(21) 

her konunun yurtdışına bağlanması sizi de çok bunaltmıyor mu?

der meister #1509283 
en baştan belirteyim çocuk yaştan beri yurtdışında yaşamayı istemiş biriyim, imkanım olsa arkama bakmam.

yalnız sosyal medyada istisnasız her ama her şeyin fakirliğe ve yurtdışına bağlanması acayip sinirime dokunmaya başladı. "okuma o zaman" diyeceksiniz ki aslında haklısınız, sosyal medyada vakit geçirmek çok lüzumsuz ama insan ucundan kıyısından da olsa baksa görüyor bunları hep.

ya atıyorum bir maç var. başlığına giriyorum ekşi'de. "tribünde herkes birasını içiyor, ne güzel, biz burda fakiriz, bok gibi ülkede yaşıyoruz" temalı entry'ler hemen... her allahın günü bugün olduğu gibi "doktorluğu bırakıp isviçre'de kebapçı olan adam" tarzı hikayeler...

abi bu kafayla nasıl manyak olmuyor bu insanlar? b*k gibi yaşıyoruz eyvallah hiç itirazım yok da imkanım neye el veriyorsa onunla iyi hissetmeye çalışıyorum bazen. daha iyisini istiyor, bunun için mücadele ediyor ama bir yandan bugünümde de kendimi iyi hissedebilmek istiyorum şahsen.

bi insan maç izlerken tribünde bira gördü diye konuyu nasıl ülkenin boktanlığına bağlayabilir ya bir değil iki değil herkes aynı şeyi yazıp duruyor sürekli. hal böyleyken insan şu durumda mutlu olabileceği varsa bile yine olamıyor arkadaş, bir saniye aklımızdan çıkartmıyorlar dandik yaşadığımız gerçeğini.

bu durum sizi de etkiliyor mu mental olarak ya da kızıyor musunuz, üzülüyor musunuz? yauv arkadaş bak akşam oturmuşsun, maç izliyorsun, ne güzel. iki saat kafanı dinle, keyifli vakit geçir... yok. konu bi şekilde türkiye'ye bağlanıyor. lan böyle hayat mı yaşanır? ben mi abartıyorum, sizin görüşleriniz nedir?

hayır bu duruma ses çıkarsak ne olacak abi, sokağa çıksak hapisteyiz zaten. ben mesela, beni az çok tanıyorsunuzdur çoğunuz, allah aşkına ben mücadele edip kendimi geliştirsem ne olur? yılbaşı videosundaki dayı gibi, "şu adamın tipine bak allah aşkna bu nasıl yeni yıla girecek" hesabı, yani neyi kovalıyoruz bu kadar gerçekten anlamıyorum. neden hepimiz sanki €3000 maaş varmış da bize verilmiyormuş zihniyetiyle yaşayıp sinir hastası oluyoruz ki?
(8) 

basit ingilizce sorusu - gözden kaçırdığımız bir şey mi var?

der meister #1509127 
merhaba,

erkek kardeşim lise son sınıf öğrencisi. deneme sınavında karşılarına altta yazacağım soru çıkmış, hocaları cevabın "anybody" olduğu konusunda ısrarcıymış. ben yabancı dil mezunuyum, yıllardır aktif olarak da kullanırım ingilizceyi; dolayısıyla hiçbir şekilde kafamda oturtamıyorum ama diğer yandan bu işi meslek olarak yapan birinin bu soruya "anybody" demesi de acaba gözden kaçırdığım bir nokta mı var diye düşündürdü. çocuklar daha sonra diğer hocalarına sormuşlar, o da "nobody" demiş.

soru şu,

You can trust me with your secret, i will share it with...........

a) anybody
b) nobody

***

bebeler isyan ettiler, bana danıştılar. bence bu sorunun cevabı açık ve net biçimde nobody. anybody olamaz, olursa "kafama göre istediğimle paylaşırım" anlamı çıkmaz mı? ama işte hocalardan biri de bu kadar emin olunca (ki kardeşim kendisini çok sever, iyi bir öğretmen olduğunu düşünür) kafam karıştı.

o yüzden size soruyorum, burada herhangi bir evrende doğru cevabın anybody olması mümkün mü?
(3) 

hoi oynamak istiyorum ama çok karışık geliyor, benzer oyun var mı?

