Geçen yıllar içinde bir kaç kere Avrupa'ya gitme şansım oldu. Kedisever bir insan olduğumdan sokaklarda ki kedi-köpek eksikliği hemen dikkatimi çekti. Sanırım bu evropalılar, ama zengin olanlar-kuzeyde olanları, şehirleşme sürecinde bir güzel kedileri köpekleri temizlemişler sokaklardan. İnsan oğlu bir yaşam alanı yaratırken diğer canlıları yok ediyor-her zaman yaptığı iş...

Geçen aylarda Hollandalı bir arkadaş ile de durumu tartıştık, ablam diyor ki,

"sizin kediler köpekler ne kadar da sağlıksız, yaşadıklarına pişmanlar. Bizim orada bu fenalıklara izin vermiyoruz!!"

İşte bu sözlerden sonra ipler koptu bende! Aman tanrım, arkadaşlar bir de guru duyuyorlar. İnsan dediğin doğanın canına ot tıkar ama bir de gurur duymaz di mi?

Şunu sormak istedim,

1. Evropalıların şehirleri kedi-köpeklerden temizleme macerası hakkında bilgisi olan var mı? Nasıl bir süreçte olmuş bu işler? Belgesel web sayfası kitap önerisi?

2. Siz ne düşünüyorsunuz? İki gün sonra belediyeler kedileri köpekleri kovalasa kitlesel olarak ne dersiniz bu işe?

Merak ettim-sorayım dedim...

Cevaplar için teşekkürler..

emre

 

biz kedi ve köpekler ile binlerce yıl önce anlaştık 15000 yıl köpek için sırf.
şehirlerde artan insan sayısına bağlı olarak fare, hamam böceği, kedi, köpek, kuş gibi hayvanların da sayısı artmış, tabi bu canlılar ölümsüz olmadığından kelli, ölüm sayısı da artmıştır. aynı insandaki gibi.
bu ister insan eliyle yapılmış olsun, ister tanrı eli ile.
ancak şu durum var ki
evropa'da hayvanlar daha iyi yaşıyor gibi görünüyor. pedigree köpekler bir sürü genetik araza sahip doğuyor, çünkü en evcilinden olsun, çocuk bacağını ısırsa bile yan gelip yatacak kadar sakin olsun vs istiyoruz. onlar da çok eziyet çekiyor insan elinden anlayacağın.
tr'de ise daha dayanıklı ve vahşi köpekler hala mevcut. bir felakette insan kalmaz ama bunlar yaşar. orta boy, bildiğin en adi cins sokak köpeği. bir kere bunlar o boya gelebilmişse bile bir çok seçilimden (hastalık, kaza, yetersiz beslenme vsvs) geçerek hayatta kalıyor ve en akıllısı en uyum gösterebileni kalıyor.
insan olmasa pedigree ler bir kaç gün içinde ölür. ve herşey yeniden normale döner biraz. :)

hayvanları yaşamları süresince mutlu etmenin yeterli olduğunu düşünüyorum. sayılarının artmasını engellemek için de maalesef kısırlaştırma, veya üremenin sayıya oranla engellenebilmesi.
elinle yaktığın ateşi götünle söndüremezsin.

mesela herkese çok komik geliyo di mi sifonu çekip bakan kedi videoları filan. halbuki çok acıklı.
o kediler "gerçek-canlı" su içmek istiyor. pet şişelerdeki sular böyle değildir. akvaryuma koy balıklar ölüyor. ne bir besin ne bişi. zamanında amasra'da bir dağ çeşmesinden su içtiydik. içindekilerin bilgileri yazıyordu "bilmemne hayratı" yerine. güzel bir su imiş meğer. son madde olarak da şu vardı: "uzvi maddeler"
hala dalga geçeriz karınca bacağı kurbağa gözü diye. oh florası faunası tam. :)

ve yine aynı kentte şunu da gördüm. soba küllerinin atıldığı çöp tenekelerinin geniş kapakları üzerinde sıcağın ve tabi pisliğin etrafına doluşmuş, gözleri konjuktvitten (mi nasıl yazılıyosa) ya var ya yok ya çok şişmiş ya çok sönmüş, tamamen amorf vaziyette kediler. şimdi bu hayat, hayat sayılır mı? bir kentin güzelliğini, iyiliğini hayvanlarına bakarak anlayabilirsin. etrafta hayvanlar için su, yiyecek bırakan, bunları gören, bilen, elinden geldiğini yapmaya çalışan insanlar görüyorsan çevrede bil ki iyi bi yerdesin.
mesela amerika'da ve çok yerde sokak hayvanı gibi yaşayan insanlara kimse dönüp bile bakmıyor. kediye köpeğe mi bakacak? onlar çok meşgul, çok işleri var, çok para kazanmaları lazım. ki kendilerine pedigree bir köpek alabilsinler. :)

açtırma kutuyu, söyletme kötüyü. :P
pedigree dogs exposed
secret life of the dog

kediebesi

kedi-köpek değil ama avrupa'nın bazı şehirlerinde güvercinleri zehirleyerek kökünü kazıdıklarını biliyorum. kedi-köpeklere aynılarını yapmamışlardır ama herhalde.

kediler köpekler şehirlerde var olsun. ama bir gözleri kör, açlıktan sefil vaziyette, vücudu yaralarla kaplı olmasınlar. daha evelsi gün üsküdar balık pazarında sokağa atılmış bir iran kedisi gördük. esnaf tüylerini kırpmış yaralarını görüp tedavi etmek için. hayvan acı çekiyordu, vücudu yara bere, yanık içerisindeydi. ve dediklerine göre daha 2 gün önce sokağa atılmıştı. tinercilerin hışmına uğramış. sadece 2 günde tanınmayacak hale gelmiş. en son "earthlings" belgeselini izledikten sonra benim insanlığa ümidim kalmadı zaten. hayvanseversen izlemeni tavsiye ederim. izle de belediyecilikten, medeniyetten, insanlıktan hepten tiksin. sorun türklerde ya da hollandadılarda değil, genel bir genetik sorun. kendimizden bile nefret ediyoruz biz, üç kiloluk bir kedi tabii ki umrumuzda değil. ne yazık ki böyleyiz. yapılacak tek şey bireysel olarak barınaklarda gönüllü çalışmak, çantanda mamayla gezerek aç olduğunu gördüğün sokak hayvanlarını doyurmak, evine sokaktan kedi-köpek alıp beslemek.. genel duruma etki etmeyen kişisel çabalar mümkün ancak. kendini daha rahat hisset diye.

sorduğun soruların hiçbirini yanıtlamadım galiba. benim de içim dolu. kusura bakma :)

sir gawain

insanların en sevdiği şey işin kolayına kaçmak. çantada mama taşımak kadar basit :) öldürmek kadar basit. ama kimse elini taşın altına koymuyo. kendi mahallemizdeki kedilere köpeklere bakıp beslesek zaten barınakta hayvan kalmaz. mesela..

kediebesi
1

mobil görünümden çık