


doğru bişey değil ama herşeyin bi yaptırımı olmalı. baklava çalan çocuk hırsız damgası yedi de baş çalanlar a hırsız dediğin an soruşturma yapılıyor.


hırsızlık var ama yaptırımları kademeli olmalı. çaldığın şey ne ise cezan da o kadar olmalı. 1 kalem 1 tl mi ve çalıyor musun 1 tl belki 2 tl ceza olmalı. nerede bunu uygulayacak hükümet?

ya daha bizim bilmediğimiz ne çok şey var çalınan.
  • indescribable  (14.12.15 08:08:44) 
herkes benden çalıyor diye gidip ben de çalayım... siz benim yazdığımdan bunu anladıysanız diyecek bir şeyim yok.

ufakken bir iki önemsiz şey yürütmüştüm, bir tane grafit kalem mesela. bana diyorsanız, yani.

aslında orta halli olmasına rağmen evi birkaç kere soyulan bir ailenin çocuğuyum, hepsi de güvenin kötüye kullanılmasından oldu. bir tanesinde bizimkiler kimin soyduğunu bilmeden polise gittiklerinde araştırma sonucu kapıcının yaptığını öğrenip şikayet etmeme kararı almalarına rağmen adamcağız 1 yıl yedi. çocukları bir iki kere bizde video izledikten sonra özenip diretmişler babalarına, video al diye(beta vhs kaset oynatıcısı zamanları). adam o yaşta yerin dibine girdi utançtan. bizim video bize geldi, adamın 1 yılı gitti. niye söylemedin, arada verirdik kullanırdınız diye hayıflandı benim köy enstitüsü öğretmenlerin köylü çocukları olan annem ve babam. ben ailemden bunu aldım, çocukken raj kapoor'un awaara'sını, canım kardeşim'i falan izleyerek büyüdüm, onlar haline hayatın herhangi çok basit bir cilvesiyle gelebileceğim bu insanlar benim için öcü değil, adi değil, insanca istekleri olan ve sömürü olmayan bir sistemde bunu yaşamak zorunda kalmayacak insanlar, videosu olmayan çocuklarla aramda bir fark olmadığını o yaşta biliyordum, bana verildi bu. bu soruyu cevaplarken kendi malımı düşünerek cevaplamıyorum o nedenle, bunun tehdidini hissetmiyorum. bunları herhalde demem gerekiyordu, sonradan ekledim...

dönersem konuya, size diyecek bir şeyim yok da soruyu soran arkadaşa hangi açıdan baktığımı daha iyi anlatmak için devam etmek zorundayım.

birisi sizin olanı çalıp bununla yatırım yaparak zengin olduğunda dahası bunun devamı için özelleştirme yasaları çıkardığında, "ah ne güzel çalıyorsun benden/ondan öyle" deyince "ahlaklı" olmuyorsunuz. tepkisiz ve sürekli kendisinden bir şeyler çalınabilen bir topluma katkıda bulunuyorsunuz ancak. kendi toplumumuza bakınca zaten bunu görüyorum, tersini değil hatta dünyanın çoğu yeri böyle. aa hala oy verdi diye şaşırılıyor sonra. anlayış olarak hiçbir farkınız yok o halde neden şaşırıyorsunuz? o romantik fransız devriminde de burjuvalar aristokratlardan çaldı, ona ne kulp takacaksınız acaba?

bütün dev zenginlikler suç işleyerek oluşmuştur. o ahlakı biraz olsun bu insanları ele alırken gösterseniz neden bahsettiğinizi anlayacağım. hepiniz maşallah çok duyarlısınız. o duyarlılığınızdan ne var ki ona hiç ihtiyacı olmayan yararlanıyor, text kitaplarını alamamak, otobüs bileti satın alamamak gibi dertlerle boğuşanlar değil. onlar için kimsenin duyarlı olmasına gerek yok, onların asgari ücretle çalıştırılan, hatta kanun dışı kayıtsız çalıştırılan, sendikaları kapattırılan işçi anne babalarının emeğinin, alın terinin zerre önemi yok. sigortasız işçi çalıştırılmasının önemi yok.

madende, tersanede yüzlerce adamın ölmesinin önemi yok. iyi eğitimin parayla gelmesinin önemi yok. tamam bu sayede herkes neredeyse orada kalabilir.

bunu savunmak için statükocu olmak gerekir, zaten ateş olmayan yerden duman çıkmaz. birisi diğerine saldırdığı zaman bu saldırılan değil saldıran hakkında bir şey anlatır.

soruyu soran arkadaş fikir almak istiyor, bu güzel bir tartışma konusu ve benim tek yapmak istediğim anlayarak tartışmak.

minareyi çalan kılıfını hazırlamış diyene kadar ilk önce kim neyi çalmış ona bakabileydiniz zaten bunu da söylemezdiniz. size göre laf eylemden daha önemli.

adam çalarken "iş işletiyorum" diyince kılıf olmuyor o, "girişimcilik" oluyor. o basit dille konuşayım o zaman: hadi be oradan.

uyanık sizsiniz, siz, hem nasıl.

("ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler" demeyeyim de yine ve yeniden "ücret emek sermaye"(k. marx), "ailenin devletin özel mülkiyetin kökeni"(f. engels)diyeyim, cahil kalmak steyenler okusun)
  • godoşu beklerken  (14.12.15 08:12:38 ~ 11:23:37) 
@anneboleyn +1


  • manuel mandalina  (14.12.15 09:22:47) 
"Sefaletten zenginliğe" adlı kitabı okursanız godoşu beklerken'in ne demek istediğini anlayabilirsiniz zannımca.


  • buffy de vampir sayılır  (14.12.15 09:24:43 ~ 12:04:03) 
hiçbir türlü hırsızlığı büyük, küçük kabul etmem. çevremde de yapanı barındırmam. sadece dinsel değil manevi olarak da hak geçmesini çok ciddiye alırım. ailemden bile bir kuruşu izinsiz almam.


  • hushhush  (14.12.15 10:06:43) 
@acemi
"liseliler bilmez", bakkallar stok yaptigi donemde devrimciler karaborsacilarin depolarini basar, halka gercek fiyat uzerinden satis yapardi. sonra da o parayi bakkala verirlerdi. sistem boyle diyip bakkalin insafina, bakkalin daha cok edinmesi karsisindaki olum kalim mucadelesine seyirci kalinmazdi. bunu da o donemin karaborsacilarindan baska kinayan kimse gormedim, halksa ayni halk, ahlaksa ayni ahlak.

  • her giriste sifresini unutan adam  (14.12.15 13:04:29) 
yukarıda bayağı bayağı ahlaki gelişim evreleri yazdık. bu işin bilimsel yanını irdeledik ama ekmek çalan adamla banka batıran adamı aynı kefeye koyanlar var, ilginç.

bu da gösteriyor ki bizim toplumumuz daha çok kohlberg'in "kanun, düzen" dediği dönemde saplanıp kalıyor. bir şey kanunen yasaksa yanlıştır. değilse yapabilirsin. yarın öbürgün o yasak olan şey yasak olmaktan çıksa bu gibi adamlar ilk olarak o şeyi yapmaya başlarlar.

birtakım insanların tüm servetlerinin ellerinden alınarak devlet eliyle koç gibi sermayelerin kurulduğu bir ülkedeyiz. alooo. ama biz bu konuda hakkında ne yapabiliriz ki zaten değil mi?

bir de o özendiğimiz avrupa var. özendiğimiz avrupa nasıl özendiğimiz avrupa oluyor acaba? fransa nasıl işsizlerine her ay para ödeyebiliyor? ya almanya? ingiltere nasıl bu durumda? açıp iki tarih okuyun lan. adamlar dünyanın anasını belleyip sömürdü/sömürüyor, ben de onun gibi olmak isteyecekmişim. alla alla. yok kardeş kusura bakma, gidip hindistan'ın, cezayir'in vs vs anasını belleyeceksem, çin'de fabrika kurup günde onlarca sent karşılığında reşit olmayan çocukları çalıştırıp ürettiğimi başka ülkeye 100 katı fiyatına satacaksam olmayayım öyle. ha, başka türlü bir medeniyet geliştirmek de mümkün tabii. ama siz o özendiiniz avrupa olmak istiyorsunuz. sizi de anlıyorum. çünkü yarın öbürgün o müthiş "ahlak"ınızla yaptığınız" kanuni" işlerden voleyi vurmak istiyorsunuz. adınız da hazır. girişimci. size hayatta başarılar.
  • bu nick tam yirmi alti karakter  (14.12.15 18:55:13 ~ 19:19:41) 
@bu nick: "bir şey kanunen yasaksa yanlıştır. değilse yapabilirsin. yarın öbürgün o yasak olan şey yasak olmaktan çıksa bu gibi adamlar ilk olarak o şeyi yapmaya başlarlar"

aynen. bu duyuruyu okurken gözlerim pörtledi benim. ve cehaletten bahsedeni bile var.