der meister #1503586 
organize işler'deki mükremin gibi hissediyorum. "ben günde bir saat golf oynuyorum, çok mu? yeni başladım. daha iyi değilim yani, geliştiriyorum kendimi. belli bir zümreye ait diyorlar, hayır golf sevgisi herkese açık, ama oynayamıyorum, benim vaktim az" hah bunu hoi'ye uyarlayın... vaktim olsa beynim yetmiyor zaten. aşırı karışık geliyor.

bunu kolaylaştıracak, aptala anlatır gibi anlatan rehber vs yok mudur? ingilizce olabilir, fark etmez. veya çok daha temel, basit, alternatif bir oyun? mesela artık football manager'ı da kafam kaldırmadığı için online soccer manager diye salak bi şey oynuyorum, 5-2-3 gibi taktiklerle maç kazanabildiğin, tam boş iş ama sonuçta mental olarak işte o takım kurdum, şu oyuncuyu şurada oynattım, maçı kazandım vs. tatminini sağlıyor.

ben de istiyorum ki "salazar'ın babaannesi kaşar" diye basın açıklaması yapıp portekiz'e dalayım, "yazın güzel olur oralar" deyip yunan adalarını işgal edeyim, neblim rusya'nın şu anki sınırlarıyla başlayıp polonya'ya kadar fethedeyim vs...

böyle bir oyun yok mudur? hem diplomasi, hem askeri yönü olan? gerçek harita veya senaryoyla, mümkünse 10 yılda bitmeyen türden oynayabileceğimiz bir şey?
(8) 

abilerim ablalarım, bu depresyon geçiyor mu? (27 yaş)

der meister #1503306 
şu sıralar hayatımın baştan aşağı değiştiğini hissediyorum.

eşeklik sebepli okulu henüz bitiremedim. bitirsem de bir bok olacağımdan değil ama diplomam olsun, onca sene emek verdim diye okuyorum. hayatta kalacak kadar kazanıyorum ufak tefek işlerle, yani öğrenci için fena değil işte, ötesine geçmez.

bütün arkadaşlarım, hatta eski kız arkadaşım filan bile hep kaçtı gitti. kimi başka yere taşındı, kimi iş buldu, kimi evlenip üstüne çocuk yaptı vs...

burada yaşadığım duygu aslında "millet hayatını yoluna soktu ben kaldım" değil; muhtemelen onların başı benimkinden daha fazla ağrıyor. sorun o değil. ben zaten şu an imkanım olsa bile evlenmem, çocuk istemem.

benim hissettiğim daha ziyade yalnızlık. sosyal anlamda aynı noktada buluşabileceğim KİMSE yok gibi hissediyorum. bir tarafıma bakıyorum gençliğinin başında, hayalleri olan sınıf arkadaşlarım. diğer tarafıma bakıyorum iş-güç edinmiş, gününün 10-11 saati sorumlulukla geçen insanlar.

ben tam ortadayım. ne genç gibi yaşayacak enerjim/imkânım var ne de "tam zamanlı yetişkin" olacak durumum. insanlarla tanışsam bile artık sıkıldığımı fark ettim, ortak paydada buluşamıyoruz çünkü; birisi ev kredisinden bahsediyor, diğeri hayalinden... bende hiçbiri yok bunların. kendimce bi şeylerden söz açsam bu sefer onlar sıkılıyor, çünkü benim gibi bir gebeşin haytalıklarını dinlemek de onlara fazla boş ve anlamsız geliyor.

karşı cinsi filan tamamen geçiyorum... hiçbir zaman "abi kadınlar paraya bakıyor" adamı olmadım; en güzel ilişkilerimi fakir ve obezken yaşadım çünkü ama sanırım o da belli bi yaşa kadarmış ya, hani 23 yaşında tolere ediyorlar ama 27'de olmuyor anladığım kadarıyla fakirlik.

