yazmaktan klavyemin tuşları delindi: "bu saatten sonra" "bu yaştan sonra" gibi saçmalıkları kesin artık. gavur 40 yaşında tıp fakültesine yazılıyor, 80 yaşında büyükelçi tayin ediyor. türk ise 40 yaşına gelince emeklilik planları yapmaya başlıyor. silkinin ve kendinize gelin. (senin gibi düşünenlerin hepsine birden yazıyorum bunu). atın üzerinizdeki şu ölü toprağını. tabii çok da haksız sayılmazsınız, zira (bkz:
sosyal depresyon) nedeniyle, ülke topyekûn depresyonda.
sana gelince bebek (evet, henüz bir bebeksin)
Fransız sermayeli global bir şirket, seni işe alır. Diğer ülkelerle olan muhaberatı İngilizce, merkezle olan muhaberatı Fransızca götürürsün. Gayet de bol seyahatli, hareketli, renkli ve heyecanlı bir iş hayatın olabilir. Ama başlangıçta gözün yükseklerde olmayacak. İcabında 'ofis boyvari' bir iş bile olabilir. Öyle bir şirkette, işe çıraklıktan başlayacaksın yani.
Ama yazdıklarından, böyle bir hayatı pek de özlemediğini anlıyorum. Hiç olmazsa, tarih okurken ailene ve kendine destek olabileceğin bir iş olur bu bahsettiğim.
"Yabancı dil bilen tarihçiye ihtiyaç var mı ki?" sorusunu sormaktan daha iyi saçmalayamazdın. 1. Yabancı dil bilen her meslek grubuna ihtiyaç var çünkü yerküresel köyde yaşıyoruz, inanmayacan ama neredeyse 30 senedir durum bu.
2. Kafasını Türkçe ve Osmanlıca kaynaklara gömmüş, hadiseleri tek taraflı izahlardan anlamaya çalışan, tezlerini dünyaya anlatmaktan aciz bir tarihçi mi daha muteberdir, yoksa bunun tersi mi?
istediğin, özlediğin hayata kavuşabilmek için, ya sen fedakârlık edecen, ya da sana ilaveten ailen de biraz daha fedakârlık edecek. sırf Fransızca öğrenmek için 6 sene okumak çok mantıklı değil. "Ben Fransızca'da yeterince iyileştim, araştırmacı olmam için bu kadar Fransızca bana yeter" diyosan, okulu bırakıp tarih okuyacan. bu kadar radikal bir karar vermeden önce, iş imkanlarını iyi araştırman lazım. belli başlı üniversitelerin tarih hocalarından randevu almaya çalış ve git görüş. içlerinden en az biri sana vakit ayıracaktır ve yol gösterecektir. bu tür bir hareket yapabilmen için, tarihi deli gibi seviyor olman, tarihî rüyalar görüyor olman lazım ki, sonradan ömür boyu pişmanlık yaşamayasın. tarih yüksek lisansı var mıdır mesela bu soru'na cevap bulabilirsin.
tarih burada bir misal sadece. sen hayatta ne yaparsan en çok zevk alacağını keşfedeceksin önce. istiklal'de su satmak sana hayatta en çok zevk verecek şeyse, gözünü karartıp onu bile yapacaksın uç bir örnek olarak. ben tarih doktorası yapmış taksi şoförü gördüm mesela. (türkiye'de değil tabii). herif osmanlı tarihi konusunda elime verdiydi iki dakkada.
hangi işin sana en çok zevk vereceğini keşfetmen içinse, tatbiki olarak işlere girip çıkman lazım. staj yapman lazım. çıraklık yapman lazım. her şeyi para olarak görme. yayınevinde de çalış, tercüme de yap, turist rehberliği de yap, tezgahtarlık da yap, gerekiyosa su da sat. iki günde anlarsın zaten, öyle bir iş yapmayı isteyip istemediğini. böyle ufak ufak alıştırmalar, denemeler, uygulamalar sana gerçekte ne istediğini öğretecek. mesela tarih lisans ya da yüksek lisansı yapmadan önce, kendine çok ilgini çeken bi konu seç ve kütüphanenin tozlu kitapları arasına gömül bir kaç ay. (ulan ne zevksiz bi dünya be! şimdi bunu yapmana da gerek yok, gugıl hazretleri nedeniyle). neyse, gene de gugılın henüz erişemediği kaynaklara eriş. fransız kaynaklarından 1915'i oku mesela filan gibi. eğer bunları yaparken, dış dünyayı ve yemek yemeyi dahi unutuyor, vaktin nasıl geçtiğini bilmiyor, öğrendiklerinden müthiş bir haz duyuyorsan, tarih oku.
titr mevzuunu siktiret. lisedeki arkadaşlarının işverenlerinin ne olduğunu da. her koyun kendi bacağından asılır. sen ne iş yaparsan mutlu olursun'u keşfet önce. bunun için bir senelik bir süre tanı kendine. "seneye bu zamanlar, ne iş yaparsam mutlu olurum'u bulmuş olacağım" gibi bi hedef koy kendine. bu zaman zarfında her boya küpüne gir çık. belki de dış ticaret veya özel şirkette "almost" ofis boyluk hoşuna gidecek, ne biliyosun?
özet geç piç: sana kızıyorum ve seni destekliyorum.