devamını da çok güzel yazmışınız; avrupa'nın bugüne nasıl geldiğine bakmadan avrupa'nın bu yanına özenmek inanılır gibi değil. insan cevaplara bakarken kendine "yok be yanlış anlıyorsundur, bir daha oku" falan diyor ama nafile. sınıf bilincinden gelen bir statükoculuk mu var işin içinde, yoksa kraldan çok kralcı bir stockholm sendromluluk mu anlamadım.
  • godoşu beklerken  (14.12.15 20:04:24 ~ 20:12:50) 
öyle bir şey var. kırmızı ışık deneyleri var. insanlar polis olduğunu görünce kırmızıda duruyor. aynı insanlar polis olmadığını görünce kırmızıda durmuyor. bu güruh "kanun, düzen" döneminde işte.

@godos bunlar birgün de nike'a hırsız dememiştir mesela. nike bir marka, girişmcilik başarısı abilerin gözünde. benim gözümde ise nike hırsızdır. net.

benim tavrım her olayda farklı olur. özel olarak insanların yaşadıklarını ve neden çaldıklarını dinlemeden onlara hırsız diyemem.

robin hood hırsız mıdır mesela?
  • bu nick tam yirmi alti karakter  (15.12.15 07:08:58 ~ 07:14:49) 
sözlükte pisikologum ben'in yazısı epey tepki çekmiş aynı zamanda epeyce onay almış. sosyal biimcilerin ilgileneceği bir yazı. ilginç. yazıyı okuyunca empati kurmamak olanaksız. mafyaya öfke duyup, 23 lira maliyetli pabucu 100 liraya satan şirkete "ohh olsun" diyorsun.

biz insanlar bu kadar çok yanlışın içinde doğru kalmakta zorlanıyoruz. psikolog öfke duymakta haklı, öc alma duygusunu ona anlatacak halimiz de yok, o kadar okumuş etmiş. ancak kesin olan şey; yapılan eylemin sermayeye karşı yapılmış olması onun kamulaştırma olması demek olmadığı. keza bardan çalınan kültablası, büyük marketten çalınan bilmemne de kamulaştırma değildir.

kamulaştırma kamu tarafından yapılır. kamu da aklına estiği gibi yapmaz, konuşur değerlendirir vs. bireysel olarak yapılan kamulaştırma değil mülkiyetin el değiştirmesidir.

devlet eliyle yapılanın dışındaki kamulaştırma söylemi ve uygulaması türkiye solunun başlangıcından beri var. benim bildiğim 70'lerin başları. arkadaşlar da (yoldaşlar yani) yaparlardı. hehehe kamulaştırdık filan. banka soygunları da birer kamulaştırma eylemiydi. örgüt oturur karar verir ve uygulamaya geçerdi. banka soygunlarından elde edilenle dergiler basılır, silah ve mühimmat alınırdı. biliyorsunuz mahir'ler ve niceleri o silahlar ellerindeyken öldüler. kafalarındaki hiç bir bilgiyi adına kamulaştırma yaptıkları halk için kullanamadan düştüler.

şimdi sola bakıyorum da, neredeyse hepsi che'nin cebindeki kitaba, deniz'in sevdiği senfoniye vakıf ancak büyük çoğunluğun terzi fikri'den haberi yok. terzi fikri ve yoldaşları da düştüler aynı mahir'ler gibi. ama onlar güzel bir örnek bırakırken, işte böyle olmalı paylaşım derken düştüler. o kadar doğru yoldaydılar ki, sermaye 80 karasına bulanırken ağzından çıkan söz biz gelmeseydik fatsa'dakiler gelecektii oldu.

kısa keseyim, kamulaştırmak için öncelikle kamu olmayı becerebilmek lazım.

