Kopyala yapıştır yapacağım daha önce yazılanlardan ama önce şu kısmını söyleyeyim. Daha niye rüya görüyoruz ve rüya-kişilik-günlük hayat etkisi net çözülmüş konular değil. Hatta bir cevabın, bin tane yeni soru doğurduğu bir kavram. Şimdi kopyala yapıştır yapayım.
Konu ile ilgili çok farklı ekoller var. Herkesin yorumlaması da bayağı farklı. Çoğunluğun (hepsinin değil) ortak olduğu tek nokta var: Bir kere görülen bir rüyanın anlamı yoktur, çünkü uyurken nöronlar dinlenmeye geçer. Bu dinlenme sırasında nöronlar arası kontrol edilemez elektrik akımları olur ve bu akımlar bazen karışır. O da rüya olarak bize geri döner. Günlük hayatta başımıza gelen şrylerin saçmasapan şeylerle karışması dikkate değer değildir.
Burada genel olarak ayrılan kısım, tekrarlı görülen rüyalarda. Tekrarlı görülen rüya tipi bir şey anlatmaya çalıştığını söyleyenler çok fazla, bunun saçma olduğunu da söyleyenler çok fazla. Bir ortak kanı yok ama sembolizasyonun yoğun olduğu düşünülüyor. Rüyadaki ortak noktaları çıkarmanın önemli olduğunu söyleyenler var.
Ayrıca, rüyanın canlıymış gibi olmasının çok yanıltıcı olduğunu söylüyorlar, bunu yeni okudum. Bu canlıymış gibi görünen rüyalar, tamamen uyanmanın ne kadar öncesinde gördüğüne, gördüğün konunun duygusal olarak seni etkilemesine, kafanın içindeki elektrik akımı-kimyasal tepkimelere göre değişiyor. Yani, "Rüya çok canlıydı, bir şey anlatmaya çalışıyor"un bir yanılgı olduğu (yine herkeste değil) çoğunlukta ortak bir nokta.
Örneğin, Freud ekolü "Kılıç gördün, penis sorunların var" gibi şeyler söyleyebilirken. Bir başka ekol "Kılıç gördün, demek ki içinde bir şeylerle mücadele ediyorsun" diyebilir. Nusret Kaya diye bir adam var örneğin, bu adam rüya günlüğü tutturuyor ama o tekli rüyalara da anlam yüklüyor. Daha çok Freudien, bir tutam da Jung ama İslam felsefesi, Taoizm karışık bir adam. Türlü gibi, içinde her şey var. Ona göre önce cinsel sorunlar çözülmeli. Onlar çözülmezse ve rüya yolu ile deşifre edilmezse, insan nörotik olmaya yatkın olur. Bir noktada katılıyorum; atılamayan libidinal enerji insanı nörotik de yapar, deli de yapabilir ama güvenmediğim kısmı, bunun bilimsel altyapısı. Çok net bir altyapı sunmuyor. Sadece birtakım güçlü analojileri var ama çok da kanıtı yok. Dolayısıyla hastalarında psikoanalizin mi etkisi var, plasebo etkisi mi; bu da kanıtlanması gereken bir konu.
Gillian Holloway diye bir kadın var, bu kadın biraz daha somut şeyler söylüyor. O da tekrarlı rüyalar üzerinde duruyor. Bunların bilinçaltından ziyade, o anlık beyinin düşündüğü şeyin veya dert ettiği şeyin bir sembolü olduğunu düşünüyor. Örneğin, çok yaygın rüyaların bir desenini çıkarıyor. 10 küsur çeşit rüyanın çok yaygın olduğunu söylüyor. Atıyorum, bunlardan biri kendini çıplak görmek. Rüyanın içeriğine göre değişse de, bunun genelde o zamanda insanlardan saklanan şeyler veya kişisel özellikler olduğunu, o nedenle bir şeylerin açığa çıkmasından duyulan gerginlik kaynaklı böyle şeyler görülebildiğini söylüyor. Bu kadının çalışmaları biraz daha güvenilir; çünkü istatistiğe bağlı bazı kanıtları var. Hala "Neden" sorusuna cevap vermiyor ama en azından bir şeyleri bağlantılayabiliyor. Örneğin, genelde "Rüyamda dişim düştü, bir yakınım ölecek" gibi hurafelere karşı bu rüyanın 15-35 yaş arasında sıklıkla görüldüğnü, kadınlarda da erkeklerde de aynı sıklıkta olduğunu, bu rüyayı görülenler arasında yaptığı araştırmalarda, bu rüyanın insanın kendini ait olmadığı bir yerde ve konumda hissetmesi sırasında ya da kaybedilecek çok şey olduğu düşünülen ve radikal olabilecek kararlar verildiği sırada gördüğünü çıkarıyor.
Senin-benim rüyaların bilimsel dilinden anlamamız çok saçma olur. Yorumlayanlar içerideki ayrıntılara göre binbir şeyi değiştirebiliyorken, "Bu bu demektir" demek çok da anlamlı değil.
0