***

kendimi genel olarak çok depresif ve yalnız hissetmeye başladım. önceki deneyimlerimden farkı hiç bu kadar yalnız, toplumdan kopuk hissetmemiştim kendimi. gregor samsa gibiyim, faydasız böceğim resmen.

bu hisler zamanla geçiyor mu? neblim 30 yaşından sonra iyi arkadaşlıklar, güzel vakit geçirebilecek etkinlikler/aktiviteler, insana "dolu dolu" gelen hayat... böyle şeyler olabiliyor mu?

yoksa artık beklentileri biraz değiştirmek, "hiçbir şey 20-22 yaşındaki gibi olmuyor, bundan sonra ara ara iyi hissetsen bile genel olarak böyle tırt yaşıyorsun" demek zamanı gelmiş mi?

sizde nasıl durumlar? böyle bir dönem yaşadınız mı?
(3) 

e-devlet soyağacında çıkan "satot" ismi? kökeni ne olabilir?

der meister #1500811 
1884 yılında posof'ta doğmuş olan birilerinin annesinin ismi olarak görünüyor bu. bizim aile çok dağılmamış, sweet home alabama hesabı gözünü açan kimi gördüyse onunla evlenmiş zaten o yüzden 200 yıldır yerleri pek değişmemiş amma bir grup var ki posof-tiflis yazıyor, satot diye bir isim var.

daha önce böyle bir kadın ismi duymuş muydunuz? kökeni neresi olabilir, ne demektir? veya eskiden o taraflarda kullanılan başka bir ismin yanlış yazılmış hali olabilir mi?
(3) 

covid temaslısı durumunda yapılacaklar

der meister #1500753 
merhaba,

ev arkadaşımın covid testi pozitif çıktı. temaslı olarak ismimi vermiş. iki doz aşılıyım. onun görüştüğü (filyasyon ekibi) kişi benim dışarı çıkabileceğimi fakat toplu taşıma kullanamayacağımı, beşinci günde de test vermem gerektiğini söylemiş. ben de mesaj aldım telefonuma, bana ulaşacakları yazıyor ama şu ana kadar arayıp soran olmadı.

merak ettiğim şudur,

1) benim içime kurt düştü, yarın hastaneye gidip ücretsiz PCR testi yaptırabilir miyim temaslı olduğum için? beşinci günü beklememe gerek var mı?

2) diyelim ki yarın test yaptırdım ve negatif çıktım... yine beşinci gün gitmem şart mı?
(4) 

içinde "hello hello" geçen çok meşhur bir gruba ait şarkı arıyorum

der meister #1490049 
kafamda çalan kısmı bundan ibaret maalesef. tek hatırladığım gerçekten kült bir grubun şarkısı olduğu, yani pink floyd yahut led zeppelin şarkısı falan çıksa şaşırmayacağım. aklımda kalan kısmı oldukça yavaş. gece odanın kapısını biri açmış gibi çok sakin bir şekilde "hello hello" diyordu, devamında soru da soruyordu ama işte ne diyordu hiç hatırlamıyorum ya.

hello hello diye aratınca malum 10 bin tane şarkı çıkıyor, bulamadım. gece gece içime dert oldu resmen. buldurun plz :((
(4) 

üniversitede hibrit eğitimin manası nedir?

der meister #1489647 
öğrenciler zaten şehre yerleşmiş, ev/yurt parası vermiş, e yüz yüze dersler için okula da gidip geliyor... böyle bir senaryoda derslerin %60'ını online yapıp haftada 3-5 saat için insanları üniversiteye sürüklemenin manası nedir? "ana modelimiz yüz yüze eğitim ama bunun şart olmadığı durumlar için internetten yapıyoruz ki bulaşıyorsa bile daha az bulaşsın virüs" düşüncesi mi?

benim haftada 20 saat okulda olmam gerekiyor diyelim. hibrit dediler, hop kalktık ankara'ya gittik. bunun 12'si online iken sadece 8 saat için tekrar şehir değiştirmenin, okula gitmenin, ev kiralamanın vs. virüsle mücadele açısından ne gibi bir faydası var ki? açmışsın işte zaten milyonlarca öğrenci akın etmiş, tamamen yüz yüze yapsana o zaman?

açıklayabilir misiniz lütfen ben gerçekten aşırı saçma buluyorum bu işi, hiç mantıklı gelmiyor. gençlerin gtünde don yok haftada 5 saat okul için ayda 2000-2500 lira masraf mı yapılacak şimdi?
(22) 

yumurtaya alternatif ne olabilir şeker sınırındaki bir şüşko için?