kapitalist sistem bizi sömürüyor o zaman ben de onu sömüreyim düşüncesi bir nevi plesobo. sömürü devam ediyor, sömürü duruyor mu? üstelik bu ne perhiz bu ne lahana turşusu, sömürüye karşıyım ama sömüreni sömürmeye karşı değilim. dişe diş, tırnağa tırnak, cana can he mi? bu yolun sonu hiç hayra alamet değil...
---/---
sağlık konusu örneklendirilmiş, hindistan örneği verilmiş. hindistan'da ve şu an hatırlayamadığım bir ülkede daha ilaç içeriğini çözümlemek yasaldır. hindistan'ın en sevdiğim iki olgusundan biri bu. diğeri de bizim ekmek yere düşünce yaptığımızı onların eğitim araç gereçleri için yapması. yere düşen kitabı alıp öpüp başının üzerine götürüyorlar. bizde olduğu gibi kopya anılarını marifetmiş gibi anlatmadıklarını söylememe gerek var mı bilmiyorum. tıp ve bilişimde geldikleri nokta belli.
---/---
hırsızlığın büyüğü küçüğü olmaz, yaşı da olmaz. ufaktı aklı ermiyordu diye bişey yok. öğrenciydim falandım filandım diye bişey de yok. bu gün kopya çeken yarın intihal yapar.
---/---
bilginin zekatı paylaşmak. herkes bilgisini paylaşsın mesela. makale peşinde göbekleri çatlıyor insanların. kitap desen hangi birini alacan. kütüphaneler geliştirilmeli. ( sosyal mesajsız olur mu ;) e ama doğru yani. yazarın telif haklarının korunduğu ve geniş halk kitlelerinin ulaşımı olan çok çok güzel bir uygulama. kağıt yani ağaç israfı da olmuyor, bir ktap yüzlerce kitap yerine geçiyor. ohh miss.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.12.15 09:36:29) 
zeytinyağının 40 lira olduğu ülkede kimse kusura bakmasın bence.

çok da güzel bi kitaplık yaptım kendime, vicdan azabı vb duygular yaşamadım, yaşamam da zira gidip sahaflara dadanmadım, işi endüstriyel boyuta taşımış olan korkunç kitapcılar düşünsün.

bazı şeylere değerlerinin 2-3 katı etiket yapıştırdığınız zaman bazı kararlar gerçekten kolay veriliyor.

bi gün biri kolumdan tutup 'napıyosun sen' derse hiç de mağdurmuşum gibi davranmam, utanmam, sıkılmam, 'asıl sen naptığını sanıyosun' derim gayet.

ben bugüne kadar hiç kimseden kitap sakınmadım, o kitapların geri gelmeyeceğini bile bile okuyacağını bildiğim insanlarla paylaştım, duyurudan onlarca kişiye bedava kitap yolladım, hiç de pişman değilim.

burada 'hırsızlığın küçüğü büyüğü olmaz yarın bi gün anamızı bacımızı da çalarlar' diyen tiplere de iyi güldüm, muhtemelen her birinden daha sağlam etik yargılara sahibim çünkü.
  • Kykeon  (15.12.15 09:49:02 ~ 09:54:42) 
hindistan'a niye atıfta bulunduğum belli. olayı anlamamışsınız. ha diyorsanız ki hindistan sömürülmedi, diyecek bir şey yok zaten.


  • bu nick tam yirmi alti karakter  (15.12.15 18:07:44) 
yazdığımdan hindistan sömürülmedi dediğim anlaşılmıyor bana kalırsa. hindistan konusuna güzel bir örnek olduğu için değindim.
hindistan'da ilaçların içeriğini çözümlüyorlar, üstelik devlet eliyle yapılıyor. bu da içinde bulunduğumuz ve algımızı oluşturan ekonomik sisteme göre bir hırsızlıktır. adamlar emek ve para koyup bi ilaç üretiyorlar, sonra birileri gidip onu çözümlüyor ve ucuza satıyor. tüh tüh, gitti sermaye ve emek! oysa bana göre doğruyu yapan onlar.

içinde bulunduğumuz ekonomik sistem rezil. arkadaş özelleştirme hırsızlıktır diyor. öyle değilmidir? çayırları bile ranta açtılar yahu!
hırsızlık mülkiyetin olduğu ortamda oluşan bir olgu. özel mülkiyet olmasa hırsızlık diye bir kavram da olmaz. işte bunun için yazımın başında doğru kalmakta zorlanıyoruz diye yazdım.

hırssızlık kavramı uygulamada bir çok alt başlıklara ayrılıyor. o nedenle duyurunun altı ve sözlük karıştı.