der meister #1484853 
"şeker sınırındaki şüşko" kısmına dikkatinizi çekmek isterim. mümkünse glisemik indeksi düşük, proteini bol, hatta bi' de hazırlaması yumurta kadar olmasa bile kolay/fazla vakit almayan gıda(lar) önerebilir misiniz?

yumurtayı çok severim ama haftanın yedi günü yemek istemiyorum. öte yandan yemek repertuarım pek geniş olmadığı için öğle saatlerinde saydığım kriterleri karşılayan sağlıklı bir öğün hazırlamakta zorlanıyorum.

hani işte nasıl dört yumurtayı haşlayıp hap niyetine yutabiliyorsak o tarzda çok vakit almayan, temel bi' şeyler arıyorum. var mı böyle ikinci bir mucize besin?
(6) 

gözü kapalı güvendiğiniz yayınevleri ve çevirmenler var mı? hangileri?

der meister #1479895 
şu can sıkıcı "orijinal dilinde okumak zor geliyor ama türkçesini okurken hataları fark edebilecek kadar da biliyorum bu işi" dönemecindeki bir vatandaş olarak artık doğru dürüst roman okuyamaz hale geldim desem yeridir. çanlar kimin için çalıyor'u okuyayım dedim. harika bir roman olduğuna şüphem yok, çeviri de fena değil ama koca paragraf virgülsüz gidiyor mesela. "şişeyi masaya bıraktı oturup arkasına yaslandı" gibi cümleler var. yanılmıyorsam bulabildiğim en kalburüstü yayınevi de buydu, yani alternatif yoktu bile. takdir edersiniz ki türkçeye çok çevrilmemiş, kült eser sayılmayan romanlarda seçenek çok daha az oluyor.

sizin bu açıdan çeviri-editörlük açısından çok başarılı bulduğunuz, hiç üzülmediğiniz yayınevleri ve çevirmenler var mı? varsa bir listesini yapsak da herkes mutlu olsa?
(4) 

türkçede çoğul ekiyle ilgili sorularım

der meister #1479394 
güya dilciyiz ama buna hiç dikkat etmiyorum işte. unutuyorum sürekli.

1) çoğul isim veya topluluk isimlerinde yüklem için çoğul eki kuralları nasıldır? mesela şu cümleleri karşılaştıralım,

çocuklar sizi görünce çok mutlu oldu / çocuklar sizi görünce çok mutlu oldular

seyirciler salondaki yerlerini almışlardı / seyirciler salondaki yerlerini almıştı

benim aklımda "bahsedilen kişiler biliniyor/tanınıyorsa (ingilizcedeki the gibi sanki) yüklem de çoğul eki alınır; yok belirsiz kişilerden, bir kitleden söz ediliyorsa yüklem çoğul almaz diye kalmış. öyle mi?

2) bunu sanırım geçenlerde sözlük veya duyuru'da görmüştüm ve "anaaa!" tepkisi vermiştim. teyit amaçlı soruyorum. aslında tam tersi de olabilir çünkü unuttum ama galiba böyleydi... diyelim ki elif adında bir kişi var,

elif hanım geldiler = saygılı kullanım

elif hanımlar geldi = alaycı yaklaşım, babanın kızına "nerdeydin bu saate kadar serseri" derken kuracağı cümle

doğru mudur bu? kullanım bu şekilde mi, yoksa tem tersi mi? mesela ben resmi bir ortamda elif hanımın geldiğini haber verirken "elif hanımlar geldi" dersem yanlış bir iş mi yapmış oluyorum?

***

kaynaksız da olur ama kaynak göstererek açıklayabilirseniz çok mutlu olurum. teşekkürler.
(4) 

iskandinavya'da/kuzeyde geçen roman önerir misiniz?

der meister #1476715 
konusu çok fark etmez açıkçası. tek istediğim o coğrafyada geçmiş, oralardaki hayatı anlatacak türden olması.

az önce finlandiya'yla ilgili bir entry girdim de aklıma beyaz zambaklar ülkesi geldi. çocuktum ama okuduğum zamanı hatırlıyorum. çok mutlu olmuştum, çok keyif almıştım. keza açlık da aynı şekilde.

o tarz işte oralarda geçen bi' şeyler okumak istiyorum. var mı öneriniz?
(7) 

bu kriterlere uyan yarış oyunu önerebilir misiniz? flatout gibi

der meister #1473555 
flatout'u (ilk oyun) çooook severim ama maalesef kısa yapmışlar, hemen bitiyor.

kısaca flatout gibi bi şey arıyorum, genel olarak kriterlerim şöyle,

* çok yeni olmasın. bilgisayar kaldırmayabilir.

* sokak yarışı konseptini hiç sevmiyorum. asfalt yol olur ama trafik olmayacak. o yüzden nfs gibi süslü püslü bi şey olmasın. farklı zeminler (toprak, buz vs.) olursa daha güzel olur.

* çok karışık, fazla teknik bilgi gerektirmemesi daha iyi olur benim için. arabadan fazla anlamıyorum çünkü. f1 oyunlarını o yüzden pek oynayamıyorum mesela, vidasına kadar arabayı tasarlayacak bilgim olsa oto tamirci olurum zaten laptop başında yarış oyunu mu oynıcam.

bu kriterleri tamamen olmasa bile büyük ölçüde karşılayan oyun önerebilir misiniz acaba?

flatout'taki o özgürlük hissi çok hoşuma gidiyodu, mesela şu fotoğraf: i.ytimg.com

böyle doğa içinde, dağda bayırda fitu fitu yarışsak güzel olurdu.
(3) 

üzerime 90'lar eurodance şarkısı atar mısınız?

der meister #1465151 
eurodance olmak zorunda değil aslında, farklı türlerden de olur ama kriterim ve isteğim şu: şarkıyı dinlediğimde güzel bir GÖYNEK giyip DİSKOTEĞE gitmek isteyeyim, "biz çocukken her şey daha güzeldi" diye boş boş geyik yapayım, adeta bir zırtlan neşesiyle hayat dolayım.

fikir vermesi açısından çok küçük, 10-15 saniyelik melodi örnekleri bırakıyorum, otomatik olarak başladığı yerden itibaren 10 saniye dinleseniz bile ne demek istediğimi anlayacaksınız,

youtu.be (tek je 12 sati)

youtu.be (pljuni i zapjevaj moja jugoslavijo)

youtu.be (wiener blut)

***

ben inanıyorum ki şu müzikleri herhangi bir yerde duysanız %99 ihtimalle 30-40 sene öncesinin işleri olduğunu tahmin ederdiniz. tam olarak bunu istiyorum işte. buram buram 80'ler, 90'lar koksun ve enerji versin mümkünse (bu kısmı şart değil).

lütfen yağdırınız, şimdiden teşekkür ederim her bir öneri için.
(3) 

ömer seyfettin okumak istiyorum

der meister #1463187 
çocukken bazı meşhur hikayelerini çok severek okumuştum. çocuklar için uygun olduğunu kesinlikle düşünmüyorum ama ben müthiş keyif aldığımı hala çok net hatırlarım. o yüzden bi' de yetişkin kafasıyla, gerçekten anlayarak, dönemin koşullarını bilerek vs. okumak istedim. sadece 2-3 hikayeden söz etmiyorum bu arada, mümkünse tüm eserlerini okumak niyetindeyim.

gelgelelim kitap satın almak için baktığım sitelerde hep sadece tek bir hikayeyi veya birkaçını içeren ufak ufak kitaplar var... yani "ömer seyfettin öyküleri" şeklinde bir kitap göremiyorum. e bu adam bir sürü hikaye yazmış, her biri için ayrı kitap mı alacağız? çok tuhaf geldi bana.

direkt eser öneriis verebilirsiniz, hatta satın almak için link varsa o da olur mesela, daha bile iyi olur. teşekkür ederim.
(6) 

bron/broen kadar tatlı bir dizi/film var mı?

der meister #1457511 
erasmus vesilesiyle letonya'dayım.

covid dolayısıyla her yer/her şey kapalı. üç kişi yan yana sokakta bile bulunamıyor. güneş 15:30'da batıyor. arkadaşımla bile sapık gibi onun arabasında falan buluşabiliyorum, burada zaten pek birileriyle tanışamadım.

delirmemek ve kendimi buralara ait hissedebilmek için bron'u izlemeye başladım "iskandinavya wohooo" diyerek. inanılmaz sevdim. bitecek diye korkarak izliyorum. her ne kadar covid sebebiyle ülkeden dışarı adım atamasam da listeme ekledim, bir gün kesinlikle öresund'dan geçeyim diye.