"bir kalem, okulda kantinden bişey alanlar" deniyor soruda. kantincilik yapan dul bir arkadaşım vardı. oğlunu evlendirirken çalışması gerekti, emekli maaşı yetmedi. düşünelim şimdi; kadın 50 yaşında tüm gün ayakta çalışıyor, akşam eve gelip tavuk pilav pişiriyor. amacı üç kuruş para kazanıp oğluna ev açmak. öğrencilerin yaptığı kamulaştırma ne derece doğru bir hareket? gerçekten kamulaştırma mı bu? emek hırsızlığı mı yoksa? ne de olsa o ürünün parası için biraz daha fazla çalışması gerekecek değil mi?

hırsızlığın büyüğü küçüğü olmaz. sistemin seni sömürdüğünü düşünüyorsan sistemi düzelteceksin. sistem bizi sömürüyor diyenlerden kaçı resmi gazete okuyucusu bilmiyorum. halbuki okunmalı, bilinmeli. tabii öncelikle anlaşılır hale getirilmeli. bu haliyle okusan da bişey anlayamazsın kolay kolay. neyse o ayrı bi sıkıntı. yapılmayacak iş de değil
çünkü ona bağlısın. senin için verilen kararlar orada. iki tane ayakkabı, üç tane goflet alıp sömürüye ayak diredim demekle sömürü durmuyor.

çayırlar konusunda hala çok kızgınım elimden de bişe gelmiyor. bütün şehir yasası bir tarım ülkesinin beline beline vurmaktır. haber etmesi benden.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.12.15 19:53:41 ~ 16.12.15 08:41:39) 
bayağı zaman sonra hayat aklini'ya cevap:

aynen öyle, göze göz, dişe diş.

sizinkisi temenni. eğer dileyerek bu iş olcak idiyse, hiç bu kadar uzatmaya gerek yok; "insan insan olmadıkça bu mümkün değil", "hayat bayram olmalı, insanlar el ele tutuşmalı" der kapatırız.

kamu ne zaman kamu olur? bu soruya cevap aradınız mı?
cevabını x olsun.
x ne zaman x olur, diye devam ettiniz mi?

bunu olayın dibine inene kadar yaptınız mı?

ben mahir çayan'dan bahsetmiyorum.

ben sizden çalanın bir karar ve bilinç sahibi olduğunu,
bunu üstelik sınıf bilinciyle yaptığını,
bunun beraberinde statükoculuğu getirdiğini,
o nedenle çalışmayan adamların çalışmayı övdüğü,tokat atanın yanak çevirmeyi tembihlediği, kraldan çok kralcı ve kendisini mağdur edene gücüne tapma üzerinden hayranlık duyan toplumların içinde yeşerdiği bir kültürün spontan olmayan bir şekilde ısrarla verildiğini söylüyorum.


göze göz'e şaşıranlar için çok basit örnek vereyim:

kapkaççı gelip çantanızı çekip elinizden alıyor.
peşinden koşup çantanızı geri çektiğinizde hırsız mı oluyorsunuz? aynı şeyi yapıyorsunuz?

bu size göre farklı bir surumsa bana 2008 kriziyle düzenli soyulan insanları, onların paralarıyla kurtarılan hortumcu CEO'ları, bu sürede evinden barkından olan ve trailer'larda hatta direkt sokakta yaşamaya başlayan bir sürü ABD insanını nasıl açıklıyorsunuz?

hadi tüm tarihi ve verilerini geçelim... toplum vicdanına sahip olamayan, anstisosyal spektrumda yüksek skorlar çıkaran insanların özellikle toplumu soymaya elverişli makamlara yönelmesi bile artık bir soruyu açık ediyor:

bu insanlar aldıklarını güzellikle mi geri verecek? kanunları da kendileri hazırlıyor ve değiştiriyorken?

vicdanı olmayan insanların doğru karara ulaşmalarını nasıl sağlayacaksınız? eğitimle derseniz, ne zaman ele geçireceksiniz de o eğitim sistemi ve boş zamanı, bunu yapabileceksiniz, size kim izin verecek?

statükoculukla korunan bu hırsızlıkların hepsi ile öngördüğünüz mücadele biçimi ne?

bir şeyi bilerek ve isteyerek yapan, neden ve ne zaman bunu yapmayı keser?

devrimlerin adı neden devrimdir? birileri hak ettiğinizi size verir mi, siz mi ellerinden alırsınız? ya da, en azından almaya karar verirsiniz?

gayet tabii göze göz. bedel ödemeyen dersi de çıkaramıyor. toplum hafızasına kölelikten başkasını yerleştirmek istiyorsanız...

yoksa kırk yıllık kani olur yani diyerek değil.

ve ben kitaplarımı hacılayan çocukların yarısını affettim, onlar kitaplarımı kullandılar. satmadılar. bilgiye erişmeye herkesin ama herkesin hakkı vardır. insanların bilgi paylaşmalarını beklemek vicdana gelmelerini beklemeye benziyor. insan öyle güzel bir şey olsaydı böyle bir sistemde yaşıyor olmazdı.
  • godoşu beklerken  (09.09.18 04:14:12) 
1
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.