çocukken zaten metal müzik dolayısıyla iskandinav manyağı olarak büyümüştüm. kısmet değilmiş diyelim, letonya'ya kadar gelmişken finlandiya'yı bile göremeden döneceğiz.

bron'u geçeceğini zannetmiyorum ama o tada yakın bi' şeyler alabileceğim iskandinav dizisi/filmi önerebilir misiniz?
(7) 

ispanyol filmi önerir misiniz?

der meister #1456337 
başlıca kriterim dilin ispanyolca olması, filmin 21. yüzyılda çekilmiş olması (daha eskiyi anlatıyor olabilir ama 90'lardan öncesine de gitmesin). benim her dönemde hayallenip "aşerdiğim" farklı ülkeler/coğrafyalar olur, bu aralar aklıma ispanya tarafları geliyor hep.

los lunes al sol en sevdiğim filmlerden biri. o ayarda olsa mesela işte toplumsal sorunlara değinen, halka ve sıradan insanlara inen vs. çok güzel olur örneğin.

isteğim, izledikten sonra "evet birçok elementi tanıdık, birçok elementi gördük" dedirtsin, ne bileyim o coğrafyaya dair bi şeyler göstermiş olsun bize. misal evde sohbet ediyolar diyelim, "hmmm demek ispanya'da evler böyleymiş hmmmm" dedirtsin. içine çeksin yani film, oradaki hayatı göstersin.

umarım anlatabilmişimdir, şimdiden teşekkür ederim önerileriniz için.

(mar adentro, amores perros hariç)

(güney amerika da olur ama önceliğim pendejonun harman olduğu ispanya)
(3) 

istanbul'a gelen biri yeni havalimanına nasıl gidebilir?

der meister #1453785 
arkadaşım için soruyorum. kendisi otobüs veya trenle (henüz net değil) istanbul'a geldikten sonra doğrudan yeni havalimanına gidecek.

otobüsle gelirse esenler'de ineceğini varsayıyorum. tren içinse yeni havalimanına gidişi en rahat olacak istasyondan yazabilirsiniz, orayı seçmesini söylerim.

esenler'den ve herhangi bir hızlı tren istasyonundan nasıl gidebilir acaba? ben hiç gitmedim o tarafa, en ufak fikrim yok, o yüzden size sorayım dedim. teşekkürler.
(1) 

bir video arıyorum (ortalık yerde eşofmanı çıkarıp dans eden adam)

der meister #1409183 
yav böyle bir video vardı. arka planda 2 unlimited'ın no limit'i çalıyordu. japonya'da geçen bir kısım olduğunu hatırlıyorum. dayı böyle kalabalık yaya geçitlerinde yahut mağazalarda falan eşofmanını çıkarıp dans etmeye başlıyordu jsjfsk buldurabilir misiniz onu? şu vakit ölsem kimse cenazeme gelmez, bunu bulacağım diye arama geçmişini saçmasapan bir sürü şeyle doldurdum tövbe estf. lütfen buldurun :(
(8) 

doğal maden suyu adıyla satılan içeceklerin zararı olur mu?

der meister #1409169 
gubarmalı içecekleri çok seven biriyim. her türlü asitli içeceğin ve kimyevi maddenin hastasıyım ama takdir edersiniz ki geberip gitmemek için bunları bırakmak durumunda kaldım ve netice itibariyle maden suyu manyağı oldum. genelde 250-500ml'yi geçmiyor günlük tüketimim ama kendimi şımartmak istersem bir litre devirdiğim oluyor. düz su da içiyorum, genel olarak tüketim yarı yarıya diyebilirim, bir litre maden suyu içiyorsam bir litre de renksiz, vasat su içiyorum.

bu durum uzun vadede sorun yaratır mı, bu içecekler güvenilir midir? işin yararında değilim, sudan ne bekliyorsam maden suyundan da onu bekliyorum, hücrelerime "ooo su, su iyidir hocam, allahıma iyidir su" dedirtse ve su ihtiyacımı karşılasa yeterli.

ama işte mineral diye içine siyanür falan karıştırıyolar vs. bu tip şeylerden çekiniyorum biraz. içiyim mi bi şey olmaz mı bu millet benimle mi, ne dersiniz?

not: aldığım şey DOĞAL MİNERALLİ MADEN SUYU. öyle limonlu soda falan değil, maden suyu.
(15) 

bana şöyle karlı, kuzeyde geçen bir film önerir misiniz?

der meister #1400906 
bu soğuk ve sıkıcı ankara akşamında izleyeyim diyorum. karlı dedim ama coğrafyanın soğuk ve filmin kasvetli olması yeterli aslında, doğa filmi istemiyorum. aksine şehirde geçse daha güzel olur. madde madde toparlayacak olursam,

* avrupa ya da rusya'da çekilmiş/geçen,
* kış mevsiminde, serin-soğuk-karlı olduğu belli olan bir memlekette geçen,
* mümkünse son 20 yıl içinde çekilmiş,
* ağırlıklı olarak dağda bayırda değil de şehirde geçen,
* hüzünlü, duygusal, yer yer sayko yönü olan

bir film arıyorum. "bunlar ne biçim kriterler hayvan oğlu hayvan" derseniz kraftidioten, jagten, ondskan, klass, plemya'nın yanı sıra andrey zvyagintsev'in tüm filmlerini bu kategoride değerlendirebilirim sanırım, bunlardan birini dahi izlediyseniz ve "aha aynı onun gibi, çok severim" dediğiniz film varsa paylaşın lütfen.
(3) 

romanlar hakkında spoiler yemeden bi' şeyler okuyabileceğim site

der meister #1400826 
var mıdır? öncdesinde, bir nevi ön hazırlık gibi. bu romanda yazar şunu şunu anlatmıştır, şu dönemde geçmektedir, şu açıdan kıymetli bir eserdir tarzı bilgiler olsun. spoiler vermesin, hikayeyi fazla anlatmasın. kitaba ne okuyacağımı, nasıl okumam gerektiğini bilerek başlayayım yani, derdim biraz o.

bu amaca yönelik bir site, katalog vs. var mı? goodreads'teki yorumlar uygun olur mu örneğin?
(3) 

eski dönemleri anlatan belgesel önerisi

der meister #1400396 
eski dönemden kastım mümkünse 15. yüzyıl öncesi. milattan önce 3'üncü yüzyıl da olabilir, fark etmez. antik yunan olur, roma olur, selçuklu olur... nasıl desem böyle canlandırmaların yer aldığı, o dönemleri anlatan bi' şeyler arıyorum. malum o zamanı anlatan film/dizi/kitap pek yok, varsa da ben bilmiyorum, çok az gördüm. konusu önemli değil ama bu tarzdaki belgeselin konusu tarih olur zaten herhalde, ne olacak başka.

bu tarz bildiğiniz bi' şeyler varsa paylaşır mısınız? türkçe-ingilizce olabilir. devlet mevlet fark etmez, sadece 15. yüzyıl veya öncesini anlatıyor olsun.
(25) 

bana ingiliz dizisi önerir misiniz?

der meister #1399524 
bu aralar canım o taraflardan bi' şeyler izlemek istiyor çok. sık sık the it crowd ve black books'u özlediğimi fark edip hüzünleniyorum. komedi olması şart değil ama bu iki diziyi çok sevmiştim, o yüzden bu tarzda bi' şeyler olması artı puan olur. şöyle bölümleri 20-40 dk arası, bitirmesi yıllar sürmeyecek ama bölüm sayısı çok az da olmayan, buram buram cheeky cunt kokan esaslı bir ingiliz dizisi önerir misiniz?

peep show ve peaky blinders var aklımda, onları tavsiye eder misiniz mesela? bunun dışında "dizi yok ama film var" derseniz onlar da olur ama öncelik dizi tabii.

teşekkürler.
(7) 

ankara'da tiyatro bileti bulmak neden imkansız? benim bilmediğim bi şey mi

der meister #1398642 
var?

ta iki sene önce bölümden bir arkadaş sağolsun ayarlamıştı da öyle gidebilmiştim, sonra o ayrıldı zaten, o günden beridir tiyatroya gitmedim. daha doğrusu niyetlendim, biletlere bakayım dedim, tek bir oyunun tek bir bileti dahi olmadığını görüp vazgeçmek durumunda kaldım.

ben biletinial.com'dan bakıyorum. yanlış mı yapıyorum? bu sitede sahnelenecek oyunlar, biletlerin satışa çıkacağı tarihler de yazıyor. satışa çıktığı an hücum etmek şart mı, başka türlü olmuyor mu?

gitmek istediğim oyunları önceden işaretleyip biletler satışa çıktığı an uvelek uvelek diye atlamalı mıyım? öyle canım isteyince "dur bakayım neler varmış" deyip de bilet alamıyor muyum yani? yahu 10 gün sonraki oyunlarda bile BİR TANE boş yer yok, çok ilginç.
(4) 

kitap (özellikle roman) okuma oranları düşüyor mu?

der meister #1396935 
bu alanda yapılmış uluslararası (ülke içinde de olur) araştırmalar var mı? varsa ne diyorlar?

son yıllarda özellikle türkiye'de "roman okumak boş iş" düşüncesinin çok ciddi bir yükselişte olduğunu görüyorum. edebiyat öğrencisi olmama rağmen çevremdekilerin dahi az okuduğunu veya bu işi pek önemsemediğini görüyorum. amacım kimseyi yargılamak değil, ben de doğru dürüst okuyorum diyemem açıkçası, okuluydu işiydi boş yapmasıydı derken ayda bir kitap bitirsek kendimizle gurur duyacak hale geldik.

sizin gözleminiz nedir, bu açıdan bir değişiklik görüyor musunuz? bilgiye ya da farklı tecrübelere erişmenin kolaylaşması yüzünden daha mı az okur oldu insanlar? veya vakit bulamadıkları için? yoksa "yoo okuyan okuyor, senin çevrende okuyan yokmuş, edebiyat öyle 15-20 senede bitecek iş değil kamon" diyebilir miyiz?
(1) 

orijinal dili türkçe olmayan kitaplar için hangi yayınevleri güvenilir?

der meister #1396581 
kendim de dil-edebiyat öğrencisi olduğum için özellikle dandik yayınevlerinin çevirilerini okurken acayip sinirleniyorum. ya mesela adam orijinali ingilizce olan romanda "bir bavul ya da iki" diye çevirmiş. türkçesini okusan da bunun "a suitcase or two" gibi bir ifadenin katledilmiş çevirisi olduğunu anlıyorsun, canın sıkılıyor.

iş bankası ve can dışındaki tüm yayınlara şüpheyle yaklaşır oldum ama takdir edersiniz ki her şeyi bunlardan almak mümkün değil.

sizin genel olarak çeviri işinde iyi olduğunu düşündüğünüz, "bunlar basıyorsa gönül rahatlığıyla alırım" dediğiniz yayınevleri var mı? dil özelinde yayınevi veya çevirmen de paylaşabilirsiniz, atıyorum fransızca için şu şu isimlere güvenirim, italyanca için şunlar çok iyidir gibi.
(5) 

kışın yürüyüş için nasıl giyinmeli?

der meister #1395239 
hem sakat hem şişko olduğum için tempoyu zaten fazla arttıramıyorum, düz yürüyüş temposu olarak düşünelim. bazen gaza gelirsem hızlandığım oluyor.

20 gün kadar önce bayağı coştum, 2 saat yürüdüm, sonra bir hafta boyunca yataktan kalkamadım. ne yapmam gerektiğini anlamıyorum. kalın giyinmesem çok üşüyorum. kalın giyinsem terliyorum. ortasını bulmak çok zor, 10 dakika yürüsem terliyorum zaten.

bu işin püf noktası nedir? nereyi ne kadar örtmeli, ne kadar açık tutmalı, hangi malzemeden yapılmış kıyafet giymeli?

akşam 2 derece mesela, ben çıkıp 1.5 saat boyunca deli dana gibi yürüyeceğim. nasıl bir şey giymem lazım ertesi gün düşüp ölmemek için?
12   « Önceki Sonraki

mobil görünümden çık